30 Ağustos 2018 Perşembe

TRUVA: HOMER ile DARES - III



2018 Truva Yılı İçin Özel
TRUVA ; HOMER ile DARES, BİR ANADOLU DESTANI
Semra BAYRAKTAR
Profesyonel Turist Rehberi
Temmuz 2018



Bu ilk kanın dökülmesini Herodot bile birinci kitabında bahsetmektedir: “…Aleksander, Priamos’un oğlu, Yunanistan’dan bir kadın kaçırmak istemiş, bu yüzden bir cezaya çarpılmayacağına güveniyormuş, nasıl ki o ilk kadın kaçırıcılar da ceza görmemişlerdi. Ve Helene’yi kaçırmış. Yunanlılar önce adamlar gönderip Helene’yi geri istemişler, özür dileyin demişler. Buna karşılık Medeia’nın [43] kaldırılışı öne sürülerek, şimdi bizden istediklerinizi, o zaman da siz vermemiştiniz, denilmiş. O zamana kadar olan şey, karşılıklı kız kaçırmaktan ibaretti. Ama bu sefer Yunanlılar, Perslere göre, açıkça suçludurlar… kadın kaçırmayı Persler de hoş görmezler, ama bu çeşit çapkınlıkların öcünü sürdürmek, onlara göre, akıl işi değildir ve aklı başında kimselerin böyle şeylere pek aldırış etmemeleri gerekir, zira, belli bir şey, bu kadınlar kendileri de razı olmasalar zorla kaçırılamazlardı. Onlar, Asyalılar, kendilerinden kadın kaçırılmasını pek umursamamışlardı, ama Yunanlılar Spartalı bir kadın uğruna koca bir donanma toplamışlar, Asya’nın üstüne yürümüşler, Priamos’un ülkesini yerle bir etmişlerdir, o günden bu yana Yunanlı onlar için artık düşmandır.” [44]

Truva'ya ihanet eden hainlere de Agamemnon dokunmamış, yalnızca Aeneas'ı Polyksena'yı sakladığı için kovmuştur. O da pılını pırtısını toplayıp yelken açmış ve bugünkü İtalya'ya gelmiştir. İşte Virgil Aeneas destanında bu Aeneas’ın hayatı anlatmaktadır. Bir haininin hayatı... 

Yakın bir zamanda Truva atıyla ilgili bir iddia ortaya atılır. Deniz arkeoloğu olan Francesco Tiboni; "Truva Atı bir at değil, bir gemidir" der. Bunun ne kadar tutacağını bilemem, ama bildiğim bir şey varsa da o da Truva'nın surları içinde nehir yoktur, bir gemiyi neden içeri alsınlar ki? Truva kazı başkanı Prof.Dr.Aslan’ın bu konuyla ilgili basında çıkan cevabı şudur: 

"Truva atı var mıdır, yok mudur? diye sorabiliriz. Fakat araştırmacılar özellikle 1930'lu yıllardan itibaren Asur metinlerine ve betimlemelerine dayanarak bunun bir savaş aleti, ata benzeyen bir saldırı aleti olduğunu ve Homeros'un da öykülerine karıştırarak anlattığı üzerinde durmuşlardır. 1932-38'lerde Troia'da kazı yapan Blegen ise Truva'nın depremle yıkıldığını, tahrip olduğunu ve deprem sonrasında Akhalı askerlerin Truva'yı fethettiğini, böylece deprem tanrıçası Poseidon'un sembolü olan atın Homeros destanlarında ilişkilendirildiğini öne sürmüştür. Bu da ayrı bir teoridir. Fakat son dönem kazılarında özellikle Truva 6, yani Homeros Truva'sı döneminde at kemiklerinin çoğaldığını ve atın ön plana çıktığını görüyoruz. Yeni kazılarında, Truva'nın aşağı kentinde savaş arabalarının kaleye yaklaşmasını önleyecek savunma hendeği tespit edilmiştir. Bu da bize şunu gösteriyor ki, Homeros Truva'sı olarak tanımlanan dönemin, Anadolu ve Ege coğrafyasındaki en önemli savaş aleti, savaş arabasıdır. At da çok önemli bir öğe olarak karşımıza çıkmaktadır. Savaş kazanmak için yeterli at sayısı ve savaş arabası olması gerekiyor. Fakat Homeros, atın önemini, metoforik, sembolik bir şekilde anlatmaktadır. Yani sadece orduya ve silaha sahip olmanız bir savaşı kazanmak için yeterli değildir. 

Homeros, aynı zamanda bir fikrinde gerekli olduğunu Truva Atı öyküsüyle anlatmaktadır. Aslında bu iddia yeni değil. Homeros'un destanlarıyla ilgili pek çok yeni teoriler var. İtalyan araştırmacının öne attığı teori ise araştırmacılar tarihinde çok kabul gören bir teori değildir. Zaten önümüzdeki dönemde de bu konu üzerinde hiç tartışılmaması ve unutulacak olması da bunu bize gösterecektir. Diğer konularda olduğu gibi Homeros destanları kültür tarihi açısından önemli olduğu için pek çok araştırmacı kendi adını öne çıkarmak açısından bazen bu tür teorilere başvurmaktadırlar." [45] 

Yüzyıllarca sözlü olarak aktarılan bu destan, zaman içinde her bir ozanın farklı anlatımlarıyla dönüştürülmüştür. Kitaplaştırıldıklarında ise "At kafası şeklindeki Saka kapısı"  "içi düşman askeri dolu Truva Atı" olarak kayıtlara geçirilmiştir... Ben de böyle olduğunu iddia ediyorum ; Dares’in eserinde kapının “at başı şeklinde” tarif edilmesi, 400 yıl boyunca sözlü anlatımla ‘Truva Atı’na dönüştürülmüştür. 

Ayrıca bu kapı sanki lanetlidir. Savaş bu kapı dışındaki alanda yapılmıştır. Homer'e göre, Etiyopyalı kahraman Memnon Antilokhos'u, Akhilles ise Memnon'u burada öldürmüştür. Patroklos sırtından burada vurulmuş, sonra da Ektor onu burada öldürmüştür. Akhilles Ektor'u bu kapıda öldürdükten sonra da Paris'in eliyle ölüm Akhilles'i burada bulmuştur.  Ne acıdır ki Memnon, Ektor ve Akhilles'i ölümsüz kılan zırhların hepsini de Hephaistos yapmıştır. Acaba, Hephaistos da mı hainlik yapıp malzemeden çalmıştır? Çünkü o da Pelasg kökenli bir tanrıdır, ne Hint-Avrupalı ne de “Grek”tir, Truva’nın müttefikleri olan Pelasglar…



Hephaistos Aşil için yaptığı silahları annesi Thetis'e teslim ediyor. "Bitirince bütün bu silahları ünlü topal, aldı götürdü Thetis'in önüne bıraktı. Akhilles'in anası bir çaylak gibi atıldı karlı Olympos'tan ışıldayan parlak silahları ulaştırdı oğluna."
(İlyada 18:615)Attik çanak detay, MÖ.490–480 /Altes Müzesi-Berlin



Truva atı ile Truva Savaşı’nın gidişatı dışında başka bir çelişki daha vardır İlyada destanında. Strabon'a göre, Menelaus savaştan sonra esir aldığı Truvalılar'ı Mısır'a getirmiş ve burada bırakmıştır, hatta bu yerleşimin adı da Truva'dır. 

"Piramitlerin yapıldığı taşların ocağı yakınında ki, piramitlerin bölgesinde, Arabistan'daki nehrin uzak tarafında Troya adı verilen kayalıklı bir dağ var ve onun dibinde de mağaralar. Her ikisine de yakın bir köy ve Troya denilen bir nehir; esir Troyalılar için eski bir yerleşim yeri, Menelaus'a eşlik edenlerdi, ama burada kaldılar." Ayrıca Strabon'a göre Memnon'un mezarı da Truva'dadır: "Aesepus nehrinin çıkış noktasının bir stadia yukarısında bir tepe var, Tithonus'un oğlu Memnon'un mezarı olarak gösterilir." [46]

Peki, Menelaus neden savaştan sonra evine dönmemiş de Mısır'a gitmiş? Yoksa Herodot'un da dediği gibi Helena Truva değil de, Mısır'da mıdır? Bu açıdan düşünürsek, Helena Truva'ya hiç getirilmemiştir...


Helena ile Paris - 18.yy - Sanatçı: Antonia Canova- İtalyan Heykeltraş
(Heykeltraşın soyadı da çok ilginç; Canova)



MISIR ve HELENA

Herodot için her ne kadar “yalancı tarihçi” deseler de, MÖ 5.yy’da yazdığı "Tarih" kitabı birçok doğru veri barındırır. Şimdiye kadar kalan metin parçaları MS 1.yüzyıl ila 4.yüzyıla aittir, ama bu kalan parçalar da ancak 10.yüzyıl ila 14.yüzyıl arası biraraya getirilip kitaplaştırılmıştır. [47] Herodot’un ikinci kitabının “Proteus ve Helene Hikayesi” bölümünde, Helena’nın Mısır’da tutulduğu, Aleksander’ın da Truva’ya yalnız döndüğü anlatılır.

Memphis’te Pelasg kökenli Hephaistos ile yabancılara ait bir Aphrodit tapınağı vardır ve aslında Helena için yapılmıştır. Bu tapınaklarda görevli rahiplerin anlattıklarına göre;  Aleksandros, Sparta’dan Helena’yı kaçırdıktan sonra rüzgârlar ters eser ve onları Mısır kıyılarına atar. Kıyıda bir Herakles [Erkül] tapınağı vardır. Zulüm görmüş köle isterse bu tapınağa sığınır ve kimse onlara dokunamaz. Aleksander'ın köleleri bunu öğrenince, hakkında suç duyurusunda bulunur. Menelaus'a nasıl ihanet edip eşi Helena'yı kaçırdığından bahsederler. Tabi bu Proteus'un kulağına kadar gitmiştir ve hesap sormak için Aleksander'ı çağırır. Anlatılan her şey doğrudur. Proteus kararını verir ve şöyle der: 

Rüzgârın yoldan çıkarıp ülkeme attığı bir konuğu öldürmeye gönlüm razı gelseydi, sana gösterdiği konukseverliğe karşı ağır bir hıyanetle karşılık vermiş olduğun Yunanlının öcünü senin gibi bir alçakta bırakmazdım. Sana evini açan adamın karısına sataştın: bu kadarla da kalmadın; aykırı uçusunda peşinden gelmesi için ona kanat da verdin; gözün doymadı, üstelik konuğu olduğun evi de soydun. Ama ben bir konuğu, kendisine bir fırsat tanımadan vurmak istemem, bu kadını ve eşyaları burada bırakacaksın, - bunları kendi gelip arayacağı güne kadar, o Yunanlı için, yanımda saklayacağım – sen ve yol arkadaşların üç gün içinde ülkemden çıkıp gidiniz, başka bir yer bulunuz demir atmak için; yoksa düşmana ne yaparsam size de onu yaparım!” der.

Ne yapsın eli mahkumdur Aleksander'ın, Helena'yı Mısır'da bırakır ve Truva'ya eli boş döner. Dares ile Homer'in anlattıkları tabi ki burada anlatılanlarla uyuşmuyor, ama Herodot da bu bilgileri bizzat Mısırlı rahiplerden aldığını yazıyor. Demek ki aynı destanlar, farklı mekan, farklı zaman ve farklı ozanlarla farklı hikayeler, farklı sonlar barındırabiliyordu. Sonuçta, Truva destanı uzunca bir süre sözlü anlatılmıştı. Bunun yanında Mısırlılar'ın ne kadar titiz bir şekilde kayıt tuttuklarını da biliyoruz. Tabii Herodot devam ediyor anlatmaya; 

Menelaus Teukros [Herodot Truva için Teukros diyor] topraklarına çıktıktan sonra, Helena'yı hiç bir yerde bulamıyor. Truvalılar onun Mısır'da olduğunu ve Proteus'u görmesi gerektiğini söylüyor. Menelaus böylece Mısır'a geliyor, Proteus'la da görüşerek eşini teslim alıyor. İşte burada Strabon'u hatırlayın, Mısır'a getirilen Truvalı esirleri de. Çünkü Herodot ikinci kitabının başında, Mısır’daki Frigyalılardan da bahsediyor. İşte o Frigyalılar ya Priam’ın yeğeni Memnon ile halkı, ya da Menelaus ile Truva’dan getirilen esirlerdir. Hatta yapılan bir kelime testine göre de; “Mısırlılar Frigyalıların kendilerinden daha eski bir halk olduğunu itiraf etmişlerdir” der. Bu hikayeyi de Herodot Memphis’teki Hephaistos rahiplerinden öğrenmiştir. 

Peki, Herodot dışında Helena’nın Truva’ya hiç gitmediğini başka kim yazmış?  Herodot’tan yaklaşık 150 yıl önce yaşamış olan Sicilyalı Stesichorus (MÖ 640-555)'un "Palinodes" fragmanında geçer. Hatta Plato bile "Phaedreus (Phaedrus)" adlı eseriyle bunu destekler; "Bu doğru değil, iyi korunmuş gemilere binmedin ve Truva'nın duvarlarına gelmedin." [48]


Tüm bunların dışında Homer’e atfedilen Odysseia Destanı bile Helena-Mısır ilişkisini ortaya koymaktadır. Odysseus’un oğlu Telemakhos babasını aramaktadır ve Menelaus’u ziyaret eder. Helena onu tanımıştır. Telemakhos’un hüzünlü hikayesi herkesi bunalıma sokar, Helena ortalığı rahatlatmak ister. Olayın gidişatını destandan okuyalım: "O sıra Zeus'un kızı Helene birşeyler tasarladı, bir ilaç attı içtikleri şaraba, yası, öfkeyi dinidren bir ilaçtı. bu, tekmil acıları unutturan bir ilaçtı. Katıldığı sağraktan şarap içen gözyaşı dökmezdi bütün bir gün, anası babası ölmüş olsa bile. Ya kardaşını ya sevgili oğlunu gözünün önünde tunçla kesseler, gözleriyle görse nasıl can verdiklerini, bir damla gözyaşı dökmezdi gene de. Böyle erdemli, iyi ilaçları vardı Zeus kızının, Mısırlı Polydamma vermişti onları, Thon'un eşi, bu ilaçlar Mısır'ın bereketli toprağından fışkırırdı..." (Odysseia 4:225). 

