29 Ağustos 2020 Cumartesi

Yakup - Bilgemiş

 

"Bir adam gün ağırıncaya kadar onunla güreşti... Adam, artık sana Yakup değil, İsrail denecek, dedi. Çünkü Tanrı'yla, insanlarla güreşip yendin... Yakup, Tanrı'yla yüzyüze görüştüm, ama canım bağışlandı... (Yaratılış 32:24,28,30)"



Yakup'un tanrıyla güreşmesi aslında Bilgemiş'in göklerin boğasıyla güreşmesinden türetilmiş bir hikayedir. Çünkü Yakub Tanrı El ile güreşir ve Tanrı El'in sembolü boğadır. Tanrı El'den onu kutsamasını ister. İsteği kabul edilir, hatta adı da değiştirilir ; "El ile güreşen" anlamına gelen İsra-El (İsrail) olur. Yakup'un soyu da İsrailoğulları olarak anılır.


Yahudi Teologlar, bir insan tanrıyla güreşemiyeceğinden dolayı Yakup'un güreştiği varlığın tanrı değil, bir melek olduğunu söyleyerek Tevrat'ı yorumlar. Aslında bunu yaparak da İsrael adının "El ile güreşen" anlamını da reddetmiş olurlar. Çünkü eğer tanrı ile değilde bir melek ile güreşiyorsa o zaman adı da "Tanrı ile güreşen" anlamında olan "İsrael" olamaz.


Bilgemiş göksel boğayı yendikten sonra Bilgemiş'in arkadaşı Enkidu boğanın sağ uyluğunu İştar'a fırlatmıştır. Buradaki hikayenin aynısı yine Yakup'ta karşımıza çıkar;


"Yakup'u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup'un uyluk kemiği çıktı. (Yaratılış 32:25)"


"Bu nedenle İsrailliler bugün bile uyluk kemiğinin üzerindeki siniri yemezler (Yaratılış 32:32)"


Bayıldım bu uyluk hikayesine....


Bu durumda Teleoglar gibi uzun uzadıya fikir yürütmeye de gerek yok. Cevap aslında çok basit; Yakup'un hikayesi düpedüz Bilgemiş'in hikayesinin kopyasıdır.


Şunları da söyleyebiliriz:

- Ata dedikleri Yakup, yani İsrael, Sumerliler ile kültürel etkileşim sonucunda doğmuştur.

- İsraillilerin kendilerine özgü bir anlatımı yoktur.

- İsraeloğulları olarak tanımlanan topluluk adını ancak, yerli Subar ve Sumerlilerin hakimiyetinde olan Mezopotamya'ya geldikten sonra alabilir. Yani Sumer öncesinde adları İsrael olamaz. Çünkü Bilgemiş Destanı, Akadlarca tercüme edilip yazıtın kopyaları yapıldıktan yüzyıllar sonra Samilere geçmiştir. Ayrıca Tevrat'ın ilk kez MÖ 6.-5yy. arasında halk arasında dolaşan efsanelere ve bazı eski yazıtlara göre yazıldığı bilinmektedir. Bunun için en güzel örnek de Hammurabi yasalarının (MÖ 18.yy) Tevrat'ta da karşımıza çıkmasıdır.

- Sumer sonrasında Mezopotamya'da hüküm sürmüş uygarlıklar Akadlar (MÖ 2300-2150), Babiller ve Asurlar'dır. Bunların hepsi Sami kökenlidir.

- Ancak, Sümerce-Türkçe dil araştırmaları ile Türkçenin Akadça üzerindeki etkisini hatırlarsak, İsraellilerin hiç de öyle "en eski topluluk" olmadığı ortaya çıktığı gibi , "vadedilen toprakları" da yoktur! Çünkü İsraellerden önce o topraklarda Subarlar ile Sumerliler oturmaktadır.

- Kaldı ki Batı Anadolu'ya MÖ 5.yy'da getirilen "Yahudiler" de Filistin Yahudileri değil, Mezopotamya'nın Yahudileri'dir.

- Boğa ile simgelenen tanrı El, Sumerlilerde tufanı da yaratan yeryüzünün baştanrısı Enlil'dir. Araplar El sözünü daha sonra Al(lah) yapmıştır.

- Oysa Sumerliler Tanrı için Dingir sözünü kullanır. Aslında en uygun kelime de direk tanrıyı ifade ettiği için Dingir'dir, Tengri'dir, Tanrı'dır. Çünkü onun için kullanılan tamga gökyüzü ile cenneti ifade eder. Sumerlilerde göklerdeki tanrı ise An'dır.


Bonus: Nuh


Bazı çevreler Nuh'u Yahudi atası olduğu için Türklerin ata seceresinde olmasını şiddetle reddeder. Ancak Nuh Yahudi değildir ki! Açık ve net bir şekilde; Tufan ve Ziusudra (Nuh) bir SUMER destanıdır. Akadlarca tıpkı Bilgemiş'in adını Gılgamış'a çevirdikleri gibi Ziusudra adı da Utnapiştim'e çevrilerek destan kopyalanmıştır. Sumerlilerin de kesinlikle Sami olmadığını herkes bilir. Türkmenistan Anau'dan geldikleri bugün için kabul edilir. Tufan da Buzul Çağı'nın bitmesiyle taşan nehirleri anlatır. Nuh denilen kişi de (varsa eğer) bir Sumerlidir!


Yani, Nuh kesinlikle Yahudilerin atası değildir. Sami olan Yahudiler (ve Araplar) atalarını Akad, Babil ve Asur içinde aramalıdır. Bir yere ya da ataya sahip olma arzusu o kadar çok kuvvetlidir ki kendilerini Nuh'a bağlayarak onu ata ilan etmişler. Yani başkalarının atasına kendilerini yamamışlar. Oysa her iki (Sumer-Akad) topluluğun 180 derecelik bir dil, kültür ve geleneği vardı.


