30 Haziran 2017 Cuma

Kayıp Pleiad - Elektra



"Kayıp Pleiad"
Sanatçı: Randolph Rogers (1825-1892)
[Sanatçının etniğini nasıl da belirtiyorlar "American" !!! Türk'e gelince sanat "İslam" olur!]



Kayıp dediğine göre "Elektra" olmalı....

Truvalıların atalarından Dardanos'un soy atası olan Elektra, Truva'nın düşmesine çok üzülür, acıya katlanamadığı içinde kızkardeşlerinden ayrılır. Artık dünyadaki akrabalarının kötü kaderlerini görmeyecektir. Yıldızdan gezegene dönüştüğü anlatılır...


- Atlas ile Pleione'nin kızları Pleiadlar = Yedi Kandilli Süreyya - Ülker burcu.
- Atlas Prometheus'un kardeşidir. Etrüskler Atlas'a Aril der. (Er/Ar+İl)
- "Atlantis" "Atlasın Adası" , "Atlantik (Atlas Okyanusu)" da "Atlas Denizi" demektir. Adı Atalantis olarak ta verilmektedir. (ATA)
- Kuzey Afrika'daki Atlas dağlarının oluşumu; Perseus Gorgo'yu (Korku) öldürünce, Atlas'a Gorgo'nun kesik başını çevirir, Atlas taş (Dağ) olur.
- Mitolojinin dine uyarlanışı: Atlas, dünya ile gökyüzünün arasındaki dengeyi sağlayan tanrıdır; astronomi, yıldızlar, yörünge, navigasyon, yol gösterendir, tıpkı Başmelek Cebrail gibi....aynı zamanda Cebrail, Prometheus gibi ileriyi gören, geleceği bilendir.
- Heykel için Merope diyenler de var, diğerlerinin aksine Merope bir ölümlü ile evlenmiştir. Bu sebeple de burcun en sönük yıldızıdır.


Dardanos - Tarkanos - Tarquin - Dardan - Tarkan
Teucer (Türker) - Saka (İskit) - Teucria (Türkiya)


- Aeneas: Tanrıça Afrodit ile Troyalı prens Ankhises'in (Anchises) oğludur. Troya kral soyunun ilk atası Zeus ile Elektra'nın oğlu Dardanos'tur. Troya'nın kurucusu Tros ile kral soyu iki dala ayrılır: İlios (İlus) ile Assarakos (Assaracus), İlios'un torunu olan Priamos Troya kralı, Assarakos'tan gelme Ankhises ise Dardanie şehrinin yöneticisidir. Ankhises ile Priamos ve Hektor (Ektor) ile Aeneas aynı kuşaktan amcaoğullarıdır. Ama, Aeneas'ın Priamos oğullarından üstünlüğü bir tanrıçanın oğlu olmasından gelir. (Azra Erat- Mitoloji Sözlüğü)

- Teucer: Nehir tanrısı Scamander (Saka) ile Idaea (İda) nymph'in oğlu, Troya kral soyunun atasıdır. (Teucer) Teukros'un oğlu yoktur, halkını koruyacak bir varis arar. Dardanos'u konuk eder ve kızı Batieia ile evlendirip tahtını ona bırakır. Başka bir anlatımda ise (Phanodemos of Athens - 325) , Ata Teucer Dardanos'un kızıyla evlenir ve Dardanos'tan sonra bölgenin kralı olur. Kral Teucer tarafından kurulan şehir Teucria olarak isimlendirilir ve bölge halkı Teucrianlar olarak anılır. Dardanos'un gelmesiyle Dardania , daha sonra da Troad olur. Ama halk Teucrian adından hiç vazgeçmemiştir. Troya, İlium ve Pergamum olarak ta bilinir. Teucrian ise aslında Teucer olarak kayıtlara geçmiştir. Teucer 3000 yıl önceki söyleniş şeklidir. Bugün bunu Türker olarak söylüyoruz. Hatta 1000 yıl önce bile Tyker olarak yazılan ve Viking Erik ile maceralara katılan bir Türker vardır... Bilmem anlatabildim mi?..



SB.






Gümüş Çağı'na Giriş...





Hesiodos ve Muse / Hésiode et la Muse
Gustave Moreau (1826-1898-Fr)
Fogg Museum / Harvard Art Museums 
Hesiodos'un İskit Başlığı da gözden kaçmıyor hani....



İlkin altın çağ çıkmış ortaya
Ne acı çekme varmış, ne öç alma, ne de yasalar,
doğrulukla, bağlılıkla kendiliğinden
yürütürmüş işleri insanlar.
Bulunmuyordu korkudan cezadan bir iz,
okunmuyordu tunç üzerine kazılmış korkutan
sözler de.

Titremezdi zavallı halk korkudan
yargıçların önünde,
yaşar giderdi onların yardımına başvurmadan.
Daha kesilmemişti dağlardan çamlar,
indirilmemişti pırıl pırıl sulara,
yabancı ülkeleri görmek için.

Bilmiyordu ölümlüler
yaşadıkları kıyılardan başkasını,
iller çevrilmemişti derin hendeklerle,
yokmuş kılıçlar, tulgalar
dayanmaksızın ordulara, güvenlik içinde
gönlünce yaşıyordu uluslar.

Güçlük çıkarmadan, el sürülmeden,
yarılıp eşilmeden saban demiriyle
toprak veriyordu bütün ürünlerini
kendiliğinden.

Sevinç, kıvanç içindeyken yaratıklar
yer yorulmadan azık verdiğinden.
Toplarlardı kocayemişleri, dağ çileklerini,
kalın dallarda asılan dutları, kızılcıkları.
Palamutlar dökülürdü kocaman Juniper (Ardıç-SB) ağaçlarından.

Önsüz, sonsuz bir bahardı,
okşardı Zephyros'un sessiz sessiz esen
tatlı, ılık soluklu yelleri
yeni açmış tohumsuz çiçekleri.
Ürünler saçardı ekilmemiş toprak,
ağır başaklarla ağarıyordu sürülmemiş tarlalar.
Irmaklar akıyordu kıvrım kıvrım
sütten, tatlı tanrılık besinlerden ırmaklar,
damlıyordu altın sarısı ballar
süresiz yeşil kalan ağaçlardan süzülüyordu.

Atılınca karanlık Tartaros'a Saturnus,
girmiş Jupiter'in buyruğuna evren,
başlamış altından düşük,
keskin parıltılı tunçtan değerli
gümüşün çağı....