Polydamma’nın eşi Thon Mısır’daki Thonis ('Grekler' adını Heracleion olarak değiştirmiş) şehrinin kralıdır. Kral Thon Menelaus ile Helena’yı ağırlamış, lakin Menelaus Mısır’a yelken açtığında Helena ile beraber olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Plato, Stesichorus’un Helena’nın hastalığından bahsettiğini yazar. Bu durumda Helena'ya bu uyuşturucular Mısır'da kaldığı dönemde verilmiştir, çünkü hastalanmıştır ve Truva'ya hiç gitmemiştir. [49]


Truva Savaşı bitiminde Sparta Kralı Menelaus Helena'yı götürürken
MÖ 480, Staatliche Antikensammlungen/Münih


Ayrıca, Herodot Homer’i kendince de sorgulamaktadır; "Helene için anlatılanlara ben şu düşünceleri ekleyeceğim: Eğer Helene, İlion’da olsaydı, Aleksandros istese de istemese de Yunanlılara geri verilirdi. Zira, gerek Priamos, gerekse soyu sopu, Aleksandros, Helene’yi çatısı altında tutacak diye kendi canlarını, çocuklarının canını ve yurdunu ortaya koyacak kadar çılgın olamazlardı. Hatta, başlangıçta öyle olsa bile, Yunanlılarla yapılan her savaşta, yığınla Troyalı arasında Priamos’un çocuklarından iki üç tanesinin de öldüğüne bakarak (zira, destanlarda anlatılanlara inanmak gerekirse, bunların katılmadıkları bir tek savaş yoktur), diyorum, böylesine felâketler karşısında Priamos, başına yağan belâlardan kurtulmak için, hatta kendi sevgilisi bile olsa, Helene’yi Yunanlılara geri verirdi, ben böyle düşünüyorum. Ayrıca Priamos ihtiyarladığı zaman, krallık Aleksandros’a geçmeyecek, yönetim ona kalmayacaktı, Priamos ölürse taht ondan daha yiğit olan büyüğü Hektor’a kalacaktı ve onun da hem kendisinin, hem de öbür Troyalıların başların bu kadar belâ açan suçlu bir kardeşi koruması düşünülemezdi. Gerçek şu ki, Helene’yi geri verirlerdi ve kötü niyetli olmadıkları halde Yunanlılar onları düzenbaz sayıyorlardı; şüphesiz, benim kendi görüşüm, tanrı onlar için bir yıkım hazırlamıştı, tâ ki tanrıların büyük haksızlıkları büyük cezalarla cezalandırdığını herkes görsün ibret alsın, diye. İşte benim doğru olduğunu sandığım hikâye budur."... Daha ne desin... 

Tüm bu anlatılanlardan sonra Truva Destanı'nın da ne kadar çok derlenip budaklandığını da hatırlamak gerek... O zaman şunu da soralım, İlyada kim tarafından ve ne zaman "Grekleştirilmiştir"?...




HOMER ve İLYADA

"Hiç kuşku yok ki, İlyada ile Odysseia sözlü bir geleneğin ürünüdür.
(Azra Erhat, İlyada)"...

"Homer'e atfedilen her iki şiir de MÖ 520 den önceye takip edilemez.
(Prof.Nicholson, Oxford Üni.)"…

"Homer bir İyonlu olmasından dolayı Pelasg kökenlidir."
(Prof.Dr.Çingiz Garaşarlı,Azerbaycan)...

"Hatta belki de hiç varolmamıştır"...



Azra Erhat’ın İlyada önsözünden: "Homeros destanları 7.yy gibi İonya'dan Yunanistan'a getirildi. Bu getirildi sözü önemli; kaynaklar, destanları kimin getirdiği üzerinde ayrışıyorsa da, bunların getirildikleri sözünde birleşirler. Destanları ilkin Sparta'ya Lykurgos getirdi, Atina'ya Solon ya da tiran Peisistratos (MÖ 540-527) getirdi, ya da oğlu Hipparkos getirdi derler. Kim olursa olsun Homeros Atina'da devlet dinine, devlet eğitimine girmişti. Romalı hatip Cicero: Önce karmakarışık bir halde olan Homeros metinlerini ilk kez düzenleyen ve elimizde bulundukları biçime sokan Peisistratos'tur" der. Ne Herodot ne de İskenderiye kütüphane bilginleri bundan bahsetmez. Ama bu iddia öyle çok tuttu ki, Peisistratos, metinleri İyonya'dan getirtip Atina'da kopya ettirdi; elimizdeki örnekler o zaman kaleme alınmıştır denildi. Yazılar İol-Aiol lehçesinden Attika (Atina) lehçesine dönüştürüldü.  Peisistratos'un bu iki destanı İlyada ve Odysseia olarak ikiye ayırdığı da söylenir, Halikarnas Balıkçısı da bunu savunur. Bazı dizelerini kendilerine göre değiştirdiklerini bile ileri sürdüler. Peisistratos sansür bile yaptı denildi. O bu sansürde Akhalar tarafını tutmuş, Homer ise Anadolulu olarak Truvalıların tarafını tutar. Böylece Akhaları kan dökücü gösteren parçalar eserinden çıkarılmıştır” … der.

Oxford Üniversitesinden Prof.Nicholson’da aynı şeyi savunur. Nicholson göre, "Homer bir temel efsane, bir adam ya da doğal dünyadan değil, ama Yunanlıları kendilerini tanımladıkları düşünce sistemi ve akıl çerçevesinde onları "onlar", yani Yunanlı yapandır."

Homer hakkında bilim adamları arasında genel bir fikir birliği vardır - eğer Homer varsa - MÖ 8.yy'da yaşamıştır. Bu başlı başına birçok akademisyen için sorunludur, çünkü gerçeklikte "Homer'e atfedilen her iki şiir de MÖ 520 den önceye takip edilemez. Şiirler bir yüzyıl ya da daha sonra ortaya çıkmıştır. Homer eserlerinin sayısızca çeşitleri tüm Avrupa kıtası ile Hindistan'ın bazı kısımlarında paylaşılmıştır ve o dönemde etrafta gezen sayısız masalın bir izdihamıdır.” Diğer öge ise, İlyada'da antik dönem Yunanistan'ın tanımıdır, ki Nicholson bu tanımın MÖ 8.yüzyıldaki koşullarına uygun olmadığını söyler. İlyada'da tasvir edilen bu vahşi tanıtım daha erken bir dönemi yansıtmaktadır. Homer, “Truva'nın dışında vahşi barbaralara ait olan bu kamp - Yunanlılar"dır, der, yani asıl barbarlar Yunanlılardır. [50]

Azra Erhat destanların derlemesi ve sansürlenmesi ile ilgili bilgiler de verir:  “İonya'da Troya efsaneleri destanlık konular idi, her ozan da bu konular arasında bir şu konuyu, bir bu konuyu işlemiş, ezbere okumuş ya da yazı ile kaleme almıştır. Kaldı ki bu eserde bile birçok bilginlerin sonradan eklenmiş saydıkları parçalar vardı. Peistratos sansürü bir iki dize eklemekle kalmış olsa gerek. Çünkü bu kitapta bile Homeros'un Akhaları yiğit ama kaba, Troyalılar ise daha yumuşak ve daha insanı olarak karşımıza çıkarır. İskenderiye kütüphane yöneticileri Efesli Zenodotus (MÖ 3.yy), ile Bizanslı Aristophanes (MÖ 2.yy) ve öğrencisi Aristarkhos, Homeros metinlerini incelemişler, kimi dizeleri sonradan eklenmiş sayarak atmışlar, kimi dizeleri düzeltmişler, kimi dizelerin iki ayrı okunuşu arasında bir seçme yapmışlardır. Kısaca bugünkü gibi eleştirmişler ve düzenlemişlerdir. Ne var ki bu yayımlar olduğu gibi elimize geçmemiştir. Biz yalnız elyazmaların kenarlarına yazılmış, açıklamalardan biliyoruz. Avrupalı bilginler bu işlerle epey uğraşmışlar, hatta 18.yy'da Alman bilgin Wolf, Homeros adında bir ozanın yaşamadığını bile ileri sürüyordu. Araştırmalar sonucunda  farklı çağlarda meydana geldiğini gösteriyordu. Dilde de daha eski ögelerle daha  yenilerin karıştığı, anlatımda tam tutarlı bir akış olmadığı, üstelik İlyada ile Odysseia arasında köklü bir ayrılık bulunduğu, Odysseia'nın İlyada'dan çok daha yeni tarih, sanat ve dil özellikleri taşıdığı apaçık görülür" … der.


Destanları kimin Atina'ya getirdiği burada pek de önemli değil aslında, sansüre uğramışlığı önemlidir. 


Azra Erhat "Homeros tartışması Platon ile başlar" da der.  Peisistratos'tan tam 100 yıl sonra, yani MÖ. 427-347  arası yaşamış olan Platon, Homer'in Odyssey kitabında bir bölüm bulmuştur ve bu bölümü eleştirmektedir.  Akhilles Odyssey'e "Ölülerin Kralı-Efendisi olacağıma dünyada bir kölenin yaşamını tercih ederim" demiştir. Ayrıca, savaşçılar ölümden korkmamalıdır, bu yeni nesile aktarılmamalıdır, bu yüzden çıkarılmalı ve değiştirilmelidir, demektedir Platon: 

"İnsanların aynı zamanda cesur olmaları gerekiyorsa, içlerindeki ölüm korkusunu söküp atmalarına en çok neyin yardımcı olacağını onlara anlatmamız gerekmez mi?  Yoksa içinde ölüm korkusu olan bir insanın cesaretli olabileceğini mi düşünüyorsun?” -  “Zeus adına! Kesinlikle hayır!” 

- “Peki öte yandan, Hades’e ve oranın korkunç bir yer olduğuna inanan bir insan, savaşta yenilgiye uğramaktan veya esir düşmektense, ölümden korkmayıp onu tercih edebilir mi?” - “Mümkün değil, edemez.” - “O zaman insanlara (öteki dünyayla ilgili) bu tür hikâye anlatanları kontrol etmemiz gerekiyor. Onlara Hades’te olup bitenleri öyle rastgele kötülemektense, övmeleri gerektiğini söylemek lazım; çünkü Hades için söyledikleri yalnızca gerçek dışı, teşvik edici olmamakla kalmayıp aynı zamanda savaşçılar için de zararlı olabilecektir.” - “Evet, bunu yapmalıyız!” 

- “O zaman şu mısralardakine benzer yerleri ayıklamamız gerekiyor:  - ‘Batıp gitmiş, bütün ölülere hükmetmektense, tek bir dönüm tarlası olmayan, çulsuz ve alçakgönüllü adamın yanında, Gündelikle ırgat olmayı tercih ederim.’ Homeros ve diğer ozanlar bizlere kızmasınlar, ama artık bu tür mısraları zihnimizden silmemiz gerekiyor; şiirsel olmadıkları ve geniş kitlelerin kulağına hoş gelmediği için değil, tam tersine son derece etkili eserler oldukları için, özgür olmaları ve ölümden çok esaretten korkmaları gereken çocuklarla, yetişkin adamların zihninde kolaylıkla yer edinmeleri nedeniyle.” - “Doğru söylüyorsun!”... “Ve ünlü kahramanların ağzından düşmeyen o feryat ve yakınmaları da artık bir kenara koymak gerekiyor.” -  “Evet, diğerleri gibi onların da ayıklanması şart!: … der Platon. [51]


Bu dizeler önceki Homer’de mevcut iken ayıklanmışsa, hoşlarına gitmeyen dizelerin de ayıklanmış ya da değiştirilmiş olasılığını göz önünde bulundurmak gerekir. Gerçekte ise destanlar "Grek"lere göre düzenlenmiş ve de sansürlenmiştir. Çünkü Homer’e atfedilen hiçbir eser günümüze dek gelmemiştir. Kalan parçaların en eskisi MÖ 3.yy’dan daha geriye gitmez ve dönem “Hellenistik dönem”dir, yani ‘Yunan Kültürü’nün yayılmaya başladığı dönemdir. Diğer antik dönem yazarların bahsettikleri paragraflar ya da bölük pörçük orda burda kalmış fragmanlar, papirüslerden elde ettikleriyle İlyada ve Odysseus destanı ancak en erken 10.yy’da biraraya getirilmiş ve bu durum 16.yy’a dek sürmüştür. Bunun yanında, "Homer"in eserleri Atina'da biraraya getirilmeden 100 yıl önce Sicilyalı Stesichorus, ki Homer'in aksine, Helena’nın Mısır’da kaldığından bahsetmektedir.

Halikarnas Balıkçısı’nın ‘Düşün Yazıları’ kitabında “Anadolu'ya kıyas Yunanistan ve Atina'nın geriliği ve barbarlığı yalnız Homeros zamanında ve ondan önceleri değil, fakat altıncı asırda da mevcuttu... Bilim ve yazın İ.Ö 6.yüzyılda Miletos'tan Atina'ya göçmüş olsa gerek... Şimdiki İlyada'mız Peisistratos'un İlyada'sıdır... Peisistratos zamanında birçok şeylerin eklendiğini ve birçok şeylerin çıkarıldığını gösterir... Ayrıca Atina'nın yurtsever yayıncılarının ulusal destanı Troyalılar için bir zafer ile bitmesine izin vermeleri de pek akla uygun düşmez. Onu sonradan değiştirmiş olmaları olasılığı çok büyüktür... İonya da destan Yunanistan'dan iki asır önce biliniyordu, mutlaka metin vardı, fakat hasır altı edildi... Homeros eserlerinde temizlemeye gidilmişti, ama kimin zalim ve barbarca davranışları silindi? Akhaların mı, yoksa Troyalıların mı? Bittabi kendi Akhaların...". 

Yine Halikarnas Balıkçısı’nın 'Anadolu Tanrıları' kitabında ise: "Yunanistan'da Hellen bilincinin Anadolu'dan Yunanistan'a geçmesi İ.Ö.6.yüzyılda olmaya başladı. Ancak İ.Ö. 560-527 yılları arasında, yani Atina'da Peisistratos zamanındadır ki, Homeros'un eserleri Yunan yarımadasına geçti ve Atina'nın Panathenaia festivallerinde belli bir sırayla okunmaya başlandı. İşte o zaman bu eserler, Atina'da kutsallaştırıldı ve oradan bütün Yunanistan'a yayılarak Hellenik bilinç ortaya çıktı..." der. Yani, Truva Savaşı’ndan sonra destan hem 400 yıl boyunca sözlü olarak aktarılmış, hem de 700 yıl sonra Atina’ya gelmiş, bir de üstüne hem sansürlenmiş hem de ‘Hellenleştirilmiş’. Hatta ‘kanun yapıcı’ lakaplı Atinalı Solon bile yazıyı MÖ 6.yy’da Anadolu’da öğrenmiştir.



