27 Aralık 2015 Pazar

Diyarbakır







Yıkın On Gözlü Köprüyü, Ben-u Sen'i, Diyarbakır'da, nefret ettiğiniz Türk(men)ler'e ait bir şey kalmasın ! 


Akkoyunlu Hükümdarı öz be öz Diyarbakırlı Uzun Hasan'ı, yine Diyarbakırlı Karayülük Osman'ı zaten bilmiyorsunuz ama biliyorsanız da; kahramanlıklarını, Osmanlı'ya nasıl kök söktürdüklerini anlatmayın. 300 yüzyıl Orta Doğu'ya hükmettiklerini resmi tarih bize anlatmadı. Aksine Diyarbakır merkezli öz be öz Türkmen devleti olan Akkoyunlular resmi tarihe göre Osmanlı'yı arkadan vuran hain barbarlardı. Her gün kadim şehirde onlarcasını gördüğümüz eserleri bırakan ve Diyarbakır'ı başkent yapan Artuklular'ı hiç yaşamamış sayın. Diyarbakır ile ilgili en kapsamlı tarihi araştırma olan, 15. Yüzyılda yaşamış İranlı tarihçi Ebubekir Tıhrani'ye ait Kitab'-ı Diyarbekiriye'yi bulduğunuz yerde yakın çünkü o kitapta, Diyarbakır'ın dağını taşını yurt edinen Bayındır Türkmenlerinden dolayı yüzyıllarca Bayındıriye diye bilindiğini anlatır. Bu bilgi sizin için sakıncalıdır. 


Yakın! Osmanlı kayıt defterlerini çünkü aşiret aşiret, isim isim kayıtları vardır Diyarbakırlılar'ın. Sizi şaşırtacaktır oradaki bilgiler, belki de kızdıracaktır.

Ulu Camii'nin, Anadolu coğrafyasının Orta Asya Türk mimarisine göre Kilise'den Camii'ye çevrilen ilk eseri olduğunu ancak sanat tarihçileri bilir o nedenle tehlikeli bilgi değildir. Ama yine de sizin için tehlikeli ise orayı da yıkın. Yedi Kardeş burcunu mutlaka yıkın çünkü orada öz Türkçe isimleri ile esere konu olan Diyarbakırlı yedi kardeşin ismi var, hem de taşa kazılı.


Kendini öz Türk zanneden bazı Batılı cahillerin dalga geçtiği, karaladığı Diyarbakır ağzını yasaklayın kimse konuşmasın. Çünkü; tekmeye tepik, alkışa çepik, beze çapıt, merdivene gezemek, teyzeye dayze, amcaya ami, yiğit'e iğit, düğüne toy, tencereye kuşkana gibi Diyarbakır'a özgü en az beş bin yıllık binlerce bozulmamış kelime aslında Türkçe'nin bozulmuş hali olan İstanbul ağzına göre milyon kat daha öz Türkçedir. Diyarbakır ağzının en güzel örneklerini veren Diyarbakırlı büyüklerimizi taşlayın gördüğünüz yerde. 


Mektup yazdım yaz idi,
Kalemim kiryaz idi,
Da çok yazacaktım, 
Mürekkebim az idi... 

gibi binlerce Diyarbakır manisini yasaklayın, unutturun öğretmeyin çocuklarınıza çünkü Dede Korkut Türk(men) çesi ile söylenir.


Hep şikayet ettiğiniz sistem, Kürtçe isimleri yasaklattı siz de en az bin yıllık Türkçe isimleri yasaklayın Diyarbakır'da. Mesela değiştirin Karacadağ ismini Türkçedir tehlikelidir. Değiştirin Bismil'in adını, çünkü akrabaları hala Orta Asya Harzem'de yaşayan Basmıl Türkmenleri'nden alır ismini.


Her gün küfredin Çermikli Ziya Gökalp'e, Süleyman Nazif'e çünkü onlar sürgün pahasına emperyalizme karşı Diyarbakır duruşu sergilemişlerdi. Yok sayın Seyyid Nuh'u klasik Türk musikisine yüzlerce eser vermiş Diyarbakırlıdır. Yok olmaya yüz tutmuş Türkçe'nin asli kaynaklarını tekrar kazandıran Diyarbakırlı Ali Emiri'yi de küfürle hatırlayın. İhanet ile suçlayın Celal Güzelses'i, Cahit Sıtkı'yı, Orhan Asena'yı, Adnan Binyazar'ı, Özer Ozankaya'yı siz den farklı düşündükleri için.


Külliyen reddedin Diyarbakır'ın en azından bin yıllık tarihini, dost edinin elinden kan damlayan İngiliz'in, Fransız'ın sözüm o'na size dost görünenlerini.


Sisteme haklı öfkenizi, tarihinize ihanet ile gösterin. Unutturun Diyarbakır'ı, Diyarbakır yapan renklerinden dikkat buyurun Türk değil TÜRKMEN'e ait ne varsa külliyen yok sayın.


Size göre Diyarbakır'da Kürtler, Zazalar, Suryaniler, Keldaniler, Ermeniler herkes yaşadı. BİR TEK TÜRK (MEN) LER UĞRAMADI BU KADİM ŞEHRE BURAYI BAŞKENT YAPARAK DÖRT DEVLET KURMALARINA RAĞMEN. Bu devletleri kuran (Artukoğulları, İnaloğulları, Nisanoğulları, Akkoyunlular) on binlerce çadırlık Türkmen aşiretleri buhar oldu uçtu. O zaman soralım 18. 19. yüzyılda yaşayan Ermeni ozanlar neden Diyarbakır ağzı ile Türkçe yazdı, Türkçe söyledi. Diyarbakır ağzı dediğimiz o muhteşem dilde mesela İstanbul Türkçesinde olmayan ama Oğuz diline ait binlerce kelime ve deyim var. Çocuğu olmayan ailelere neden bir Diyarbakırlı 'kör ocak' der tıpkı Divan-i Lugat'i Türk'de olduğu gibi. Neden bir Diyarbakırlı kelime başına gelen -Y- sesini okumaz. Mesela yılan değil ilan, yüksek değil üskek, yıldız değil ulduz der tıpkı Kaşgarlı Mahmut gibi. 


Hatta mutlaka aranızda yapanlar olacaktır bu satırların yazarı hemşerinize küfredin, önemli değil o sizi önce tarihe ardından Allah'a havale edecektir.


Her nefesinde büyülü kent Diyarbakır'ı soluyan, başta Kürtler ve Zazalar olmak üzere bu kentin her rengini seven


Koray Elbeyli.
2009 oda tv.






Diyarbakır Ulu Cami
7.yy Araplar tarafından kiliseden camiye çevrilir.
Melikşah'ın buyruğu ile de onarımdan geçer. Tüm Türk sembollerini taşır.







Oz- damgası ; ozlaşmak, tanrıya erişmek; ateş ve Samanyolu'nu da simgelediği görülür. 
Ateş-Güneş, insanın yaşam gücü; Samanyolu da evreni-sonsuzluğu simgeler.