Araştırılsa daha kimbilir neler çıkacak...da... 😉

Zafer Bayramımız kutlu olsun.

SB



26 Ağustos 2020 Çarşamba

Büyük İskender ve Terhis Edilen Ordu

 



Gavgamela muharebesi ve Ön Asya ülkelerinin zaptı

... İskender 330 İlkbaharında İran'ın uzey bölgelerine girerek Ekbatana şehrini işgal etti. Ordusunda bulunan Yunan erlerini terhis etmek, bunları birçok para ve armağanlarla yurtlarına göndermek suretiyle "Panhellen öç seferi"nin sona erdiğini resmen ilân etti. O andan başlayarak İskender öç seferinin komutanı olmaktan çıkmış "Asya Kralı" olarak fetihlerde bulunmaya başlamıştır....


Doğu İran ve Orta Asya Ülkelerinin zaptı

İskender'in MÖ 330 ile 327 yılları arasında doğu İran ve Orta Asya'da yaptığı savaşlar Pers krallığının doğu satraplıklarını ele geçirmek amacını güdüyordu. Bütün bu savaşlar çok güç koşullar altında yapılmıştır. Çünkü bu ülkelerde oturan insanlar son derece cenkçi idiler. Bunlar pek erken kabullendikleri Zaratuştra dininden ötürü dinsel ve ulusal duygularını pekiştirmişlerdi.

İskender çok engebeli olan bu ülkelerde ağır silâhlı büyük ordularla iş görülemiyeceğini, ancak çete harbi yapmakla başarıya ulaşabileceğini takdir ederek ordu teşkilâtında büyük değişiklikler yaptı, süvarı alaylarını daha küçük birliklere (lohos'lar, 329'dan sonra hipparhia'lar) ayırdı; düşman süvarilerini örnek alarak ok ve kargı atan süvari kıtaları meydana getirdi. Piyade, mümkün olduğu kadar çabuk manevra yapabilmesi için, hafif silâhlar verdi; ağır silâhları ise kalelerin ve ülkelerin işgali işlerinde kullandı. Diğer taraftan ordusunun ikmalini pek uzakta kalan anayurttan sağlayaman İskender Med'leri, Pers'leri ve Orta Asya'nın bazı cenkçi kavimlerini silâh altına aldı.


Ord.Prof.Dr. Arif Müfid Mansel. / Ege Ve Yunan Tarihi, Türk Tarihi Kurumu, 1999








Büyük İskender'in komutanları da kendisi gibi Makedon kökenliydi. Prof.Dr. Mansel'in de dediği gibi, eğer Grek savaşçılar terhis edilip geri gönderildiyse ve de orduya doğulular alındıysa, o zaman doğuda bir Grek varlığından bahsedilemez. Olsa olsa "Hellen kültürünü içselleştirmiş Makedonlular ile Doğulu kavimler" olarak adlandırılabilinir. Ayrıca, birçok kaynakta "Grek savaşçıları" "mercenaries", yani "paralı asker" olarak geçer.

Bu doğu seferinde, her ne kadar yeri geldiğinde savaşmış olsalar da Sakalar ile Erpatalar da hem savaşçı olarak, hem de at tedarik ederek, İskender'in ordusuna katılmıştır.


SB



Büyük İskender ve İskit kralının kardeşi "Carthasis"

Büyük İskender ve Amazonlar

Büyük İskender Tarzı Sakal Traşı





9 Ağustos 2020 Pazar

Urartu Dili ve Türkçe

 

İki farklı açıdan Urartu ile Kimmer-Saka/Türk ilişkisine bakalım

SB


1- Prof.Dr. Altan Çilingiroğlu:

Bir çok Urartu kralının bize bıraktığı yazıtlarda kullanılan Urartu dili, her şeyden önce Hind-Avrupa dil ailesine mensup değildir. Urartu dili Türkçe gibi bitişken (aglutinativ) ve ergatif yapılı bir dildir. Ergatif yapıda cümle eğer geçişli (transitif) ise cümleden öznesi ek alır. Nominatif olması gereken özne bir ek (sufiks) ile belirtilir. Cümledeki fiil edilgen olarak çevrilir ve fiilin akuzatif objesi olan tümleç de hiç bir ek almaz. Böylece geçişli cümlelerde fiil edilgen olarak kalır. Urartu dili bu özellikleri dikkate alınarak bir çok dil ile karşılaştırılmış, ancak en dikkate değer benzerliğin Hurri dili ile olduğu önerilmiştir....

Urartu dilinin Hurrice ile olan yakın ilişkisinin yanında Kafkasya dilleri ile de benzerliğinin olduğu bilinen bir gerçektir. Her iki dil arasında yapı ve oluşum açısından önemli yakınlıklar vardır. Urartu dili ile ilgili ulaşılan bu sonuçlara karşın, bu dilin Hurri dili veya Kafkasya dilleri ile olan ilişkisi tam anlamıyla açıklanamamıştır....

Hieroglif yazının Urartu'da ne zaman kullanılmaya başladığı, bu yazı türünün çivi yazısından önce de bölgede var olup olmadığı bilinmemektedir. Olasıdır ki; çivi yazısının krallığın resmi yazısı olarak benimsenmesinden önce ve sonra hieroglif yazı basit halk arasında kullanılmıştır. Ancak bu önerilere ait hiç bir kanıtımız yoktur. Kaldı ki hieroglif yazıya ait en erken örnekler de Urartu'da şimdilik MÖ 8.yüzyılın ilk yarısından eskiye gitmemektedir. Urartu hieroglif yazısının, Hitit hieroglifi ile belirli bir benzerliğinin olduğu çok uzun zamandır bilinmektedir. Hatta Urartu'da hieroglif İmparatorluk Devri Hitit Geleneği'nden herhangi bir dil bağlılığı olmaksızın ortaya çıktığı önerilmiştir.