Hesiodos'un Theogonia'da "Soylar efsanesi" diye dile getirdiği çağlar efsanesi, 
Ovidius'a "Değişimler" adlı kitabının en güzel şiirlerinden birini esinlemiştir. 
(çev.İ.Z.Eyüboğlu) - Azra Erat - Mitoloji Sözlüğü




* Zephyros : Astraios'la, Şafak tanrıça Eos'un oğlu, batı yeli. İkinci nesil Titan olan Eos, Güneş (Helios) ile Ay (Selene) 'ın kardeşi olarak gösterilirken, -bakire olmayan- sıfatıyla Artemis ile özdeştirilir. Titan olan Astraios (Astraeus) ise yıldızların, gezegenlerin ve astroloji sanatının tanrısıdır. Kızı Astraia, Başak takımyıldızıdır.

* Saturnus : Kronos, zamanı yaratan Titan.

* Tartaros : Titanlardan önce de var olan yeraltındaki ölüler ülkesinin en derin yeridir. Ölüler "hayatlarına" devam etmeden önce burada yargılanır, ceza alanlar burada kalır. Lanetlilerin hapishanesi olarakta geçer. Titanlarla tanrılar arasındaki savaşta deprem buraya kadar ulaşır ve yenilen Titanları da Zeus Tartaros'a kapatır. "Yerin 7 kat aşağısı" denilen yer burasıdır.

"Bir örs gökten düşse dokuz gün, dokuz gece,
ancak sonuncu günü varabilirdi yeryüzüne
ve tunç bir örs düşse yeryüzünden ancak
dokuz gün, dokuz gece sonra varabilir Tartaros'a..." / Hesiodos

- İber, Kafkasya'nın eski adıdır (Strabon) ve buradan yarımadaya giden Türkler (Aslar-Alanlar- Basklar)
- Tartaros, Tarrakon, Turdetan, Turdul ve Asta gibi kelimelerin Türkçe ile açıklanabilir olması.
- Buradaki Tartaros'un (Cebelitarık Boğazı) Atlantis olma iddiaları...

Anadolu'da:
- Çanakkale Dardanos - Tartaros
- Assuwa - Asia - Asya - Asların Ülkesi - As Türkleri

** Tartaros'da aynı zamanda Türk'ün kelimesinin kökü olan "Tar / Tur" vardır. 
*** Acaba cehennem dedikleri Türklerin yurdu mudur? Yoksa yok olan Atlantis midir? Ya da ikisi...
**** Kronos'un, yani "Zaman"ın hapsedilmesi....
***** Ölümsüz idik, ölümlü olduk...
****** Çok derin konular bunlar, baksanıza örs bile dokuz gün sonra varıyor....Sevgiler, Semra :)























12 Haziran 2017 Pazartesi

Gargar(a) ve Kaşkalar





GARGAR(A) 
- İda (Kaz) Dağı'nın doruklarından (Koca Kaya)
- Truva yakınlarında bir kent
- Kaşkalar

Eskiden İda denilen Kaz Dağları'nın bir tepesi Gargar diye anılır, ayrıca Homer, Zeus'un yurdu sayılan Truva ülkesindeki GARGARA adında bir ilden söz etmektedir.





" Truva kenti yakınlarında GARGAR adında bir kentin olduğuyla ilgili bilgi vardır. GARGAR adı ve onun KARKAR söyleyiş biçimi Türk uluslarının özel adlarında çok sık görülmektedir. Bu sözcük, dağ ve ırmak adı olarak Azerbaycan ve Kazakistan'da, eski Kimak Türklerinin KARKARHAN ili gibi il adı olarak Orta Asya'da görülür. Ayrıca, boy adı olarak Türkmenistan'daki Ersarı ve Kafkasya'daki Alban Türklerinin GARGAR boylarında, kişi adı olarak Kırgız Türklerinin Manas kahramanlık öyküsündeki KARKAR adlı öyküsel kişilikte görülmektedir.


10.yy - 16.yüzyıllar arası dönemde yaşayan tarihçiler GARGAR boyunun Kırgız KAŞKA* Türkleriyle aynı kökenli olduğunu ve Kırgız töresiyle yaşadığını, Manas ilinin KARKAR adında bir hanı olduğunu ve GARGARların Türk kökenli olduklarını gösteren öteki bilgileri de vermektedirler.


Strabon'un Anadolu'nun doğusuna yerleştirdiği GARGAR boyunun da aynı ulustan, başka bir deyimle Avrupa Türklerinden olduğu hiç bir kuşku doğurmamaktadır. Strabon, GARGARlar ile Türkiye'nin Orta Karadeniz Bölgesindeki Samsum ilinde bulunan, eskiden THEMİSKİR (Temiskira) ve bugün TERME denilen ova arasında bağ kurmaktadır. Onun yazdığına göre, GARGARlar Meotida Gölü (Azak Denizi) kıyılarına THEMİSKİR ovasından gelmişler ve orada Traklarla birlik olarak Amazonlara karşı savaşmışlardır.


Virgil ise THEMİSKİR ovasının Amazonların yurdu olduğunu yazmıştır. Günümüzde olduğu gibi Pontus döneminde de THEMİSKİR (TERME) ovası verimliydi. Eski kaynaklarda "verimli toprak", İtalyancada "yağlı toprak" anlamlarına gelen TERRAMAR sözcüğüyle kıyaslanınca, THEMİSKİR yer adının eski Türkçe olduğu açıkça görülmektedir.


"Besili, yağlı" anlamlarına gelen eski Türkçede ve Uygur Türkçesinde semiz, "ova, çöl, tarla" anlamlarına gelen Türkçede KIRA ve güncel Türkçede KIR sözcükleri vardır. Semiz ve KIRA sözcükleri birlikte "verimli ova, tarla" anlamına gelen TEMİSKİRA yer adını oluşturmaktadır.


Görüldüğü gibi, eski tarihçilerin anadolu'da gösterdiği, ancak bugünün Batılı dil bilimcilerince kökeni belirlenemeyen ovanın adı THEMİSKİR, Türk dillerinde "yağlı toprak", başka bir deyimle "verimli toprak" anlamını taşımaktadır. Bu çözümleme, eskiden orada yaşayan boyların TÜRK KÖKENLİ olduğunu göstermektedir. Bu boylardan biri de eskiden THEMİSKİR (TEMİSKİRA) günümüzde TERME diye anılan ovada yaşamış GARGAR toplumudur. (...)


İtalya’nın eski özel adlarındaki Türkçe kökenli ögelerin özellikle ilgi çekici olanları Kimmer (Cimmerium) ve GARGARYA yer adlarıdır. Eskiden İtalya’nın güneyinde GARGARYA adında bir kentin varlığı ancak, Truva ülkesindeki “GARGAR” kenti adını Truvalıların İtalya’ya getirmesiyle açıklanabilir. Eski Truva kenti yakınlarında GARGAR adlı bir kentin bulunması ve Anadolu’da GARGAR adlı bir ulusun yaşamış olmasıyla ilgili Strabon’nun verdiği bilgiler bu göçü kanıtlamaktadır. (...)



