28 Haziran 2024 Cuma

Artuklu Davud

 


Artuk torunu, Sökmen oğlu Rükneddîn Davud (yönetim 1108-1144) Tabağı, 12. yüzyılın ilk yarısı.

Plate of Rukn al-Dawla Dawud, first half of the 12th century


"Artuklu hükümdarı Sökman oğlu Davud’un, lüzum gördüğü zaman Türkmen kabilelerinin reislerine ok göndermek suretiyle onları emrettiği yerde topladığı bilinmektedir. Nitekim İbnü’l- Esîr’in kaydına göre “Artuklu Emîri Rüknü’d-devle Davud’un Türkmenler arasında öyle bir nüfuz ve şöhreti vardı ki onun bir oku onların obalarına gittiği zaman kadın-erkek herkes bu işaretin gelişini ilâhî bir takdis sayar; bütün Oğuz boyları yardımına koşar ve derhal birden 20.000 savaşçı toplanırdı." [Erkan Göksu, "Türkiye Selçuklularında Ordu", doktora tezi, 2008. Tez danışmanı Prof.Dr. Reşat Genç]


NOT:

Metropolitan müzesinin açıklamasına göre tabağın ortasındaki madalyonda güya Makedonyalı İskender betimlenmiş-miş ! Akıl alır gibi değil! Sözde-sanat tarihçileri ! - SB




ENG.

Sökmen's son Rukn al-Dawla Da'ud (ruled 1108–1144) was a Turkish lord of the Artuqid-Turkish dynasty in the early 12th century. His grandfather was Artuk, a commander in the Seljuk Empire. 


"It is known that the Artuqid ruler Davud, son of Sökman, used to send arrows to the chieftains of Turkmen tribes and gather them at the place he ordered. As a matter of fact, according to Ibn al-Asīr, ‘Artuqid Emir Rüknü'd-devla Davud had such influence and fame among the Turkmens that when an arrow of his went to their tribes, everyone, men and women, recognised the arrival of this signal. He would consider it a divine blessing; all Oghuz tribes would rush to his aid and 20,000 warriors would be gathered at once." [Erkan Göksu, ‘Army in the Türkiye Seljuqs’]


PS: According to the Metropolitan Museum, the medallion in the centre of the plate supposedly depicts Alexander of Macedonia! Unbelievable! Pseudo-art historians ! - SB





Artuqid 1220/21, mint. Diyarbakır/Türkiye


Silk & Gold Textile Fragment with Double-headed Eagle and Flanking Dragons' Heads
Symbol of the Seljuk-Turks Dynasty, 13th century
Staatliche Museen zu Berlin


#ArtofTurks

#Turkish Art & Culture

#Artuqid Turks

17 Haziran 2024 Pazartesi

Homer'de Türkçe

 

Şaşırtıcı değil Adem, gerçek 😉

Arkadaşımız Adem'in çalışmasıyla benim kitabımdaki Polyxena (Ölüg Ene) çalışmam Türk dil bilimciler için altın değerindedir. Çünkü Homer'in döneminde Türkiye'de Türkçe konuşuluyordu. Bu gerçek artık dünya bilimcileri tarafından kabul edilmelidir.


Çalışması aşağıdadır.

_________________________________

Homerik şiirlerde çok ilginç bir kelime vardır: ὄλλυμι (óllūmi), kaybetmek, yok etmek, kaybolmak, yok olmak anlamına gelir.


Şimdi şu Türkçe sözcüğe bakın: 

"ölüm" 

öl- 'den türetilmiş 

-üm yapım eki ile.


Paralelligi görüyor musunuz?


Benzer bir kelime daha var Homerce'de:

ὀλετήρ (oletir), yok edici anlamına geliyor!

Türkçe öldür/öltür ile benzerdir.


Bence şaşırtıcıdır. 

Uzunbacak Adem / 30 Mayıs 2024 / kaynaklarıyla link




Ne Mutlu Türk'üm Diyene

Ne Mutlu Türkçe Konuşanlara



Kız Öldün Tepesi

 

Kız Öldün Tepesi = Ölüg Ene Tepesi

2800 yıldır Türkçe olarak anılan yer

Lahit Troya Müzesi/Çanakkale'de sergileniyor


Güzelliği ile Akil’in gönlünü çalan Pölüksene, Kral Pirim ile Ece Aba’nın en küçük kızıdır. Ancak ne İlyada ne de Odisey destanlarında Pölüksene’nin adı geçmez. Gerçek şu ki, aslında bu prensesin adı Pölüksene bile değildir. Hatta belki de Kral Pirim ile Ece Aba’yla da ilgisi yoktur.