Kısaca, Homer’in destanları ne kadar özgündür? Ya da…


HOMER KİMDİR?

Buraya kadar anlatılan destan aslında bir son değildir. Bu destanın bitişiyle başka yerlerde başka destanlar başlamaktadır. Yeniden hayat kuranlar da atalarının, ata topraklarının destanını yeni nesillere ders niteliğinde muhakkak aktarmıştır. Truva kraliyet ailesinin bazı üyeleri de yeni topraklara doğru yola çıkmış ve hayata yeniden tutunmuşlardır. Romalı yazar Virgil, Andromakhe ile Elen’in evlendiğini yazar. İkisinin bir oğlu olmuş, adını da Genger koymuşlardır. 

Buradaki Genger kelimesini Türkçedeki k/g değişimi ile Kenger veya Kangar olarak da okuyabiliriz. O zaman Elen’in oğlu Genger’e farklı bir pencereden bakmamız gerekir; bir Oğuz boyu olan Peçenekler ile Sümerliler. Çünkü diğer adları Kenger’dir. Prof.Dr.Osman Karatay, “İran ile Turan” kitabında; "Burada Sümerlerin özadlandırmaları olan Kenger'e değinmemiz gerekiyor. Bugün Güney ve Kuzey Azerbaycan'da bir Türk topluluğunun ismi Kenger'dir. Bu kelime tarih boyunca defalarca karşımıza çıkar. Orhon yazıtlarında Kengeras boyu anılır. En önemlisi de Peçeneklerin esas boyu Kangarlardır" der. 

Demek ki, Elen halkıyla beraber Gelibolu'dan [52] sonra Kırım'a gitmiştir. Çünkü hem Elen (Helenus, MÖ 1150), hem de Genger, Bosphorus Kimmer-Kırım kral listesinde, Gomer ile Priam I’ den sonra gelmektedir. Kimmerler ile İskitlerin Türk boylarından olduğunu da bütün Türkologlar kanıtlamıştır. 

Bu sebeple de, Homer kelimesinin Gomer’den geldiğini savunuyorum. Savaştan sonra Kırım’a gitmiş olan Truvalılar Kimmerlerle karışmış ve destanlarını anlata anlata, Gomer’in yurdundan yaymışlardır. Bundan dolayı da yüzyıllar sonra destanlara Gomer/Homer’in destanları adı verilmiştir. Bazı bilimadamları neyi savunuyordu: “Hatta Homer hiç yaşamamış olsa bile”…

Kimmerlerin Anadolu’ya girişi ve yerleşmesi MÖ 8.yüzyıla denk gelir. Homer için [eğer yaşadıysa] ne zaman yaşadığı söyleniyordu? MÖ 8.yüzyılda. Ayrıca, Kimmerler “kısrak sütü içenler”, “dağ azmanları” [53]  olarak Homer’in eserlerinde yer almaktadır…

Antik dönem kaynaklarında Kymmerios ya da Gmirra olarak geçen Kimmer Türkleri MÖ ikinci bin yılın başlarından MÖ.8 yüzyıla kadar Kırım merkez olmak üzere Karadeniz kıyılarında yaşamıştır. Burada dikkat edilmesi gereken bir başka olay ise “Kolonileşme Çağı” olmasıdır. Truva Savaşı’ndan sonra başlayan “Miletos Kolonileri” ancak MÖ.9.yüzyılda Karadeniz’e çıkabilmiştir. Tabii unutmamız gereken bir şey varsa, o da Karadeniz kıyılarının koloni çağından önce de iskanlaşmış olmasıdır. 

Bu arada İç Anadolu bölgemiz Persler tarafından “Güzel Atların Ülkesi” anlamına gelen Kapadokya olarak adlandırılmadan önce de “Gmiria”, yani Kimmer olarak anılmaktaydı. Kimmerlerin Tevrat’taki adı Gomer’dir ve Yafes’in oğludur. Togarma ve Aşkenaz [Saka-Oğuz] da Gomer’in oğludur. Togarma'nın ise 10 oğlu vardır; Hazar, Bulgar, Sabir, Avar, Uygur ve Oğuz bazılarıdır. [54] Togarma, Hitit belgelerinde "Tegarama" olarak geçer ve Sivas ilimizdeki Gürün'ün de eski adıdır. Bosporus Kral soy seçeresinde geçen Lygdamis (Akadça: Tygdamis) ise MÖ 7.yy’da Efes’e kadar gelen Kimmer kralıdır ve bugünün Türkçesiyle adı Toktamış’tan başka bir şey değildir.  

Demem o ki, İlyada destanı ya Karadeniz’den Milet kolonileri vasıtasıyla Ege’ye taşınmış ya da “Gmirra” (Kapadokya)’ya yerleşen Kimmer Türkleri ile tüm bölgeye yayılmıştır. Bu sebeple de, Kırımlı Kimmer Kralı Gomer, Türkçe’ye yabancı olan diğer dilli halkların arasında (Grekçe gibi) zamanla Homer’e dönüşmüş olma ihtimalini göz ardı etmemek gerekir. 

Milattan önce ikinci bin yılın başlarında bir başka topluluk daha Balkanlar’dan şimdiki Yunanistan’a inmiştir: Akhalar. Peki kimdir bu Akhalar? 

"Akha sözcüğünün Yunanca olmadığını ve köken olarak eski Yunanca da herhangi bir anlama gelmediğini hatırlamakta fayda vardır. Yunanca konuşan ve belge yazan Mikenlerin, Homeros destanlarında bütün Yunanlı kimliği hem dil hem de kültür olarak belli olan Akhaların neden Yunanca olmayan bir isim taşıdıkları bugüne kadar tatmin edici bir cevapla açıklanmış değildir" demektedir Prof.Dr.Recai Tekoğlu [55] Demek ki, Agamemnon ile ahalisinin asıl adları Akha değilmiş.



TRUVALILAR İÇİN TÜRKOLOGLAR NE DİYOR?


Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu ile Prof.Dr.Celil Garipoğlu Nağıyev'ın programından [56]:

Yunanlılar Anadolu'da Türklerle harp ediyordu. Truvalıların Türk menşeili olduğunu dünyaya defalarca ispat edilmiştir. Truva ipek yolu olan dünyanın en zengin ülkesiydi. Yunanlıların gözü bu zenginlikteydi. Bugün de devam ediyor. Herkes bilir ki Helen kaçırılmamıştı. Beş bin yıllık Dede Korkut Homer'den daha eskiydi. Yunanlılarda bir Tepegöz varsa, Türklerden almışlardır ve öz kahramanları gibi dünyaya lanse etmişlerdir. Kahramanlık destanları uydurma değil tarihidir.” 

Prof.Dr.Gazanfer Kazimov'da [57] bu görüştedir, hatta karşılaştırma yaparak: "Dede Korkut ile Homer'in destanları arasında o kadar ruhi yakınlık vardır ki, bunu eserlere ayık gözle bakan hiç kimse inkar edemez. Türkler, Türk dili, Türk medeniyeti Türk edebiyatı Yunanlardan çok daha kadimdir. Gerçekler gösterir ki, o dönemde Türkler ile Yunanlılar arasında kat kat yakınlık olmuş, birlikte yaşamıştır. Bu sebeple, Homerin eserleri ne kadar eskidir, ne kadar çağdaştır?" der.  

Aleksander adının da "Hellence" olduğunu savunanlar vardır. Lakin, Hellenler ve Hellencenin, yani Yunancanın, Anadolu'da görülmesinden önce Hitit metinlerinde geçen Wilusa [Truva] kralının adı Alaksandu'dur ve MÖ.13.yüzyılda (y.MÖ 1280) yaşamıştır. Truva prensi Aleksander ya da Paris ise MÖ 12.yüzyılda (y.1130-1180) yaşamıştır, yani yaklaşık 100 yıl sonra. Demek ki, Anadolu’da Hellen dili görülmeden yüzyıllar önce Alaksandu adı kullanılmaktadır. Bu arada, Hitit metinlerinde geçen Alaksandu’nun Priam'ın oğlu Paris ile aynı kişi olup olmadığı hala tartışılmaktadır. Kısaca, Yunanların iddia ettiği gibi, "Alexandros" kesinlikle Hellence (Grekçe) kökenli bir kelime değildir. 

Hatta, Paris kelimesi bile Hellence değildir. Prof.Dr. Çingiz Garaşarlı [58] Paris için şu açıklamayı yapmıştır: "Paris, Türk dillerinde yiğitliği ve güçlülüğü simgeleyen "kaplan" anlamına gelen "bars" sözcüğünden türemiştir. Bars adı, Bars, Beg, Barskan, Bars Buğa, Barsğan örneklerinde görüldüğü gibi eski Türk dilinde kişi adı olarak sıkça kullanılmıştır. Kazak Türk dilindeki Barısbek, Karaçay Balkar Türk dilindeki Barisbi kişi adları da aynı kökenlidir. Araştırılan kişi adının Hakas Türk dilindeki söyleyişi olan Paris sözcüğü, bars sözcüğünün p sert ünsüzüyle söylenen biçimleriyle uyumludur.”…


Truvalılar da kendilerine Truvalı değil, atalarına atfen Teukros ya da Teuker der. Teuker, hem Homer, hem Herodot, hem de diğer antik dönem kaynaklarında mevcuttur. Ve Teuker kelimesi köken itibarıyla Türkçedir, bugün Türker dediğimiz gibi. Ata Teuker Skamander soyundan gelir. Bu Sakamaner kelimesi de - man mübalağ eki ise ki Sumerliler döneminden beri kullanılır [59] - “Birçok Saka Eri” demektir. Bir de Yeğen Teuker vardır, Priam’ın kaçırılan kızkardeşi Esione’nin oğlu. 

Zaman içinde Esione’nin Telamon’dan bir oğlu olmuştur. Adını da atalarına istinaden Teuker koymuştur. Maalesef yeğen Teuker’ın hayatı zorlu geçmektedir. Asyalı bir anneden doğmuş ve Asyalı bir şiveyle "Hellence" konuşmaktadır. Salamisli diğer çocuklar da onunla sürekli ‘Asyalı’ diyerek alay etmekte ve küçümsemektedir. Hiçbir şekilde aralarına almamış ve kabul etmemişlerdir. Sadece, Akhilles’in de amca çocuğu olan üveykardeşi Ayaks ile anlaşabilmektedir. Ayaks yaman bir savaşçıdır, ünü de önden gitmektedir. Mitolojiye göre, Aşil’in ölümünden sonra silahlarının, annesi Thetis’in tavsiye ettiği gibi ona değil, Odysseus’a verilmesi onu çok üzmüştür. Ayaks hakarete uğradığını düşünür, sinir krizi geçirir, eylemleriyle de kendini küçük düşürmüştür, kaldıramaz ve intihar eder. Dares’in eserinde ise Ayaks zırhını giymediği için Paris tarafından öldürülmüştür. Babaları Telamon kardeşi Ayaks’ı koruyamadığı için Teuker’ı sorumlu tutmaktadır ve eve dönmesine izin vermez, sürgüne yollar. 

Teuker ahalisini de yanına alarak Kıbrıs’a [Alasya] gelir ve Kıbrıs kralının kızıyla evlenir, birçok çocukları olur. Babaevine istinaden kurduğu şehrin adını da Salamis koymuştur. Onun soyundan gelenlere de Teukris denilmektedir. Çocuklarından biri Ayaks adını taşır. Ayaks Kilikya’ya gelerek Silifke’deki antik şehir Olba’yı kurar, böylece Kilikya’da Teukridler Hanedanlığı dönemi başlar. Her ne kadar “Grekler” Attikalı babası Telamon yüzünden hem Kıbrıs, hem de Olba için hak iddia etse de, annesi Esione’nin sülalesi de hak iddia edebilir, sonuçta onlar da “Grek” değil Truvalı, yani Asyalıdır. Ama bu gerçeğin üstünü örtmekten hiçbir çekinge duymayan “Grekler” tüm Anadolu’yu “Grek” ilan eder. 


Okçuluğu ile ün salmış Teuker kardeşi Ayaks’ın kalkanı altında korunurken. Yeğen Teuker tıpkı İskit Türkleri gibi betimlenmiş; “Asya Tipi” kompozit yay, sadak kalçada, kürk, dokuma ve pantalon. MÖ 4.yy. Antikensammlung/Berlin



İşte Truva’nın, Truvalılar’ın anlatılmayan hikayesi budur. 

Helena’dan önce Priam’ın kızkardeşi Esione kaçırılmış, babası Laomedon öldürülmüş ve şehir yağmalanmıştır. Helena da Truva’ya hiç getirilmemiştir. Daha en baştan doğru bir şekilde anlatılsaydı eğer Akhaların haksız oldukları ortaya çıkacaktı, dişe diş, göze göz bir savaş olduğu sonucuna varılacak ve Truvalıların haklılığı gözler önüne serilecekti… Ama olayları bu şekilde anlatan destanları gelecek nesillere aktaramazlardı, böylece destanlardaki dizeler değiştirildi ve dünyaya ‘Greklerin destanı’ diye tanıtıldı. Halbuki, İlyada bir Anadolu destanıydı, kahramanları da Aşil, Odysseus, Agamemnon değil vatanını savunan Ektor, Sarpedon ve Troil’du [60] …

Truva ve Truvalılar ile ilgili araştırmalar devam ediyor. Belge ve kanıtlara dayanan makaleler, kitaplar bir bir ortaya çıkıyor. Özellikle Azerbaycan Türkolog ve Filologları bu konuda çok daha cesur, bizden de çıkan cesur kalemler var, ama yeterli değil. Bilim dünyasının da “Batılıların” tekelinde olduğunu unutmayalım, onları bu camiada kimin “tek otorite” olarak ilan ettiğini de !…


Asıl bizim Truvalıları nasıl tanıttığımız çok önemli: Truva ve Truvalılara yeterince sahip çıkıyor muyuz?... 


