&
Türk-Okunev
!
EK:
Türk-Altay Kuramı / Turk-Altay Theory by Prof.Dr. Semih Güneri
Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir hâl alır.... M.KEMAL ATATÜRK (1931)
Altay Amanjolov "Ataların Sözleri"(1982) "Words of the Ancestors"
Аманжолов А. С. (Altay Sarsenuly Amanzholov), Kazakh Turcologist
After all these researches, we can mainly focus on the following questions: ‘In which epoch did the Old Turkic script appear?’ and ’How long did this writing tradition last? To what extent are the recent assumptions that the emergence of the Turkish alphabet dates back to the V century correct? In the last twenty years, written evidence has been found that can give a complete answer to all these questions.
F.K. Arslanova, one of the archaeologists who decided to solve the mystery of the ancient kurgans on the left bank of the Irtysh River, started excavation work in 1960. In the course of research on the whole set of signs and insignia of the kurgans found near the village of Bobrovoye in Pavlodar region, which all archaeologists are talking about, he took the kurgans back to the Saka period, to the V and IV centuries BC. In it were found various artefacts, the remains of the hero, his horse and a bone amulet attached to the horse's girth. The bone amulet was carved in the shape of a roe deer (maral). From right to left it reads as follows :
AK MARAL ["Ақ сықын" — "Ақ марал"; "Ak sikyn" - "Ak geyik (White Deer)"]
The runic inscription on the amulet shows that the writing of the distant ancestors of the nomadic tribes speaking Old Turkic was the writing system of the Sakas. This inscription clearly proves the incorrectness of the previous estimate that the runic script appeared among nomadic tribes in Southern Siberia and Kazakhstan only in the fifth century, and furthermore, it shows that this alphabetic script was in use a thousand years before this date. In 1970, at the foot of the mountains around the Ili river, near the city of Esik, a voluminous kurgan [#Issyk] dating back to the Saka period (V.-IV centuries BC) was excavated. One of the excavators was K.A. Agishev. The #kurgan contained a headdress of a warrior dressed in gold, a golden dagger and a machete, several plates and a small silver bowl with some incomprehensible cryptic figures resembling runic writing. Twenty-six runic symbols were engraved on the outer surface of the small silver bowl in two rows.
The first row of signs on the silver bowl resembles the Old Turkic runic signs, while the second row resembles the alphabet signs of the Mediterranean region (especially the Ancient Greek and Aramaic letters). In the Old Turkic language, we have written this inscription from right to left;
‘Brother, you can have a heart! Strangers can obey! Even the food can be plentiful!’. [‘Аға, саған (бұл) ошақ! Бөтен (жат ел адамы) тізеңді бүк! Халықта азық-түлік (мол болғай!)!’"Brother, (this) is a hearth for you! Kneel to a stranger (foreigner)! Let the people have food (abundance!)!"]
This Old Turkish inscription from the #Saka period firstly shows that when a person opens up to the outside world and life, he will need various items; secondly, it shows the determination of the people to overcome enemies; thirdly, it expresses the desire of a people who strive for success and happiness.
The great value of this writing is the following: It proves concretely that the language of the Saka tribes who settled in the territory of Kazakhstan in ancient times was the Old Turkic language. Moreover, it proves that the traditional view that the first nomads on the territory of #Kazakhstan did not have any form of writing is unfounded; it also demonstrates the fact that 2500 years ago the Turkic-speaking tribes knew and widely used alphabetic writing.
As a result, it is an indisputable fact that the Old #Turkic runic script comes from the same source as the script of our distant ancestors and has been used for 1500 years.
(İNG.çeviri SB)
***
Bütün bu araştırmalardan sonr, ağırlıklı olarak şu sorular üzerinde durabiliriz: "Eski Türk yazısı hangi çağda ortaya çıkmıştır?" ve "Bu yazı geleneğinin ömrü ne kadar sürmüştür?. Türk Alfabesinin ortaya çıkışının V.yüzyıl olduğunu belirten, son zamanlara değin söylenmiş olan varsayımlar gerçekte ne derece doğrudur? Son yirmi yılda bütün bu sorulara tam bir cevap verebilecek yazılı bir kanıt bulundu.
İrtiş nehrinin sol yakasında yer alan eski kurganların gizemini çözmeye karar veren arkeologlardan biri olan F.K. Arslanova, 1960 yılında kazı çalışmalarına başladı. Bütün arkeologların üzerinde konuştuğu Pavlodar bölgesindeki Bobrovoye köyü yakınlarında bulunan kurganların işaret ve nişanlarının bütünü üzerinde yapılan araştırmalar sırasında o, kurganı tâ Saka dönemine, MÖ V. ve IV. yüzyıllara götürdü. İçinde, ait olduğu çağın gizemini taşıyan elyapısı değişik maddeler, kahramandan arta kalan eşyalar, atı ve atının gem kayışı üstüne tutturulmuş kemik bir nazarlık bulunmuştur. Kemik nazarlık bir karaca (maral) şeklinde oyulmuştur. Bunu sağdan sola doğru şu şekilde okuruz :
AK MARAL ["Ақ сықын" — "Ақ марал"; "Ak sikyn" - "Beyaz geyik"]
Nazarlık üzerindeki runik yazı, Eski Türkçe konuşan göçebe kavimlerin uzak atalarının yazısının, Sakaların yazı sistemi olduğunu gösterir. Bu yazı, runik yazının Güney Sibirya ve Kazakistan'daki göçebe kavimler arasında, ancak beşinci yüzyılda ortaya çıktığı yolundaki önceki tahminin yanlışlığını açık olarak ispatlar, dahası bu alfebetik yazının bu tarihten bin yıl önce kullanımda olduğunu gösterir. 1970'te, İli nehri çevresindeki dağların eteğinde, Esik kenti yakınlarında yer alan, Saka dönemine kadar uzanan (MÖ V.-IV. yüzyıllarda) hacimli bir kurgan kazıldı. Kazı işini yönetenlerden birisi de K.A. Agışev'ti. Kurgan'ın içinde altın giysili bir savaşçıdan arta kalan bir başlık, altın bir hançer ile pala, çeşitli tabaklar ve üzerinde runik yazıyı andıran anlaşılmaz bir takım şifreli şekillerin bulunduğu küçük gümüş bir tas bulunmuştur. Küçük gümüş tasın dış yüzeyine işlenmiş olan yirmi altı tane runiğimsi sembol, iki sıra halinde yazılmıştır. Gümüş tasın üzerinde yer alan ilk sıradaki işaretler, Eski Türk runik işaretlerini andırmakta, ikincilerse Akdeniz bölgesindeki (özellikle de Eski Yunan ve Arami harflerine) alfabe işaretlerine benzemektedirler. Eski Türk diliyle biz bu yazıyı sağdan sola olarak,
"Kardeş, bir kalbe sahip olabilirsin! Yabancılar itaat edebilir! Hattâ ki erzak bereketli olabilir!", diye çevirebiliriz. ["Аға, саған (бұл) ошақ! Бөтен (жат ел адамы) тізеңді бүк! Халықта азық-түлік (мол болғай!)!""Kardeşim, (bu) sana bir ocak! Bir yabancıya (yabancıya) diz çök! Halkın yiyeceği (bolluğu!) olsun!"]