*


EBU BEKR-i TiHRANi
KiTAB-I DiYARBEKRiYYE - PDF

Ebu Bekr-i Tihrani'nin 875 (1470-71) yılında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Bey adına Farsça yazdığı Kitab-ı Diyarbekriyye, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenleri hakkında yazılmış tek tarih kitabıdır. Bu kitapta Hz. Adem'e kadar Uzun Hasan Bey'in atalarından bahsettikten sonra Akkoyunluların ilk hükümdarı Kara Osman'dan başlayarak yazıldığı tarihe kadar olan Akkoyunlu tarihini anlatır. O arada konuya uygun olarak Karakoyunltı tarihi. Horasan'ın durumu. Şahruh'un ölümü, Çağatay mirzaları arasındaki bitmek bilmeyen kavgalar ve Osmanlı-Akkoyunlu ilişkileri hakkında çok değerli bilgiler verir.

Yazıldığı tarihten itibaren tarihçilecin dikkatini çekmiş ve pek çok tarih kitabına kaynaklık etmiş olan bu kitapta anlatılanların büyük bir bölümü, Akkoyunlu devletinin üst kademelerinde yer almış, önemli bir bilgi birikimine sahip olan yazarın görüp şahit olduğu veya emin kaynaklara dayanarak anlattığı başka yerde bulunmayan belgelere dayanır. Bu önemli eser, bugün elde kalan tek nüshası esas alınarak merhum Necati Lugal ile merhum Faruk Sümer hocalanmız tarafından, yazarın hayatı, kitabın mahiyeti, kitabın değeri, nüshanın tanıtımı gibi konuları ihtiva eden bir Giriş: metindeki bazı tarihi bilgileri ve yer adlarını açıklayan çok önemli dipnotlar ve Otlukbeli savaşıyla ilgili Ahsenü't-Tevarih'ten alınan bölüm ile birlikte birincisi 1962 ve ikincisi 1964 yıllarında olmak üzere iki cilt halinde Türk Tarih Kurumu'nda yayınlanmıştır.

Biz, çevirimizde bu yayını esas aldık Çeviriden başka, yayınlayanlar tarafindan açıklanmamış olan kitapta geçen edebiyat terimleri ile İran'a ait yer adlarına açıklık getirmeye çalıştık. Çevirinin sonuna Akkoyunlu tarihi ile ilgili haritalar koyduk. Başka kaynaklarda bulunmayan kitabın yazarı ve mahiyeti hakkındaki konuları, Faruk Sümer'in kitabın neşrinin giriş'inde verdiği bilgilerden faydalanarak yazdık. Bu çalışmamızın, bu haliyle tarihimizin henüz yeterince aydınlanmamış bir kısmına ışık tutacağına ve konuyla ilgilenenlere büyük kolaylıklar sağlayacağına inanmaktayız. Bu eserin ikinci baskısını yapan Türk Tarih Kurumu Başkanlığı'na teşekkürlerimi sunarım.

Mürsel ÖZTÜRK
Ankara 2013




*



MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA AYRILlKÇI KÜRT GİRİŞİMLERİNE KARŞI DOĞU VİLAYETLERİNDEN MECLİS MEBUSAN'A VE TBMM'NE GÖNDERİLEN PROTESTO TELGRAFLARI










Kimin evinden Kimi kovuyorsunuz?
SB.















23 Aralık 2015 Çarşamba

At Adam Kentaur - Amazon Gorgo Medusa



Kentaur / Centaur "At Adam" ve "At Adam" olarak betimlenen Medusa






Sentorlar ,Yunan mitolojisinde kısmen insan ve kısmen at görünümlü yaratıklardır.


Sentor efsanesi at sırtında savaşa giden savaşçılardan gelmektedir. Sentorun sureti görenlere çok farklı ve ürkütücü gelmektedir. İnkalar'ın, Pizarro ve adamları 1533 'de at üstünde geldiklerinde yanılmış olmaları muhtemeldir. Çünkü inandıkları at ve insan birleşimi canlının gerçek olduğu fikri onları o sırada çok korkutmuştur. Sentorların varolup olmadığı ile ilgili tartışmalarda varlığı yönündeki en önemli kanıt yine Yunan kaynaklarından gelmektedir.


Sentorların; Türkler olduğu konusunda bir dizi araştırmalar yapılmıştır. Mitolojik efsanelerin anlatıldığı dönemde atın evcilleştirilmesi ve hakimiyeti konusunda Orta Asya halkları oldukça üstünlerdi, Türklerin Orta Asya'dan Batı'ya gerçekleştirdikleri seferlerde bu yakıştırmalara haiz olmuşlardır. Türklerin olağanüstü at binme yeteneklerinin yanında at binerken kılıç kullanma, isabetli ok atma yetenekleri bunun sebeplerindendir. Atın hızlı hareketi sırasında at kafasını mümkün olduğunca öne eğer, uzaktan sadece atın bacakları ve üzerinde savaşan er görünürdü. Bu da mitolojide sentorların doğuşunda etken olmuştu, Yunan mitolojisinde sentorlar savaşçı, savaş yetenekleri gelişmiş, güçlü yaratıklar olarak tasvir edilmiştir.


Sentorler arasında en ünlüleri Nessos, Hiron, Folos, Evritiyon'dır. Hepsi Herakles/Herkül hikâyelerinde geçmektedir.


İskitler - Prof.Dr.İlhami Durmuş






Eski Pers efsanlerinde : İran bölgesinde Mezopotamya'dan bir lider Takma Urupi (Takma/Tana/Nimrod) ve eşi Eneth (ya da Nana). İskitler ve Mezopotamyalılar arasında Eneth bereketin, suyun, nehirlerin tanrıçasının, Takma Urupi (Nimrod) ile 3 oğlu vardır ; Tura, Sin ve İredj. İlk ikisi üçüncü oğula karşın İran bölgesini aldı. Tura Turanlıların atası, yani İskitlerin ve Hunların. Nimrod Ortadoğu'da farklı isimlerle anılmıştır ve Turanlı İskitlerin arasında sembolü Sagittarius ve Orion'dur.


Centaurlar özellikle savaşla ilgili efsanelerde anılmıştır Mezopotamyalılar Centaur'u Sagittarius yay takımyıldızı olarak kabul ederler ve iki kafalı olarak betimlerler. İnsan başı öne bakar, diğer başı hayvandır ve arkaya bakar. Hayvan başı daha sonra uçuşan bir pelerin gibi çizilir. İskitlerin çok iyi ata binmesi ve yetenekli okçu olması, Hellenleri korkutmuştur. Bu korkunun verdiği ilham ile efsanelerine ürkütücü Atadam olarak girmiştir.


The Legend of the Wonderous Hind
Fred Hámori




Tura becomes the ancestor of the Turanians, that is Scythians and Huns. Nimrod was known by several names in the Near East and was symbolized by the constellations Sagittarius and Orion amongst the Turanian/Scythian nations. When the Greeks first saw the Scythians they believed the horse and rider to be one, giving rise to imaginative and fear-inspired tales of the war-like centaur.