Prof.Dr.Çingiz Garaşarlı
Truvalılar ve Etrüskler Türk İdiler
Kömen Yayınları,2015
"The Turkic Civilization Lost in the Mediterranean Basin"








 KAŞKALAR 


"MÖ 2.Binyıl Anadolu'sunun siyasal kaderinde etkin bir rol üstlenen Hititler'in çevrelerini kuşatan düşman kavimlere karşı amansız bir mücadele verdikleri, Hitit çivi yazılı metinlerinde bütün açıklığı ile gözler önüne serilmektedir. Hititlere düşman olan kavimlerin başında, Karadeniz Bölgesi’nde kabileler halinde yaşadıkları anlaşılan Gaşkalar gelmektedir. Bugüne kadar Gaşkalar’ın kimliği, anayurdu ve tarih sahnesindeki faaliyetlerine ilişkin birçok çalışma yapılmıştır. Ancak bu çalışmaların, bilgisel açıdan en doyurucu olanı, Alman bilim adamı Von Schuler tarafından kaleme alınan Die Kaškaer isimli kitaptır. Söz konusu kitapta Von Schuler, çivi yazılı metinlerin ışığında Gaşkalar’ın tarihi ve kültürü hakkında önemli bilgiler aktarmaktadır. (...) 

Bugünkü Kelkit Irmağı ile idantifiye edilen Kummešmaha Irmağı, Hatti Ülkesi (Hitit Ülkesi) ile Gaşka Ülkesi arasında doğal bir sınır oluşturuyordu. Dolayısıyla bugünkü Niksar, Başçiftlik, Reşadiye toprakları Gaşka Ülkesi içerisinde yer alırken, Turhal (Gaziura), Artova ve Merzifon toprakları Hititler ile Gaşkalar arasında sürekli el değiştiriyordu. (...) Bilim adamları Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında sadece Egeli kavimlerin değil, Gaşka saldırılarının da payı olduğu kanaatindedirler ki, bu ihtimali yabana atmamak gerekir. (...) Gaşkalar eğer daha sonraki dönemde Doğu Anadolu Bölgesi’nde ortaya çıkan Muşkiler ile aynı kavim iseler, ve Muşkiler ile Sakalar (İskitler) arasında da bir bağlantı olduğu kabul görürse, o takdirde “Gaşka”, “Muşki” ve “Saka” isimlerinin aslında aynı kavmin farklı dönemlerdeki ve farklı kaynaklardaki adlandırılma biçimi olduğu ortaya çıkar ki, bu da, Gaşkalar’ın Prototürk kavimlerinden biri olma ihtimalini akla getirir. "

Prof.Dr.Ekrem Memiş
Hitit-Gaşka Mücadelesinde Tokat bölgesinin Yeri ve Önemi
Tokat Sempozyumu 1-3 Kasım 2012, Cilt I 
Bazen Gaşkalar bazan da Kaşkalar olarak adlandırılan bu kavmin ismi, çivi yazılı Hitit metinlerinde “Ga-aš-ga” biçiminde geçer.


*

"Hitit Devleti’nin son dönemlerinde doğu sınırları yakınlarındaki bir Kaška kenti olan Pahhuwa’da, Mita isimli bir isyancının ortaya çıktığı görülmektedir. Bu kişi, Anadolu’yu istila etmeye çalışan Asurluların kaynaklarında Muškili Mita olarak geçmektedir. Muški isminde geçen šk etimolojik bağlantısı akla Kaška’yı getirmektedir. Bu neticede Kaškaların Hitit Devleti’nin son bulmasıyla birlikte Muški yerleşim alanları olan Orta Anadolu’ya kadar yayıldıkları düşünülebilir. Ayrıca Mita ismi Hitit Devleti’nin çökmesinin ardından birkaç yüzyıl sonra bölgede merkezi bir devlet kurmayı başarmış Friglerin mitolojik kralı Midas’ı da akla getirmektedir...." [Serkan Demirel, Öğretim Görevlisi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Akademik Bakış, Cilt 6 Sayı 12, Yaz 2013]


*

Burada bahsedilen "Muşkili Mita" nın "Friglerin Midası" olabileceği; Gordion'daki (G/Kördüğüm) kurgan buluntularıyla da destekleyebiliriz. Pazırık kurganıyla benzerlik gösteren Gordion'da NON-PHRYGIAN (Frig olmayan) dedikleri KİMMERİAN buluntuları vardır (atlı gömü, yazıt gibi). Bu bize aynı zamanda, KİMMER ve SAKA (İSKİT) lara ait buluntuların aynı uslübe sahip olduğunu da gösterir. Friglerin Anatanrıçası Kibele heykeli olarak tanımlanan heykelde 'tanrıça' bir elinde kuş tutarken diğer elinde kupa vardır, tıpkı Türk Taşbabaları gibi... Sonuçta, ikisi de Proto-TÜRK'tür. Türklerin ataları, Anadolu'yu istila eden diğer (yerli olan Hattiler/Khattiler yerine istilacı Hititleri öne çıkarmaları gibi!..) halklarla içiçe yaşamıştır. Bize bugün bile yabancı olmayan, ama "Greklere" ve "Romalılara" yabancı olan, yani onlara ait olmayan kültür ve geleneği sadece TÜRKLER devam ettirmiştir. Tıpkı Etrüsklerden Romalılara-Greklere geçen Vesta/Hestia kültünün, Türklerdeki Alevi-Bektaşi-Ocak-Od-Ana geleneğinde devam etmesi gibi... - SB 






"Hitit yazıtlarında geçen KAŞKAlar, Samsun civarında yaşamış İSKİT (SAKA TÜRKLERİ) boylarından olan XALUBlardır . (diğer adları HALUB, GARGAR, TİBAREN, ALAZAN). Ve EXCALİBUR kelimesi buradan türetilmiştir." [Elşad Alili-Bakü] 


* EXCALİBUR -XALUB = "Arthur ve Excalibur Efsanesi" TÜRK izi taşır, "Hint-Avrupa" değil.... - SB





"Vardılar hayvanların anası, kaynağı bol İda'ya
Gargaron'daydı Zeus'un tapınağı, kokulu sunağı"
Homeros, İlyada 8:45 





info from wiki : "Gargara (Ancient Greek: Γάργαρα) was an ancient Greek city on the southern coast of the Troad region of Anatolia." is BULLSHIT! GARGAR was a Turkish city; lives still as Turkish Tribes, not the other way around!..- SB








***



Tarih Yazmak, Batı Tarih Yazıcılığı, 
Eski Anadolu Tarihi ve Arkeolojisi ve Türkiye'de Durum


Cornelius Tacitus, Augustus'un Antonius'u bozguna uğrattığı Actium savaşından sonra barışın tesisi için ile de iktidarın tek bir kişinin elinde toplanması gereği anlaşıldığında, büyük devlet adamlarının kamu işlerine olan ilgisizliklerine ve insanların yaltakçıları veya efendilerine duydukları nefret yüzünden gerçek tarih yazıcılığının büyük yaralar aldığından ve bir taraftan düşmanlık, diğer taraftan ise körü körüne kulluk duygusundan ötürü insanların tarihi olayları artık geleceğe aktarma gereğini duymadıklarından yakınır.