Pölüksene’deki –sena/sene hecesi Sumercedeki defin ağıdı anlamındaki Ersemma sözünün ikinci hecesiyle sesteş. Ancak Polyxena’nın okunuşu Polüksene, yani Polük-ene olarak geçmekte. Bu da bize Poluk/Pölük sözünün Türkçede ‘ağıt yakılan, dua edilen yer’ ya da ‘ölmüş, cenaze’ anlamında olan ölüg/ölük sözünden oluşturulduğunu gösterir ki Sumercedeki anlamı da aynıdır. Hatta Pölüksene’nin adı ölümüyle ilgili anlatılan söylenceyle de uyuşmaktadır. Türkçe konuşan yöre halkı ölen bir gençkızın arkasından ağıt yaktıkları yere Ölüg Ene demiş. Ancak Yunanca konuşanlar bu sözcüğün anlamını bilmeden özel bir ad sanarak eserlerinde Polyxena’yı kullanmış.

Pölüksene’nin öldürülmesini ilk kez MÖ.8.yy’da ‘Homer’in öğrencisi’ dedikleri Miletoslu Arktinos’un “İliou’nun Yıkımı” adlı eserinden okuruz. Arktinos’a göre Akhalar şehri ateşe verirken Neoptolemos Pölüksene’yi Akil’in mezarı başında kurban eder. Sebebi ise evlilik vaadiyle Akil’in tuzağa düşürülüp Pars tarafından Apollon tapınağında öldürülmesidir ki bunu Dares’in eserinden de okuruz. Pölüksene’nin söylencesini daha sonra ilavelerle zenginleştirip anlatanlar sırasıyla, MÖ 6.yy’ın şairi İbukus ile MÖ 5.yy’ın şairleri Sophokles ve Euripides’tir. Yani kurban hikâyesinin anlatımı genellikle MÖ 6.yy’dan sonra görülür. Dönemin sanatçıları da bu sahneyi sanat eserlerinde işlemişlerdir.

“Oğuz Kağan Destanı’nda ‘Gök Tengrige men ötedüm’ cümlesinden de Tanrı’ya borcu ödemek anlamında” ve “Ötüklük kişi > hakandan dileği olan kimse”, anlamına da geliyorsa, (Akil/Ağil'in oğlu) Neoptelomos hakanı olarak gördüğü Aka Memnon’dan Akil’in ölümüne karşın Pölüksene’nin canını istemesi onu Ötüklük kişi yapar. Böylece tanrıya olan borcunu Pölüksene’nin canıyla öder. Her iki şekilde de Pölüksene sözünde ölüg-ene ve ölüg sema’yı hem sesteş, hem de anlamdaş olarak ölüm ile yakarılan yeri görürüz.

1994 yılında Biga’nın Gümüşçay beldesinin Kızöldün Tepesi’nde MÖ 520-500 arasına tarihlendirilen çok iyi korunmuş bir lahit çıkarıldı. Üzerindeki betimlemelerden dolayı da Pölüksene Lahti olarak adlandırıldı. Lahitin tarihi ise Miletoslu Arktinos ile İbukus’tan sonraya denk geliyordu. Demek ki bu söylence daha çok Batı Anadolu’da anlatılmaktaydı ki anakara Yunanistan’da yapılan hiçbir sanat eserinde görülmüyordu. Kurban sahnesinin betimlendiği bu lahit en eski örnek olarak kabul ediliyor ve doğu etkisiyle yapılmış 'Bir Anadolu Eseri' adını alıyordu.

İşin ilginç yanı ise lahit bulunmadan önce de yöre halkının atalarından duydukları şekilde bu alana 'Kızöldün Tepesi' demesiydi. İşte bu tesadüflerden de öte bir şeydi. Çünkü orası gerçekten de bir 'Ölüg Ene Tepesi’ydi ve Miletoslu Arktinos’la başlarsak 2800 yıldır aynı şekilde, yani Türkçe olarak anılıyordu.


SB

Kaynaklar "Turova ve Saka Türkleri"nde 📕

NOT: Ölüg-Ene/Pölüksene ile ilgili alıntı yaparken kitabımın adını lütfen belirtiniz.