Saka döneminden kalma bu Eski Türkçe yazı ilk olarak, bir insanın dış dünyaya ve yaşama açıldığı zaman çeşitli eşyalara ihtiyaç duyacağını; ikinci olarak, halkın düşmanların hakkından gelinmesi konusundaki kararlılığını gösterir; üçüncü olarak da başarı ve mutluluk için çabalamış olan bir halkın isteğini anlatır.
Bu yazının büyük değeri şudur: Eski çağlarda Kazakistan arazisinde yerleşmiş olan Saka kavimlerinin dilinin Eski Türk dili olduğunu somut olarak kanıtlamaktadır. Dahası Kazakistan topraklarındaki ilk göçebelerin hiçbir yazı türüne sahip olmadıkları şeklindeki geleneksel görüşün temelsiz olduğunu da kanıtlar; ayrıca 2500 yıl önce Türkçe konuşan kavimlerin alfabetik yazıyı bildiği ve yaygın şekilde kullandığı gerçeğini ortaya koyar.
Sonuç olarak, Eski Türk runik yazısının uzak atalarımızın yazısıyla aynı kaynaktan geldiği ve 1500 yıldan beri kullanıldığı su götürmez bir gerçektir.
Altay Amanjolov "Ataların Sözleri"(1982) "Words of the Ancestors"
[TR çeviri Mehmet Ölmez, Erdem Dergisi, cilt 5, sayı 15, Eylül 1989,sayfa 797-802]
#Turkish #Scythians #Sacae #Turks
THE WORD ALP
*halep- - *halup- m. "man, hero" - ON (Old Norse) m. "yeoman"...
Guus Kroonen "Etymological Dictionary of Proto-Germanic", Ed. Alexander Lubotsky, Brill 2013
Alp "warrior"
Alp basically "tough, resistant, hard to overcome" ; originally applicable both to persons, when the conventional translation "brave" is reasonably accurate and to inanimate objects and even to abstract ideas like "danger"... ;
alpı : erdemi "his bravery and manliness... ;
alpı: bökesi: erti: "his brave and strong warrior"...
Gerard Clauson "An Etymological Dictionary of Pre-13th Century Turkish", Oxford 1972
Moğolistan’daki Köktürk Harfli Yazıtlardaki Kişi Adları
Kargaz (~ Karagaz), Çak (~ Çaka, Açaka).
Tudun, Eleneg (ilinig ~ Enlig) Apa.
Busat Beg, Butur (?) İrkin
Teŋri Kagan, Taptun (Tapa Tun).
Balamış Apa, Külüg.
Apa Tarkan, Ataman Tarkan, Bars Beg, Baz Kagan,
Bilge Kagan, Bukug Tutuk, Bumın Kagan, Çaça Seŋün,
İl Bilge Katun, İlteriş Kagan, İstemi Kagan,
Köl Tigin, Köli Çor, Ku Seŋün, Oŋ Tutuk,
Sebig Köl Erkin,
Teŋriteg Teŋri Yaratmış Türük Bilge Kagan,
Teŋriteg Teŋride Bolmış Türük Bilge Kagan,
Tonyukuk Boyla Baga Tarkan,
Toŋa Tigin, Tudun Yamtar,
Türük Bilge Kagan, Yollug Tigin.
Tölis Şad, Bek Apa, Ebiz.
Kutlug Kunçuy, İl Bilge Kunçuy.
Tun Yegen Erkin, Tun Bilge Çor.
Künçir (~ Künçi Er).
Ay Çor, Alp Uruŋu, Kar Çor.
Teŋiri Kagan, Elig Er Abçı(?).
Bilig, Tinig Çor, Kıs/ş (?).
Kiken (Kikin) Üçe (Öçe) ~ Kikinüçe.
Bars Apa Çor, Tölis Bilge Beg.
Alp Kutlug Bilge Han, Köl Tarkan Beg, Alp Kutlug Bilge Kagan.
Yegen Erkin, Erkin, Uruŋu Yargan.
İni Öz İnençü, Öz İnençü, Tarduş Köli Çor.
Kutlug Alp (?).
İni Öz İnençü, Kara Tegin, Ukunç.
Boz Kunçı (~ Konçı), Karlıg Çor.
Tuma (Toma), Beg Er (~ Beger), Baz Kan.
[Boyla Ba]ga Tarkan, Yegen Çor, [Bi]lge Çor.
Sanas (?) Köl Tudun, Yegen İrken, Azgan Az Er.
Köl Tudun, Altan Tamgan Tarkan.
Toŋraç (~ Tuŋraç), Tag Çor, Yaşanç, Yegen Çor.
Ökük (~ Ükük) Çor.
Alp Şalçi, Bars Beg, Baz Kagan,
Bilge Kagan, Bumın Kagan,
Çaça Seŋün, Çaŋ Seŋün,
Inançu Apa Yargan Tarkan,
Işbara Yamtar, İl Bilge Katun,
İlteriş Kagan, İstemi Kagan,
İşiyi Likeŋ, Koşu Tutuk, Köl Tigin,
Makaraç Tamgaçı, Nek Seŋün,
Ogul Tarkan, Oguz Bilge Tamgaçı, Oŋ Tutuk,
Tadık Çor, Tarduş Inançu Çor,
Teŋriteg Teŋride Bolmış Türük Bilge Kagan, Toygun İlteber,
Udar Seŋün, Ulug Erkin, Yegen Silig,
Yollug Tigin Tarkan, Oŋ Tutuk, Udar Seŋün,
Alp Şalçı, Toŋa, Tuygun, Tuygut, Yigen Silig Begiŋ.