Ne diyordu Dede Korkut

Kahpe içerden olunca kapı kilit tutmaz oğul. Halk içinde bozgunluk yapan hain oğlu haindir oğul”... [61]

İnsanoğlu var oldukça ihanetler asla bitmez... Gerçeğin peşinden gidenler ile Anadolu ve Truva kahramanlarına selam olsun. 

Son söz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün...

Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. [62]


Semra Bayraktar
Profesyonel Turist Rehberi,
Aydın, Temmuz 2018





30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

Solda Amazonlar Ecesi Penthelesia Truva Kralı Priam'a saygılarını sunarken.
Sağda ise Akhilleus'un oğlu Neoptolemus babasının silahlarını kuşanıyor. Duvar Perdeliği, MS 1470/90
Boyutu: 414 cm - 737 cm  / Victoria & Albert Müzesi
Tüm fotoğraflar internet ortamından alınmıştır.





Dipnotlar, Kaynaklar:
[1] Dares of Phrygia's History of the Fall of Troy, Translated by R. M. Frazer (Jr.). Indiana University Press. 1966. [Bu eserin Türkçesi yoktur] “Frigyalı Dares- Truva’nın Düşüşü Tarihi, Türkçe çevirisi Semra Bayraktar,2018”. Ayrıca Dares’in İngilizce çevirisinde de Yunan ve Yunanistan kelimeleri kullanılmıştır. Türkçe çevirisini yaparken, Akhalar, Argoslular kelimelerini kullandım. Ortaçağ Avrupası’nda Dares ile Dictys’in Truva eserleri Homer’den önce biliniyordu, bknz. Manfred Korfmann “Traum und Wirklichkeit Troia”.
[2] Truvalıların ata soyunda geçen 'İlos' ve 'Tros' kelimelerindeki -os yunanca eril ekse eğer geriye İL ve TR hecesi kalır. Bu kelimeleri de Türkçe olarak açıklamak mümkündür. Vilayetin eş anlamlısı olan 'İL' ve Türkologların hem fikir olduğu; 'Türk' kelimesinin kökeni olan 'TUR'. 
[3] Prof.Dr.Mehmet Ali Kaya, Troya ve Troya Savaşı: Efsane ve Tarih,2017, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
[4] Prof.Dr.Mehmet Ali Kaya, a.g.e.
[5] Truva Savaşı’nın hangi tarihte yapıldığı kesin değildir, ama MÖ 1250 ila 1180 arasında olduğu kesindir: Heredot MÖ 1240, Eratosthenes MÖ 1184, Ephoros MÖ 1334, Paros Mermeri MÖ 1209, Korfmann MÖ 1180, olarak verir. - Prof.Dr.Mehmet Ali Kaya Troya ve Troya Savaşı: Efsane ve Tarih, 2017.
[6] Prof.Dr.Mehmet Ali Kaya Troya ve Troya Savaşı: Efsane ve Tarih, 2017. “Hititçe yazılı belgelerde sözü edilen tartışmalı Ahhiyava’yı ve Knossos’ta bulunan bir tabletten bilinen tartışmalı Akhaiviya’yı dikkate almazsak Akhalar (Akhaioi) adının tarihsel gerçekliğini belgelendiren bir çağdaş yazılı kayıt henüz keşfedilmiş değildir.” Dipnot: - Ahhiyava konusunda bk. Kaya 2016a, 109 vd.; 2017 (referanslarıyla birlikte). Latacz 2001, 38. -Knossos’ta bulunan Linear B tabletlerinin birinde bir sığır sürüsünün Akhaiviya’ya gönderildiği yazılmıştır. Bk. Latacz 2001, 38. Bryce 2005, 57. İsmin tartışmalı olduğu konusunda bk. Ünal 2003, II, 114.
[7] Homeros, Odysseia 8.kitap:490-515 (MÖ.5.yy ila MÖ.3.yy'da sansürlendiği, değiştirildiği ve de derlendiği göz önünde bulundurmak gerekir, ki Homer'in destanları hiçbir vakit bütünüyle günümüze kalmamıştır. Ancak MS.10.yy'da biraraya getirilmiştir, ama kime göre? Virgilius (MÖ 1.yy) Aeneas destanı 2.kitap 150.dize ve Euripides (MÖ 4.yy) Troya Kadınları-Tro:1 ;
[8] Alman Filolog Albrecht Dihle'ye göre Odysseus kelimesi "Grek" kökenli değildir. “A History of Greek Literature: From Homer to the Hellenistic Period” (Yunan Edebiyatı Tarihi: Homer'den Helenistik Dönem'e), syf.19. Bu gerçeği Halikarnas Balıkçısı'da söyler, hatta Homeros’un Odyssey destanını yazıp yazmadığı da tartışılır. Homeros, Odysseia, çev:Azra Erhat önsöz syf.13
[9] Kavimler için bknz.,Yasemin Şiraz, Troya Savaşlarına Katılan Kavimlerin Kimlikleri ve Kökenleri- Yüksek Lisans Tezi, 2006, Danışman Prof.Dr.Ekrem Memiş. Ayrıca 'Hellen' kelimesi için bknz., Thukydides (MÖ 4.yy) "Troia savaşından önce Hellas için bu isim kullanılmıyordu... Hellen ismini kullanmamışlardır", Peloponnessos Savaşları.
[10] Homeros, İlyada 5:10  . Ayrıca, –os ile –us yunanca-latince eril ektir; Dares’in oğulları PhEGEus (EGE) ve İDAios (İDA) adları yunanca olamaz, çünkü Dares Truvalı’dır ve Truva savaşı öncesi Anadolu'sunda 'Grek ve Grekçe' yoktur. 
[11] Homeros, İlyada 3:185; 2:862 . Askan Türkçedir; ulu, asil, yüce anlamına gelen AS ve Kan kelimesinin birleşmesinden ortaya çıkmıştır. As Türkleri Orhun kitabelerinde bir boy adı olarak yer alır. Amazonlar’da İskit Türkleri’nin bir koludur ve İskit dilinde onlara “Oerpata” denildiğini Herodot kaydetmiştir. Oerpata da Türkçedir; Er Pata, yani Er öldüren demektir. Birçok kelime bugün kulağımıza yabancı gelebilir, ama 3000 yıl önce konuşulan bir Türkçeden bahsettiğimizi de hatırlamamız gerekmektedir. Ne var ki, 1500 yıl önce yazılmış Orhun kitabelerindeki Türkçeyi bile birçoğumuz anlamaz. Bugün dahi Azerbaycan Türkçesi, bizimki gibi Oğuz Türkçesi olmasına rağmen bazılarımız anlamakta zorluk çekmektedir.
[12] Cornelius Nepos, Romalı tarihçi, MÖ 110 – 24. Gaius Sallustius Crispus, Romalı tarihçi MÖ 86-35.  İngilizce çevirisinde bunun sahte bir ekleme olduğunu söylerler, “Roma döneminden kalma olsa da Yunanca metninde varlığını bazıları tartışabilir” demektedir.
[13] Destandan kalan fragmanlar ve kitapların yazılış tarihleri için bknz. http://www.tertullian.org/rpearse/manuscripts/greek_classics.htm (giriş tarihi temmuz 2018) 
[14] Peloponnese adı Pelasglardan kalmadır, bugünkü Mora yarımadasıdır. Pelasglar Yunanistan'ın 'Grekler' gelmeden önceki yerli halkıdır. bknz.http://www.perseus.tufts.edu/hopper/text?doc=Perseus:text:1999.04.0064:entry=pelasgi-geo (giriş tarihi temmuz 2018) . Peloponnese adının Lidyalı Tantalos’un oğlu Pelops’tan geldiğini de söylerler, lakin Lidyalılar Pelasglarla akraba, dolayısıyla Pelops da Pelasg kökenlidir. Mitolojiye göre Truva kralı İlos oğlu Ganymedes'in Olympos'a kaçırılmasından sorumlu olan Tantalos ile Pelops'u Anadolu'dan kovmuştur. Homer'e göre de Menelaus ile Agamemnon Pelops'un soyundandır. Anadolulu Tantalos'un halkı anaerkildir, bu yüzden de Olympos tanrılarını, yani Zeus'u redederler, lanetlenirler. Halikarnas Balıkçısı'na görede baberkilliğin anaerkilliğe üstün çıkması burada başlar ve bu lanet yüzünden de Agamemnon'un soyu kızı Elaktra ile biter. 19.yy'da Anadolu Akademisi başkanlığı yapmış olan Hyde Clark ise Tantalus adını Troadlı Dardanus ile ilişkilendirir. Dardanus, Sakamander ile İda'nın oğlu Truva Kralı Teucer'un kızı Batea ile evlenir. Mitolojide İlion şehrinin kurucusu İlus hem onların oğulları, hem de ondan sonraki kuşakta gösterilen Tros'un oğlu olarak geçer. Bu durumda Truvalılar, Lidyalılar ve Tantalos'un soyu akrabadır diyebiliriz. İonyalılar'da Pelasg kökenlidir. Truvalılarla Pelasglar müttefiktir. Truva'da Scamander, yani Saka varken, Pelasglar'da da Saka vardır: “Pelasgların Türk Dilli halklardan olması” için bknz. Prof.Çingiz Garaşarlı: "Trakyalılar, Pelasglar, Truvalılar ve Etrüsklerin hepsi akrabaydı" (Truvalılar ve Etrüskler Türk İdi). Burada hatırlamamız gereken önemli bir başka dipnot ise, 'Hellenler'in her şehre, her bölgeye bir 'Kurucu Ata' miti uydurmuş olmalarıdır. Mitoloji tarih değildir, uydurmadır, insanlar duydukları hikayelere birçok yenilikler ekler, güvenilmez. Ama öbür yandan, destanlarda tarihi kişilikler, kahramanlar ve olayların olabilirliğidir. Mesela, Lidyalılar’da 'Kurucu Kral Manes' varsa Kırgızlar'da da 'Manas' vardır, tesadüf müdür? Garaşarlı'nın kitabında Anadolu'da karşımıza çıkan birçok adın boy veya isim olarak Orta Asya Türkleri'nde de görüldüğü yazar. Halikarnas Balıkçısı'nın da dediği gibi "Hellenlerin tüm tanrıları Anadolu'dan gitmedir' ve başlıca tanrı/tanrıça isimleri 'Grekçe' bile değildir. Ya da Azra Erhat'ın Mitoloji Sözlüğü'nün önsözünde dediği gibi: "Mitosa güven olmaz, ilşiksiz ve uydurmalarla doludur... Yunan mitosları Homer ile Hesiodos'la başlasa da zamanla birçok ekler ve katkılarla çoğaltılmıştır... Binbir kent devletlerine ayrılmış olan 'Yunanistan'ın her bölgesi için bir mitos yaratma hevesindedir. Kendi bölgesiyle ilgili efsaneler uydurmaktadır. 'Yunan'ın kalsik denilen çağı sona erip de yaratıcılığın azaldığı dönemde, yani Hellenistik dönemde, efsaneleri toplama ve derleme işine girişilir." Yani, Pelops'un sürülmesiyle Agamemnon ile Menelaus'un atası olma durumu tamamen mitostur. Ama Pelasgların 'Mora' yarımadası dahil bugünün 'Yunanistan'ındaki Homer öncesi yerleşim yerleri tarihsel veridir.
[15] Bugünkü Gürcistan
[16] Altınpost hikayesinin aslı Sumerlilere aittir, bilgeliyi temsil eder, mitolojiye göre de Jason bir Kentaur, yani At Adam olarak tasvir edilen İskit Türkleri tarafından yetiştirilmiştir. Eğer Arganotların Karadeniz serüvenini Truva Savaşı öncesine dayandırırsak, Karadeniz kıyılarında 'kolonileşme' henüz başlamamıştır, yani 'Greklerin' iddia ettikleri gibi Karadeniz kıyılarındaki liman şehirlerinin hiçbir 'Grek' değildir. Zaten arkeolojik kazılar da bunu desteklemektedir. Bunun yanında, Arganotların seferini Truva savaşı sonrasına yerleştirirsek, o zaman da Kral Laomedon'un onları kovmasıyla tetiklenen savaşın sebebi olamazlar. Arganotlar destana hareket katması ya da hak iddia etme mazereti olarak eklenmiş olabilir.
[17] “Priam Frigya’dadır” derken tabi ki Truva ülkesinde, ama tam olarak nerede olduğu belirtilmiyor, galiba ailesi ve ordusuyla şehir dışında, çünkü her şey olup bittikten sonra babasının şehrine, yani İlion’a geliyor. 
[18] Bugüne dek anlatılan mitolojide; Truva kralı Laomedon, ataları Tros’la İlios’un kurdukları Truva şehrinin surları için, karşılığını vermek üzere Apollo ile Poseidon’dan yardım istemiştir. Surlar için bir yıl çalışırlar, ama ödeme günü geldiğinde yeminini bozar… “ geldi yıllığı ödemenin günü, yüzsüz Laomedon vermedi karşılığını emeğimizin, meydan okudu bir de utanmadan, bizi kovdu, dedi ellerinizi, ayaklarınızı bağlayacağım, dedi, satacağım sizi uzak adalara, üstelik kulaklarımızı tunç kılıcıyla kesecekti” (Azra Erhat-Mitoloji Sözlüğü, İlyada 21:440-460). Poseidon bu sebeple Truva kıyılarına bir canavar musallat eder, Truva halkını da canından bezdirir. Bundan Hesione’yi kurban ederek kurtulacaktır. Kızını canavara kurban vermek üzere ağaca bağlar. Oradan geçmekte olan Herkül, kızını kurtaracaktır, ama karşılığında ölümsüz atlarını istemektedir. Bu ölümsüz atlar, Laomedon’un yakışıklı oğlu Ganymedes’i kaçıran Zeus tarafından ona verilmiştir. Laomedon yine yemin etmiştir, ama Hesione kurtulunca yeminini bozar. Herkül kızar ve şehre saldırır, şehrin surlarını ilk aşan kişi de Salamisli Telamon olduğu için Herkül onu ödüllendirir ve Hesione’yi ona verir. Laomedon surların yapımında Apollon’dan da yardım görmüştür, ama ne hikmetse Apollon Truva Savaşı’nda Truvalıların tarafını tutmaktadır… “Sen şimdi, dize getirip densiz Truvalıları, çocukları ve karılarıyla nasıl yok edeceğimizi düşünecek yerde, yardıma kalkıyorsun bu adamın halkına” der Hera Apollon’a (İlyada 21:460). İhanete uğrayan Apollon niye Laomedon’un, Truvalıların tarafını tutsun ki? Burada bir çelişki vardır! Tabii eğer hikaye zamanla değiştirildiyse o başka!
[19] Dares burada 'Avrupa 'derken hangi kavimler olduğunu belirtmez.
[20] Ajax, “Küçük Ajax” ya da “Locrianlı Ajax” olarak da geçer. Aşil’in de kuzeni olan Telamon’un oğlu Ajax ise başka bir kişiliktir.
[21] Homer’e göre savaşa Akhalar diğer boylarla beraber toplam 1199 gemi ile katılmıştır. Thukydides (MÖ 4.yy) ise 'Peloponnessos Savaşları' kitabında (1.10) Truva savaşına katılımın abartıldığı gibi olmadığını yazar.
[22] Homer’de Kalkhas, Thestor’un oğlu ve Akhaların bilicisidir, geleceği görür, rüyaları yorumlar. Babası Thestor Truvalılar için savaşır ve Patroklos tarafından öldürülür. Metinde 'kendi halkı Frigyalılar' geçmektedir. Frigyalılar olarak anılanlar Truvalıların kendileridir, bu durumda Kalkhas bir vatanhainidir.  Homer’de geçmeyen öngörüleri; Aşil’in öleceğini bildirir, annesi de onu kız kılığında Skyros kralının kızları arasında saklar. Rüzgarın esmesi için Aulis’te Agamemnon’un kızı İphigeneia kurban edilecektir. Tahta atın yapılmasını da buyurmuştur. Sur içine alınan Truva atının içinde o da vardır.
[23] Homer’de de geçmeyen bu “yatıştırma” hikayesi Euripides’te geçer: Filo rüzgar için Aulis’te beklerken, Kalkhas kehanette bulunur; Agamemnon Artemis’in kutsal geyiğini avlamıştır, kızgındır, bu yüzden rüzgar esmemektedir. Eğer kızı İphegenia’yı Artemis’e kurban ederse rüzgarlar geri gelecektir. Agamemnon öfkelidir, ama adamlarının telkiniyle kızını Artemis’e kurban edecektir. Eşi Agamemnon’u lanetler, zaten savaştan dönünce de öldürülür. İphegenia tam kurban edilecekken Artemis onu alır ve Tauris (Kırım)a götürür, tapınağının rahibesi yapar. Rüzgar geri gelir ve Akha filosu Truva’ya yelken açar. Truvalılarda  'insan kurbanı' yoktur.