Başka bir "Pölüksene" Lahti


Akil/Ağil (Akhilleus) ile Ölügene (Polyxene)'nin hikayesini anlatan lahit, MS 250. Ünlü Afyon-Dokimeion (İsçehisar) mermerinden yapılmış.

17. yüzyılın sonlarında veya 18. yüzyılın başlarında Napoli Körfezi'nde bir yerde bulunmuş ve daha sonra satışıyla taşınmasını kolaylaştırmak için parçalara ayrılmış. Alba Hanedanı'ndan V. Philip tarafından satın alınan mevcut bölümleri Prado Müzesi'ndeyken (Madrid), küçük bir parçası da Louvre Müzesi'nde (Paris) korunmakta.

Prado müzesindeki lahit sahneleri:

- Akhalar ve Turovalılar arasındaki barış mühürlenir. Akil ile Kral Pirim'in kızı Pölüksene'nin evlenmesine izin verilir. Parçanın solunda birkaç Akha savaşçısı konik başlıklı Odysseus'u kurban edilecek buzağı ile takip eder. Elinde kılıcıyla (kral-rahip) Aka Memnon onları karşılar. Parçanın sağında Saka başlıkları ve pantalonlarıyla "atı ehlileştiren" lakaplarıyla Turovalılar  bir at ile beklemekte.


- Düğün trajediye dönüşür, elinde yayıyla betimlenen Pars anlaşmaları hiçe sayarak Akil'i topuğundan okuyla vurur.

Kahramanlarının ölümüne öfkelenen Akhalar intikam ister ve iki ordu savaş pozisyonuna geçer.


- Akil'in oğlu Neoptolemos, talihsiz Pölüksene'yi ölenin onuruna kurban etmek üzere götürür.


Louvre'daki parça, Saka/İskit-Türk başlığı ile bir Turovalı


📕

ENG.

Dead Girl Hill = Olug Ene Hill

For 2800 years, the place has been called in Turkish


Pölüksene, who stole Achilles (Akil)'s heart with her beauty, is the youngest daughter of King Pirim (Priamos) and Ece Aba (Hecuba). However, Pölüksene is not mentioned in either the Iliad or Odyssey epics. In fact, the name of this princess is not even Polyxena (Pölüksene). Perhaps she was not even related to King Pirim (Priamos) and Ece Aba (Hecuba).

The syllable -sena/sene in Polyxena (Pölüksene) is homophonous with the second syllable of the Sumerian word Ersemma, meaning "burial lament". However, the pronunciation of Polyxena is Polüksene, i.e. Polük-ene. This shows us that the word Poluk/Pölük was formed from the Turkish word ölüg/ölük, which means 'place of lamentation and prayer' or 'dead, funeral', which is also the same meaning in Sumerian. In fact, the name of Polyxena (Pölüksene) is also in line with the legend about her death. Turkish-speaking locals called the place where they lamented the death of a young girl as "Olug Ene". However, Greek speakers did not know the meaning of this word and used "Polyxena" in their works, thinking that it was a special name (onomastics). [in Turkish b/p can change and olsa used at the begining; for example - er-bolmak = er-olmak (man/soldier-to be (to be soldier)]

The first time we read about the murder of Polyxena (Pölüksene) is in the 8th century BC in the work titled "The Destruction of Iliou" by Arktinos of Miletus, who is called 'Homer's student'. According to Arktinos, while the Achaeans set the city on fire, Neoptolemos sacrifices Polyxena (Pölüksene) at the grave of Achilles. The reason is that Achilles (Akil) was trapped with the promise of marriage and killed by Paris (Pars) in the temple of Apollo, which we also read in Dares' work. Polyxena (Pölüksene)'s myth was later enriched with additions and told by the 6th century BC poet Ibukus and the 5th century BC poets Sophocles and Euripides, respectively. In other words, the narration of the sacrifice story is generally seen after the 6th century BC. The artists of the period also depicted this scene in their works of art.

"If the phrase 'Gök Tengrige men ötedüm' in the Oghuz Kagan Epic also means "to pay a debt to God" and "Ötüklük person > one who has a wish from the sovereign", then Neoptelomos (son of Achilles = Akil/Ağil) asking for the life of Polyxena (Pölüksene) from Agamemnon (Aka Memnon), whom he sees as the sovereign of Aka Memnon, despite Achilles (Akil)'s death, makes him an Ötüklük person. Thus, he pays his debt to the god with Polyxena (Pölüksene)'s life. Either way, in the word "Pölüksene" we see ölüg-ene and "ölüg sema" as both homophones and synonyms for "death" and the "place of supplication".