Bu konudaki bir başka görüş ise bu benzerliğin Hitit İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra ortaya çıkan Geç Hitit Kent Devletleri aracılığı ile MÖ 8.yüzyılda Urartu'ya geldiği şeklindedir. MÖ 8.yüzyıl ile birlikte Urartu Kralları'nın batıya ve bu kapsamda Geç Hitit Kent Devletleri'ne karşı gösterdikleri ilgi, bu ülkelere askeri seferler düzenlenmesini gerekli kılmıştır. Bu askeri başarılar sonunda yöreden elde edilen çok sayıdaki halkın Urartu sınırları içine taşındığı ve buralarda iskan edildiği bilinen konulardır. Geç Hitit Kent Devletleri ile olan bu ilişkiler sonunda ortaya çıkan kültürel etkilenmeler ve olasılıkla Hate (Urfa) ve Supani (Elazığ-Tunceli) ülkelerinden Urartu'ya getirilen tutsaklar, Urartu'da Hitit hieroglifine benzer bir yazı sisteminin başlamasına yardımcı olmuşlardır.

Urartu'da MÖ 8.yüzyıldan daha erkene tarihlenen örnekler bulunmadıkça, hieroglif yazısının Urartu'ya dışarıdan geldiği önerisi geçerliliğini yitirmeyecektir. Urartu egemenlik sahası içinde ortaya çıkacak daha çok sayıdaki hieroglif yazıtlı belge ve buluntular bu konuyu kesin sonuca ulaştıracaktır.


Altan Çilingiroğlu, Urartu Krallığı, Tarihi ve Sanatı, 1997

***


2- Yrd.Doç.Dr. Orçun Ünal


Bu çalışma, Stephanos Byzantinos’un Ethnika adlı eseri başta olmak üzere, Bizans kaynaklarında geçen ve ‘Karca’ olarak nitelendirilen bazı sözcükler üzerinde durmaktadır. Bu sözcükler, Karca yazıtlarda tanıklanmadığı için, ilgili literatürde ‘sözde Karca’ (pseudo-glosses) olarak adlandırılmaktadır. Çalışmamızda, altı ‘sözde Karca’ kelime ele alınmış ve bunlar için (Pre-)Proto-Türkçeye kadar dayanan etimolojiler önerilmiştir. Bizanslı yazarların eserlerinde Karca olarak ortaya çıkan bu sözcüklerin Urartularla temas hâlindeki Kimmerler veya Hurrilerle yakın ilişki içinde olan Turukkular aracılığıyla Anadolu’ya girmiş olabileceği öne sürülmüştür. Bu sebeple, Hurri-Urartuca ve Türkçenin söz varlıkları arasındaki toplam otuz yedi benzer kelime listelenmiş, bunların Urartucadan Türkçeye alıntılar olabileceği sonucuna varılmıştır. Bu karşılaştırmalara dayanarak, Pre-Proto-Türkçenin ses özelliklerine değinilmiştir. Kimmer nüfusunun kısmen Türkçe konuşanlardan oluştuğu ve dillerinin bir yandan ‘sözde Karca’ sözcüklerin kaynağı, diğer yandan Urartuca sözcüklerin alıcısı olduğu varsayımı en makul öneri olarak görülmektedir... 

Türkçe etimolojilerini vermeye çalıştığımız sözde Karca kelimelerin hepsi, Bizanslı yazarlar tarafından bazı yer isimlerini açıklarken verilmiştir. Karca yazıtlarda tanıklanmamış ve muhtemelen Karca olmayan bu sözcükleri Türkçeyle açıklamak var olmayan bir bağlantıyı kurmak olarak görülebilir. Ancak bir şekilde 6 ve 11. yüzyıl Bizanslı yazarların aklında Karca olarak kalan ve çok eski bir Türkçeyle açıklanabilecek bu kelimeler nereden gelmektedir? Burada iki açıklama mümkün görünmektedir.

Birinci açıklama, Türkçeyle yakından ilişkili bir söz varlığının MÖ. 7. yüzyılda Batı Anadolu’ya kadar nüfuz eden Kimmerlerle birlikte Anadolu dillerine girdiğidir. Ivantchik (1997: 13), Kimmerceden kalan dört isimden (Gime/ir, mTe-uš-pa-a, mDug-dam-me-i/Λύγδαμις, mSa-an-dak-KUR-ru) hiçbirinin kesin bir İranca etimolojisinin yapılamayacağını, iki ismin Anadolu dilleriyle bağlantılı olacabileceğini belirtmektedir. Buna göre, dilsel malzeme Kimmerlerin diline ve etnik kimliğine dair neredeyse hiçbir bilgi vermediğinden, dolaylı verilere başvurmak gerekmektedir. Ivantchik (1997: 53), çalışmasının sonunda Kimmerlerin İskitlerle yakından akraba İranlı bir halk olabileceği sonucuna varmaktadır. Ivantchik (2001: 339), aynı şekilde, Kimmerlerin Anadolu’ya geldiklerinde ‘Erken İskit’ kültürünü taşıdıklarını, Kimmer ve İskitlerin kültürel, dilsel ve etnik olarak birbirlerine çok yakın iki grup olduğunu belirtmektedir. Gerçekten de eldeki dilsel malzemeden Kimmerlerin diline dair kesin yargılara varmak imkânsızdır.