Sagittarius, bir erkek vücudunun belden üst kısmıyla bir atın birleşimini temsil eder. Ayrıca bu takımyıldızının Argonaunt’lara yolculukları sırasında rehberlik etmesi için gökyüzüne yerleştirildiğine inanılır. Arganauntlardan Jason'ı bir Kentaur yetiştirir. Karadeniz'den Kafkaslara geldiklerinde , o dönem orada İskitler yaşar ve demircilik vardır. Altınpost Sumer geleneğidir, gücü ve bilgiyi temsil eder. Hatta icatları ve demirciliğiyle Pelasglı Hephaistos bile Türk'ü temsil eder. Aslında, Bilgeliğin "Batılılar" tarafından "Doğulular"dan çalınması işlenir. İnsanı yaratan, bilgeyi getiren Prometheus bile buradaki dağlara hapsedilmiştir.



Prometheus and the First Man.
Pietro Stagi (active ca. 1783—1793) 
after a model by Simon Louis Boiseau.
Saint Petersburg, The State Hermitage Museum







Forlong'da, Kentaur "Gan (MAN)" + "Tor (TUR)" dan oluştuğunu ve büyük bir ihtimalle Turan dilinde Adam/Er + Canavar/Yaratık anlamına geldiğini söyler.  "MAN"-Teoman / Tuman ; "TUR" Türk'ün kökenindeki gibi....


KENTAUR:
Avery ancient word, probably Turanian, from Gan "man" and Tor "beast", as in Finnic and in Akkadian speech, according to Colonel Conder. The Kentaur was akin to the Gandharva (see that heading) and was the offspring of Ixion (the sun) and tje cloud. They were armed with bows, having a horse's body (if a Hippo Kentaur) or that of an ass (if an Ono Kentaur) with the head ,arms, and trunk, of a man in front. The most famous Kentaur was Kheiron. Nessus a Kentaur was slain by the sun (see Herakles) and in mythology they seem clearly to represent clouds.

Forlong - Faits of Man




Forlong'dan yola çıkarak bizim tarafla birleştirebilecek miyim? Bakalım...


Gan+Tur - Can+Tur - Kan+Tur - Ken+Taur
Gandharva - Gandarma
Yargan - Yandar - Candar - Jandar (ma) 




Eski Türkler, kamu düzen ve güvenliğini ulusal savunma ile birlikte yürütmüşlerdir....  Kolluk tarihimizle ilgili olarak en eski yazılı belge Göktürklere ait Tonyukuk Kitabesi’dir.... 

“Tonyukuk Kitabesi”nin kuzey yüzü ikinci taşında, Subaşı (Sü başı) unvanlı İnel Kağan’dan açıkça bahsedilmektedir. Tonyukuk Kitabesi’nin milattan sonra 727 tarihinde dikildiği (Taşağıl, 1995:1) söylense de, bazı kaynaklar bu tarihi 720 olarak kabul eder (Sümer, 1972:17). Su, asker ve komutan manasındadır. Subaşı, Devlet adına kamu düzenini sağlamakla görevli büyük komutan anlamına gelmektedir. Türklerin güvenliğin sağlanmasına verdiği önem yanında, bu görevi askerî yapıda güçlü bir teşkilata vermesi ve bu teşkilatı savaş dönemlerinde de kullanmasının mantıklı bir tecrübeye dayandığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, subaşıların icra ettiği görevlerin, günümüzün jandarma görevleriyle bire bir örtüştüğü görülür. Bu nedenle Türklerde kolluk tarihini subaşılardan, bir başka deyişle, jandarmalardan başlatmak ve İnel Kağan’ın, bilinen en eski kolluk amiri olduğunu kabul etmek yanlış olmayacaktır. 

Subaşı teriminin askerî statülü kolluğun temelini teşkil etmesi yanında bazı yazarlar, Orhun Kitabelerinde geçen “yargan”ları da bugünkü anlamda jandarma olarak kabul etmektedirler (Kayalıbalı ve Arslanoğlu, 1973:1479). Göktürk Devleti’nde, emniyet ve âsâyişi sağlayan ve “Yargan” olarak isimlendirilen askerî bir kuvvetin olduğu, yine Bilge Kagan tarafından yazdırılan, Göktürk Yazıtlarında görülmektedir (Arıs, 2007:274). Kitabelerden Kül Tigin Yazıtı 732 yılında, Bilge Kağan Yazıtı ise 735 yılında yazılmıştır (Ergin, 2002: XVI-XXII). Yazıtlarda Eski Türklerde jandarma teriminin karşılığı olarak “Yarkan” (Yargan) terimi kullanılmıştır. Yarkan sözcüğü, Moğolcada “Daruga” kelimesinin karşılığıdır. Her iki sözcük de Uygur metinlerinde kolluk görevlileri manasında kullanılmıştır. Bu sözcüğün Altınordu Devleti’nin yanı sıra,  Orta Asya ve Azerbaycan’da da kullanıldığı bilinmektedir.

“Jandarma” teriminin kökeni konusu incelenirken, Selçuklu Devleti’nden başlayarak, Anadolu Selçuklu Devleti, Anadolu Beylikleri ve Memluk Devleti’ne giden bir dönemde “Candar” terimi ve kuruluşunun incelenmesi de gerekmektedir. Dünyada, jandarma kelimesinin eski Fransızcada kullanılan “gens d’armes=silâhlı adamlar” kelimesinden geldiği söylenmekte ve askerî niteliği olan güvenlik kuvveti anlamında kullanılmaktadır (Dünya Jandarmaları, 2012:III). 

Ancak, genel kabul gören bu görüşe karşılık, bu terimin “candar” ismiyle daha öncesinde var olduğu görülmektedir. Orta Çağda kurulmuş Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Karahanlılar, Gazneliler, Harizmşahlar, Eyyubiler ve Memluk devletleri gibi Türk-İslam devletlerinde “candar” tabir olunan kuvvetler vardı. Candarlık en yüksek devlet memuriyetlerinden birisiydi. Seferde muhafız alayının önünde yürürlerdi. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılışından sonra Kastamonu ve çevresinde Şemseddin Candar tarafından kurulan ve 1461 yılına kadar varlığını sürdüren beyliğin ismi de Candaroğulları’dır. İslam Ansiklopedisine göre candar, Türkçe, Farsça ve Arapçada koruma ve muhafızlık hizmetlerini yerine getiren silâhlı asker manasındadır (1963:24). Büyük Selçuklu Devleti’nde candarlar hükümdarın ve sarayın muhafazasından sorumlu olarak hükümdarın emirlerini yerine getirirlerdi. Bunlar genellikle Türk çocukları arasından alınıp, özel olarak yetiştirilen bir kuvvetti (Uzunçarşılı, 1941: 35-37). Bunların başındaki kişiye Emir-i Candar denilirdi.  Emir-i Candar sultanın silâhını taşıyan ve onu koruyan kişiydi (Akgündüz, 2001:168)

Anadolu Selçuklularında ve beyliklerinde de devam eden bu sistemde, candarların bir kısmı divan muhafızı olarak istihdam edilirler ve harp esnasında hükümdarı korurlardı. Memluklu Devletinde de aynı sistem kullanılmakla birlikte, candarların mülkî ve adlî görevleri daha da artırılmış ve bunlara suçluları yakalama, tevkif, cezaevi koruması, kanunların yerine getirilmesi gibi ilâve görevler verilmiştir. Candar sisteminin daha sonra bazı Kuzey Afrika Devletlerinde “Bani Marin” ismi ile devam ettiği görülmektedir (İslam Ansiklopedisi, 1963:24). Osmanlı döneminde ise candarların görevini  çavuş ve bostancı diye isimlendirilen birimlerin aldığı görülmektedir.