In 1994, a very well preserved sarcophagus dating between 520-500 BC was unearthed on "Kızöldün Hill" in Gümüşçay, town of Biga. It was named "Polyxena (Pölüksene) Sarcophagus" because of the depictions on it. The date of the sarcophagus was after Arktinos of Miletus and Ibukus. This means that this myth was mostly told in western Anatolia, which is not seen in any artwork made in mainland Greece. This sarcophagus depicting the sacrificial scene is considered to be the oldest example and was labelled as 'An Anatolian Work' with an eastern influence. (It is in Troy Museum-Çanakkale/Türkiye)

The interesting thing was that before the sarcophagus was found, the local people called this area 'Kızöldün Hill' as they had heard from their ancestors. This was more than coincidence. Because it was indeed an 'Ölüg Ene Tepesi(Hill)' and had been called in the same way, in Turkish, for 2800 years, starting with Arktinos of Miletus.

öl = die ; öltür/öldür = kill ; ölmüş = he/she is dead ; ölüg = funeral, corpse



SB

PS. Pirim (Priamos), Ece Aba (H'ecuba), Pars (Paris), Akil/Ağil (Achilles) and Aka in Agamemnon are also Turkish of etymology/origin. With the sources in my book (in Turkish).


Turks and Turkish in Türkiye (ancient Asia Minor) in BC times...

It's a fact !



Hestia - OdAna

 

Grek mitolojisindeki Hestia'nın adı Türkçe kökenlidir ve OD ANA'nın karakterini taşır. 


HESTİA KÜLTÜ = OD ANA

* Romalılar'ın Etrüskler'den aldığı ve Hellen kültüründe bulunmayan dairesel yapı;

"Romalılar, Hellenlerde bilinmeyen daire şeklindeki tapınak mimarisini Etrüsklerden ödünç almıştır, ama bu sadece onların Mezar-tümülüslerine tanıdık bir form değil, aynı zamanda favorileriydi. İlk dönemlerde bu dairesel tapınaklar sadece Vesta veya Kibele'ye ithaf edilmiştir." [Hodder, M.Westropp]

* Ateşi beslemek; Saha (Yakut) Türkü ve Hestia Raibeleri;

"İonya'da ocağa Histie denilir ve ailenin evin ortasında bulunur. Bir aileyi mahvetmek ya da sürgün etmek için sadece ocağı dışarıya çıkarmak yeterlidir." [Walter Burkert] ; dediğinde ne anlıyoruz?..

Ocak kültünün Türk Dünyası'nda ve Alevi-Bektaşi Ocakları'nda hala devam etmesi demek:

Hesti/Vesta kültünün kökeni; Ateş İyesi Od-Ana'ya, yani Türk Kültürü'ne dayanır.

Gerçekleri saklayanların OCAĞI SÖNSÜN!

TÜRK KÜLTÜRÜ ve GELENEĞİ


Grekçe konuşanlar Türkçe konuşanlardan duydukları İsti'yi Od Ana'nın karakteriyle birleştirip

kendilerine Hestia adında bir mitolojik karakter yaratmış.

The Greek-speakers combined Isti (TR isti, Ionian H'isti'e), which they heard from the Turkish-speakers,
with the character of Od Ana and created a mythological character named Hestia.



The name of Hestia in Greek mythology is of Turkish origin and bears the character of OD ANA. 


"Romans borrowed from the Etruscans a circular form of temple unknown to the Greeks, but which to their tomb building predecessors must have been not only a familiar but a favourite form....in early times these circular temples were dedicated to Vesta or Cybele." [Handbook of Archaeology: Egyptian-Greek-Etruscan-Roman- Hodder M.Westropp]

What do we (Turks) understand when this tradition is performed? ;
"Hestia, Histie in Ionian, is the normal word for the hearth, the centre of house and family. To banish or destroy a family is to drive out a hearth." [Greek Religion (Yunan Dini) Walter Burkert]

It means that the cult of the hearth still continues in the Turkish World and Alevi-Bektashi Hearths:

The origin of the Hesti/Vesta cult is based on Od-Ana, the Spirit of Fire, i.e. a Turkish Culture and tradition.
Let the "fires of those who hide the truth be extinguished"! (is an expression in Turkish)

TURKISH CULTURE and TRADITION


SB





Ateş ile kötülüklerden arınmak, kımız ile Od-Ana'yı beslemek...