İkinci açıklama ise, Marcel Erdal (*) tarafından iki çalışmada dillendirilen Hurrice, Urartuca ve Türkçe arasındaki fonolojik, morfolojik, sentaktik ve tipolojik benzerliklerdir. Erdal, Hurri ve Oguz ~ Ogur ~ Guz ~ Gur etnonimlerinin benzerliğinin yanı sıra, Hurrilerin Turukku adıyla anılan kabilelerinden bahsetmekte ve Hurriler ile Türkler arasında önemli tarihî bağların olabileceğini öne sürmektedir. Erdal, iki çalışmasında da çok önemli morfolojik ve tipolojik benzerliklere değinmekle birlikte, leksikal benzerlikleri değerlendirme dışı bırakmıştır. M.Erdal dolaylı olarak ve yalnızca Hur. tan- “yapmak”: VB tan- “yapmak” karşılaştırmasını yapmakta, Hur. pal- “bilmek” ve ti- “demek” fiilleri gibi Türkçeye benzerlikleri açıkça görülenlerin de sayıca az olduğunu belirtmektedir. Ancak Hurri-Urartuca ve Türkçenin söz varlıkları arasında ciddi benzerlikler mevcuttur ve sayıları hiç de az değildir. Bu leksikal benzerlikler Hurri Urartuca ve Türkçenin tarih öncesi dönemlerdeki bir temasının somut kanıtları olarak gösterilebilir.

Orçun Ünal

"Sözde Karca Kelimelerin Kökeni ve Türkçedeki Hurri-Urartuca Leksikal Alıntılar Üzerine /detaylı pdf

*Filolog-Türkolog olan Prof.Dr. Marcel Erdal, Goethe Üniversitesi Türkoloji Bölümü'nün de başkanıdır.

***


SB Notlar:

1- Sakalar/İskitler İranî değildir, bunu öncelikle akademisyenlerimizin özellikle vurgulaması gerek. Eğer Kimmerler ile Sakalar soydaş ise Kimmerler de Türkçe konuşuyor demektir ki Dugdamme/Tugdamme adı Toktamış'ın adının kendisidir.

2- Turukkular (Turuk) bir Türk beyliğidir.

3- Karialıların ataları Pelasg ve Leleglerdir, her ikisi de ne Hint-Avrupalı ne de Grektir.

4- Urartu bölgesine İskitlerin yerleştiği bilinmekle birlikte, komşu ülkelerde de Türk boyları yaşamaktaydı. Asur kaynaklarında geçen İshguz (İşguz) ve Ashguz (Aş/Asguz), yani İç Oğuzlar, ya da As Oğuzlar işte bu Türk boylarıdır.

5 - Ek kaynak: Zaur Hasanov, "İskit" Etnonimin Okunuşu


* Teke, Ermenistan'da bulunmuş. Pre-Urartu, yani "Urartu öncesi" olarak adlandırılmış. Yanlış ve yönlendirmedir, çünkü bu tip açıklamada akılda kalacak olan şey "Urartu" sözcüğüdür. Ayrıca buradaki Teke gibi sancak ya da alem başlıkları birçok Saka/İskit kurganından (görselde solda Tagar/Sibirya) çıkmıştır. Bu yüzden de Saka/İskit demeleri gerekmektedir. Ayrıca ne Urartuların ne de Sakaların, Ermenilerle kesinlikle ilgisi yoktur.



SB




Saka Türkü Buda ve Kuşanlar

 


Saka Türk boyundan olan "Bilge Öğretmen" Siddartha Gautama Buda (MÖ 623-543) bir Saka tiginidir. Hindistan'da Saka Türkleri "Shakas" ya da "Sakya" olarak geçer. Buda, Saka Türkleri tarafından Bur Kağan - Bur Han olarak adlandırılmış. Burhan/Bürhan sözünün Arapçadan geldiğini ve delil, güçlü kanıt, tanrısal aydınlık anlamına geldiğini savunanlar Bür/Bur hecesiyle Türkçede türetilmiş birçok özel isim olduğunu unutmaktadır ki Dede Korkut, Kaşgarlı, Eski Yazıtlar ve Uygur yazıtlarında geçtiğinin de farkında değildir; Örneğin, Babur/Babür, Bürgüt/Bürküt, Baybüre, Burçak, Burslan, Burulday, Burkay, Bürkek, Burhân, Burcu, Burla, Bürçü, Burguçan, Burçin... v.s. gibi, ya da Burta gibi Türk adları var ki birçoğu hâlâ Türk dünyasında kullanılıyor. Buda'nın anlamı da aydınlanmak demektir. Sorguluyoruz o zaman; O tarihte (MÖ 5.yy) Arapçanın o bölgede ne işi var? Ayrıca Moğolca'da da Burkan derler, ancak o da Türkçe kökenli; Bur Kan/Han - Bur Kağan gibi... Ve Türkçe olan Kağan sözünün de Hindistan'da Khan olarak kullanıldığı biliniyor. Bu arada Türkçenin Akadca ve onun torunu olan Arapça üzerinde etkisi olduğu da...



Budizm Kuşhanlar ile Orta Asya'ya yayılmıştır.
Sivri başlığı ile bir Kuşhan, Sakalardan geldiklerine en güzel kanıttır.