Apa Tarkan, Bilge Köli Çor,
Çıkan Tunyukuk, El Çor Tigin,
Işbara Bilge Köli Çor, Işbara Çıkan Köli Çor,
Köli Çor, Sagır Çulug (Çulugan),
Sir Erkin, Yegen Çor, Terben, Yazıg (?).
Köl Tigin, Kutlug, Çor, Enlig Çor.
Baga,Bilge Işbara Tamgan Tarkan,
Bilge Kagan, Işbara Tamgan Çor Yabgu,
Işbara Tarkan, İl Etmiş Yabgu,
İlteriş Kagan, Kapgan Kagan, Yamı Kagan.
Tölis Boyla Tarkan, Bek Apa, Kumaş Bakşı.
Tan Apam Saŋun, Bal Çor, Eş El.
Yegleç, Yeren, Kaya Apa.
Köl Bilge Kagan, Ozmış Tigin,
Öz Bilge Bün͡ yi, Tay Bilge Tutuk,
Teŋride Bolmış İl Etmiş Bilge Kagan, Ürüŋ Beg.
Alp Bilge Çigşi, Alp Işbara Seŋün Yaglakar,
Az Sıpa Tay Seŋün, Begzeker Çigşi,
Bıla Baga Tarkan, Bıŋa Kagas, Bilge Kutlug Tarkan Seŋün,
Bilge Seŋün Öz Öŋ Erkin, Bilge Tarkan Kutlug Bilge Yabgu,
Bilge Tarkan Kutlug Yagma, Bumın Kagan,
Bülük? Çabış Seŋün, Inançu Baga Tarkan,
İl Bilge Katun, Kagas Ataçuk, Kutlug,
Kutlug Bilge Seŋün, Külüg Oŋı Öz Inançu,
Ozmış Tigin, Tarduş Külüg Eren,
Teŋride Bolmış İl Etmiş Bilge Kagan,
Tokuz Bolmış Bilge Tay Seŋün,
Toykun Ulug Tarkan Bukug Bıŋa,
Tölis Külüg Eren, Ulug Çigşi, Ulug Öz Inançu Uruŋu,
Ulug Uruŋu, Urşu Kutlug Tarkan Seŋün, Yollug Kagan,
Böke Tutam, K͡u Yen Si (Hu Yan Si ?), Yagız Çor.
Köl Beg, Tarduş Yabgu,
Teŋride Bolmış İl Etmiş Bilge Kagan,
Teŋride Bolmış İl Etmiş Uygur Kagan,
Tölis Şad, Yollug Kagan (?), İçi Öz İnençü.
Apa Tarkan, Bilge Tunyukuk,
Bilge Tunyukuk Boyla Baga Tarkan,
Bögü Kagan, İlteriş Kagan, İnel Kagan,
Kapgan Kagan, Ku Seŋün, Küçlüg Kagan, Tarduş Şad,
Toŋra Eşim, Türük Bilge Kagan, Türük Bögü Kagan.
Yargan, Bekçil Abıçka, Kaya Çor, Beŋlig Çor.
Kay Çaç, Kün Çor, Argaz.
Ulug İrkin, Elig.
Temçen (~ Temçin), Tunuz (tonuz?), Alp Sol (~ Sul, Şol, Şul).
Yenisey’deki Köktürk Harfli Yazıtlardaki Kişi Adları
El Togan Tutuk, Kısk<a> (?) Baş (Kışaklık).
Öçin Külüg Tirig, Tölböri.
Küç Kıyagan (~ Kıygan).
Öz Yegen Alp Turan.
Köni Tirig, Külüg Tutuk.
Bayça (~ Bay Opa) Saŋun, Külüg Çor.
Körtle Alp Uruŋu, Uruŋu Külüg Tok Bögü Terken.
Tör Apa, Çoçı (~ Çuçi) Böri Saŋun.
Bilge Çigşi, Çor Küç Bars, Yaruk Tigin.
Alp Uruŋu Tutuk.
Tüz Bay Küç Bars Külüg.
Çor, Kutlug Çigşi, Külüg Apa, Külüg, Bugra.
İsig Inal, Inaŋ, Inançu Külüg Çigşi Beg,
Bilge Saŋun, Tutuk Beg, Kadır Bilge Tutuk.
Küç Köl (~ Kü Çekül) Tutuk, El Inançı.
El Ögesi Inançu Bilge Tirig, Kü Çorı, Urı (~ Ur Beg).
Bıŋ Açuk Opa, Elig Bört Opa Bars, Opa Bars.
Inançu Alp, Eren Ulug Erdemlig Batur.
Çabış Tun Tarkan, Kara Kan.
Uz Bilge Çaŋşı, Işbara Basar (?), El Çor.
Kaş, Kün Çor Tutuk (~ Künç Tutuk).
Kara Kan, Çaŋ Beg, Anar Ataç.
Ögdem Inal Alp, Aŋlıg.
Yula, Ergeŋe, Sugur Şad, Öz Togdı.
Arslan Külüg Tirig, Külüg Togan.
Çubuç Inal, Kümül Öge, Egüne Tutuk.
Boyla Kutlug Yargan, Kutlug Baga Tarkan Öge.
Atçı Alp Tutuk, Tölis Bilge Tutuk,
Töles Alp Tutuk, Kü Tutuk, Bilge Tutuk, Yeg Terken.
Ak Bak Atık Inal Öge, Kökmiş Tutuk, Buga, Etrük.
Kök Tirig, Körtle Saŋun, Bögü Terken, Eçiç Bars.
Beg Tarkan Öge Tirig, Elçin Apa.
Konçgar (~ Koçgar) Tölis Tirig.
Gut (~Kut?) Eş, Beŋü Çor.
Kar (?), Külüg Yegen, Tuglug Apa.
Küngik Utuk (Lüy Pek).
Çok Uruŋu, Yüküŋ Tirig.
Yadak Ukunç Yama (?), Bagır.
Kara Bars Inançu Çigşi, Elig, Külüg, Belinçük.
Pülüŋe (~ Kölüŋe, Koluŋ-a, Kuluŋ-a).
Külüg Çigşi Uruŋu Çigşi.