[24] Mitolojiye göre Herkül ile Auge’nin oğlu Telephus daha anne karnındayken dayıları tarafından öldürüleceği öngörülür. Anne oğul bir sandıkla Mysia kıyılarına varır, Teuthras’ın koruması altındadırlar. Bir de, Auge’nin köle olarak Teuthras’a satıldığı, çocuğun da dağda bırakıldığı ve çobanlar tarafından büyütüldüğü anlatılır. Theutras Auge ile evlenir, ölünce de krallık Telephus’a kalır. Telephus Truvalılar ile akrabadır, eşi Priam’ın kızkardeşidir. Aşil’e yardım etmek istemez, karışışına çıkar ve yaralanır. Akha ordusu ayrılır, Telephus’un yarası iyileşmez, bilicilere gider; ancak Aşil onu iyileştirebilir. Dilenci kılığında Aşil’in karşısına çıkar, yalvarır ve Aşil’de kargısının pasını onun yarası üzerine sürer, iyileşir. Aşil’e minnettarlığını göstermek içinde Truva yolunu tarif eder. Telephus savaşa katılmazken, oğlu Eurypylos Mysialılar ile Priam’ın yanında yer alır.  Eurypylos, Aşil’in oğlu Neoptolomus tarafından öldürülür. Bunun haberi de Odysseus destanında, Aşil Hades ülkesindeyken Odysseus tarafından Aşil’e iletilir. (Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü) Bu arada, Aşil’in Hades ülkesinden yakındığını, ileriki bölümlerde Platon’dan okuyacağız.
[25] Alizonlar bir İskit boyudur, bazı kaynaklarda Kaşka (Kaşga), Xalub (Halub), Chalub (Khalub) olarak geçer. Kaşkalar, Hellenlerden önceki dönemde Hititlerin azılı düşmanlarıdır, yani Anadolu’unun yerlileridir ve Karadeniz bölgesinde yaşarlar. Hellenler ile demir-çelik ticareti yaparlar, bu yüzden de Hellenler çelik kelimesinin karşılığı olarak bu kavmin adını kullanmışlardır, yani “Chalybs” kelimesi Yunanca ve Latincede  “Çelik, Demir, kılıç” demektir. (bknz. Latindictionary: Chalybs (khálups) = İron, steel, weapon, sword). Ayrıca Anglo-Saksonların 12.yy’da yazılmış meşhur “Arthur ve Excalibur” efsanesindeki “Excalibur” kılıcının adı da bu Kaşka kavmin adından türetilmiştir: eXCALİBur = Xalub – Chalub. 
[26] Homer’in İlyada’sında Paris (Alexander) korkak, aciz ve sorumsuz olarak betimlenir, yani Hektor karakterinin zıttıdır. Menelaus teke tek düelloya çağırır, Paris karşısına çıkar. Dövüşte öleceğini gören Afrodit onu kaçırır, 2004 de çevrilen filmde ise Hektor (aktör Eric Bana) kurtarır.
[27] Homer’de Dolon, boz bir kurt postu giymiş Priam’ın casusudur, Akhaların kampına giderken Odysseus tarafından yakalanır, sorguya çekilir, bildiklerini anlatır ve sonunda da öldürülür. Hayvan donuna girmek Şamanlıkta vardır.
[28] Homer’de Priam gerçekten de Hektor’u savaş meydanından uzak tutmaya çalışmıştır, ama Andromache’nin kabusu yoktur. Dares’te Hektor cesurdur ve yiğitçe dövüşmektedir, ama İlyada’da Hektor Akhilleus’u gördüğü anda titreye titreye kaçmaktadır. Bu dizelerin değiştirilmemiş olması mümkün değildir! Ayrıca, Homer’de tanrıça Athena Aşil’e yardım etmiştir. Dikkat ederseniz Dares’in eserinde hiçbir tanrı veya tanrıça bulunmaz. 'Antik dönem Yunanistan'a tanrıları Hesiod ile Homer getirmiştir ve bu tanrılar da zaten Anadolulu'dur.
[29] İlyada’dan Hektor’un cenazesi: “Dokuz gün odun taşıdılar yığın yığın, ölümlülere parlayan şafak sökünce onuncu günü, gözyaşı içinde götürdüler Hektor’un ölüsünü, koydular yığınların tepesine, verdiler ateşe. Gül parmaklı şafak sabah erken parlayınca, ünlü Hektor’un ölüsü çevresinde toplandı bütün halk, hepsi geldi bir araya, topluluk kuruldu, parıldayan şarapla söndürdüler odun yığınını, söndürdüler ateş gücünün sardığı her şeyi, sonra topladı kardeşleri, dostları ak kemikleri, hepsinin yanaklarından iri yaşlar dökülüyordu. Kemikleri alıp koydular bir altın kutuya, erguvan rengi yumuşak örtülerle sardılar kutuyu, sarar sarmaz indirdiler derin bir çukura, ekli kocaman taşlarla ördüler üstünü. Sonra bir mezar tümseği yapmaya başladılar, gözcüler diktiler çepeçevre, dört bir yana, mezar bitmeden Akhalar saldırmasın diye. Bir mezar tümseği olunca toprak, kabara kabara, gerisingeri döndü hepsi kente, toplanıp bir güzel kutladılar çok ünlü şöleni, Zeus oğlu Kral Priamos’un sarayında. İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor’un cenaze töreni. (Homer-İlyada’nın son dizeleridir)
[30] Lukkialı (Likya’nın asıl adı) prens Sarpedon'un adı Türkçedir, hala erkek adı olarak kullanırız. Sarp kelimesinin ne Hint-Avrupa dillerinde, ne de Yunancada, hiç bir anlamı yoktur. 
[31] İşgale gelmiş biri nasıl “merhametli, adaletli, iyilik misali” olabiliyor? Karşı tarafa duydukları hayranlık gözden kaçmıyor. Lakin kimin hayranlığı, Dares’in mi, Romalı yazarın mı?
[32] At henüz binek hayvanı değildir, savaş at arabalarıyla yapılmıştır. Buna rağmen, tasvirlerde ata binen tek kişi Truvalı Prens Troilus’tur. 
[33] Ya Romalı yazar, ya da İngilizceye çeviren kişi Etiyopya yerine Pers demektedir, lakin yanlıştır, çünkü Truva savaşının yaşandığı dönemde Persler henüz tarih sahnesinde yoktur. Ayrıca Memnon Mısır'dan gelmiştir, lakabı Etiyopyalı olup Priam’ın yeğeni, abisi Tithonus'un oğludur.
[34] Akhilles her ne kadar savaş karşıtı ise de, hem istilacılar ile gelmiş, hem savaşmış, hem de katletmiştir, ama yinede bir hayranlık belirtisi görüyoruz. Ayrıca, genel bir anlatım olan 'okla' vurularak Aşil'in öldürülmesi yoktur, çünkü burada Alexander onu kılıç darbeleriyle öldürmüştür.
[35] En son ne kadar süreyle ateşkes kararı aldıkları belirtilmemektedir. Buraya kadar; 7 yıl 4 ay 20 gün, yani yaklaşık 10 yılın 7,5 yılını ateşkes ile geçirmişlerdir ! Halbuki bu ateşkesler, Hektor ile Troilus’un da karşı çıktığı gibi Truvalıların aleyhinedir!
[36] Neoptolemus, Aşil’in Skyros’ta kız kılığında saklandığı dönemde, kral Lykomedes’in kızlarından birinden doğmuştur.
[37] Penthesilea Homer’in İlyada’sında geçmez, başka bir anlatıma göre de Aşil tarafından öldürülür, hatta Aşil ona aşık olmuştur.
[38] Sacaen Kapısı = Saka Kapısı, Scamander (Karamenderes) Nehrine bakan sur kapısıdır. Adı Truva soyatalarından gelmektedir. İskit Türklerin asıl adı da Saka'dır. bknz. Prof.Dr.Gazanfer KAZİMOV - Azerbaycan, Prof.Dr.Karjaubay SARTHOCAOĞLU - Kazakistan, Prof.Dr.Firudin AĞASIOĞLU - Azerbaycan, Prof.Dr.İlhami DURMUŞ - Türkiye.
[39] Chersonese  = Gelibolu Yarımadası
[40] Homer ile Dares’te Akhaların “bilicisi” olarak görev yapan Truvalı kahin Calchas (Kalkhas), Truvalı önder Antenor ile Priam’ın akrabası olan Aeneas, Halikarnas Balıkçısı "Düşün Yazıları" kitabında 'dönek' olarak tarif edilmektedir, hatta Odysseus'un onlara karşı saygılı bir tutum sergilediğini de yazar. “Traum und Wirklichkeit Troia (Rüya ve Gerçeklik Truva) Michael BORGOLTE” kitabında da Aeneas, Antenor ve hayatta kalan diğerleri “Truvalı hainler” olarak tanımlanır (“Aeneas, Antenor und andere überlebende Troianer Verrater gewesen seinen”).
[41] Dares- Truva’nın Düşüşü Tarihi, Türkçe çevirisi Semra BAYRAKTAR. Dares ile Dictys Manfred KORFMANN’ın “Traum und Wirklichkeit Troia (Rüya ve Gerçeklik Truva)” kitabındaki makalesinde “Truva Gazileri” olarak geçer.
[42] Truva Atı zaten İlyada destanında geçmez. Homer Odysseai :"... şu tahta at olayını anlat şimdi bize…” 8:492) ; Euripides "Troyalı Kadınlar" : "Şimdi kentte dumanlar tütmekte, Argos mızrağı altında yağmalanmış, yıkılmış halde. Çünkü Fokisli Epeios, Athene'nin yardımıyla Parnassos'ta içi silahlı adam dolu tahtadan yapılmış bir at hazırlayıp, ölümün yardımıyla atı, surun içine gönderdi. Buradan gelecek nesillere sesleri ulaşacak, Dor Atı'nın karnına güzlenmiş mızraklar vardı. Koruluklar ıssız ve tanrıların tapınaklarından kan akmakta. Priamos, Zeus'a ait sunağın basamaklarında katledilmiş..." ; Virgil Aeneas "... Bir at yaptılar Pallas'ın tanrısal becerisiyle..." (2:15 - Bu kitap MÖ 1.yy'da yazılmıştır!) geçer ; Geç dönemde ise diğer ozanların yazılarından etkilenen Quintus Smyrnaeus’un “The Fall of Troy” kitabının 12.bölümünde geçer. Hatırlamalıyız ki , destanlar 400 yıl gibi sözlü anlatılmış ve sonra yazıya geçirilmiştir ki bu kitapların hepsi de günümüze dek gelememiş, sonradan derlenmiştir.
[43] yani Hesione.
[44] Heredot Tarihi: 1:3-4.
[45] basın, Hürriyet, 04.11.2017.
[46] Strabon - 17:34 . Aesepus, Saka kapısının baktığı yöndeki Scamander, yani Karamenderes nehrinin bir koludur, İda Dağı'nın eteklerinde Truva'nın güneydoğusunda yer alır.  Tithonus Memnon’un babası, Truva kralı Laomedon'un oğlu, Priam'ın da abisidir. Memnon Mısır-Etiyopya'dan savaş için gelmiştir.
[47] kaynak:http://www.tertullian.org/rpearse/manuscripts/greek_classics.htm (giriş tarihi temmuz 2018)
[48] "...şimdi arkadaşım, kendimi arındırmalıyım. Homer'in bilmediği ama Stesichorus'un bildiği, mitoloji adına günah işleyenler için de eskilerden bir arınma var. Helen'in hastalığından bahsederken sebebine kayıtsız değildi ve Homer gibi körlüğe kapılmamıştı. O eğitimliydi ve biliyordu, bu sebeple bir şiir yazmıştı: "Bu doğru değil, iyi korunmuş gemilere binmedin ve Truva'nın duvarlarına gelmedin. Stesichorus Frag. 32 Bergk" [çev:S.Bayraktar, Plato"Phaedreus (Phaedrus)" 243a:http://www.perseus.tufts.edu/hopper/text?doc=Perseus%3Atext%3A1999.01.0174%3Atext%3DPhaedrus%3Asection%3D243a](giriş tarihi temmuz 2018)
[49] Diodorus (MÖ 90-30), 1.19.4: "Thonis olarak adlandırılan şehir bir zamanlar Mısır'ın ticaret limanıydı" ("For it is at Thonis, as it is called, which in early times was the trading-port of Egypt" : http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Diodorus_Siculus/1A*.html)  Strabon (MÖ 63 MS 23), 17.1.16: "Söylentiye göre, antik zamanalarda burada Krala atfen Thonis adlandırılan bir şehir vardı. Bu kral Menelaus ile Helen'e misafirperverlik yaptı. Ozan Helen'in uyuşturucusu hakkında şöyle diyor: Polydamma'nın iyi ilaçları, onları Thon'un eşi vermişti ona." ("In ancient times, it is said, there was also a city called Thonis here, which was named after the king who received Menelaus and Helen with hospitality. At any rate, the poet speaks of Helen's drugs as follows: "goodly drugs which Polydamna, the wife of Thon, had given her." :  http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Strabo/17A2*.html)  (giriş tarihi temmuz 2018)
[50] basın, Washingtonpost, 06.01.2015.
[51] Platon - Devlet (1-5): Sokrates.
[52] Dares’in eserinde geçer.
[53] Kısrak sütü içenler (Kımız) “Hippemolgoi” olarak geçer, (Homer İlyada 13:5) ; “Dağ azmanları” (Homer, İlyada 1:268), ayrıca Dağ Azmanları için Kentaurlar, yani At-Adamlar da denilir ;  “Kimmerler” (Homer Odysseia 11:14)
[54] Hitit belgelerinde 'Togarma' 'Tegarama' olarak geçer ve Sivas Gürün'ün eski adı da 'Tegarama'dır. hittitemonuments: http://www.hittitemonuments.com/gurun/(giriş tarihi temmuz 2018) ; Prof.Dr.Fahrettin KIRZIOĞLU, Azerbaycan ve Anadolu’da Türkistan’dan Koyun ve At Heykelleri.
[55] Aktüel-Arkeoloji, 64.sayı, 2018.
[56] Prof.Dr.Firudin AĞASIOĞLU CELİLOV, Türkolog,Filolog/Azerbaycan - Prof.Dr.Celil Garipoğlu NAĞIYEV, Türkolog, Tarihçi/Azerbaycan “Dədə Qorqud Dastanı” programı: https://www.youtube.com/watch?v=CLqyaO17QI0 (giriş tarihi temmuz 2018)
[57] Prof.Dr.Gazanfer KAZİMOV, Türkolog,Filolog /Azerbaycan “Homerin Poemaları ve Kitabı Dede Korkut“.
[58] Prof.Dr.Çingiz GARAŞARLI, Türkolog, Filolog/Azerbaycan “Truvalılar ve Etrüskler Türk İdiler”, Kömen Yayınları ; 
[59] Yrd.Droç.Dr. Nesrin GÜLLÜDAĞ, “Tarihsel Gelişim Süreci İçinde –mAn / -mEn Eki”. II.Uluslararası Türkiye Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı, 21-23 Mayıs 2009. Türk Dil Kurumu.
[60] Troilus adını da Türkçe olarak açıklayabiliriz. Bunu yapmak içinde sadece okumamız yeterlidir. Tro-il-us – Tur-il-us - “Tur - il ”. Türkologlara göre Türk kelimesinin kökeni Tur veya Tar’dır ve ulu yüce, hatta Azerbaycan’da hala tanrı kelimesinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Eskiden “devlet” anlamında olan –İl- kelimesi de vilayet demektir, ki hala kullanılır.  –us/os ise Yunancada eril ektir. Bu durumda Troilus, Tur-il, yani Türk İli / Devleti anlamına gelir.
[61] Odysseus Destanı ile Dede Korkut’un Bamsi Beyrek ve Basat hikayeleri arasında birçok benzerlikler vardır. Hatta aynı kaynaktan çıktığı da söylenir. Yrd.Doç.Dr.Adem CAN : "Ancak medeniyet anlayışları tamamen farklı iki ayrı millete ait edebî eserlerde yer alan ve dekoratif unsurlarına varıncaya kadar aynı olan ortak motifleri, bir etkileşimin neticesi kabul etmeksizin açıklamak zordur. Bu durum tesadüfle de izah edilemez." "Homeros Destanları ile Dede Korkut Hikayeleri Arasındaki Kurgu, Yapı, Tip ve Tema Benzerlikleri", Erzincan Ü. Fen-Ed. Fak. Türk Dili ve Ed. Böl. Öğretim Üyesi, Turkish Studies, 2011, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 6/2 Spring 2011, p. 263-286. ; Aynı çalışmayı Azerbaycan'dan Kumru ŞEHRİYAR ile Hüseyin Mehemmedzade SADIK "Türk Folkloru Dünya Alimlerinin Gözü İle" makalelerinde değinir, Azerbaycan Milli Elmler Akademiyası Folklor İnstitutu cilt 1, Bakü 2016 ; Prof.Dr.Firudin AĞASIOĞLU ile Prof.Celil Garipoğlu NAĞİYEV ve Prof.Dr.Gazanfer KAZİMOV'da Homer ile Dede Korkut arasındaki bağlantılara dikkat çeker ve hatta Dede Korkut'un beş bin yıllık olduğunu iddia ederler. Halikarnas Balıkçısı ise Bilgemiş (Gılgamış) Destanı ile karşılaştırmış ve birçok benzer motif elde etmiştir.
[62] Türk nedir? sorusuna Atatürk’ün verdiği cevaptır. Türk Tarih Kurumu: http://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/3756/ (temmuz 2018)