Filozof dedikleri Toxaris, Anacharsis ve Abaris gibi Şaman/Kam çıkaran Sakalar, Buda'yı da çıkarmıştır. Bir diğer filozof ise Ammonios Saka'dır (MS 2.yy). O da Mısır'a göçen Saka Türklerinden gelir. [Prof.Dr. Mehmet Bayrakdar, Yunanistan'da Saka Türkü Üç Filozof]


Birçok "bilimadamı" Sakaları-İskitleri "İranî" sayar, ancak gerçek hiç de öyle değildir! Hindistan'ın ilk başbakanı C.Nehru (1889-1964)'den aktaran Prof.Ağasıoğlu : "Doğu'ya giden Sakalar hakkında C.Nehru şöyle der :  - Sonra Saka akını başladı. Onlar sayıca çok idiler. Hindistan'ın kuzeybatı bölgelerine yayıldılar. Sakalar Türklerin büyük, göçen boylarındandı. Onları da öz yerinden başka bir büyük boy olan Kuşanlar çıkarmıştı - ". [Prof.Dr. Firudin Ağasıoğlu, Lidya Kralı Krez Azerbaycan'da]. 

Aynı şeyi Gandi de söylemiştir: "Hindistan bir anadır ve iki çocuğu vardır; Biri Hintliler, diğer Türkler."


Kazakistan'dan Prof. Dr. Karjaubay Sarthocaoğlu da ; "Avrupa merkezli araştırmacıları Sakaları (İskitleri) İranlıların atası olarak nitelendiriyor, aslında onlar Türk halklarının atasıdır. Son yıllarda Avrupa merkezli araştırmacıların çalışmalarını inceleyenler, bunların çok fazla hata içerdiğini ve bilimsel dayanağı olmadığını kanıtladı. Tarihsel veriler, destan ve efsaneler, etno-kültürel kimlik, arkeolojik ve dil açısından, antik dönem Sakaların torunlarının Türkler olduğunu ortaya koymuştur" demektedir. [Karjaubay Sarthocaoğlu]


Batılılar, Hindistan'daki İskitlere "İndo-Scythian", yani Hint İskitleri demekte, ancak herhangi bir tarihçi eğer İskitleri/Sakaları İranî gösteriyorsa "İranî" denmesini dikkate almayacağız! Hindistan'ın kronolojisini anlatan ve Kaşmirli Kalhana'nın 12.yy'da yazdığı "Rajatarangini (Nehir Kralları)" adlı eserde, Kuşhanlara Turuşka (Turushka) denildiği, Turuşka sözünün de Türkler için söylendiği de bilinmektedir. Bu arada Kaşmirliler değer verdikleri bilginlerine yerel ad verirdi ki Kalhana adı da Sanskritçe değil yerel bir addır. [Prof. K.N.Dhar, Kalhana - The Chronicler] Bununla birlikte "Kavi Bilhana" adında da 11.yy'da yaşamış şairleri de bulunmaktadır. Buradaki Bilhana, yani Bil Han da tıpkı Sumerli Bilgemiş ya da Göktürk Hakanı Bilge Kağan'daki gibi Türkçedir.


Bilhana'nın hayatını anlatan 1948 yapımı filmin afişi



Aşağıdaki görselde Saka-Türk Kralı Azes (Scythian Azaz olarak da geçer)'e ait iki sikke.

Türk oturuşu ve Türk savaş geleneğine göre atının kuyruğu düğümlüdür. Azes'in bir elinde kuş var , ya Türk sanatında sıkça kullanılan avcı betimlemesi ya da ölüm, taşbabalardaki gibi ruhu kuş olup gitti, demek. Diğer elinde de devleti temsilen Kurt Ağzı dedikleri sancak bulunmakta. Kral Azes öldükten sonra Sakaların hakimiyeti bitmiş ve Kuşanların hakimiyeti başlamıştır ki MS 6.yy'a kadar devam eder. Devletin resmi dini olan Budizmi Orta Asya'ya adları bir kişi adından gelen Kuşanlar yaymıştır.

 Bu tamgalar Kırım-Tatar tamgalarıyla da benzerlik gösterir.


Pakistanlı bilginler bile Saka/İskitler ile Kuşhanların Türk kökenli olduğunu bildirilerinde sunmuştur.

"This was followed by the conquest of Sakas or Scythians and Kushans (120 BC - 200 AC). Scythian remains unearthed at Banbhore (the old port of Debal) indicate that they had advanced far to the south of Sind. Both Scythians and Kushans were of Turki origin and they conquest also..."

Sind a Historical Perspective By Dr Nabi Bakhsh Khan Baloch



Sömürge politikası güden Oxford bile itiraf eder: Kuşhanlar Türk kökenli.


Kısaca Buda Sakalardan gelir, Sakalar ve Budizmi yayan Kuşhanlar Türktür. Buda'nın "Three Jewels" dedikleri "Üç Hazine-Mücevher" betimlemesi Göktürk abecesindeki Ant sesini veren damgadır ki bugün çintemani olarak da biliniyor. Swastika olarak bildiğimiz ve Buda heykellerinde sıkça rastladığımız Oz damgası ise tüm Türk dünyasında tanrıyı temsil eder ki, Büyük Ayı'nın Kutup Yıldızı etrafındaki mevsimsel döngüsüdür. Kağan'ın tahta çıkmasını, tanrının yeryüzündeki görseli/temsili ya da tanrıyla bütünleşmek anlamına da gelir.