Buyruk Alp Saŋun, Bilge Alp.
Çuçuş Katun ~ Çeç Uş.
Çabış Oguş, Tüz Aruk Bey.
Er Teles (Töles) Tükem, Çor, Çuŋ, Urı Beg.
Beg Saŋun, Saŋun Tutuk.
Tirig Beg, Bars Tirig Beg, Küz Terzük Beg.
Beşgek Yegük Beg, Kaşkır Bay Kart Kay Kez.
Uyuk, Egük Uyuk, Altay, Bögü.
Ebiz, Uruŋu (?), Çigşi, Külüg.
Temir Çor, Ayag Çor, Alp Tarkan.
Ay Külüg, Öz Apa, Asur Kaç.
Kab Apa Ön (Öz?) Erkin.
Barım Çor, Yerlig Çor, Tölis Alp Tarkan.
Toŋa Külüg Tarkan Beg.
Enlig Çor Inançu Alp Tarkan.
Uruŋu Çor, Yelez (~ Yeliz, Yalaz).
Dağlık Altay’daki Köktürk Harfli Yazıtlardaki Kişi Adları
Ediş, Ut Er Kü, Yegen Apa El.
Ay Begeç Er, Lüy, El Yegen, Yagız Er.
Sülen Yegen, Apa Er, Çeş.
El Yegen, Kenç, Bert Apa, Eşik.
Örüŋ, Eş Yegen Er, Aldam, Yelgü.
Apa Er, Bekeç, Beg.
Temir Apa, Koluŋ, Kut Bermiş, Börü, Emet.
Arsaru Ençü, Ekeş, Yen Ok, Tükeŋ.
Ut Er, Beŋi Bert, Temir Bert, Bekeç
Kırgızistan’daki Köktürk Harfli Yazıtlardaki Kişi Adları
Bars, Kara Udun, Yeşinü.
Kara Çor, Togan, Ugut.
Beg Çor, Çor, Alınç, Umaç.
Ak Böri, İpik, Bört, Inal, Uz.
Öz İnençü, Aguş, Inal, Kıyagan, Öteg.
Ok Eren, Anınç, Kumar Çor, Eş Kulı.
Anınç, Eki Antaç, İŋekü Antaç.
Kut Çor, Sarıg, Kara Böri, Kut, Adınç.
Ay, On Ok Inançlıg, Kesik, Bilge.
Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Köktürk Harfli Yazıtlardaki Kişi Adları
Bögü Bilge, Teŋri Kan, Çabış Tigin, Kan Tutuk,
Karı Çor Tigin, Kutlug Kunçuy, Tudun.
Ay Beg, Körü, Yilig Çor, Işar, Ay.
Detaylı olarak;
Muhammed Mustafa Bakır
"Köktürk Harfli Yazıtlarda Görülen Kişi Adları ve Eski Türklerde Adlar Üzerine Bakış"
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Turkish World Journal of Language and Literature, Sayı/Issue: 55 (Bahar -Spring 2023)-Ankara
Özet
Köktürk harfli metinlerden itibaren Türklerin tarihî süreçte geride bıraktıkları yazılı kaynaklar, bugün için içerdikleri konulardan ve mesajlardan daha büyük bir değere sahiptir. Her bir yazılı metin Eski Türklerin sosyokültürel hayatlarına ışık tutmaktadır. Köktürk Kağanlığı’nın yıkılmasından sonra Kutlug Bilge Köl Kağan tarafından kurulan Uygur Kağanlığı da Kırgızlarca sonlandırılmış ve Türk boyları farklı bir yola girmiştir. Batıda tarih sahnesinde Karahanlıların baş gösterdiği sıralarda İslam da kendine Türkler arasında bir yer bulmaya başlamıştır. Özellikle Uygurlardan beri farklı dinî ve kültürel çevrelerle ilişki kuran Türkler, kültürel unsurlarını kimi zaman uyarlayarak kimi zaman yitirerek bugüne dek varlıklarını korumuşlardır. Dîvânu Lugâti’t Türk, Kutadgu Bilig, Atebetü’l Hakayık ve Dîvân-ı Hikmet gibi İslami çevrede yazılan eserler Türk dilleri ve edebiyatları için paha biçilemez bir değere sahiptir. Kimi kesimlerce Orta Türkçe dönemi içerisinde değerlendirilen bu eserlerin Eski Türkçe eserleri ile yakın ilişkisi dikkat çekmektedir. Karahanlılar zamanında oluşturulan eserlerin hangi dönem içerisinde değerlendirileceğinden bağımsız olarak Köktürk harfli metinler ile Türklerin farklı dinî çevrelerde ve farklı alfabelerle oluşturdukları eserlerin birlikte ele alınması filolojik, sosyolojik ve daha birçok alan açısından son derece önemlidir. Bu çalışmada Köktürk harfli yazıtlarda görülen kişi adlarının bir listesi verilecek, Kutadgu Bilig ve Atebetü’l Hakayık’ta geçen ad ile ilgili ifadeler üzerinde durulacak ve kültürün taşınmasına tanıklık eden eserler bir arada değerlendirilmeye gayret edilecektir
Abstract
The written sources left behind by the Turks in the historical process, starting from the Old Turkic texts, have a greater value today than the subjects and messages they contain. Each written text sheds light on the socio-cultural life of the ancient Turks. After the decline of the Turkic Khanate, the Uyghur Khanate, which was founded by Kutlug Bilge Kol Khan and also terminated by the Kyrgyz, the Turkish tribes entered into a different course. Islam also began to find a place among the Turks with the Karakhanids’ emergence in the West. Works written in the Islamic environment such as Divanu Lugati’t Turk, Kutadgu Bilig, Atebetu’l Hakayik and Divan-ı Hikmet have an invaluable value for Turkic languages and literatures. The close relationship of these works, considered by some to be in the Middle Turkish period, with the Old Turkish works draws attention. Regardless of the period in which the works created during the Karakhanids are evaluated, it is extremely important in terms of philological, sociological and many other fields to consider the texts with Turkic (runic) letters and the works created by the Turks in different religious environments and with different alphabets. In this study, a list of people’s names seen in Turkic (runic) letter inscriptions will be given, expressions related to the name in Kutadgu Bilig and Atebetu’l Hakayik will be emphasized, and the works witnessing the transfer of culture will be evaluated together.