Unutmayalım ki, tarih sadece geçmiş olaylar demek değildir. Tarih aynı zamanda içinde yaşadığımız andır. Tarih geleceği sezinlememize de yardımcı olur. Tacitus'un belirttiği idarenin tek bir diktatörün elinde kalmış olmasının yerini bugün başka şeyler almıştır ki, o da en başta Türkiye'nin aktüaliteler ve fantazi haberlerle gününü gün etmesi ve içinde yaşadığı anı tam olarak algılayamamasıdır. Bugünü anlayamayan insan ise bir, kör yaşıyor demektir, ikincisi ise geleceğine yön vermeyecektir.


Konuşma konusu olarak tarih yazıcılığını ve felsefesini seçmemin nedeni, bir çok edebiyat bilimi gibi bütünüyle Batı'da doğmuş, gelişmiş ve "üniversel" hale gelmiş tarih yazıcılığı ve arkeolojinin Türkiye dahi, Avrupa dışında kalan ülkelerde ne derece uyarlanabileceğini açıklamak güya "gerçeği araştırmak" (historia) diye algılanan bu bilim dalının neye ve kime hizmet ettiğini ana hatlarıyla göstermektir. 


Peşinen belirteyim, Batı tarih felsefesinin temelinde Türkiye'ya tamamen yabancı olan Judeo-Hıristiyan teolojisi yatar! Ve en önemlisi, Batı tarih yazıcılığı "Gerçeği gün ışığına çıkarabilmek için yanılmayı göze almak gerekir" ilkesinden hareket eder. (G.Thompson, eski Yunan Toplumu Üzerine İncelemeler. Tarih Öncesi Ege" çev.C.Üster,2007). Mutlak gerçeğe asla ulaşılamayacağı bilindiğine göre, o zaman demek ki insanlar yanlışları peşinen kabul etmişlerdir ve bu da fiksistlikten başka bir şey değildir!


İlk bakışta Batı'nın attığı bir iftira gibi gelse bile, itiraf etmeliyiz ki eski ve modern Doğu'da klasik anlamda tarih hafızası ve yazıcılığı yoktur. Orada tarih efsanelere bürünmüş "veka-i nüvus"tan başka bir şey değildir. Sözüm ona "eskiden tarih zamanında" cereyan etmiş olaylar, yer ve zaman göstermeden anlatılır.


Prof.Dr.Ahmet Ünal
Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Haizran 2010 "Eski Anadolu Tarihi ve Arkeolojisi ve Türkiye'deki Durum" konferans konuşması







300 Spartalı dedikleri, 300 İskit olmasın?




Ya bu 300'ler, Sparta ile yapılan barış anlaşması sonucunda, köle olarak satılan İskitler ise?...
MÖ.425'lerde köle olarak satın alınan 300 İskit Atina'da polislik görevine getirilmişti. 






"İlk olarak, bu dönem boyunca Peiraeus'u güçlendirdik. İkincisi, kuzeyde uzun duvarı inşa ettik. Sonra mevcut olan eski filoyu ki, kıymetli trireme (MÖ.500 lerde Hellenler tarafından yapılmış bir çeşit kadırga-SB) ile Pers ve barbarlarını yenerek bağımsızlığını kazandığımız Atina (orjinalinde Ellen ya da Atina olmalı, çünkü o dönemde henüz Yunanistan kelimesi kullanılmıyordu.-SB), yüz adet yenileri ile değiştirilmiştir. Ve şuan, ilk kaydodulan, üç yüz süvari ve üç yüz İskit okçusu satın alındı. Bunlar Atina'nın Sparta ile yaptığı barıştan kazanılan faydalardı, bu sebeple Atina demokrasisine güç kazandırdı."

Bu barış antlaşması MÖ 421'de yapılmış ve "Nicias" ya da "50 Yıllık Barış" olarak geçmektedir. Spachteria'da esir düşen 292 savaşçının ancak 120 si Spartalıydı. Buradaki sayı 300 bile değil, ama İskit okçu ve süvari sayısında açıkca 300 görülür.

"300" önemli ve kalıplaşmış bir rakam olmuş sanki, çünkü Serhas'a karşı duran Sparta kralı Leonidas'ın özel birliği de 300 savaşçıdan oluştuğu yazıyordu. Üstelik Hollywood'un "300 Spartalı" filmi de Leonidas ile Serhas arasında geçen Thermopyller Savaşı'nı anlatıyordu. Bu tarihi hikayeyi ise Herodot'tan öğreniyoruz. Ama Herodot da MÖ 490-425 arasında yaşamıştı, yani politikacı ve hitabet yazarı Andocites ile aynı dönemde yazmıştı. Peki hangisinin 300'ü doğru? Andocites'in ki mi, Herodot'un ki mi? Klasiklerin bütünlük içinde Orta Çağ'a kadar gelmediğini biliyoruz. Klasikler parçalar halinde, ya da diğer yazarların alıntılarından bütünleştirilen eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Aşağıdaki veriler Herodot'un  "özgün" olup olmadığı hakkında bir fikir verebilir:


Herodotus:
The early historian Herodotus composed a history ca. 440 BC in the Ionic dialect of Greek. For the text we can rely on manuscripts from the middle ages and the renaissance, papyri, and ancient quotations.  Some of the quotations are valuable; many others suggest that the quoter was relying on his memory, which tends to make them of limited value. The papyri are all fragments of a page and are as follows:


The principal manuscripts are these:

These fall into two main groups; AB and DRSU.  CE and P are somewhere in between.  CE agrees usually with AB, but P does so very little.  A is the best representative of AB; R of DRSU until the arrival of D.  AB is rather better than DRSU.