Duvar Perdeliğinden dipnotlar:
Pasquier Grenier (1447-1493)'in eseri olan bu duvar perdelikleri Belçika'nın Tournai şehrinde yün ve ipek karışımı ile dokunmuştur. Truva Savaşı'nın Ortaçağ versiyonlarını yansıtır. Avrupa'da her imparator, kral veya elit kesim kendisini bir Truvalı olarak görmektedir, çünkü Truva'lıların davranışlarını kendi davranışları ile eşleştirmişlerdir. Homer veya Grek kültürü henüz yayılmamıştır, ve daha da önemlisi ortalıkta Homer'in eserinden ziyade Dares ile Diktys'in eserleri dolaşmaktadır.  Onbir parçadan oluşan bu duvar halısı/perdeliği ilk kez, Burgonya-Lüksemburg Dükü Karel (*1) için yapmıştır. Daha sonra Federico da Montefeltro (*2), Macaristan Kralı Matthias Corvinus (*3) ve Fransa Kralı VIII.Charles (1470-1498)'in de duvarlarını süslemiştir. Ayrıca, 1488 yılında İngiltere Kralı VII.Henry (*4) toplam 11 parçadan oluşan bu "Truva Savaşı" duvar halısı/perdeliğini satın alarak sarayının duvarlarına astırmıştır. 1799'da orjinallerine göre yapılmış 5 bölümlük kopyası Victoria & Albert Müzesi'ndedir. Louvre ve Metropolitan Müzesi ile Burrell Collection'da da bazı parçaları bulunmaktadır. 

*1 : Karel van Bourgondie : 1433-1477, Haçlı Seferleri ile de yakından ilgilenen, Fransız-Portekiz soylu atası olan, Burgonya-Brabant-Limburg ve Lüksemburg Dükü.
*2 : Federico De Montefeltro : 1422-1482, İtalyan Condottieri, yani paralı askerlerin komutanıdır.
*3 : Macaristan Kralı Matthias Corvinus : 1443-1490, Hunyad Yanoş'un oğludur. Hunyad lakabını Yanoş'un babası, Romanya-Hunedoara kasabasındaki Hunyad Kalesi'nin kendisine verilmesiyle almıştır. Hunyad Janos/Yanoş, 1443 Haçlı ordusunun da komutanıdır.
*4 : İngiltere Kralı VII.Henry : 1457- 1509, Kralı III.Richard'ı Bosworth Savaşı'nda öldüren ve Tudor Hanedan'ından çıkan ilk kraldır. VII.Henry'nin oğlu olan VIII.Henry ise daha tanıdık bir isimdir. Hakkında bir çok kitabı yazılıp, dizileri filmleri çevrilen, zina ile suçlanıp kafası uçurularak idam edilen Anne Boleyn'in eşi, I.Elizabeth'in babası ve de İngiltere'yi Katolik kiliseden çıkarıp Protestan Kilisesini (Anglikanizm) getiren kişidir VIII.Henry, Kızı I.Elizabeth ise bizim tarihimiz için önemli bir kişiliktir. Bakire Kraliçe olarak tarihe geçen I.Elizabeth, Türklerin bir dünya imparatorluğu oldu dönemde, Katolik olan İspanya Bakire Kraliçe'yi ve ülkesini tehdit ediyordu. Bu tehditlerden ülkesini kurtaran Türkler oldu. İngilizlerin Akdeniz'de ticaret yapabilmesini sağlayarak destekledi. Buna İspanya Kralı II.Felippe karşı çıkamadı, çünkü Türkleri karşısına almaya cesaret edememişti. I.Elizabeth'in (1533-1603) 1558'den ölümüne kadar ki hükümranlığı süresince Osmanlı tahtında sırayla; Kanuni Sultan Süleyman (h.1520-1566), Sultan II.Selim (h.1566-1574) Sultan III. Murad (h.1574-1595) ve Sultan III.Mehmed (h.1595-1603) vardı. Yani İngiltere, 16.yy ve 17.yy'da Büyük Britanya İmparatorluğu olmasını Türkler'e borçludur. İspanya tabii ki bu yardımları unutmamış, Osmanlı-Safevi kardeş çatışmalarında Safevileri desteklemiştir.

TRUVA: HOMER ile DARES - II



2018 Truva Yılı İçin Özel
TRUVA ; HOMER ile DARES, BİR ANADOLU DESTANI
Semra BAYRAKTAR
Profesyonel Turist Rehberi
Temmuz 2018





Ektor'un cenazesinin ilk yıldönümünde Priam, Ekuba, Polyksena ve diğer Truvalılar Ektor'un mezarına giderler. Orada Aşil'le karşılaşırlar. Aşil anında Polyksena'nın güzelliğine vurulur ve gönlünü kaptırır. Aşk ateşiyle yanmaya başlayan Aşil'in tüm yaşama sevinci uçup gider. (Onun ruhu zaten yaralıdır, Akhalar Agamemnon'u görevden aldıktan sonra, onun yerine Palamedes'i başkomutan olarak seçmiştir). Hissettiği bu sevginin acizliğiyle, çok güvendiği bir Frigyalı [Truvalı] kölesini evlilik teklifi mesajıyla Ekuba'ya gönderir. Eğer Polyksena ile evlenmesine müsaade ederlerse, ordusu Myrmidonlarla evine dönecektir. Böylece diğer liderlere örnek olacak, onlar da onu takip edecektir. Esir haberci Ekuba'ya bu mesajı iletince, kendisinin bunu Priam onaylarsa istekli olduğunu, ama önce Priam'a sorması gerektiğini söyleyerek köleye dönmesi için emir verir. O da Ekuba'nın cevabını Aşil’e iletir. Bu arada Agamemnon büyük bir takipçi grubuyla kampa gelmiştir.


Troil ve Polyksena çeşme başında, Aşil ise pusuda.
Karıştırma kabından detay, MÖ 560–540


Ekuba Priam'a Aşil'in teklifini anlatır. Priam kabul etmez. Gerçi Akhilles çok iyi bir akraba olacaktır, ama Aşil evine dönse bile kızını bir düşmana vermesi doğru değildir, Çünkü diğerleri, yani Akhalar onu takip etmeyecektir. Eğer Aşil bu evliliği istiyorsa, kalıcı bir barış vaat etmeli, tüm Akhaların ayrılacağına dair söz vermelidir. Hem de kutsal yeminli olarak, ancak o zaman kızını verebilecektir. Aşil'in kölesi geri gelir, Ekuba ile Priam'ın arasında geçen bu konuşmayı, efendisine dönerek iletir. Bunun üzerine Aşil herkese şikayetini dile getirir; tüm Avrupa [?] ve Argoslular bir kadın uğruna uzun bir savaşa girmiştir. Binlerce insan ölmektedir. Geri kalanların hürriyetleri ise tehlikededir, bu sebeple barış yemini yapmaları elzemdir. Ordularını da eve geri götürmelidirler.

Yıl sona erdiğinde, ateşkes biter ve Palamedes orduyu meydana çıkarır. Komuta değişimi ile Polyksena için red cevabı alan Aşil öfkelidir ve savaşa katılmayı red etmiştir. Truvalılar'ın ordusu Deiphob'un liderliğinde savaşa başlar. Palamedes bir fırsat yakalar ve Deiphob'a saldırarak katleder. Her iki tarafta sert bir şekilde savaşır, sayısızca kayıp verirler. En önde savaşan Palamedes ordusunun ilerlemesi ve askerlerinin cesurca savaşmaları için teşvik eder. Bu övünmeyle ilerlerken karşısına çıkan Likyalı Sarpedon'u öldürür. Ama uzun sürmez bu övgüsü, saldırılara devam ederken bir süprizle karşılaşır. Bir fırsat yakalayan Aleksander mızrağını fırlatır ve Palamedes'i boğazından vurarak deler. Bunu gören Truvalılar bu şansı yakalar ve mızraklarını fırlatarak işini bitirirler. Kral Palamedes ölmüştür. Truvalıların hepsi tüm güçleriyle saldırırlar. Akhaları geri püskürtürler, onlar da kampa doğru kaçmaya başlarlar. Truvalılar da onları kıyıya kadar kovalar, kampı kuşatır ve gemilerini de yakarlar.

Aşil'e olan biten anlatılır, ama o her şey yolundaymış gibi hareket eder. Telamon'un oğlu Ayaks ise gecenin sonuna kadar cesurca kampı savunmak için liderlik eder. Akhalar, bilgeli, merhametli, adaletli, iyilik misali Palamedes'in kaybıyla yastadır. [31] Truvalılar ise, Sarpedon ile Deiphob'un ölümleri yüzünden perişan haldedir. 