Giriş
İnsanoğlu, dil aracılığı ile çevresindeki tüm kavramları işaretlemekte ve onları kendi zihninde somutlaştırmaktadır. Türk Dil Kurumunun sözlüğünde verilen anlama göre ad “1. Bir kimseyi, bir şeyi anlatmaya, tanımlamaya, açıklamaya, bildirmeye yarayan söz, isim; 2. Herkesçe tanınmış veya işitilmiş olma durumu, ün, nam, şöhret; 3. Anılacak değer, önem” şeklindedir (1998: 19). Adlar, kendi başlarına var olabilen ve dolayısıyla, sözlükte yer alan bilgilerin adlarıdır (Karaağaç, 2013: 31). Gündelik hayatın, dilin ve iletişimin bir parçası olan adlarla ilgili dil incelemelerinin zamanla ilerlemesiyle ayrı bir bilim sahası doğmuştur.
Ad bilimi Sakaoğlu’na göre “canlıların, nesnelerin ve kavramların, kısacası çevremizde gördüğümüz ve algıladığımız her şeyin adıyla ilgilenen bilimdir” (2001: 9). Ad biliminin alt dallarından biri olan kişi adları (anthroponym), insanlara verilen adlarla ilgilenen bir alandır. Adlandırma; toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılıklar göstermektedir. Ad vermede başlıca dinsel adlar, önemli şahısların adları, anlatılarda geçen adlar, coğrafya adları, tarihî adlar, kavim adları ve diğer nedenler etkili olmaktadır (Aksan, 2015: 116-118). Eski Türkçede kişi adları üzerine Sümer (1999), Şirin User (2010, 2016) gibi isimlerin çalışmaları oldukça önemlidir. Gülensoy ve Küçüker’in (2015) çalışması, eski Türk ve Moğol kişi adlarını incelemesi nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir. Eserde yabancı kaynaklardan eski Türk yazıtlarına ve daha birçok kaynağa başvurularak ciddi bir eser oluşturulmuştur. Kişi adları özelinde daha eski olan Sümer’in çalışması toplu bir değerlendirme olması nedeniyle kıymetlidir. Bu çalışmaların yanı sıra parça parça birçok çalışma da mevcuttur. Eski Türklere ait yazıtların sayısı gün geçtikçe artsa da metinsel açıdan büyük bir külliyat mevcut değildir. Kağan ve kumandanlara ait birkaç yazıt dışında kalan; Yenisey, Dağlık Altay, Kırgızistan ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde bulunan yazıtların neredeyse tamamı kısa metinlerden oluşmaktadır. Mevcut yazıtların önemli bir kısmında kişi adlarına fazlaca rastlanması, bu çalışmaya kaynaklık etmiştir.
Kişi adlarına verilen önemin arkasındaki temel nedeni çözmek için şu sorulardan yararlanılmıştır: “Köktürk harfli yazıtlarda geçen kişi adları ne anlatmaktadır? Ayrıca bu metinlerde, bu kadar sık isme rastlanması ile Kutadgu Bilig (KB) ve Atebetü’l Hakayık’ta (AH) adın önemi ile ilgili ifadeler arasında bir paralellik var mıdır?” şeklindedir. Buradan hareketle amaç, bu yazıtlarda geçen kişi adlarını bir arada ele almak ve bunların anlamını ortaya çıkarmaktır. Ayrıca araştırıcılar için kişi adlarını yazıtlara göre bir arada sunarak gelecek çalışmalara kolaylık sağlamaktır. Karahanlı dönemi eserlerinde ise aradaki tarihî farka, dinî ve kültürel değişimlere rağmen isme bakış açısıyla ilgili paralel düşünceleri ortaya koymaktır. Dîvânu Lugâti’t Türk’te (DLT) geçen Türkçe isimler, KB ve AH’de geçen ad ile ilgili ifadeler üzerinde durulmuştur. Eski Türklere ait yazıtlar taranmış, kişi adı geçen metinler saptanmış ve kişi adlarının bir listesi sunulmuştur. Ancak metinlerin çoğunda kişi adlarının unvanlarla verilmesi ve kimi zamanlar da kısa metinlerden oluşan yazıtlarda kişi adları ile unvanların ayrımının güç olması nedeniyle unvanlar da listeye dâhil edilmiştir. Daha sonra bu yazıtların anlamları tespit edilmeye çalışılmış ve KB, AH gibi eserlerde geçen ad kavramıyla ilgili ifadelerle değerlendirilmiştir.
____
Adı Türkçe Bars/Barıs'tan gelen "Boris'in Saçmalıkları"
"Bullshits of Boris", which his name is also of Turkish origin!
Ashina (Aşina/Asena), Khatun (Katun/Hatun), Chad (Şad), Yabghu (Yabgu/Yabku/Yabğu), Khagan (Kağan/Kaan), Khan (Kan/Han), Tegin (Tegin/Tigin/Tekin), Chor (Çor), Tarkhan (Tarkan/Tarhan), Bek (Beg/Bey), Tudun (Todun), Boila (Boyla/Buyla/Boyar), Erkin (Erkin/Ergin/İrkin), Baghatur (Bahadır/Batur), Elteber (İlteber), Bumin, İstemi, Mukan, Taşpar, Nevar and Turk (Türk) is TURKİSH OF ORİGİN !
SB
Kaynaklar / Sources:
* Talat Tekin - Tuna Bulgarları ve Dilleri, 1987
* Gerard Clauson - An Etymological Dictionary of pre-thirteenth-century Turkish, 1972
* Saadettin Gömeç - “Şadapıt" Unvanı Hakkında. Prof. Dr. Işın Demirkent Anısına, Dünya yayınları, Şubat 2008
* Zehra Odabaşı - Türk Devletlerinde Kullanılan İdari Ünvanlar / Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları Dergisi/Journal of Ottoman Civilization Studies. Cilt 5, Sayı 9, Ekim 2019 & Vol 5, No 9, October 2019
* Semra Bayraktar - Turova ve Saka Türkleri, 2023
* And the "Bullshit Oscar" goes to:
Boris Zhivkov - Khazaria in the Ninth and Tenth centuries. Translated by Daria Manova, ed. Florin Curta, 2015 Brill.
_________
At eti yiyen İskit Türklerinin "domuz" yemediğini iddia edemeyiz. Hatta "yaban domuzu" bazı İskit obalarının ongunu olabilir. Çünkü, nasıl ki renkler yön belirtiyorsa, hayvanlar da yön belirtmekteydi.