The manuscripts and papyri do not give us information on all the forms of the text of Herodotus that were known in antiquity.  This we can see from the quotations of the text in other ancient authors.  A further proof appears in P.Oxy. 1092, where some lines of book 2 162 are given in a form almost identical to that of modern editions, and then notes a variation of a quite different form of the line.  But the majority of the variants known today are all on the surface of the text; divergences of orthography, dialect, or word order.  Some of these may be due to some ancient learned 'corrector' with his own ideas as to how the Ionic dialect worked.  But the majority of errors are simply those of the accidents of copying, errors of eye and hand.  The papyri, with the exception of P.Oxy.1092, contain few new variants and little that brings into question the value of the medieval text.  Almost none of the fragments of papyri overlap; the only two that do, P.Oxy. 1244 (start of 2nd c.) and P.Oxy.18 (3rd c.), give an identical text.  Both the manuscripts and papyri appear to derive from a common ancient edition which was widely circulated in the early centuries AD.  Who made this is unknown, although the Amherst papyrus reveals that Aristarchus made a ὑπόμνενα or commentary: perhaps he also made an edition.

Bibliography: Ph.-E. Legrand (tr), Hérodote: Introduction. Paris: Les Belles Lettres / Budé (1932),  pp.179-185 /link



*

Şimdi, Leonidas'a gelmeden önce Truva, Sinon ve Serhas'ı anlatayım.


Akhalı Sinon "Truva Atı"nın içeri alınması için Truvalılara yalan söyler : Truva'ya gelirken nasıl İphigenia kurban verildiyse, dönerken de onu kurban edeceklerdir ama kaçar ve Truvalıların eline düşer. Olan biteni anlatır ve kaçtığı için şimdi yurdunu göremiyecek ve suçunun cezasını ailesinden alacaklardır, yaşasa ne olur yaşamasa, salya sümük ağlar, Priam onu özgür bırakır ve "atı" sorar.

Sinon buna da yalan uydurur : Güya Odysseus ile Diomedes Athena tapınağının bekçilerini öldürmüş ve yağmalamış ve tanrıça öfkelenmiş, Bilici Kalkhas işlenen suça karşın meşeden bir at yontusu yapılmasını öngörmüş ve sonrada yurtlarına dönmeleri gerektiğini söylemiş. "At" kapıdan girmeyecek ayrıca tanrıçanın adağına da kötülük edilmeyecekmiş, yoksa Priam ve Truva için büyük yıkım olurmuş.

Arkasından Kalkhas'a lanet okur ve yıkımın onun başına gelmesini diler ve ekler : "Kendi ellerinizle getirirseniz kentinize büyük anıtı, günün birinde bir savaşta Pelops surlarının önündedir Asya orduları, budur torunlarınızın yazgısı."

Tabi bu sözler üzerine Truvalılar "atı" kapıdan değil surun bir bölümünü yıkarak içeri alır, ayrıca hoşlarına da gitmiştir Kalkhas'a okunan lanet.

Pelops derken Mora Yarımadası ile Atina surlarını kastetmektedir. Asya ordusu dediği ise Serhas (Xerxes) ve ordusudur. Yani bir bakıma bu kehanet gerçekleşmiştir. Serhas büyük bir ordu ile Çanakkale Boğazı'na "gemilerden yapılmış bir köprü"yle 7 gün ve 7 gecede geçer, Atina'ya gelir, herkesi kılıçtan geçirir, kenti de yakar.




Serhas'ın kara ordusunda kimler yoktur ki? 

Persler, Medler (Türk), Sakalar (Türk), Partlar (Türk), Hintliler, Kaspienler, Araplar, Düz saçlı Doğu Etiyopyalılar, Kıvırcık saçlı Libya Etiyopyalılar, Paphlagonialılar, Phrygialılar, Lydialılar, Traklar, Khalybialılar (Kaşka-İskit boyu), Kilikyalılar, Moskhoiler (Muşki, İskit boyu), Saspeirler (Subar/Sibir Türkleri), Erythreialılar ve Ölümsüzler...

Bu ordu listesi çok ayrıntılı bir şekilde verilmekte, Pers savaşçılarının kıyafetlerinin aslında Medlere ait olduğu, Medlerin önceden "Arian" olarak adlandırıldığı da belirtilmektedir...

Serhas'ın donanması : Fenikeliler, Filistinliler, Suriyeliler, Kıbrıslılar, Mısırlılar, Kilikyalılar, Lykialılar, Karialılar, Asya Dorislileri, İonialılar, Adalardan Pelasglılar, Pontoslular, Persler, Medler, Sakalar ve Koslular, Nisyroslular ile Kalydnosluların başında ise bir kadın amiral, Halikarnaslı Lygdamis'ın kızı "Artemisia"... 

Bu arada Lygdamis adı ilk kez MÖ 7.yy'da Batı Anadolu'ya saldıran Kimmerlerin (Türk) önderi olarak geçer Asur kaynaklarında Tygdame olarak geçer ve bugünkü Türkçe ile adı Toktamış'dır. Yani, Artemisia'nın babasının adı "Lygdamis" ya ödünçlenilmiş ya da bir Kimmer soyundan gelmektedir. Ayrıca Kilikyalılar, Lykialılar (Lukkia), Karialılar, İonialılar, Pelasglar, Pontoslular da "Grek" değildir!

Sinon'un kendi halkına, yalancıktan da olsa, okuduğu lanet mı tutmuş, yoksa Truvalıların ahı mı, bilemem ama tüm "Asyalılar", yaklaşık 70 bin ila 100 bin diyorlar,  Pelops surlarının önündeydi... [Zaten Zeus'un bu işlerine akıl sır erdiremiyorum] ... Yangın her şeyi yutmuştur, bu sebeple Atina'da hiçbir şey MÖ 5.yy'dan önceye gitmez. 

Şimdi gelelim Leonidas'a

*

Hyllos ve Herkül soyundan gelen Leonidas hiç beklemediği bir anda Sparta kralı olmuştu. Bu arada Serhas, İskit seferi de yapmış olan babası I.Darius'un Maraton Savaşı (MÖ 490) dedikleri başarısız Atina seferini tekrarlayarak zaferi göğüslemek istiyordu ve yukarıda anlattığım gibi ordusunu topladı. Atinalılar ise bu saldırıdan habersizdi. İlk haberi alan kişi Leonidas'tı. Serhas'ın kıta Yunanistan'a karşı silahlandığını haber eden, daha önce Medlere sığınmış olan Ariston'un oğlu Demaratos'tu. Gizlice gönderdiği mesajı Leonidas ve diğerleri anlamamış olsa da eşi mesajı çözmüştü. Böylece Leonidas Atinalılara haber etti ve müttefikleriyle birlikte yaklaşık 7 bin kişilik bir ordu topladı. 