Semra Bayraktar (SB)


Türkçe - İngilizce karışık kaynaklar:


*** "Tanrılaştırılmış Buda gerçekte Aryan değil, Turani kökenlidir." [Forlong, Faiths of Man, Cilt 1]


*** "Hindistan'da Budizm Türkler geldikten sonra yayılır... Kendisi bir Saka prensi idi... Hintliler ona Türk Tanrısı derken, Türkler ona Tengri Burk-Han, yani Tanrı'nın Elçisi derdi. Bu sebeple her zaman mavi gözlerle betimlendi, çünkü Türkler de mavi gözlü idi..." [Murad Adji]

[ Buradaki mavi gözlü Türkler Kıpçak Türklerdir, ki Hindistan Kıpçak Türkleri tarafından yönetilmiştir. Sakaların arasında mavi göz, açık renk ten ve kızıl/sarı saç görülmekte. Çünkü Tarım Havzasında bulunan mumyalar bu özellikleri taşır. Bunların arasında da Türk var, ve en güzel kanıt ise 3500 yıllık pantolonun üzerindeki damgadır. Bu betimleme, pantolon bulunmadan önce de Türk kilim, halı ve örgüde kullanılıyordu. - SB]


İngilizcesi:

[Buddhism arose in Hindustan after the Turks had come there. Seekin the meaning of life, a certain man now known as Siddartha Gautama (Young prince of the Sakya people in what is now modern Nepal, born in the sixth century BC, known as the Buddha) came to the conclusion that Monotheism is impossible (apparently in a continuation of the spiritual dispute that originated in the Altai at that time)... The native Indians called Buddha Shakyamuni, which literally means 'Türkic God'. And the Turks called him Tanghri Burkhan, i.e. Tengri's Messenger. That's why he is sitll drawn with blue eyes, the same as all other Turks... In Nepal, near Rummindei, there is a column where the name of the founder of Buddhism is carved - the name of a human being from Shakya family who came from the North. The column was raised in the 3rd century BC. It marks the place where Buddha Shakyamuni, 'the sage from Shakya family' or the 'Turkic God' was born. The king Kanishka complemented the Buddha's image on coins with the incription 'Sakamano Boddho' and 'Bogo Boddho'. The first incription emphasized the belonging of Buddha to the Turks, and the second is translated as 'God Buddha'. That is to say that starting from the 1st century AD Buddha was identified with Tengri, which was logical for the Northern Hindustan and Middle East, which were absorbing the Altaic Culture." 

[Murad Adji]


*** BURKAN - BURK HAN - BUR HAN

Murad Adji'nin söylediklerini destekler.

"Burqantïn ö?i 'except Buddha (Burqan "Buddha')"

[Türkic Languages, Linguistics Institute, USSR Academy of Sciences, Old Türkic - Russian Dictionary (OTD), Science Publishing, Leningrad Branch, Leningrad, 1969, Editors V.M.Nadelyaev, D.M.Nasilov, E.R.Tenishev, A.M.Scherbak, Affixes and analytical constructions.]


*** "His actual name was Siddhartha, and in his family he was known as Gautama. He was born in 560 BC in a grove called Lumbini. His father, Suddhodana, was the king of the Sakya tribe, who ruled over Kapilavastu in Nepal. His mother Mahamaya died when he was only seven days old. The Sakyas were not Aryan, but of Turanian descent. Unquestionably it is amongst the Turanians where Buddhism found the most acceptances."

[Making of the BuddhaP K Chhetri, 2015]



*** "Mauryan Emperor Ashoka and others sent Buddhist preachers up to Central Asia and many of the tribes there became Buddhists. Turkic tribes like Sakas, Kushanas, when they settled on India's borders and inside it also adopted languages and religions of Hindustan.... After the collapse of Mauryan Empire in 3rd century BC, a number of Central Asian Turkic tribes, known as Sakas in India and Scythians in West, came to Hindustan and settled down there... Kushanas became Budhists and Kanishka spread this religion in Central Asia and elsewhere. Other major tribe which entered later in 6th Century AD were Huns, a branch of Hephthalis or white Huns, whose first king came to be known as Toramana in early 6th century and whose son Mihirakula was a patron of Shavism, a branch of Hinduism..." 

[Contribution of Turkic Languages in the Evolytion and Development of Hindustani Langauges, by K. Gajendra Singh, New Delhi,India, (1992-96 Ankara ve Azerbaycan'da büyükelçi, bugün Indo-Turkic Studies'in başkanı)]


*** " Anyhow, the early legends of Buddha's previous history seem to have been carried away to Cabul, as if he had lived there. This, again seems to favour the Turanian origin of the Sakyas as a race... Buddhism was not a purely indigenous religion of India, but derived from a fusion of Turanian and Aryan elements...."

[Samuel Beal, Abstract of Four Lectures on Buddhist Literature in China. (Doğu bilginiydi, Budizmin ilk kayıtlarını doğrudan Çin'den tercüme etmişti.]


*** "Troubled at the prospect that the Buddha's racial classification as Aryan might irrevocably align him with European civilization, Inoue* contended instead that the Buddha's tribe, the Sakyas, was actually a subgroup of the Scythians described in ancient Greek histories. These he linked to the Sai (Saka) tribe and the Yuezhi described in ancient Chinese records - meaning, he claimed, that the Buddha's people would be members not of the Aryan race, but of the Turanian. Conveniently, Inoue continued, the mixed race that had emerged on the Japanese archipelago in ancient times incorporated a large admixture of Turanian stock."

[Prof.Micah L. Auerback, A Storied Sage: Canon and Creation in the Making of a Japanese Buddha. kitabından . Inoue Tetsujirö (1855-1944) ise, Filozof  "To What Race Does the Buddha Belong? - Shaka wa ikanaru shuzoku nar ka - 1895]


*** "Scythian Mauas", "Scythian Azaz" olarak bahseden Sir Alexander Cunningham (The Bhilsa Topes: Or, Buddhist Monuments of Central India. Cunningham), Hindistan'da yapılan arkeolojik araştırmaların babası olarak bilinir. ancak o da İskitleri İranî dilli sayar, dikkat! (Hindistan ve Pakistan İskit/Sakalara Türk derken, bu "kibirli Batılılar" kendilerini tek uzman olarak görüp haklıymışcasına ve ısrarla İranî yapmakta! Ben en çok da, bizim bilginlerin bu batılılara biat etmelerine kızıyorum!) Bu çalışmadaki en güzel şey ise Budistlerin kutsal anıtlarının "KURGAN" benzeri olması ve TOPE olarak adlandırılmasıdır. Çünkü TOPE Türkçedir ve TEPE sözünün kendisidir. Pelasglarda da, Amerika Yerlilerinde (Alaska) de TEPE sözü görülür.