" Eski Türkler, dört yönü dört renkle sembolleştirirken, yönlerin her biri birer sembolik hayvan tarafından da temsil edilmiştir. Doğuyu mavi-koyun, Batıyı beyaz-köpek, Güney’i kırmızı-çaylak, Kuzey’i ise siyah-yaban domuzu temsil etmektedir. " - Nuraniye Ekrem, Eski Türklerin Renklerle Yön Belirleme Metodu.
Bu durumda kuzeyde yaşayan obalardan birinin ongunu yaban domuzu olabilir ki sanat eserlerinde kullanmışlar.
SB
______________
Eski Türklerin Renklerle Yön Belirleme Metodu
Nuraniye Ekrem · 1 Mayıs 2016
Türkler, Nuh Tufan’ından beri varlıklarını sürdürmüş bir Millettir. Türkçe dünyadaki en eski dillerden biridir. Mustafa Kemal ATATÜRK 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 130. toplantısının birinci oturumunda yaptığı konuşmasında Türklerin kökeni hakkında şöyle seslenmiştir: “Efendiler, bu insanlık dünyasında büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır” (Dünya Türkleri Birliği, 2013) .
Evet, Türklerin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanındaki derinliğini onun kültüründeki zenginliklerden görebilmekteyiz. Bilindiği gibi bilim adamlarının günümüzde hararetle tartıştığı konulardan biri renklerin soyut mu? somut mu? Olduğu tartışmasıdır. Oysa Türkler milattan çok önce renkleri somut olarak günlük hayatlarında; yön belirlemede simge olarak kullanmayı bilmişler ve savaş durumlarında da strateji araçları olarak tatbik etmişlerdir.
Renkler, kültürel simgeler olmasından ötürü toplumların yapılarını, kültürlerini ve dünya görüşlerini çözümleme konusunda çok daha fazla önem taşımaktadırlar. Dolayısıyla sosyolojinin de inceleme alanına girmiştir. Bu çalışmada renkler Türk kültür tarihi açısından incelemiştir.
Türkler tarihinin en eski devirlerinden beri renkleri yönleri tarif etmek için kullanmışlardır. Bu renklerden kara = kuzey, kızıl = güney, gök = doğu, ak = batı yönlerini tarif etmek için kullanılmıştır. Türk kültüründe, renkler yönleri ifade etmek için kullanıldığı gibi, manevi, milli ve dini anlamlar için birer araç olarak kullanılmıştır. Böylece simgeledikleri kavram ve anlamlar aracılığıyla, Türk kültür ve geleneklerinde önemli bir yer işgal etmektedirler.
Renkler, her toplumda değişik anlamlar ifade eder. Her topluluğun yücelttiği veya sevmediği renkler olduğu gibi, bu renklerin belirttiği yönler de farklıdır. Bir toplulukça sevilen renkler, bir diğer toplulukça sevilmeyebilir. Renkler, gerçek niteliklerinin yanı sıra bazen bir değer yargısı olarak da kullanılabilmektedir (Ögel, 199: 377). Ak renk Türklerde ve Çinlilerde batıyı temsil ederken, Hintlilerde doğuyu, Eski Ahitlerde güneyi, Mayalarda kuzeyi temsil eder (Gabain 1968: 109).
Hindistan’da Doğu=ak, Güney=sarı, Batı=kara, Kuzey=kızıl renkleri ile temsil edilirken Lamaist Kalmuklarda Doğu=ak, Güney=mavi, Kuzey=yaldız rengi, Batı=kızıl olup, Eski Ahitte ise Doğu=kızıl, Güney=ak, Batı=ala, Kuzey=kara’dır. Amerika’da Doğu=kara, Güney=ak, Batı=sarı/kızıl, Kuzey=mavi/yeşil ve Mayalaı’da ise Doğu=kızıl, Güney=san, Batı=kara, Kuzey=ak olarak gösterilmektedir (Gabain, 1968: 109).
Eski Türkler, dört yönü dört renkle sembolleştirirken, yönlerin her biri birer sembolik hayvan tarafından da temsil edilmiştir. Doğuyu mavi-koyun, Batıyı beyaz-köpek, Güney’i kırmızı-çaylak, Kuzey’i ise siyah-yaban domuzu temsil etmektedir.
Çinliler farklı bir sınıflama yapmışlardı. Doğu tarafına ejder, Güney tarafına kuş, Batı tarafına beyaz kaplan, Kuzey tarafına da kaplumbağa bakardı. Bu bölümlerden her biri bir renkle temsil edilmekteydi. Türklerde Orta kısmı sembolleştiren hayvan ise eski Türklerin Kotus (Kut=Mukaddes, Us=Öküz) dedikleri ve Uygur Türklerinin günümüzde de Kotaz dedikleri bir çeşit öküz idi (Gabain, 1968: 108).
Türklerde, Doğu = mavi/yeşil, Batı = ak, Güney = kızıl, Kuzey = kara renkleri ile sembolleştirilmiştir. Çinlilerin renklerle yön belirleme kültürü Türkler ile benzerlik olduğudur. Dolayısıyla renkler ile yönü belirleme ve sembolleştirme konusu, Türk kültürü açısından başlı başına bir araştırma konusudur.
Bahaeddin Ögel’e göre sarı renk, Türk inanışları ile duygularında iyi bir yer tutmaz. Kötü ruhlar, hastalıklar, bomboş çöller, uzun kış günleri, yokluklar hep sarı renkle sembolleştirilmişlerdir. Yalnızca tabiat ve bahardaki çiçek tasvirlerinde zevkle ve istenerek kullanılır (Ögel 2000: 479).
Mustafa Kafalı Hoca’nın araştırmasına göre sarı renk yön anlamı taşımaz (1996: 50). Bu renk sadece ak, kara, kızıl ve gök renklerinin ortasında yer alan merkezi karşılamak için kullanılmıştır. Devlet yapısı bakımından değerlendirildiğinde, sarı renk merkez hâkimiyetini ve kudreti ifade eder. Birçok sarı yanında kullanılan Türk sarısı altın sarısıdır. Altın bilindiği üzere, kuvvet ve kudretin, hâkimiyet ve zenginliğin karşılığı olarak dünya var olduğu günden beri değerini korumaktadır. Yine bu anlayışa uygun olarak tarihte güçlü ve cihangir hükümdarların hepsi altın tahtla birlikte tasvir edilmişlerdir (Kafalı, 1996: 50-51).