Leonidas seçkin savaşçılarından 300 kişiyi yanına alarak Thermopyllere geldi. Thebailileri de yanına kattı, gerçi onların Medlerle anlaşma yapmış olabilecekleri iddiası da ortalıkta dolaşıyordu, ama onlara bir şans verdi. Sparta'da bir garnizon bırakarak geçidi savunmaya gittiler. Serhas'ın ordusu geçide yaklaştıkca Yunanlıları korku sardı ve kaçmayı bile düşündüler. Yine de yerlerinde kalıp merkeze haber uçurdular, çünkü karşılarındaki ordu kendilerinden kat be kat fazlaydı. 

Bu arada Serhas Spartalıları gözetlemek için bir casus gönderdi. Spartalıların yarısı talim yaparken, yarısı saçlarıyla uğraşıyordu ve sayları da azdı. Casusun gördüklerine anlam veremeyen Serhas Arsiton'un oğlu Demaratos'u çağırttı. Demaratos, kaç kişi oldukları önemli değildi, Spartalılar ölümü göze almıştı ve buna hazırlandıklarını, en yiğit savaşçılara karşı durduğunu söyledi. Serhas bunlara inanmadı ve kaçacaklarını düşünerek dört gün bekledi, ama Spartalıların bir yere gittiği yoktu. Serhas'ın sabrı tükenmişti ve Spartalıların üzerine Medler ile Kissialıları sürdü, onları canlı yakalamalarını istedi. Ama işler umduğu gibi gitmedi, ölümüne savaşan Leonidas'ın savaşçıları birçoğunu öldürmüştü. 

Bu meydan savaşının ikinci gününde bir Yunanlı, Ephialtes kendi insanlarına ihanet etti ve keçi yolunu koruyan Yunan savaşçılarının yerini Serhas'a iletti. Keçi yolunu ele geçiren Serhas'ın işi kolaylaştı. Burayı koruyan Yunanlıları önce Spartalı sanıp çekinmişlerdi, ama kim olduklarını anladıkları an saldırıya geçtiler. Yunan ordusunun yarısı kaçarak Spartalılar ile Atinalılara ihanet etmiş oldu. Bir de kendilerini haklı ve üstün çıkarmak için yalan uydurdular, güya Leonidas "Yunanlı" ölmesin diye kendi göndermişmiş, hatta müttefikleri izin istemiş ayrılmak için de o da izin vermişmiş..! Savaştayken kim kime izin verir? Ayrıca bu savaş sadece Spartalıların savaşı değil ki... Atinalılar'daki kibire bak!..

Medlerle anlaşmış olabilecek iddialarına rağmen Leonidas ordusuna aldığı Thebailılar ne yaptı peki? Perslerin üstünlük sağladığını anladığı vakit Leonidas'ın ordusundan ayrılıp Perslere teslim oldular. Yani Leonidas'a ihanet ettiler!..."Grekler" kendilerine kahraman mı diyor bir de?.. Kimmiş kahraman? Spartalılar, yani Lacedaemonlar "Grek" bile değil!.. Mitolojiye göre kurucusu Zeus ile Atlas'ın kızı Taygete'nin oğlu Lakedaimon olarak geçer. Eurotas (Erotaş) ırmağının kızı Sparta ile evlenir ve her iki isim de halkı ve coğrafyası için kullanılır. Peloponez (Mora) yarımadasının yerlileri ise Pelasglardır. Atlas ise Zeus'un zeka ve güçte üstün oldukları için kıskandığı bir ailedir, zaten bu yüzden tüm kardeşleri cezalandırır. Zeus'un kendisi bile "Grek" değildir, İlyada'da Pelasg Zeus diye geçer... Neyse...

Leonidas ve savaşçıları Serhas'ın ordusuna karşı kahramanca dövüştü ve meydan savaşında öldürüldü. 300 Spartalıların hepsi ölmemişti, kimi kurtulmuş ama onuruna yediremeyip bunalıma giren, alçaklıkla, korkaklıkla suçlanacağı için evine dönemeyen olmuştu. Herodot bunların hepsinin isminin kayıtlı olduğunu yazar. 

Savaş meydanını gezen Serhas, askerlerinden Sparta kralı Leonidas'ın cesedinin hangisi olduğunu öğrendiği an onun başını kestirip kazığa vurulmasını emretti. Kahramanca savaşan Leonidas'a yapılan saygısızlık Sparta halkı tarafından tiksintiyle karşılandı. Leonidas'ın cenazesi (sanılan) yıllar sonra vatanına getirelerek anıt mezar yaptırıldı.


"Pelops'un yarımadasından gelen dört bin er,
Burada üç yüz kere on bine karşı dayandı."

"Lakedaimon'a git söyle, yabancı,
O'nun emrini yerine getirmek için burada öldük."



Tabi savaş burada bitmiyordu, Artemision, Delphi, Salamis ve deniz savaşlarıyla devam ediyordu. Serhas Atina Akropolünü ateşe veriyordu, ama artık detayları kaynaklardan* okumak size kalmış...


Semra Bayraktar
*Virgil (kitap 2) - Herodot (kitap 7-8)



Sinema ile özellikle "batılılara" dayatılan "doğulu" betimlemesiyle ilgili olarak "300 Spartalı" (J.Toner - Homerosun Türkleri, kitabından):


"... Savaş sonrasında Doğu 'nun filmlerde temsil edilişine Doğulunun iki olumsuz algısı hakim olmuştur: Politik yönden farklı bir yer ve cinsellik bakımından farklı bir yer. Doğu ile Batı arasındaki politik farkı hiçbir film Termopilae Savaşı'nı anlatan 1961 tarihli "The 300 Spartans (300 Spartalı)" ve aynı hikayenin 2006 tarihli çizgi romanı 300 kadar iyi göstermemiştir. Birincisi Soğuk Savaş ile yakından ilgiliydi. 

İlk sahnede arka planda Partenon'un görüntüsü üstünden yazı geçerken ciddi bir ses otoriter bir tonla şunları söyler: "Yunanistan: Taşların bile insanların cesaretinden , dayanıklılığından ve şanından söz ettiği o sert ve zamansız ülke." Hemen kimin tarafında olduğumuzu anlarız. "Bu tarihte bir dönüm noktasının hikayesidir, üç yüz Yunanlı savaşçımn burada onların ve bizim özgürlüğümüze sahip çıkmak için canı pahasına savaştığı o mahşer gününün hikayesidir." (burada geçen 300 Yunanlı ifadesi saptırmadır, onlar Yunan değil Spartalıdır! - SB)

Perslerle belirlenen karşıtlık daha aşırı olamaz. Olaylar başlamadan önce perdeye bir metin yansır: "MÖ 480 yılında Pers Kralı Serhas küçük hir grup bağımsız Yunan devletini -o zaman bilinen dünyada hata ayakta kalmış tek özgürlük kalesini- yok etmek için muazzam köle imparatorluğunu harekete geçirdi." Filmin devamında Persler klasik bir Doğu despotunun tüm özelliklerini sergilerler. Filmin başlarında Serhas önüne getirilen ele geçirilmiş Spartalı bir casusa bakar. Gardiyanı Spartalıyı şöyle tanıtır "en iyi işkencemiz hile işe yaramadı. ( ...) Bir ses bile çıkarmadan iki adamımı bitkin bıraktı.