Fransa’da “Jandarma” 1791 yılına kadar “candar” teşkilatında olduğu gibi saray muhafızlarının ismi idi. Fransa’da ilk “Maraşose” (Yol Güvenlik) bölükleri, Osmanlılardaki “Derbent” ve “Belderen” teşkilatlarına benzer bir şekilde 1501 yılında kurulmuştur. Fransızca “mare’chausse’e”, jandarma anlamına gelmektedir. Hollanda dilinde aynı kelime “mareşose” olarak isimlendirilir (www.fransizcasözlük.net/marechaussee.htm, Erişim Tarihi: 05 Mart 2013). Şose kelimesi Türkçede de “yol” anlamındadır ve Fransa’da oluşturulan bu birimin kuruluş anındaki görevi, yollarda emniyetin sağlanması olmuştur. Hollanda’da 1814 yılında benzer şekilde kurulan teşkilatın ismi, 1791-1814 yılları arasında devam eden Fransız işgalinden dolayı, bir tepki olarak jandarma yerine “Mareşose” olarak isimlendirilmiştir (Dünya Jandarmaları, 2012:6-1). Bugün Hollanda jandarması hâla “Maraşose” ismini kullanmaktadır.

1769 yılında kapsamlı bir değişiklikle, bugünkü jandarmanın temellerini oluşturan teşkilatlanmaya geçilmiş, 1791 tarihinde ise “Maraşose” ismi, “Gendarmerie Nationale” (Milli Jandarma) olarak değiştirilmiştir. “Maraşose” isminin o güne kadar saray muhafızları olan “Jandarma” olarak değiştirilmesindeki asıl neden, Fransız halkı nazarında “jandarma” isminin o dönemde itibarının fazla olmasından ve güveni çağrıştırmasından dolayıdır. 

18. yüzyılın sonlarına doğru, Fransa’da şehirlerde polis görev yapıyordu fakat kırsal alanda bir güvenlik boşluğu vardı. Bu güvenlik boşluğu Fransa’nın güçlenmesinin önündeki en büyük engellerden birisiydi. Maréchaussée teşkilatı başta artan rüşvet olayları sebebiyle halkın gözünde itibarını ve saygınlığını yitirmişti (Clive, 1999:16-21). Bu kuruluşun daha etkin hâle getirilmesi için bazı değişiklikler yapıldı. Teşkilatın kıyafetleri değiştirilerek diğer askerlerden ayrıldı ve en az dört yıl askerlik tecrübesi olanlar bu teşkilata alındı. Ayrıca, güvenliği sağlama, sevk, koruma gibi görevler verildi, diğer yandan tutuklama gibi ilâve yetkiler tanındı. Napolyon Bonapart iktidara geldiğinde ilk işlerinden birisi güvenlik güçlerini daha da kuvvetlendirmek oldu. O tarihte kralı korumakla görevli özel bir birim olan jandarmaların halk nezdinde itibarı yüksekti ve yıpranmamış bir teşkilattı. Napolyon tereddüt etmeden, kısa ve kesin bir hamle ile yıpranmış olan Maréchaussée ismini “Jandarma” olarak değiştirdi. 





detaylı:

GÜVENLİĞİN SAĞLANMASINDA BİR KOLLUK KUVVETİ OLAN JANDARMANIN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ROLÜ VE DÜNYADAKİ KONUMU - PDF
Dr.Tuğg.Güray ALPAR / J.Gn.K.lığı, Genel Plan ve Prensipler Başkanı




Yani özetle "tereciye tere satılmış"tır.
Gendarmes - Silahlı adamlar
Yandar - Candar - Jandar (ma: aslında olumsuzluk ekidir!)

Fransızca'dan bize geçmişmiş efendim, 
Orhun Anıtları Napolyon'dan önce miydi, sonra mıydı?..
"Jandarma" kelimesi Fransızlardan bize değil, bizden Fransızlara geçmiştir.
Hatta İskit Türkleri Atina'da "Polis"lik görevi yapmıştır.
İskit Türkleri Atıyla bir bütün olarak görüldüğünden Kentaur-Centaur, 
yani yukarıda da değinildiği gibi At Adam olarak düşünülmüş ve efsanelere konu olmuştur.
Ve At Adamlar Zeus tarafından Dionysos'u korumakla görevlendirilmiştir. Bunun yanında Kheiron adlı Kentaur 
Doğu'nun bilgeliğini simgeleyen Altınpost'un  peşinde koşan Argonotlu Jason'u, 
Bilgimış ve Köroğlu ile de eşleşen ve de İskitlerin Atası olarak gösterilen Herkül'ü, 
Anadolulu olan Kurt lakaplı Apollo'nun oğlu Asklepion'u eğitip büyütmüştür. 
Peki Asklepion şifacı olmayı nereden öğrendi? 
Tabii ki İskit Kam'larından, Otacılarımızdan...


İskitlerin savaşçı ruhlarına uygun At Adamlar vahşi olarak anılmış ve olumsuz efsaneler de yazılmıştır.
Ayrıca İskit Türkleri Hem Perslerde, hem Hellenlerde, hem de Romalılar'da Paralı Askerlik yapmışlardır. Hatta Romalıların  Zeugma-Gaziantep merkezli Lejyonu "Scythica IV" MÖ 42'de Marcus Antonius tarafından kurulmuştur.
Yani Türkler hep Asker olmuş, Kurtuluş Savaşı dışında hep başkaları için savaşmış!
Bundan böyle kendimiz için savaşırız, başkaları için değil!


İSKİT - POLİS - AT ADAM - YANDAR - CANDAR - GHANDARMA- JANDARMA
NASIL AMA ;)




Scythian bowmen were the gendarmes of Athens.
İskit okçuları Atina'nın jandarmalarıydı...


*


Gelelim Gorgo Medusa'ya...



Firdevsi Şehname adlı eserinde büyük dedemiz Alper Tonga'nın hükümdarlığındaki devletten Turan, Kuşan Sanatı adlı eserde ise Orta Asya Saka'larından Kahraman Tur'alar diye söz eder.

Grjimaylo, eski zamanlarda Güney Sibirya'da yaşayan Tur'alar hakkında şöyle der: "Tur'alar, genellikle orta boylu, sağlam bünyeli ve güçlüdürler. Yüzleri uzun ve beyaz, saçları sarışın; burunları uzun ve düzdür. Burun yapıları genellikle kavislidir ve gözleri mavidir."