Fergusson'a göre bu TEPELER (TOPELER) en erken 1.yy ila 4.yy arasında tarihlendiriliyor.

TEPELER Buddha'yı anmak için inşa edilmiştir.

Kervan yolu boyunca da Buda için anıtlar yapılmış, heykeller dikilmiştir.

Kanişka'nın kendisi Budizmi seçmemiş olsa da halkı için Budizme büyük önem vermiştir.

Sikkelerin üzerindeki yazıtlarda çoğu Yunan abecesi kullanılmış olsa da dili "bilinmeyen bir dil" olarak sınıflandırılmış.

Bunu da söyleyen A.Cunningham'dır!

Bu "tanımlamak istemedikleri dil" tabi ki Türkçedir.

Kanişka (MS 120) sikkesi örneğinde gördüğümüz gibi

Solda: Elinde sancağı ile Kanişka bir sunu yaparken

Sağda: Büyük İskender'in gelişiyle etkilenen kültür Güneş Tanrısı Helios'u betimlemiş ki Buda da bir Güneş (Aydınlatan) olarak tanımlanır. Ancak bunu sadece "Yunan" kültürüne bağlamak da yanlış, çünkü Hakasya'da bulunan Okunev-Türk kültürü hem daha eski hem de Sakaların atalarına ait güneş sembolleri bulunmaktadır.

Yazıtta Yunan abecesi kullanılmış ancak BAŞİL (Basil-eus) yazdığı görülmektedir ki Türkçedir "Kralların Kralı" anlamına gelen "İlbaşların/beylerin İlbaşı" demektedir.

Early gold coin of Kanishka I with Greek language legend and Helios. (c. 120 AD). Obverse: Kanishka standing, clad in heavy Kushan coat and long boots, flames emanating from shoulders, holding a standard in his left hand, and making a sacrifice over an altar: ΒΑΣΙΛΕΥΣ ΒΑΣΙΛΕΩΝ ΚΑΝΗϷΚΟΥ Basileus Basileon Kanishkoy "[Coin] of Kanishka, king of kings". Reverse: Standing Helios, forming a benediction gesture with the right hand. ΗΛΙΟΣ Helios. Kanishka monogram (tamgha) to the left.

BASİL(-eus) is TURKİSH of ETYMOLOGY > BAŞ (head, leader) İL (country, land)

TAMGHA is TURKİSH of ETYMOLOGY >  TAMGA/DAMGA (mark, symbol)

Bölgede TEGİN/TİGİN (tagino), YABGU ve BAŞİL gibi Türkçe unvanlar kullanılmaktaydı.


"Kabulistan bölgesiyle Afganistan'ın güneydoğusunda YABGU unvanına sahip Kuşhan liderlerinden biri, iktidarı ele geçirerek kısa sürede büyük bir krallık haline gelen, küçük bir alan kurmuştu." - Dr.Eduard Rtveladze / Kazak Tv "Kushan Kingdom" video


Dr. Rtveladze'nin burada bahsettiği YABGU unvanı Kassit Türklerinde de görülür ki, bu da sözcüğün İrani olmadığını kanıtlar. Çünkü, MÖ 18.yy ila MÖ 12.yy arasında tarih sahnesinde yerini alan Kassitler döneminde İranî sayılan hiçbir topluluk bu topraklara ayak basmamıştır. İranî toplulukların bu bölgedeki tarihi MÖ 800'den önceye gitmez. YABGU unvanı Ak Hunlar, Hazarlar, Türk Kağanlığı (Göktürk) ve Oğuzlarda da görülmektedir. Yani, bazı akademisyenlerimiz bilgilerini güncellemek durumundadır. Örneğin Dr. Mehmet Tezcan'ın "Yabgu Unvanı" makalesinde "Türkçe menşeli olmayıp Sakalarla bağlantılı bir kelime" derken "İranî tesiri"ni olduğunu yazmaktadır ki yanlış ve eksiktir. Öncelikle; "Türkçe kökenli olmayıp Sakalarla" derken, yanlış yönlendirme yapmakta, çünkü Sakalar da Türkçe konuşmaktadır. İkincisi de Kassitlerle ilgilidir, İranîler henüz tarih sahnesine çıkmamıştır. Kassitler (Kaslar) Türktür ve Sakaların da atalarındandır.

[Dr. Mehmet Tezcan, Yabgu Unvanı ve Kullanımı (Kuşanlardan İlk Müslüman Türk Devletlerine Kadar), Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2012, Cilt 0, Sayı 48, Sayfalar 305 - 342]


"At the beginning of our area one of the Kushan leaders, who had the title YABGU, somewhere in Kabulistan region, and in southeast of Afghanistan seach the power and established a small domain, which soon became a kingdom. Inscripitons on the coins depict his rights. At first they called him Zaoou, which means leader in Greek [*], and YABGU in Turkic, in İranian [*], because there are different views on the origin of word of YABGU. Then called him a King, and King of Kings. So the history of the great Kushan State began with this person. his name was Kujula Kadphises."