Serhas Yunanlıların ona direnmeyi düşündüklerine bile inanamaz: Spartalıya, "Senin ülken bölünmüş," der, "Tek bir hükümdarımı yok. Bana, dünya hakimine, nasıl karşı gelirsiniz?" Spartalının yanıtı onların birbirine zıt iki devlet yapılarını saygıyla açıklar: "Siz bunu anlayamazsınız efendim çünkü kölelerin hükümdarısınız ve özgürlüğün ne olduğunu hiç bilmezsiniz."

Atinalı konuşmacı Temistocles, Churchillvari ses tonuyla gelecekte olacaklar konusunda halkı uyarır ve ortak düşmana karşı Yunanlıların birleşmesinin gerektiğini söyler: "Tüm Asya üstümüze geliyor, sayıları Yunanlılardan çok fazla. Bu adamlar öfkeli, vahşi, kana susamış, sayılamayacak kadar çoklar, ama onlardan korkmamızı gerektiren şey bunlar değil. Güçlerinin kaynağı bu değil. Güçleri birliklerinde!

Neyse ki, Yunanlıların lideri, aksanıyla ve sair yönleri ile tam bir Amerikalı olan, Sparta Kralı Leonidas oradadır. Bu barbar güruha karşı savaşta özgür dünyanın lideri Sparta olacaktır. Gönüllü Yunanlılardan oluşan (acaba?! çünkü kaçanlar var! - SB) koalisyonunu Termopilae'ye götürerek oradaki eski duvarı yeniden inşa eder: "Bu duvardan geri adını atmayacağız," diye ilan eder. Bu açıkça Berlin Duvarı'na ve Doğu'yu Batı Avrupa'dan ayıran Demir Perde'ye karşı ideolojik bir tavır olarak okunabilir ve film ayrıca önemli cinsiyet farklılıklarını da vurgular. "Sparta kadınIarına diğer devletlerden daha çok özgürlük tanıyor," denir. Aksine Serhas komutanlarına şöyle emreder, "Askerlerinize bir tek bu geceyi verin sonra askerlerin bütün kadınlarını öldürün. Sparta ve Atina' da yeterince kadın var ve ben askerlerimin onları ele geçirmeye istekli olmasını istiyorum." Askeri bir çatışma olarak başlayan hareket şimdi muazzam bir grup tecavüz girişimine dönüşür. Ama Persler püskürtülür ve savaşın modern Batı için önemi kapanış konuşmasında yeniden seslendirilir: "Oysa bu Yunanistan için bir zaferden fazlasıydı; birkaç cesur adamın bir kez tiranlığa boyun eğmeyi reddedince neler başarabileceğini bütün dünyadaki özgür insanlara gösteren pırıl pırıl bir örnekti."

2006 yılına gelindiğine değişen pek bir şey yoktur. 300 filmi bu gibi basmakalıp Doğu algılarını kötülüğün özü olarak inceleştirir. Pers ordusu hayvanlaştırılır: "Bir hayvan yaklaşıyor," diye uyarılırız; bu "bu Serhas' ın ordusu olan canavardır." Pers ordusu göründüğünde bu şaklayan kamçılar ve lanetlilerin iniltileri eşliğinde olur. Pers askerleri esmer, siyahtır, yüzleri yoktur ve Arap tarzı eşarplar takarlar. Serhas'ın kişisel korumaları "tüm Asya'nın en ölümcül savaşçı gücüdür," onlar "beş yüzyıldır Pers krallarının karanlık emellerine hizmet etmişlerdir" (Hangi beş yüz yıl? Ahameniş zaten MÖ 550 de kurulmuştu, Serhas ise MÖ 519'da doğmuştu! Beş yüz yıl 'Pers' korumalığı yapması için MÖ 1000 de de 'Pers' olması gerek, halbuki onların Hindistan'dan coğrafi İran'a göçü MÖ 800 iken, devlet olarak siyasi gücü MÖ 550 de başlar! - SB) ve "gözleri gece gibi kapkara, dişleri köpek dişleri gibi törpülenmiştir" ve "ruhları yoktur." Onlar Mutasyona Uğramış Ergen Ninja Kaplumbağaları ile İran'ın Devrim Muhafızlarının karışımı gibi görünürler. Bireysel özellikleri yoktur ve maskeleri düştüğünde ardında gizlenen canavar benzeri yaratıklar ortaya çıkar. 

Bu feci güç de başarılı olamayınca Persler "kendi büyülerine başvurarak" Yunan hatlarına patlayıcı el bombaları atarlar. Serhas makyajlı, esaret zincirine benzeyen zincirlerle ve "piercing" ile donanmış iki metre boyunda bir dev olarak temsil edilir. O kendini tanrı sanan bir delidir: İri ellerini eşcinsel bir erotizmle Leonidas'ın omuzlarına koyarak, "Onlar kırbaçtan değil benim ilahi gücümden korkarlar," diye söylenir. Onun ve maiyetinin çevresinde bir cinsel sapkınlık ve aşırılık havası vardır. Sakat ve çirkin bir kadın lezbiyen bir öpücüğü paylaşır. Çok sayıda yarı çıplak kadın dışlanmış Spartalı (Spartalı değil Yunan! - SB) kambur ve hain Efialtes'in çevresinde kalça kıvırır. Bu Serhas'ın Efialtes'ı kışkırttığı alternatif lekelenmiş kadınlar alemidir: "Yunan dostlarının ve sahte tanrılarınızın senden esirgediği her zevki sana sunacağım." Böyle müthiş bir kışkırtma karşısında Efialtes'in teslim olmaktan başka yapacağı bir şey yoktur: "Evet, hepsini istiyorum -servet, kadın ve bir şey daha- bir üniforma istiyorum. "... "

Hollywood işte...