Uygurlar
Turgun Almas









Gorgo'ları da doğuran Keto'dur
ünü büyük Okeanos'un ötesinde
geceyle gündüzün sınırlarında otururlar
ince sesli Batı kızlarının yurdunda;
Sthenno, Euryale ve bahtsız Medusa;
Medusa ölümlüydü, oysaki kızkardeşi
ne ölüm bileceklerdi, ne ihtiyarlık
Buna karşılık yalnız Medusa girdi
masmavi yeleli tanrının koynuna
Bahar çiçekleriyle dolu taze çimenlerde.

Hesiodos (Theog.274)
(Euryale-Er+yale?!)



Ejderha kanatlı Gorgo'lar,
o insanları korkudan korkuya salan
görenlerin soluğunu kesen Gorgo'lar

Aiskhylos (Prom.800)


Perseus Gorgon Medusa'nın kafasını keserken
MÖ.7.yy Boeotia
Semender'in neden orada olduğunu açıklayamıyorlar....



"Perseus slays Gorgon Medusa, from a relief-decorated amphora from Boeotia, early seventh century BC. He turns his face aside to avoid being turned to stone. Over his shoulder he carries the scabbard for his sword and the leather pouch. He wears the cap of Hades and the magical sandals. Medusa does not yet have the form typical later of a woman with a Gorgon’s head, but is represented as a skull-faced woman with a mare’s body attached at the waist. Mysterious plants frame the scene. No one has explained the salamander near Medusa’s back. "

Perseus and Gorgon Medusa
7th c BC. Boeotia - Musée du Louvre, Paris














Gorgo - Qorqu - Qorgu - Gorqu - Korku 
Azerbaycan Türkçesi : qorxu
Kırım Tatar Türkçesi : qorqu 
Türkmenistan Türkçesi: gorky 
Uygur Türkçesi: k̡ork̡ux 
GORGO TÜRKÇEDİR

Gorgu=Gorku=Qorgu=Korku in different Turkish dialect
Fear in English

"Gorgo.Gorgons : In the Odyssey only one Gorgo is named, as a frightful phantom in Hades. She is one eyed - darkness with the shining moon. (The name is perhaps Turanian-Turkish gorgo "fear", which she typifies: ED.) Hesiod mentions three Gorgons, of whom two were immortal and terrifying - namely Stheno "strong" and Eur-uale "far howling" ; while the third was mortal and called Medousa or "mad" fear. Medousa consorted with Poseidon in a temple of Athene 
(Fear, Ocean, and the Dawn) and Athene being 
enraged, decreed that whoever should look on this maddened Gorgon should be turned to stone by fear. Hence Perseus, the sun, slew her without seeing her- cutting off her head. In the earliest representations she has a, round face and protruded tongue. The Gorgonian head appears on Etruskan and Greek shields, 
intended to frighten the foe, and is worn also by Athene." 
says Forlong - Faiths of Man II









Gorgo'lar Amazonlar gibi savaşçı bir soy, Atlant'lara (Atlantis) yakın bir uzak ülkede oturur. Amazonlar kraliçeleri Myrina'nın yönetimi altında Atlant'ları yendikten sonra, bunlar Amazonları Gorgolara saldırmaya itmiş. Gorgolar yenildikleri halde, kısa zamanda davranabilmişler, ama sonra Perseus ve Herakles eliyle alt edilmişler. [Sicilyalı Diodoros (Azra Erat-Mitoloji Sözlüğü)]




"Koruyucu zırh olarak büyük yılan derilerini kullanırlar", tıpkı At-Medusa'nın bedeninin pullu olması gibi, ve belkide bu yüzden saçları yılan .... Hava şartlarından dolayı değişen kıyafetleri; Kürk, Deri, Pantalon ile çizme  ve zaman zaman elbise, etek. Onlar kendilerine "Oerpata", yani Er öldüren derken, "Amazon" adını Hellenler vermiştir. Onlar İskit, Sarmat ve Kimmerlerin karışımından doğan ve "Kadın"lardan oluşan bir topluluktur ve bizdendir. 





Diodorus'tan:

Söylendiğine göre, Amazonların kraliçesi Myrina otuzbin piyade ile üçbin süvariyi ordusu için toplamış, gerçi savaşlarında süvari kullanmaları alışılmadık bir tercih. Koruyucu zırh olarak büyük yılan derilerini kullanırlar, Libya'da inanılmaz boyutta bu tür hayvanlar var. Saldırma amaçlı silah olarakta, kılıç ile mızraklar, aynı zamanda ok ve yay kullanırlar. Sadece düşmanla yüzyüze geldiğinde değil, aynı zamanda uçuş halinde iken geriye dönüp takipçilerini tam hedeften vurabiliyor.


Atlantislilerin arazilerine girdikten sonra, Cerne olarak adlandırılan kentin sakinleri ile meydan savaşında yendiler ve duvarlarından içeri girerek kenti ele geçirdiler. Komşu halklara korku saldılar, vahşi olan esirleri, gençten yaşlıya kılıçtan geçirdiler, çocukları ve kadınları köle olarak sattılar ve şehri yerle bir ettiler. (Cerne, sütunları olmayan bir ada! "Cerne an island without the pillars"-SB)


Cerne sakinlerinin başına gelen bu korkunç kader, onların diğer komşu/arkadaş kabileleri arasında duyuldu. Bu Atlantislilerin terör ile vurulduğunu gösteriyordu. Şehirlerini teslim etmek istediler ve teslimyet şartlarını komutanlarına ilettiler, ne olursa olsun yapacaklarını söylediler. Ve Kraliçe Myrina Atlantisliler için onurlu bir davranış sergilecek, her ikisi arasında dostluk kuracak, yerle bir olmuş şehrin adını taşıyacak yeni bir şehir kuracak, esir aldığı yerlileri yerleştirecekti.


Atlantisliler bunun üzerine ona muhteşem hediyeler takdim etti, kamu kararnamesiyle onu onurlandırdılar. Kraliçe Myrina'da onların nezaketini kabul ederek bu millete iyilikte bulunacağına söz verdi.


Yerliler sık sık Gorgonlar tarafından uyarılıyordu, öyle adlandırmışlar, sınırlarına yakın ikamet edenler, pusuya yatıp onları yaralıyordu. Atlantisliler  Myrina'ya Gorgonların arazilerini işgal etmesini istedi. Ama Gorgonlar onlara karşı güçlerini toplayınca, zorlu bir savaş meydanında, Amazonlar üstünlük kazandı, rakiplerinin çoğunu öldürmüştü, çok az da, üçbin kadar, esir almıştı. Ve geri kalanıda ağaçlık bölgelere kaçmıştı. Tüm bu ırkı yok etmek arzusuyla Myrina ormanı ateşe verdi. Ama bunda başarılı olmadığını öğrendiğinde ülkesinin sınırlarında emekliye ayrıldı.


Kalan Amazonlar, gece nöbetlerindeki rahatlıktan dolayı, esir aldıkları kadınlar tarafından saldırıya uğradı. Kılıçlarını onlar üzerinde hakimiyet kuranlara savurdular, birçoğunu öldürdüler. Bununla birlikte, gelen takviye ile cesurca savaşan mahkumlar kıyıma maaruz kaldı.