Dr.Eduard Rtveladze, Academician, Doctor of Historical Sciences, Scientific Director of the Project, Chairperson of Scientific Council of World Scientific Society for Study, Preservation and Popularization of Cultural Heritage of Uzbekistan.

[* ] Zaoou maybe a broken word of Yabgu, dialect maybe? Yabgu>Yauva>Zauva>Zaoou? Or of Heraus>Zaooy? But at first Yabgu is Turkish of etymology, also to be seen among Kassite Turks. So, it is not İranian! Because there was no İranian tribes at the time of Kassites (18th.12th BC) in Near East. Even among Hephthalites (Abdaly or White Hun-Turks) is the title YABGU to be seen, after Kushan-Turks. SB


*** The Kushan era marked an important stage in the history of Buddhism. This is explained by the fact that Sakas (in Greek sources known as Scythians) were directly related to the Shaky clan from the central part of northern India, in which the Buddha Shakyamuni was born (or Sakyamuni – literally translated as “the Sage of the Saka clan.”) Proof of this fact is the genetic testing of the direct descendants of this spiritual enlightener, conducted by Kazakh scientists during an expedition to Nepal. The processing and analysis of DNA test data were carried out by the Kazakh Company “Shejire DNA” and decoding was carried out in the USA, in the world-famous laboratory “Family Tree DNA.”


In addition, several indirect evidences were found to support this theory. These are artefacts where Sakas motifs can be traced. For example, the cult Buddhist Vajra object is reminiscent of the Adji sign denoting the deity Tengri.

Furthermore, while visiting Nepal, Bhutan and Sri Lanka, I found that some words have similar meanings with the Kazakh language. For example, there are such words as “aga,” “ata,” “ana,” “apa,” “koke,” “tate,” which over time are pronounced with slight phonetic changes and perceived slightly new meanings. It is noteworthy that the peoples of these countries speak different languages and have different cultures and histories. From this, it follows that the unifying factor of these states is Buddhism and these words entered their languages with the arrival of the first Buddhists. Thus, part of the inhabitants of modern India and neighbouring countries that were part of the Kushan Kingdom, have a gene of the Steppe people, and they also adopted some words from the Sakas, who were the ancestors to the Turkic people. In this regard, I would like to share one interesting episode of my life. While waiting at the airport for boarding a flight, I saw how a Japanese Buddhist monk was located next to me, who, as it turned out, had been in Kazakhstan. We had a rather lively conversation, in which we also touched upon Buddhist themes. During the conversation, I talked about the “Golden Man” – a descendant of the Saka leader, whose grave was found in 1970 near the Kazakh city of Issyk. All his clothes, weapons, crown and jewellery were made of gold. This burial dates from the V-IV century BC. I noted that to date 5 such golden people have been found. Thus, the territory of Kazakhstan is the valley of the burial of Sakas Kings. In this context, I expressed the opinion that he and the Buddha may be close relations belonging to the same member of royal families of the Sakas, as the Buddha also came from a royal family. On the other hand, my interlocutor, dispelling all my doubts, replied: “in fact, it would be so.”

[Bulat SarsenbayevKing of the Kushan dynasty Kanishka, Astanatimes, 3 JUNE 2020]



*** Buda Saka boyundan gelir, ancak İskitleri İranî gösterir, dikkate almayınız!..

[Greek Buddha: Pyrrho's Encounter with Early Buddhism in Central Asia, by Christopher I. Beckwith]



SB


Budda is from Saka tribe, and Scythians/Sakas are not İranian, but Turkish tribe as the Kushans!.. This "İranian" deception must end !

Every culture matters, every culture deserve respect, but, twisting the history, falsifying with knowledge, who ever is doing, is wrong, and not acceptable! And don't say "don't give us a point of view of Turkish scholars", is just nonsensical! Who says that the Westerners are truthfully? We trust everyone who ever take pen in his/her hand, don't, because they do have the ability to lie according to their political views.  Because writing history, is partly based on the author's comments. So, we must read the history from both and from the third/fourt side. Stealing the heritage from another nation is committing a crime to that nation, humankind and history. Just like stealing the artifacts from a kurgan or ancient settlement.


Kushans are Turkish tribe. By the way, mostly use the word Turkic, but I don't, as I say before, again, Turkic is given name by the westerners, not us, ooo no... We do say Kazakh-Turk, Uzbek-Turk or Saka-Turk, (you get the idea), and not Kazakh-Turkic!


Every Turkish tribe knows that the Kushans are Turkish tribe, and not just the Turks from Türkiye, but also from Kazakhstan, Uzbekistan, Turkmenistan or Azerbaijan. Because, Kushans are also known as Avar-Turks, or White Hun-Turks (Abdaly, Hephthalites). and they were known in İndia as Turushka! And everyone knows that Turushka is an other name for Turk.


About the inscription "Basileus"... It is %100 Turkish! First, -eus is not Greek of origin, and second, Basil < Baş-il, and the meaning is Baş=Head ; il=Country, State = The Head of the Country, i.e. the Leader, so in westerner point a King. The Greek alphabet doesn't have ş (sch), so they wrote as Bas instead of Baş. On a coin of Scythian King Sariakos (180 BC) wrote Basi Sari =  Leader Sarı, Kağan Sarı or King Sarı (Sarı is also Turkish (blond or yellow in every Turkish dialect). I'm writing at this moment in English, am I an English now?... Just like claiming today "Greek Yoghurt", as if there were a "Greek Yoghurt"!.. Yoghurt is %100 Turkish word and invention! Advertisement and mass media is important ofcourse, you can fool everyone!... Everything around us became political! Damn!...


And please read this to..:

Prof.Dr. Mirfatyh Zakiev's about Kushans, Tochars and Sakas:


SB.