Cleansing from evil with fire, feeding Od-Ana with koumiss.

Turova/Çanakkale - Yakutistan (Saha Cumhuriyeti) yolundaki damgalarımız...
Our stamps on the road from Troy/Çanakkale to Yakutia (Saha Republic Turks).




TURKS and TURKISH

Hindistan Taşbaba

 

"Budist dönemin sonunda Türk boyları yukarı İndus vadisine girmiş ve düz yüzleriyle dikkat çeken kabartmalar bırakmışlardır. Baba taşları ile benzerlikleri açıktır. (Fotoğraflar, Bubur, Jettmar 1980)"



"At the end of the buddist period Turkish tribes entered the upper Indus valley and left reliefs that are conspicous by their flat faces. Their similarity with baba-stones is evident. (Photos, Bubur, Jettmar 1980)"


Hindistan'da Türk Taşbabaları

Taşbaba (Stonefathers-gravestones) in India


SB


Buda/Buddha

Buddha of Saka-Turks and Kushan-Turks

Scythians and Kushans are Turks

Saka/İskit Türk Azes ve Buda





Schliemann

 "ABD Vatandaşı" Schliemann ve 178 adet Turova Buluntusu;

1893 yılında Madam Schliemann eşinin ölümünden önce, evlat edinildiği ülkesini hatırladığını ve ona duyduğu saygının bir göstergesi olarak, ABD'ye verilmesi gerektiğini belirttiği objelerden oluşan bir koleksiyonu ABD Ulusal Müzesi'ne teslim eder. Bir Amerikan vatandaşı olduğunu hiçbir zaman unutmayan "Schliemann" ölüme hazırlanırken, bahsi geçen şekilde teşekkürlerini sunar. Koleksiyonun tamamı antik Turova'dan tam 178 objeden oluşuyor. Bu koleksiyon Tarih Öncesi Antropoloji Bölümü'nde bulunmakta. Bu koleksiyonun içinde yüzünde üç adet gamalı haçı olan bir ağırşak bulunmakta (şekil 71). Turova IV'e ait olan bu ağırşak 13,1/2 feet (4 metre) derinlikte bulunmuş.

Kaynak: Thomas Wilson, 1896 (Küratör, Tarih Öncesi Antropoloji Bölümü, ABD Ulusal Müzesi).


NOT: Schliemann'ın yurtdışına kaç parça eser kaçırdığı tam olarak bilinmemekle birlikte, yukarıdaki metinde 178 parçanın ABD'ye götürüldüğü ve "hibe" edildiği ortadadır. Bu 178 parçanın (Turova IV - fig.71 ve 126 dışında) ne olduğunu maalesef bilmiyoruz. - SB



"US Citizen" Schliemann and 178 Troy Finds;

In 1893, before her husband's death, Madame Schliemann delivered to the US National Museum a collection of objects that she stated should be given to the USA as a sign of her respect and remembrance of her adopted country. "Schliemann", who never forgot that he was an American citizen, expressed his thanks in the aforementioned manner as he prepared to die. The entire collection consists of 178 objects from ancient Troy. This collection is housed in the Department of Prehistoric Anthropology. The collection includes a spindle whorl with three swastikas on its face (fig. 71). This spindle whorl from Troy IV was found at a depth of 13.1/2 feet (4 metres).

Source: Thomas Wilson, 1896 (Curator, Department of Prehistoric Anthropology, U.S. National Museum)


NOTE: Although it is not known exactly how many artefacts Schliemann smuggled abroad, it is clear from the text above that 178 pieces were taken to the USA and "donated". Unfortunately, we do not know what happened to these 178 pieces (except Troy IV - fig.71 and 126). - SB





İskit-Kelt

 

İskit-Türklerinin MÖ 7.yy'dan sonra belirli aralıklarla Macaristan ovalarına yerleştiği, sonradan gelen Kelt kavimleriyle de karıştıkları arkeolojik buluntularla ortaya konulmuştur. Aynı sonuç Ukrayna ve Romanya'da da karşımıza çıkar.


Bird brooch on the left, is not a "Frankish Art", but Scythian and Hun. The fact is, even it was found in France, does not make this art "Frankish" !

Archaeological findings show that Scythian Turks settled in the Hungarian plains periodically after the 7th century BC and mixed with the Celtic tribes that came later. The same result is also found in Ukraine and Romania.


SB