Myrina düşen yoldaşlarına üç odun yığınları üzerinde bir cenaze düzenledi. Mezarları üç büyük yığın olarak kaldırıldı, ve bugüne kadar burası "Amazon Kurganları" olarak anıldı.


Gorgonların içindeki güç sonraki zamanlarda tekrar büyüdü, ama Medusa onların kraliçesi iken,  ikinci kez Zeus'un oğlu Perseus tarafından bastırıldılar. Herkül, batıya gidip Libya'ya sütunlarını diktiğinde, insanoğlunun kadınların egemenliği altında olmasını kaldıramaz, ve bir hayırsever olarak, engellemek için ne gerekiyorsa yapar, sonunda da Gorgon ile Amazon ırkının tamamını yok eder. Bize anlatılan hikayede, şehir bir deprem ile gözden kaybolur, parçalarıda okyanusta yatar.


Myrina'ya gelince, hayat devam eder, Libya'dan Mısır'a geçer, dönemin kralı İsis'in oğlu Horus ile dostluk antlaşması yapar. Sonra, Araplarla savaşır, birçoğunu öldürür ve Suriye'ye geçer. Kilikyalılar hediyelerle onu karşılar ve  ona itaat edeceklerini söylerler. Kilikyalılar kendi özgür idareleri ile Myrina'ya bağlanınca, onları serbest bırakır, o gündür bu gündür Kilikyalılara "Özgür Kilikyalılar" denir.


Myrina, Toros bölgesindeki, Büyük Frigya'dan Akdeniz'e kadar olan bölge halkının soyundan gelen olağanüstü cesur insanları da savaşta fetheder, Kıyılar boyunca uzanan arazileri kazanır, Bergama'dan geçip Ege Denizi'ne dökülen Bakırçay (Caicus)'da sınırlarını sabitler.


Silahla kazandığı topraklarda uygun şehirlerin kurulması için çalışmalara başlar. Bir tanesi onun adını taşır, Mysa bölgesinde (Balıkesir) Myrina. Diğer şehirlerde onun önemli kumandanlarının adını taşır; Pitana, Cyme ve Priene gibi... 


Kurduğu diğer birçok şehirler gibi, deniz kıyısına yerleşmişlerdi. Aynı zamanda adalara yerleştiler ve Midilli'ye (Lesbos) kampanyasına katılan kızkardeşinin adına Mitylene şehrini kurdu. Diğer adalara baskın yaparken fırtınaya yakalanır, Anatanrıçaya güvenliği için dua eder ve ıssız adalardan birine çıkar. Bu adada, rüyalarında gördüğü bir kehanete itaat ederek, kutsal bir sunak yapar ve muhteşem kurbanlar sunar. Adaya Samothrace adını verir, Hellence "Saklı Ada" demektir, gerçi bazı tarihçiler buranın eskiden Samos olarak adlandırıldığını, sonra da buraya gelen Trakyalılar tarafından Samothrace olarak adlandırıldığını söyler. Ancak Amazonlar kıtaya döndüğünde, Anatanrıça'nın memnuniyeti, kuruluşu hakkındaki miti onaylar. Anatanrıça, Corybantes adıyla bilinen oğullarını ve diğer insanları yerleştirir. Ki törelerine göre onların babalarının kim olduğu ifşa edilmez. Adada kurduğu bu gizemli olayı adalılar, kutsal hukukun emrettiği şekilde "kutsallığın hakkı"dan faydalanarak kutlarlar.


Bu zamanlarda, Trakyalıların kralı Lycurgus tarafından sürgün edilen Trakyalı Mopsus tarafından Amazonların ülkesini, sürgün edilmişlerden oluşturduğu ordusuyla işgal eder. Mopsus'la birlikte İskit Sipylus ta vardır, o da Trakya ile sınırı olan İskit'ten sürgün edilmiştir. Bir meydan muharebesi olur, Sipylus ile Mopsus üstünlük kazanır, Amazonların kraliçesi Myrina ile ordusunun büyük bir kısmı kıyımdan geçer. Yıl içerisinde, Trakyalılar savaşlardan galip çıkar ve hayatta kalan Amazonlar sonunda Libya içine kadar çekilir. Libyalı Amazonların hikayesi de, efsane ile ilgili olarak, burada biter. 



Diodorus Sicilus (MÖ.90-MÖ.30) anlattığı yerleri bizzat gezerek yazmıştır. İngilizce'den tarafımdan çevrilmiştir, hatam varsa affola. Arzu eden İngilizcesini okuyabilir. * Ayrıca, Strabon'un 12-13-14 dışı kalan tüm kitapları dahil, diğer antik yazarlarında kitapları ivedikle Türkçeye çevrilmelidir....





...Hatta Amazonlar dahi buraya saldırmak cesaretini bulmuşlar ve söylendiğine göre hem Priamos, hem de Bellerophontes bunlara karşı seferler düzenlemiştir; ve eski kentlerin Amazonlara izafeten isimlendirilmesi bunu doğrular ve Troia ovasında "erkeklerin (Batieia) fakat ölümsüzlerin (çok sıçrayan Myrina'nın mezarı) dedikleri bir tepe vardır. Tarihçilere göre Myrina bir Amazondu ve bunu "çok sıçrayan" lakabından çıkarmaktadırlar. Çünkü söylendiğine göre atlara, hızlı koşmalarından ötürü "iyi sıçrayan" denmekte ve Myrina da arabasının çok hızlı koşturduğu için ona da "çok sıçrayan" denmiştir. Bu durumda Myrina, ismini bu Amazondan almıştır. [Strabon,12:8,6]



...Homeros'un Kyme'den olduğu konusunda uyuşma yoktur, çünkü pek çok kimse ona sahip çıkar. Fakat, kentin adını bir Amazon'dan aldığı konusunda bir uuyuşmaya varılmıştır, tıpkı Myrina'nın adını, Troia ovasından Batieia'nın aşağısında mezarı bulunan Amazondan aldığı gibi; "Ona, ölümlüler Batieia, fakat ölümsüzler yüksek atlayan Myrina'nın mezarı der". [Strabon,13:3,6








Troyalılara haberci geldi yel gibi giden İris,
Kalkanlı Zeus acı haberle göndermişti onu
Toplanıyor Priamos'un kapıları önünde Troyalılar
geliyor bir araya yaşlısı genci,
ayağıtez İris sokulur, seslenir onlara,
Priamos'un oğlu Polites'e benzetir sesini,
Troyalıların gözcüsü olmuştur Polites, güvenip çevikliğine,
ulu Aisyetes'in mezarı bulunan höyüğün tepesinde durmuş,
bekler Akhaların saldıracağı vakti.
İşte ayağıtez İris ona benzeyip der ki:
"Konuşur durursun boyuna, ihtiyar,
ortada sanki barış varmış gibi.
Oysa çetin bir savaş koptu işte.
Bunca savaşlara katılmışım bugüne dek,
hiçbir ordu görmemiştim böyle kalabalık, böyle güçlü.
Kente doğru yürüdükleri zaman ovada,
yapraklar kadar, kumsaldaki çakıllar kadar çok.
İşte sana söylerim, Hektor, yap dediğimi,
Priamos'un geniş ülkesinde yardımcılarımız bir hayli,
çeşitli diller konuşur çeşitli soydan erler,
buyursun erlerine her soyun başındaki adam,
dizsin yurttaşlarını sıra sıra."