Reşat genç Hoca’nın araştırmasına göre, Osmanlı Devleti’nde sırma sarısı olarak ifade edilen sarı renk hep altın sarısı olmuştur. Dolayısıyla sarı renk Türklerde Ülgen’in sarayının ve tahtının ifadesi olduğu için aynı zamanda dünyanın merkezinin de sembolüdür (Genç, 1996: 42-43).
M.Ö. 771-M.Ö. 480 yıllarının ilk zamanlarında faaliyet gösteren, Proto-Türk olduğu kabul edilen Kırmızı Tiler ve Beyaz Tiler’in (Ekrem, 1995: 65-83) renklerle adlandırılmasında da yönü renklerle sembolleştirme inançları etkili olmuştur. Yani Kırmızı Tiler eskiden stepin güneyinde, Beyaz Tiler ise batısında yerleşmişlerdi. Ch’ün-ch’iu (M.Ö. 771-M.Ö. 480), döneminin ortalarına gelince Kırımızı Tiler’in stepten ayrılarak güneye doğru Çin’in Shan-hsi eyaletindeki Tai-hang dağları civarına Beyaz Tiler’in ise güneye doğru Shan-pei tepelerine hareket ederek yerleşmeye başlamışlardı. Bu, hem göçebe halkların ilkel inançlarına (Şaman inancı) uygun, hem de Kırmızı Tiler’in oturduğu bölge olan Tai-hang dağlarının Moğolistan steplerinin güneyine yakın olduğunu gösterir. Beyaz Tiler’in oturduğu Shan-pei tepeleri de Moğolistan steplerinin batısına yakındır. Bu bilgilerden yola çıkararak, eski Türklerin de renkler ile yön belirlediği söylenebilir (Ma-ch’ang-shou, 1962).
Ayrıca M.Ö. 626 senesinde ortaya çıkan Proto-Türk olduğu kabul edilen Tilerin neden “Kırmızı” ve “Beyaz” renklerle adlandırıldığına dair bir başka tahmin ise yukarıda belirtilen yönü renklerle sembolleştirme inancının yanı sıra, Tilerin kırmızı ya da beyaz elbise giymeleridir (Lin, 1987: 299). Yine bazı araştırmacılar ise “Ti” adının aslında bir avcı kuşunun adı olup klasik eserlerde bahsedilen “Beyaz Ti Kuşu” ve “Kırmızı Ti Kuşu” adlarından kaynaklanmasıdır (Lin, 1987: 38-39). Ancak bu iddiaların hakikati ne derece yansıttığını kanıtlamak için daha fazla veriye ve araştırmaya ihtiyaç vardır. Araştırmacıların çoğunluğu ise Şaman inancındaki mavi, kırmızı, beyaz ve siyah renklerin dört yönü işaret etmesinden kaynaklandığını kabul etmektedirler.
Hunların ordu yapısında, Hun hükümdarı dışında, sırasıyla Sol ve Sağ Bilge beyi, Sol ve Sağ Kol beyi, Sol ve Sağ General, Sol ve Sağ Bölük Komutanı, Sol ve Sağ Kutluk Beyleri’nden, tüm Sol beyler doğuda, Sağ beyler de batıda otururken, Hun hükümdarı da ortada yani merkezde oturuyordu (Ssu-ma-ch’ien, 1975: 2890-2891). Genelde Sol Bey, Sağ beye göre rütbe olarak büyük idi (Fen-ye, 1965: 2944). Bu belgelere göre, Hunlar Merkez dışında doğu yönüne önem vermekte ve bu yönün Hunlar için sol taraf olduğu anlaşılmaktadır. Bu da Göktürklerle tipik benzerlikleri olduğunu göstermektedir. Hunlar çadırlarda toplu halde iken, büyükler sırtlarını kuzeye dönerek sol tarafta otururlardı (Ssu-ma-ch’ien, 1975: 2890).
Ayrıca Hun hükümdarı seherde kalkıp otağının dışına çıkarak, güneş doğduğunda ve akşamları da ay ışığında ibadetini yapardı (Ssu-mach ien 1975: 2890). Bu belgelerden Hunların güneşin doğduğu yöne, yani doğu yönüne çok önem verdiği anlaşılmaktadır.
Bunun dışında, Hunlar mavi, siyah, beyaz ve kırmızıdan oluşan dört renkle, dört yönü sembolleştiriyordu. Bu konuda en iyi örnek Shih-chi (Tarihî Hatıralar)’de yer almaktadır. Shih-chi’ye göre, M.Ö. 2000 yılında Hun hükümdarı Mete (Mo-tu) kırk bir atlı askeriyle Çin’in Han Sülâlesi hükümdarı Kao-tı ve onun ordusunu kuşatma altına almıştır. Hunların beyaz atlı askerleri batı yönünde, gök atlı (yüzü ve burnu beyaz, bedeni mavi) askerleri doğu yönünde, siyah atlı askerleri kuzey yönünde, kırmızı atlı askerleri güney yönünde Çinlileri kuşatmışlardır.
Yedi gün boyunca Hun atlı askerlerinin kuşatması altında kalan Çin’in Han sülâlesi ordusu, rüşvet ve yıllık vergi vermeye söz vererek ancak kendilerini kurtarabilmişlerdir (Ssu-ma-ch’ien, 1975: 2894). Bu görkemli savaş sahnesinde, Hun atlı askerleri dört yönü, dört renk ile sembolize etmelerinden de anlaşılacağı gibi, Eski Türklerin, bu metodu gündelik sosyal hayat dışında savaş stratejisi olarak ta kullandığı anlaşılmaktadır.
Hunların renkler ile yön belirleme metodunun daha iyi aydınlatılabilmesi için Hunların komşuları olan Çinlilerin renkler ile ve yön belirme metoduna kısaca değinmek gerekir.