Sağda Patroklos, Lukkia (Likya) liderlerinden Prens Sarpedon'u öldürüyor. Sarpedon'un kuzeni ve Lukkia komutanı Glaukos ise onun bedenini koruma altına alıyor. Sarpedon'un kıyafetinde ise Türk kültür & sanatında sıkça karşılaştığımız "ant" olarak okunan “çintemani” motifi var. Vazo'dan detay MÖ 400 - Policoro Ulusal Arkeoloji Müzesi/İtalya



Bu arada en yaşlıları olan Nestor, gece boyunca Akhaları konsey toplantısına çağırmıştır. Palamedes öldüğüne göre bir general seçmeleri gerekmektedir. En iyi seçim yine Agamemnon'dur, onun liderliğinde ordu gelişmiştir, ama eğer itiraz eden varsa şimdi konuşmalıdır. Herkes hem fikirdir, anlaşmazlık azalacaktır. Agamemnon tekrar ordunun başkomutanı seçilir. Ertesi gün Truvalılar meydana çıkar. Agamemnon'da Akhaları karşılarına çıkarmıştır. İki güç karışır ve çarpışmaya başlar. Troil cephede ilerler, katliam ve tahribat ile Akhaları püskürtürler ve yine kampa kaçmalarını sağlarlar. Ertesi gün yine meydana inerler. Korkunç bir katliam olur, her iki ordu da şiddetli bir biçimde çarpışmaktadır. Troil, Akha ordusunun birçok liderini katletmiştir. Savaş yedi gün sürmüştür. Agamemnon'un isteği üzerine iki ay süren ateşkes de Palamedes’in onuruna muhteşem bir cenaze töreni düzenlenir. Her iki tarafta hem ölen liderlerini, hem de askerlerini gömer.

Ateşkes sırasında Agamemnon, Aşil'in savaşa katılmasını istemek için Ulusses [Odysseus], Nestor ile Diomedes'i gönderir. Ancak Aşil'in ruh hali hala bozuktur ve savaştan uzak durma kararında ısrarlıdır. Ekuba ile arasında geçen konuşmayı anlatır, Polyksena'ya aşıktır, bu yüzden aklı başında değildir, savaşta zayıflık gösterebilir. Agamemnon'un gönderdiği kişiler de hoş gelmemiştir. Kalıcı bir barışa ihtiyaçları vardır. Bir kadın uğruna nice Argoslular hayatlarını tehlikeye atıyor, özgürlüklerinden vazgeçiyorlardır, boşa zaman harcıyorlardır. Aşil barış talep ederek savaşa yeniden girmeyi red eder. Aşil'in söyledikleri Agamemnon'a iletilir, konseyi toplar ve ne yapması gerektiğini sorar. Menelaus Aşil'in geri durmasından endişe duymamaları gerektiğini, bizzat kendisinin gidip konuşacağını, red cevabı alsa dahi keyfinin bozulmayacağını söyler. Ayrıca, Truvalılar’ın Ektor kadar deneyimli, güçlü ve de cesur olabilecek hiç kimseyi komutan olarak yerine koyamayacaklarını ekler. Diomedes ile Ulusses ise Troil'un Ektor kadar cesur ve eşit olduğunu belirtir. Menelaus bunu red eder ve konseyin savaşın devam etmesi yönünde karar almasını ister. Kalkhas sözü ele alarak, Truvalılar’ın bu son başarılarından korkmamak gerektiğini ve savaşmak zorunda olduklarını dile getirir.

Savaş zamanı geldiğinde Agamemnon, Menelaus ve Ayaks orduyu meydana çıkarır. Truvalılar da karşılarında saf tutar. Savaş şiddetli bir şekilde başlar ve her iki tarafta çok kayıp verir. Troil Menelaus'u yaralamış, birçok düşman öldürmüş ve ısrarla saldırmayı sürdürmüştür. Karanlık çöktüğünde savaşa son verirler. Ertesi gün savaş devam eder, Truvalıları Troil ile Aleksander komuta etmektedir. Troil, Diomedes'i yaraladıktan sonra katleder. Sonra Agamemnon'a saldırır ve yaralar. Savaş birkaç gün sürer, her iki taraftan da sayısızca asker ölür. Agamemnon güçlerini her geçen gün daha fazla kaybettiğini görür, dayanamıyacaklarını anlar ve altı ay ateşkes ister. Priam konseyi toplar ve isteklerini iletir, ama Troil karşı çıkmaktadır, çok uzun bir süredir bu, savaş devam etmeli ve gemiler ateşe verilmelidir. Priam konsey üyelerine düşüncelerini söylemelerini emreder, oybirliği ile Akhaların lehine ateşkes kararı çıkar. Agamemnon ölülerini gömer, Diomedes ve Menelaus gibi yaralılara yardım eder. Truvalılar da ölülerini gömmektedir. Ateşkes sırasında Agamemnon konseyin tavsiyesi üzerine Aşil'e gider ve savaşa dönmesini ister. Ancak Aşil hala karamsardır, red eder. Bir kralın barış arayışında olması gerektiğini belirtir. Şikayetleri bitince, yine de Agamemnon'u reddetmenin imkansız olduğunu ve zamanı geldiğinde kuvvetlerini göndereceğini, ama kendisinin geride kalacağını söyler. Agamemnon bunun için teşekkür eder.

Savaş zamanı geldiğinde Truvalılar sahaya çıkarken, Akha güçleri de karşılarına dizilir. Aşil, Myrmidonları Agamemnon'un komutası altında savaşa gönderir. Sert ve şiddetli bir meydan savaşı başlar. Troil ön saflarda savaşıyordur, birçok Akhalı ve Myrmidonlu öldürür. Kampa bile girer ve Telamon'un oğlu Ayaks onu durduruncaya kadar da birçok kişiyi öldürmüş veya yaralamıştır. Böylece Truvalılar zaferle şehirlerine döner. Ertesi gün Agamemnon Myrmidonlarla birlikte tüm ordusunu meydana sürer. Truvalılar da savaşmak için heveslidir ve karşılarına dizilir. Savaş bir kaç gün boyunca şiddetli bir şekilde devam eder. Her iki taraftan da sayısız kayıplar verilir. Troil, Myrmidonlar’a saldırır, düzenlerini bozar ve katleder. Adamlarının birçoğunun öldüğünü gören Agamemnon, ölülerinin gömülmesi için otuz günlük ateşkes ister. Priam onaylar ve her iki taraf da ölülerini gömer.

Savaş zamanı tekrar gelip çattığında Truvalılar ordularını ileri sürer. Agamemnon ise tüm lideriyle karşılarında duruyordur. Büyük bir katliam olur, savaş şiddetli, acımasız ve sert bir şekilde sürüyordur. Sabahın ilk saatleri bitince, Troil ön cepheye ilerler, Akhaları öldürmeye başlar. Akhalar genel bir şaşkınlıkla yüksek sesle ağlaşarak geri çekilir. Aşil, Akhaların ezildiğini, Myrmidonların da acımasızca katledildiğini görür. Bu çılgın ve vahşi ilerleyişi durdurmak zorunda olduğunu hisseder ve işte o saat savaş meydanına iner. Ama anında geri çekilmek zorunda kalır, çünkü Troil onu yaralanmıştır. Diğerleri altı gün boyunca savaşmaya devam eder. 

Yedinci günde savaş hala devam etmekte, Aşil ise o zamana dek yarasını iyileştirmektedir. Myrmidonları tekrar savaşa sürer ve Troil'e karşı cesurca bir hamle yapmalarını ister. Günün sonunda Troil atının üstündedir ve saldırısıyla Akhaların ağlayarak kaçmalarına sebep olur. [32] Bu arada Myrmidonlar gelir ve Akhaları kurtarır, Troil'e saldırırlar. Troil birçoklarını öldürür, ama bu korkunç savaşın ortasında atı yaralanır ve düşer. Troil atının üstünden atlar, Aşil ise hızlı bir şekilde onu öldürmek için yanında biter. Troil'in ölü bedenini sürüklemeye çalışır, ancak Memnon başarılı bir savunma yapar ve Aşil'i yaralayarak vazgeçmesini sağlar. Memnon ve askerleri Aşil’in peşinden giderken, Aşil birden geri döner ve onları durdurur. 

Aşil'in yarasına bakıldıktan sonra tekrar savaş meydanına geri döner ve bir süre daha savaşır. Memnon'a birçok darbe indirir ve öldürür. Kendisi yine yaralanmıştır ve geri çekilir. Kalan Truva kuvvetleri Etiyopyalı krallarının öldüğünü duyunca şehre kaçarlar ve kapıların arkasını kalasla destekleyip kapatırlar. [33] Karanlığın çökmesiyle savaşa son verilir. Ertesi gün Priam Agamemnon'a elçi gönderir ve 20 gün ateşkes ister, kabul edilir. Troil ve Memnon onuruna muhteşem bir cenaze töreni düzenlenir. Her iki taraf da ölülerini gömer. 



Truva Kralı Laomedon’un torunu Memnon için annesi Şafak Tanrıçası Eos yas tutmakta. Türk kültüründeki gibi, Eos yas ifadesi olarak ya saçını yoluyor, ya da kesiyor, üstündeki dalda bir kuş, yani ruhunun uçup gittiğinin ifadesi.
Amphora - MÖ 530 - Vatikan müzesi



Ekuba, karakterine uygun olarak, Aşil tarafından katledilen en cesur iki oğlu, Ektor ve Troil'in kaybı için, haince bir intikam istemektedir. Oğlu Aleksander'ı çağırtır ve acil olarak Aşil'i öldürmesi için adeta yalvarır. Böylece hem kendi, hem de kardeşlerinin onurunu koruyacaktır. Onu bir pusuda gafil yakalayabilir. Priam adına, Polyksena ile evlenmesini sağlayacak bir anlaşmaya varmak için Aşil’i Thumbraean Apollo tapınağının kapısına çağırtabilir. Akhilles de bu toplantıya geldiğinde Aleksander onu haince öldürebilir. Aşil'in ölümü onun için yeterli bir zafer olacaktır. 

Aleksander annesinin isteğini yapmaya söz verir. O gece Truvalıların en yüreklilerini seçer, talimatlarını iletir, tapınağa yerleştirir ve sinyalini beklemelerini söyler. Ekuba söz verdiği gibi Aşil'e mesaj yollamıştır. Aşil'de Polyksena'ya olan aşkından dolayı sabah tapınağa gelmeyi kabul eder. 

Ertesi gün Aşil Nestor'un oğlu Antilokhus ile buluşma yerine gelir. Tapınağa girerlerken haince saldırıya uğrarlar. Aleksander’ın işareti ile her bir taraftan mızraklar fırlatılmıştır. Akhilles ile Antilokhus karşı atağa geçer, sol kollarındaki pelerinle kendilerini korumaya çalışırlarken, sağ elleriyle kılıçlarına doğru hamle yaparlar ve Aşil birçoğunu öldürür. Ama dövüşün sonunda Aleksander önce Antilokhus keser, sonra da birçok darbeyle Aşil’i katleder. Bir kahramanın ölümü de bu şekilde gerçekleşmiştir, onun cesaretine yakışmayan haince bir ölümdür bu. [34] Aleksander cesetleri köpeklere, kuşlara atmalarını emreder, ama kardeşi Elen karşı çıkar ve onları tapınağın dışına çıkarıp Akhalara teslim etmelerini söyler. Böylece Akhalar ölülerini teslim alırlar ve kampa kadar taşırlar. Agamemnon Aşil'i gömmek için Priam ile ateşkes yapar. [35] Onlara muhteşem bir cenaze töreni düzenler. Aşil’in onuruna da cenaze oyunları yapılır. Ardından Akhalar konseyi toplar ve Aşil'in ordusunun kuzeni Ayaks'a verilmesini ister, oybirliği ile karara varılır. Ama Ayaks buna itiraz eder. Aşil'in oğlu Neoptolemus hala yaşamaktadır, bu yüzden ilk hak sahibi de odur, der. Bu sebeple Neoptolemus Truva'ya getirmeli, Myrmidonların komutası ile babasının yetkileri ona verilmelidir. Agamemnon ile konseyin geri kalanı kabul eder ve bu göreve gönderilmesi için Menelaus seçilir. Menelaus, Scyros adasına gelince Kral Lycomedes’e [Neoptolemus'un anne tarafından dedesi], Neoptolemus'u savaş meydanına göndermesini ister. Kral Lycomedes Akhaların bu talebini memnuniyetle kabul eder. [36]

Ateşkes sona ermiştir. Agamemnon güçlerini toplayarak, askerlerini savaşmak için teşvik eder. Truvalılar şehir dışında karşılarında saf tutar. Ayaks ön saflarda yerini almıştır, ama zırhını giymemiştir. Büyük bir gürültü kopar, her iki taraftan da çok kişi ölür. Aleksander başarılı bir şekilde sürekli yayını kullanır ve Ayaks'ın zırhsız bedenine isabet ettirerek yaralar. Ayaks yaralarına rağmen saldırganını takip eder ve en nihayetinde öldürür. Sonra yaralı ve gücü tükenmiş bir şekilde kampa taşınır. Okları çıkarıp yaralarını tedavi etseler de yaşama tutunamaz. 

Truvalılar Aleksander'ın cesedini kurtarır ve Diomedes’in şiddetli saldırıları önünde, yorgun bir şekilde şehre kaçarlar. Diomedes onları duvarlara kadar takip etmiştir. Sonra da Agamemnon, kuvvetlerine şehri kuşatmalarını emreder. Bütün geceyi mücadele için hazır bekletir, muhafızlar sürekli tetiktedir. Ertesi gün, Priam Aleksander'ı gömer. Helena yüksek sesle ağıtlar yakararak cenaze törenine katılır. Aleksander ona her zaman nazik davranmıştır, Truva’da hoş karşılanmış, Priam ile Ekuba'nın bir kızı gibi olmuştur. Anavatanını hatırlamasına bile fırsat vermemişlerdir.