Böyle dedi, Hektor da dinledi tanrıçanın sözünü,
dağıttı toplantıyı çabucak, koştular silah başına,
açıldı tekmil kapılar, frıladı ordu,
yayalar atlılar derken, bir gürültü bir uğultu.
Kentin önünde sarp bir tepe var,
çakılır ovanın dörtbir yanından tepeye,
Batieia adını takmıştır ona halk,
ölümsüzlerse yüksek atlayan Myrrhine (Myrina)'ın mezarı der.
Troyalılarla yardımcıları dizilirler orada.
Troyalılara oynak tolgalı büyük Hektor komuta eder,
yanında kalabalık seçkin erler,
kargı atmak için yanıp tutuşurlar.

[Homeros,2:790,815]








Myrian (Aeolis) - Aliağa 
Cyme/Kyme - Aliağa
Pitana/Pitane - Çandarlı
Priene - Güllübahçe - Söke
Mysa - Balıkesir ili - Karasuw (Karasu) ve Assuva'da diğer eski adlarıdır.



* Myrina, Afrodit MÖ.1.yy
* Myrina, MÖ.3.yy - Bergama Müzesi
* Kyme, Genç bir kadın MÖ.1.yy
* Priene, Afrodit MÖ.3.yy-2.yy - İstanbul Arkeoloji Müzesi
* Afganistan, Medusa MS.1.yy-2.yy,gümüş plaka
* Boeotia, Perseus Medusa'nın kafasını keserken MÖ.7.yy : 




Boeotia'nın (kurucu mitolojisindeki adı ile, ki hep yaparlar) yerlisine Minyans denilirdi. Pausanias (Lidyalı olduğu söylenir, coğrafyacı, MS.110-180), Minyaslıların TEOS'u kurduklarından bahseder, aynı zamanda liderlerinin Athamas olduğunu da söyler... ATHAMAS - ATAMIZ, kurucu için güzel bir isim ;) ... Boeotia kralının adı da Erginus'tur (-us eki, eril) ERGİN; kardeşlerinin adı da Arrhon (+) , Azeus (+) , Pyleus ve Stratius (Pausanias'a göre) ve Minyanslılar ile Pelasglar'ın kültürlerini ayırt edememişlerdir, ki onlardan önce orada yaşayan halktır. Pelasglar da Proto-Türkse.... ATAMIZ da çok kolay açıklanır herhalde.






Homer'in "SKAIAN GATE" dediği SAKA KAPISI - TROYA

Aethiopis (MÖ.7.yy)'a göre;  Etiyopyalı kahraman Memnon Antilokhos'u, Achilles'te Memnon'u burada öldürüyor. Patroklos arkasından burada vurulur, sonra da Hektor onu burada öldürür. Achilles'de Hektor'u bu kapıda öldürür ve sonra da Paris'in eliyle ölüm Achilles'i burada bulur.  Ne acıdır ki Memnon, Hektor ve Achilles'i ölümsüz kılan zırhlarını Hephaistos yapmıştır.

Ne kapıymış be...
Acaba Hephaistos malzemeden mi çalmıştı? 










Pictlere gelince....ilk resimde İskit/Kimmer ile İskoçya'daki At-Adam'ın aynı olması....

"The Picts ... came from Thrace....Bede states that the Picts came to Ireland from Scythia....it appears that the Picts were Celto-Scythians...and mixed with Cimbrians...."

Irish Pedigrees; or, The origin and stem of the Irish nation
John O'Hart














Medusa'da bizi "gözleriyle" taşa çevirmiyor muydu? O güzel Masmavi gözleriyle... :)
Yurdumuza Kem gözlerle bakanı Medusa çarpsın!





Buna ek olarak:

Atlantis batınca diğer Amazonlar da yelkenli ile okyanusa açılırlar ve Meksikaya varırlar....

Myrina, Fenike ve Suriye'den sonra Kafkaslara gelir ve ölümüne kadar burada yaşar. Yerleşik duruma geçen Savaşçı-Kadınlarda huzursuzluk başlar, bu düzen onları tiksindirir ve komşularını işgal etmeye başlarlar. Troya Savaşı onlara bu imkanı sunar, huzurzuluklarını burada gidermek için savaşa katılırlar. Lakin Penthesila Aşil tarafından öldürülünce, Amazonlar ikiye bölünür, bir kısmı Kafkaslara geri döner ve Kraliçeleri Myrina'nın da gömülü olduğu adaya yerleşirler. Buraya Faro adını vermişlerdir. Ne teadüftür ki Güney Amerika'daki Amazon Nehri yakınlarında da Faro (Obidos'a yakın-Para, Kuzey Brezilya) adıyla bir yerleşim yeri vardır. Belki de Troya Savaşından sonra ayrılığa düşenlerin bir kısmı deniz yoluyla Brezilya'ya gelmişti.

Bu belki de doğru olmayabilir, ama bilinen birşey var o da, Mısırlı rahiplerin dediğine göre Karialılar gemiyle yola çıkıp yeni kıtaya gelmiş. Amazonlarda Atlantis batınca buralara gelmiş ve erkeklerle barış yaparak aralarına karışmıştır. Tüm bildiğimiz Karialı erkekler ve kadınlar, veya Amazonlar, yüzyıllar sonra Güney Amerika'da, bizim bölgemizde bulunmuştur....

"Aztek kaynaklarına göre yüzlerce Amazon Meksika vadisindeki Anahuac bölgesini istila eder. Bu kadınlar Huaxtec'in doğusudan gelmişlerdir. Doğalarında esirlerin hepsini öldürmek vardır ve silahlarıda yay ve mızraktır. Savaş sırasında liderleri Tlazolteotl adını alır ki bu eski bir Meksika Venüs'üdür. Ayrıca Hecatean adını da kullanır ki bu da eski bir cadı tanrıçasıdır. Tuttuğum notlara göre, bugün varolan, Lago de Titicaca Peru'da (ormanlık adada) Amazonlar Urus diyor, cadının başında ise "cacica" vardır.


Secret Cities of Old South America
Harold T. Wilkins,  (1891-1960)
Atlantis ve Güney Amerika hakkında iddiaları olan İngiliz gazeteci, Cambridge üniversitesinde tarih okumuştur ama sözde tarihçi olarak anılır. Hatta bu kitabının, 1888 de Madame Blavatsky tarafından yazılan "Secret Doctrine (Gizli Öğreti)" den intihal olduğu söylenmiştir. (aklınızda bulunsun istedim)





Yazıyı bitir gari Semra :)
Sevgiler, Saygılar,










19 Aralık 2015 Cumartesi

History without or within the Turks?


The Picts are non-aryan ; non-celtic. The stones of Picts are between 500-800 AD. We do know that the Cimmerians and Scythians lived in Europe, even when their chief was dead. Then comes the Hun and Avar Turks, they mixed with the European people. If we look in those symbols of the Pict stones, we can clearly see the Scythian Style, and there is no doubt of that the Scythians are Turkish people. That's why we see common carvings between the Turks and Europeans, just because of that. What the west scholars don't know/don't wanna know is, that these stones, and the people, have connecting with the Scythian Turks and Hun Turks. Scyth and Scoth comes from the same origin.