Çinlilerin renkler ile yönü belirleme araştırmaları M.Ö. 480-M.Ö. 226 yılları arasında başlamış ve eserler yazılmıştır. Bu tür inanç, o zamanlardaki Çin’de bulunan yedi devletten biri olan Ch’in Devleti (Shan-tung eyaleti)’nde yayılmaya başlarken aynı zamanda Çin tıbbını da etkilemiştir. Çin tıbbının ilk teori eseri olan Nei-Chinğ’de yer alan bu anlayış, insanın vücudundaki çeşitli organlarla özdeşleştirilmiştir. Fakat Çinlilerde bir renk ve bir yön fazladır. Yani dört yönün ortasında yer alan bölgeyi sarı renk ile belirlemişlerdir. Bu anlayış sadece Çin tıbbında mevcuttur.
Nei-chinğ in, M.Ö. IV-I. yüzyılları arasında göçebe hayatı ağırlıkta olan Ch’in Devleti’nde yazıldığı tahmin edilmektedir (Kuo-ai-ch’ün, 1985: 505). Nei-ching adlı kitap, eski Çin toprağında meydana gelen çeşitli felsefe düşüncelerini içermekle birlikte tabiat ve insanoğlu arasındaki ilişkiyi de ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Bu kitabın 4. ve 5. bölümlerinde yer alan bilgilere göre, dünya; ağaç, ateş, toprak, maden ve su gibi unsurlardan oluşurken tabiattaki her şey, bu beş unsurla özdeşleştirilmiştir (Chang-Ying-Yen, 1980: 16-17, 22-24).
Bahaeddin Ögel, eski Türklerin dört yönü dört renk ile belirleme konusunda çok zengin birikime sahip iken, Çinlilerin bu konuda Türklere göre daha zayıf olduğunu, yerleşik ve kendi oturduğu bölgeden başka bir yeri görmemiş bir topluluk olan Çinliler ile birkaç haftada yüzlerce kilometrelik saha içinde dolaşabilen göçebe halkların bildiklerinin daha fazla olduğunu belirtirken, göçebe halkların yön hususunda yerleşik köylülerden çok daha fazla bilgiye sahip olması gerektiği açıklamasını yapmıştır (Ögel, 1991, cilt I; 429).
Bahaeddin Ögel ve diğer hocaların araştırmalarına rağmen bunca Çince kaynağı şunu söyleyebilmek için sıralamaya çalıştım aslında;
Yukarıda da sözü edildiği gibi, Proto Türkler, M.Ö. 7. Yüzyıllarda renklerle yönü sembolleştirmişlerdir. Çinliler ise M.Ö. 3. Yüzyıllarda ancak renk ile yönü özdeşleştirmeye başlamışlardır. Buna göre Eski Türklerde dört yönü dört renk ile özdeşleştirme geleneği Çinlilere göre 200 yıl önce başlatmışlardır. Atatürk’ün belirttiği gibi Türk milleti, yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği olan ve kültürü zengin bir millettir.
kaynak: Dolunay Dergi, 1 Mayıs 2016
KAYNAKÇA: ARSEVEN, Celal Esad, (1980). Türk Sanatı, Cem Yayınevi, 1987. // CHANG, Ying-Yen, Huang-ti-Nei-Ching Chi-chu (Nei Ching Hakkındaki İzahlar), Shang-hai Teknik Neşriyatı, // CHAVANNES, (1958). Batı Göktürkler Hakkındaki Kaynaklar (Çince terc. Feng-ch’en-chun), Chung-hua Kitapevi, Pekin. // CHENG, Yong-ling, (1987). Min-Tzu-Tsu-Tian (Milletler Sözlüğü), Shanghai Tsu-shu Matbaası, Shang-hai. // DİVİTÇİOGLU, Sencer, (1987). Kök Türkler, Kent Basımevi, İstanbul. // DİYARBEKİRLİ, Nejat, (1972). Hun Sanatı, Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Yayınları, İstanbul. // EKREM, Erkin, (1996). Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Kavimleri (M.Ö. 2146-318), Yayınlanmamış Tez Çalışması, H.Ü. Tarih Bölümü. // FENG, Ch’eng-Chün, (1958). Batı Göktürkler Hakkındaki Kaynaklar, Chung-hua Kitapevi. // FEN, Ye, (1965). Hou-Han-shu (İkinci Han Sülalesi Tarihi), Chung-hua Shu-chü, Pekin. // GABAİN, A.V, (1968). “Renklerin Sembolik Anlamları”, Türkoloji Dergisi, Ankara. // GENÇ, Reşat (1996). Türk Düşüncesi Davranışı ve Hayatında Renkler ve Sarı, Kırmızı, Yeşil, Türk Kültüründe Renkler, Nevruz ve Renkler, (Yay.Haz. S. Tural – E. Kılıç), Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara. // HSÜ, Sheng, (1963). Shou-wen-chic-Tzu (Eski Çince Sözlüğü), Chung-hua Kitapevi, Pekin. // KAFALI, Mustafa, (1996), “Türk Kültüründe Renkler”, Nevruz ve Renkler, (Yay.Haz. S. Tural – E. Kılıç), Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara. // KUO, Ai-chun, (1985). Chung-kuo Chen-Chiu Hui-Ts’ui (Çin Akupunktur ve Dağlama Hakkındaki Kitaplardan Seçmeler), Hunan Teknık Neşriyatı, Ch’ang-sha. // MA, Ch’ang-shou, (1962). Kuzey Ti ve Hunlar, Chung-hua, Shu-chü, Pekin. // NEMETH, J., (1940). “Türklüğün Eski Çağı” (Macarcadan), Ülkü Mecmuası, (Tercüme eden: Şerif Baştav), Ankara. // EKREM, Nuraniye H. (1996)(Dr. Öğr. Üyesi ). Hunlarda Renk ve Yön Bilgisi, Türk Dünyasında Nevruz, İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri, Ankara. 19 - 21 Mart 1996, ss.85-95 // ÖGEL, Bahaeddin, (1991). Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara. // ÖGEL, Bahaeddin, (1947). “Büyük Hun Devletinin Kuruluşundan Önceki Orta Asya’nın Etnik Durumu”, Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi. // PAN-KU, (l975). Han-shu (Han Sülâlesi Tarihi), Chung-hua, Shu-chü, Pekin. // SSU, Ma-ch’ien, (1962). Shih-chi (Tarihî Hatıralar), Chung-hua, Shu-chü, Pekin. // TANER, Tarhan, (1970). “Bozkır Medeniyetlerinin Kısa Kronolojisi”, Tarih Dergisi, İstanbul. // TURAN, Osman, (1941). Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, DTCF Yayınları.
_________