*


Andocides, On the Peace with Sparta:

"To begin with, we fortified Peiraeus in the course of this period1: secondly, we built the Long Wall to the north: then the existing fleet of old, unseaworthy triremes with which we had won Greece [at that time the word Greece didn't exist, it was Athens. Do not change the original names if you translate the ancient writings!- SB] her independence by defeating the king of Persia and his barbarians—these existing vessels were replaced by a hundred new ones: and it was at this time that we first enrolled three hundred cavalry and purchased three hundred Scythian archers. Such were the benefits which Athens derived from the peace with Sparta, such the strength which was added thereby to the Athenian democracy."




Scythian slaves, owned by the state and used as city police in Athens.
and Centaurs are the mythological expression of Scythian Turks.
If the Centaurs were barbarians, how did they educate the others? ;)
The meaning of Barbar was "non greek language speaking"!
SB.


ilgili:







Aşil ve Ajax Truva Savaşı'nda Mola Veriyor....





Achilles (Aşil) ve Ajax
Truva savaşında ara verdiklerinde "Zarlı Masa Oyunu" oynarlar.


Animatör Steve K. Simons ile Sonya Nevin'in 2007'de başlattıkları bir çalışma:
Oyun da olsa kaybetmeyi kimse sevmiyor :D




Ajax Telamon'un oğlu ve de Priam'ın kızkardeşi Hesione'nin Telamon'dan olma oğlu Teucer'un kardeşidir. Bazı kaynaklarda ise Ajax'ın Hesione'nin oğlu olduğu böylece Hektor'un onu öldürmekten kaçındığı yazar. Hektor ona kılıcını verirken, Ajax'ta ona kemerini verir. Aşil, Hektor'un cesedini de bu kemerle bağlayıp arabanın arkasından sürükler. Ajax ise Hektor'un kılıcıyla intihar eder. Kardeşini koruyamadığı için de Telamon Teucer'ı sürer. O da Kıbrıs'a gelip Salamis şehrini kurar. Onun soyundan gelenler de Mersin'deki Olba şehrini kurmuştur. Ve asıl kahraman, istilaya gelen Aşil değil, vatanını koruyan Hektor'dur. (Bu arada Troyalılar kendilerine Teucer der. TÜRKER gibi ;) )

SB


Sümer/Ur kraliyet kurganında bulunan zar (şimdilik) en eski zardır. (MÖ 3bin-(British müzesindedir)





Amphora'dan detay; Ajax'ın elbisesi (MÖ 525-520)

Selçuklu 12.yy
Panelden bir parça - Kılıçarslan Sarayı (?)
Victoria and Albert müzesinde

Aydın Yörükleri - link


Uygur Türkleri

AVŞAR - 1600
Afsharids are Turkish people, and was Turkish Empire in İran
They are one of  the 24 tribes of Oghuz Turks.
They are not Persians!

Beycesultan - Denizli MÖ 2bin

Orta Asya Türklerin den modern bir çizim

Türkmenistan

Sibirya - MÖ 1000


Yani, bu Ajax-Aşil amphorasını yapan sanatçı ya Türk, 
ya da Türk kültürünün etkisinde kalmış bir "Hellenli",
çünkü hiçbir "Grek" ya da "Latin" bu tamgayı taşımamıştır! ...





ilgili:









Büyük İskender Tarzı - Sakal Traşı




"Tüm bu boyutlar, Batı medeniyetinin gidişatını ve aynı zamanda erkeksi saygınlığın çehresini değiştiren Büyük İskender örneğinde görülebilir. İskender, Mısır ve İran'ı fethederek kendisini ve Yunanca konuşan dostlarını bilinen dünyanın efendileri haline getirmiştir. Yine de Yunan geleneğinde erkekliğe yakışmayan bir görünüm - portreler, heykeller ve sikkeler onu genç ve tıraşlı olarak tasvir eder - seçmiştir. Neden böyle bir şey yapsın ki? Daha da önemlisi, neden saygın Yunan ve Romalı erkekler sonraki dört yüz yıl boyunca onu hevesle taklit ettiler? Cevap, kendisini bir yarı tanrı olarak görmesi ve öyle görünmek istemesidir. Zamanının sanatçıları Akhilleus ve Herakles gibi efsanevi kahramanları ebediyen genç ve sakalsız olarak tasvir ettikleri için, o da kendini tıraş etmiş ve takipçilerini de aynısını yapmaya teşvik etmiştir. Klasik zamanlarda, seçkin erkekler - ya da daha büyük bir onura sahip olmak isteyen daha küçük erkekler - kendilerinde kahramanca bir şey olduğunu ima etmek için İskender'in tarzını benimsediler. Bu bir heves ya da moda akımı değil, güçlü bir sembolizmdi."

(çeviri-SB)


Her ikisi de Heykeltraş Lysippos'tan (MÖ.4.yy)
Sakallı - Herkül - Perge / Roma dönemi kopyası (sakalsız Herkül için bknz.)
Sakalsız - Büyük İskender / (MÖ 4.yy)



"All of these dimensions can be in the example of Alexander the Great , who changed the course of Western civilization and also the face of masculine respectability. By conquering Egypt and Persia, alexander made himself and his fellow Greek-speakers masters of the known world. Yet he chose a look- portaraits, statues, and coins depict him as youthful and clean- shaven - that was widely disparaged in greek tradition as unmanly. Why would he do so? More to the point, why did respectable greek and roman men enthusiastically emulate him for the next four hundred years? the answer is thathe viewed himself as a demigod and wished to look the part. Because the artist of his day depicted mythic heroes like Achilles and Herackles as eternally youthful and beardless, he shaved himself and encouraged his followers to do the same. he was very persuasive. In classical times, elite men - or lesser men who aspired to greater honor - adopted Alexander's style to imply something heroic in themselve. It was not a fad or fashion trend but powerful symbolism."


Of Beards and Men
The Revealing History of Facial Hair
Christopher Oldstone-Moore

(Alexander the Great is not a "Greek", but a Macedonian!)



(Herkül, İskitlerin atası olması dışında, görevleri bakımından Bilgimiş (Gılgamış, yanlış okunuştur) ile özdeştir. - SB)



BUNA GÖRE;
SAKALSIZ OLMAK, 
YARI TANRI-KAHRAMAN OLMAK DEMEK. ;)









...als Tukiu oder Tukue. Wir erfahren dass sie als nomaden in filzzelten wohnen, von viehzucht und jagd leben, die haare lang hangend tragen... aber shon zum jahre 552 finde ich bei Agathias, die Türken erwahnt, die 'wie die Avaren langes ungeplegtes Haar tragen'... 



Khan of the Turks:
The Khan wore a green satin robe; his hair which was ten feet long was free: a band of white silk was wound round his forehead hanging down behind. ... with plaited hair. 




Sakalsız, uzun saçlı bir Saka-Türkü