Albania, Scotlands earlier name, comes from Alban Turks, who lived in the Caucasian, Strabon says, it is geographical name of the lands. Brutus had 3 sons, Locrinus-England, Albion-Scotland, Kamber-Wales; Brutus had Etruscan ancestor, Etruscan's comes from Troy. In england there is a river called Tamar, Tamar is Turkish, İron, or like Tomyris a Saka Turkish Queen, granddaughter of Alp Er Tonga/Afrasiyab, which we see in Egypt Tamarisk, or in Ukraine, Tomi city. Or, Kent - Kingdom, founded in Britain by the Jutes - Kent is in Turkish kent, meaning, like the cities, Tashkent, Chymkent. So, when it comes to the Turkish history/culture, they ignore, nothing is what it seems....

Scandinavians called Futhark, which was recruited from Scythian Turkish alphabet, some of these Futhark stones are to be read in Turkish. Odin and his people are Turkish of origin.

The same thing is between the Romans and Etruscan, Etruscans are Turkish people, Etruscan can be read in old-Turkish.

Dacians, a branch of Scythian/Saka Turks in Europe used Wolf standard, Wolf is to be seen in Troy-Dolon, Scythian standard, Gokturks Asena+standard, one of the chief of Etruscan is called r'Asena, Lukkia (Lycia) Leto a Shewolf, Shaman, Native Americans in wolf skins+warriors; all of them is Turkish culture, (Mongolians have that to, but they was never in BC times in these regions.) Shewolf is Turkish of origin. Why did I bring this, some of these Turkish Culture is only forwarded by the people who have Turkish origin, not all the Europeans used these culture.

We see in Egypt Scythian Turks, with wars the chief, the leader is dead, some of his people stayed, some went to other places. So....mixed. Only the Kipchak Turks have 22 different names in history, who knows that? Who knows that the Mamluks are Kipchak Turks? Or Safavids Turks? They call Safavids İranian, bullshit...İranian are called since 1925, before that it was always Turkish Dynasties, who ruled İranian lands.

Huns, Kipchaks, Pechenegs, Cumans, Avars, Alans, mixed with Europeans people and assimilated between them and the church.

Suvar/Subar/Sabir Turks, name father of Siberia, ancestors of Cimmerians, Bulgarians and Chuvashians. Cimmerians ancestors of Huns, Scythians-Parthians-Saka, all of them are the ancestor of today's Turks, all over the world.

Steppes of Russia full of Scythian, Kipchak, Cuman and Pecheneg Turks.
In Ukraine Scythians, assimilated between the Slavs.
And that brings us to Turks in BC times in Anatolia
Troy was a Turkish city, the war was between the Turks and Hellens
Today the world knows as Greek mythology, but this mythology was born in Mesopotamia and Anatolia, and of course the Turks introduced to the rest of the world. Beowulf, İliad and Dede Korkud comes from one origin.
Of course there are more examples....

And I condemn western scholars who ignore it. Nobody and non of the other nations, can write the history without the Turks. And when I say Turks, I mean all the Turks around the world.
I'm not racist, I'm not a fanatic, but I can not afford your ignore to us. When you call Greek history/Culture, Roman history culture is okay, but when it comes to Turkish ...!

Do not call with other names, as Persian, Greek or something else!...
Do not call as Nomad Culture, Nomads who built a huge culture and states!....
Do not call as İslamic Art, İslamic art contains also other nations who is muslim...
It is Turkish history, Turkish Art, Turkish Culture.
It's time to tell the Truth to the World.
Regards,
SB.
(I hope my English was enough to explain myself)



Balka Sukhoy RUSSİA - KELERMES
SCYTHİAN TURKS - 7TH-6TH BC  

SCOTLAND - ABERLEMNO STONE
THE PİCTS - 7TH-8TH AD
source: link / link / link / link / link





Rodney's Stone: Pictish Period
500-800 AD
Two Dragon-Wolf, like in the Turkish culture.
It is not a Elephant (so did they explain it), 
but a Horse with Horn-Mask
and of course the symbol, we see also in Scythian/Saka art, 
which dated back in BC times.

Pazyryk - Horse Horn-Mask 500 BC
Scotland - Horse Horn-Mask 200 BC
Cimmerian/Scythian Warriors on vase 5th BC with İbex camouflaged Horses - Horn-Mask 
(by the way, born of the Unicorn legend)

Khakassia - Kırgız/Turkish Culture

Early Scandinavian 5th c AD, Denmark
Erken İskandinav, MS.5.yüzyıl - Danimarka

Al-Jazari's work, Doorknop of Ulucami (Grand Mosque) 
Artiquid Turks period 12th c
Cizre Ulucami Kapı Tokmağı, 12.yy Türk-Artuklu




Deer Stone - 6th c BC - Chinge-Tey I / TUVA
Saka/Scythian-Turkish Culture
and
So-called "orthodox" inscriptions, 4th to 6th centuries), and later the Old Irish language 
(so-called scholastic ogham, 6th to 9th centuries)
link for the Deerstone:  and Ogham:




Balbal-Geyikli Taş'ın Dört Yüzü - Tannu Ola /Tuva
Turkish Balbal/Deer Stone with four side - Tannu Ola / Tuva Rep.

"Vertically mounted stone steles in the churchyard, solitary stelae with tamgas and deer stones were found in 10 points. Most of them are reused in the construction of the memorial complex of ancient Turkic time. Two deer stones knocked Ancient masks." 
Exploration on the southern slopes of the Tannu-Ola.1981 
google translate from Russian lang.

Aynısı Kybarev'in Taşbabalar Kataloğu'nda da var (53 nolu resim) - 2013, Resimli-Rusca:
Also in Kubarev's Book "Turkish Tashbaba (Stonefather)" "Catalog-2013". 





Irish Pedigrees; or, The origin and stem of the Irish nation
John O'Hart. J. Duffy and Company, 1892 - Ireland.




KİMMER / İSKİT / HUN kavimleri bir çok yöne dağıldı. Kimisi doğuya, kimisi batıya gitti, işte o batıya gidenlere PİCT dediler. 

Yoksa neden, antik İskoçya'da yaşamış PİCT'lerin kültürü Kimmer/İskit'e benzesin? Pazırık'tan çıkan teke boynuzlu at-başlık-zırhı ile İskoçya'da bulunmuş teke boynuzlu at-başlık-zırhı, ya da Pazırık halısındaki Eyer'deki motif ile Pict Aberlemno Taşı üzerindeki motif, ya da Kimmer/İskit Kelermes ATADAM ile Pict Aberlemno Taşı'ndaki ATADAM nasıl aynı olabilirdi ki? Daha aydınlatılacak, açığa çıkartılacak o kadar çok şey var ki....

AGATHYRSES, yani AĞAÇERİ TÜRKLERİ
Iulus = ULUS






To see all of this, you have to look into the 
Turkish history and Culture as well.
SB.