Ertesi gün Agamemnon ordusunu Truva’nın kapıları önüne dizer ve Truvalıları dışarı çıkmaları ve savaşmaları için meydan okur. Fakat Priam şehirde kalır, surlarını güçlendirir ve Amazonlarla gelecek olan Penthesilea'yı bekler. Penthesilea geldiğinde ordusunu Agamemnon'un üstüne sürer. Büyük bir savaş olur ve birkaç gün sürer. Akhalar bunalmış bir şekilde kamplarına kaçarlar. Diomedes Penthesilea'yı gemilerini ateşe vermekten alıkoyamamıştır. Bütün Akha filosu yok ediliyordur. 

Bu savaştan sonra Agamemnon güçlerini kampta tutar. Penthesilea emin olmak için her gün kampa gelir ve Akhaları katleder, onları gelip savaşmaları için kışkırtmaktadır. [37] Ancak Agamemnon konseyin tavsiyesi üzerine, muhafızları ile kampı güçlendirir ve Menelaus gelene dek savaşa girmeyi red eder. Menelaus Scyros'tayken Neoptolemus'a babası Aşil'in silahlarını verir. Akhalara katılması için onu Truva'ya getirir. Neoptolemus babasının mezarı üzerinde ağıt yakar.

Penthesilea geleneklerine göre ordusunu hazırlar ve Akhaların kampına kadar getirir. Neoptolemus komutasındaki Myrmidon güçlerini yollar. Agamemnon da ordusunu hazırlamıştır. Akhalar ile Truvalılar birbirine girmiştir. Neoptolemus büyük katliamlara sebep olmuştur. Penthesilea ise kavgada tekrar tekrar cesaretini kanıtlamıştır. Şiddetli çarpışmalar birkaç gün sürmüş ve birçok kişi öldürülmüştür. Sonunda Penthesilea Neoptolemus'u yaralar, fakat yarasına rağmen Neoptolemus onu keser. Amazonların kraliçesi Penthesilea ölmüştür. Bu tüm Truvalıların geri çekilmesine neden olur ve yenilgi ile şehirlerine kaçarlar. Akhalar ise tüm güçleri ile duvarları kuşatır. Hiç kimse girip çıkamamaktadır.

Truvalılar çıkmazda olduklarını görünce, Antenor, Poludamas ve Aeneas Priam'ın huzuruna çıkar ve Truva ile Truvalıların geleceğini tartışmak için konseyi toplamasını isterler. Priam hem fikirdir, konsey toplanır. İlk konuşan Antenor olur ve diğerlerine tavsiyelerini sunmak için izin ister, izin verilir ve der ki; Truvalılar önde gelen savaşçılarını kaybetmiştir. Ektor ve kralın diğer oğulları ile diğer ülkelerden gelen önderler de ölmüştür. Ama Akhaların hala cesur komutanları vardır; Agamemnon, Menelaus ve babasından aşağı kalmayan Neoptolemus. Diomedes, Locrianlı Ayaks ve Nestor ile Ulusses gibi birçokları hala hayattadır. Ayrıca, Truvalıların etrafı sarılıdır ve korkuyorlardır. Bu sebepler, Aleksander ve adamlarının, Helena ve beraberinde getirdiği malların iadesini gerektirmektedir. Barış yapmak zorundadırlar. 



Antenor ile Aeneas Priam'ın huzurunda - 14.yy, Guido'nun eserine yapılan minyatür.
Dares'le Diktys, Antenor'la Aeneas'ın Truva'ya ihanet ettiklerinde hemfikirdirler. Ayrıca tıpkı Dares gibi Guido da eserini Jason ve Argonotlar ile başlatır. Truva'nın eski kazı başkanı Manfred Korfmann "Dares ile Dictys" için "Truva savaşını bizzat yaşamış iki Truva Gazisi" derken Antenor ile Aeneas için "Hain (Verräter)" kelimesini kullanır (Traum und Wirklichkeit: Troia). 


Bir süre barışı tartıştıktan sonra, Priam'ın çok cesur genç oğlu Amphimak doğrulur ve Antenor ile yardımcılarına, davranışları için lanetler ve küfürler yağdırır. Truvalılar ordularını toplamalı ve kamplarına saldırmalıdır. Ve onlar yenilinceye kadar pes etmemeli, hatta ülkeleri adına savaşarak ölmelidirler. Amphimak konuştuktan sonra, Aeneas söz alır ve onun söylemlerini çürütmeyi dener. Sakin ve nazikçe konuşmaktadır, Truvalıların Akhalar ile barış antlaşması yapmasında ısrar eder. Poludamas de Aeneas’le aynı fikirdedir. Bu konuşmalardan sonra Priam büyük bir kızgınlıkla doğrulur ve Antenor ile Aeneas'a birçok lanet okur. Savaşı engellemek için Argos'a onu göndermiştir, dönünce de nasıl iğrenç davranışlara maaruz kaldığını anlatarak savaş çığırtkanlığı yapan da kendisidir. Şimdi acele olarak barış mı arıyordur? Peki ya Aeneas? O da Aleksander'a yardım etmiştir, Helena ile ganimeti getirmiştir. "Bu gerçekler ışığında", der Priam, "kararımı verdim". Barış olmayacaktır. Herkese hazırlıklı olmalarını emreder. Sinyal verildiğinde kapılar açılacak, ya zaferle dönecekler ya da öleceklerdir. Kararı kesindir.


[yani kısaca; YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM; demiştir- SB]

Priam daha birçok şey ekledikten sonra toplantıyı sona erdirir. Oğlu Amphimak'ı çağırır ve sarayın içlerine doğru götürür. Kimselerin duymadığından emin olunca da, bu barış görüşmelerini isteyenlerin şehre ihanet edeceklerinden korkmaktadır, bu yüzden de öldürülmeleri gerektiğini söyler. Ayrıca, toplantıda onların görüşleri çok destek görmüştür. Onlar öldürüldükten sonra da Priam ülkesinin savunulması ve Akhaların yenilgisi için çalışacaktır. Sadık ve dürüst olması için Amphimak'a yalvarır ve bir grup silahlı adam toplamasını ister. Priam ertesi gün onları dua için ibadethaneye çağıracaktır. İşte o zaman Amphimak ile adamları acele etmeli ve onları öldürmelidir. Amphimak bu planı kabul eder ve babasına söz vererek Priam'ın huzurundan ayrılır.



Priam Antenor Aeneas oturuyor, Priam'ın oğulları ile Truvalı liderler Antenor ile Aeneas'a karşı çıkıyorlar. Antenor 
(ya da Poludamas) Agamemnon'un huzuruna çıkıyor ve planlarından bahsederken Aeneas ve diğer hainler 
Truva surlarından mesaj yolluyor. 14.yy minyatür



Aynı gün içinde Antenor, Poludamas, Ukalegon ve Dolon da gizlice buluşur. Düşman tarafından kuşatıldıkları halde, krallarının gösterdiği inatçı tutuma şaşkın kalmışlardır. Barıştan ziyade ölmeyi yeğlemiştir, böylece ülkesinin ve halkının yok olmasına sebep olacaktır. Antenor bu problemi çözmek için bir plan yapmıştır. Eğer ötekiler de sadakat yemini ederse, anlatacaktır. Herkes yemin etmiştir. İlk mesajı Aeneas'a gönderir ve planlarını anlatır. Kendilerini ve ailelerini koruyacak şekilde ülkelerine ihanet etmelidirler. Çabuk davranmalı ve Agamemnon'a hiç kimsenin şüphelenmeyeceği birini yollamalıdırlar. Çünkü konseyi terk ederken, ısrarlı barış istemesine karşın Priam'ın öfkeli tutumunu fark etmiş ve bazı ihanetler tasarladığından korkmaktadır. Herkes yardım edeceğini söyler. Agamemnon'u gizlice görmek için en az şüpheyi uyandıracak kişi olan Poludamas seçilir. Poludamas Akhaları görmek için kampa gider ve Agamemnon'a planlarından bahseder.

Agamemnon aynı gece gizli bir toplantı için tüm liderlerini konseye çağırır ve haberi iletir, tavsiyelerini sorar. Konsey oy birliği ile hainlere güvenilmesine karar verir. Plana gelince, Ulusses ile Nestor bu planı uygulamaktan çekindiklerini söylerken, Neoptolemus kendi adına konuşur, böylece bir anlaşmazlık ortaya çıkar. Sonra da, Poludamas'tan aldıkları şifreyle Aeneas, Ankhises ve Antenor’u Sinon’la test etmek üzere karara bağlarlar. Böylelikle Sinon Truva'ya gider şifreyi test eder (bu arada, Amphimak henüz kapıya muhafız konuşlandırmamıştır), geri döner ve Agamemnon'a Aeneas, Ankhises ve Antenor’un anlatılanları doğruladığını iletir. O zaman konsey üyeleri yemin eder, eğer Truva ertesi gece ihanete uğrayacaksa, Antenor'a, Ukalegon'a, Poludamas'a, Aeneas'a ve Dolon'a zarar verilmeyecektir ve de ebeveynlerine, çocuklarına, eşlerine, akrabalarına, arkadaşlarına, ortaklarına ya da mülklerinden herhangi birine. 

Bu sözlere yemin edildikten sonra Poludamas talimatları anlatır. Gece olunca ordularını, dış tarafı bir at başı gibi oyulmuş olan Sakaean [38] kapısına yönlendireceklerdir. Antenor ile Aeneas bu noktada muhafızlıktan sorumlu olacak, kalası kaldırıp kapıyı açacak ve saldırı işareti için meşale yakacaklardır. 

Anlaşmaları eksiksiz olarak detayları tamamlanır, Poludamas görevinin başarısını bildirmek için şehre geri döner. Antenor, Aeneas ve tüm ortakları gece Sakaean kapısına gidecek, kalası kaldırıp kapıyı açacak, bir meşale yakacak ve Akhaları hoş karşılayacaklardır.

O gece Antenor ile Aeneas kapıda hazır bekler, kalası kaldırıp kapıyı açarak meşaleyi yakarlar ve Neoptolemus'u içeri alırlar. Şimdi ise kendileri ve insanları için kaçış yolu aramalıydılar. Neoptolemus'un koruması eşliğinde Antenor, Truvalıların muhafız diktiği noktaya kadar sarayın yolunu gösterir. 



Truva'nın Düşüşü: Elinde kutusuyla bir hizmetli; Palladion'da olan Kassandra Ayaks tarafından tecavüze uğruyor; Neoptolemos, Ektor'un oğlu Astuanax'ı Truva duvarlarından atıyor; Priam sunakta Neoptolemus tarafından öldürülüyor; İki savaşçı; Priam’ın kızı Kreusa arkadan takip ederken eşi Aeneas yaşlı babası Ankhises'i sırtında taşıyor. Bir asker yol gösteriyor. Kalyx Krater (su ile şarabın karıştırıldığı büyük kap, çanak)'den detay. MÖ 470-460 / Museum of Fine Arts-Boston



Neoptolemus saraya girerek tüm Truvalıları katletmeye başlamıştır. Priam'ı Jüpiter'in sunağına kadar takip eder ve onu orada öldürür. Priam'ın eşi Ekuba kızı Polyksena ile kaçarken Aeneas’la karşılaşır, kızını ona emanet eder. Aeneas ise Polyksena'yı babası Ankhises'in evinde gizler. Andromakhe ile Kassandra ise Minerva tapınağında saklanmıştır. Akhaların acımasız katliamları hiç durmamış, bütün gece devam etmiştir. Akabinde şehrin yağmalanması başlamıştır.



Truva Akhalar tarafından yağmalanıp yakılıyor. 14.yy minyatür


Gün ağardığında Agamemnon tüm liderlerini toplanmaları için kaleye çağırır. Tanrılara teşekkür ettikten sonra, ordusuna övgüler düzer. Tüm ganimetin adil paylaştırılması için, bir araya getirilmesini emreder. Truva'ya ihanet edip, almalarına yardımcı olan Antenor, Aeneas ve yardımcıları ile ne yapmaları gerektiğini sorar. Hepsi birden yüksek sesle cevap verir: "Onlara verdiğimiz sözü onurlandırmak gerekir". 

Böylece Agamemnon tüm hainleri çağırtır ve onlarla yaptıkları antlaşmanın geçerli olduğunu bildirir. Agamemnon’dan izin alan Antenor konuşmasına Akhalara teşekkür ederek başlar. Ardından yalvararak, Elen’le Kassandra'nın Priam’dan barış istediklerini; Elen’in Aşil'in gömülmesi için cesedinin iade edilmesindeki başarısını, hatırlamalarını ister.

Agamemnon'da konseyin tavsiyesiyle Elen’le Kassandra'ya özgürlüklerini verir. Bu sefer de Elen, annesi Ekuba ile kardeşi Andromakhe’nin [aslında yengesi] kendisini her zaman sevdiğini hatırlar ve onların adına Agammenon ile görüşür. Yine konseyin tavsiyesi üzerine, Agamemnon onlara da özgürlüklerini verir. Sonra da, ganimetin adil bir şekilde bölünmesini düzenler, tanrılara teşekkürlerini sunmak için de bir insan kurban eder. Konsey de beşinci günde memleketlerine dönülmesini oybirliği ile karara bağlar. 

Yelkenleri açma vakti geldiğinde büyük bir fırtına kopar ve birkaç gün sürer. Kalkhas onlara ölülerin ruhları hoşnut değildir, der. İşte o zaman Neoptolemus, babasının ölümünden sorumlu olan Polyksena'yı hatırlar. Polyksena sarayda bulunamamıştır şikayetçidir, orduyu suçlayarak Agamemnon'dan onun bulunmasını talep eder. Agamemnon da Antenor'u çağırır, Polyksena'yı bulup getirmesini emreder. Bunun üzerine Antenor Aeneas'a gider ve Polyksena'yı teslim etmesi için yalvarır. Böylece Akhalar yelken açarak gideceklerdir. Polyksena’yı saklandığı yerden çıkarmış ve Agamemnon'a getirmiştir. Agamemnon Polyksena’yı Neoptolemus'a verir, o da babasının mezarı başında Polyksena'nın boğazını keser. 




Truva Prensesi Polyksena'nın Neoptolemus tarafından babası Aşil'in mezarı üzerinde kurban edilmesi. Bu tasvirde Polyksena yere bakmaktadır, yani kurban "yer"e, ya da "öteki dünya"ya kurban edilmektedir.
Tyrrhen [Etrüsk] amphora, MÖ 570-550 - British Müzesi
(Adile Ayda “Tyrrhen” kelimesinin “Turhen-Turhan-Turan” olarak okunduğunu yazar. Çünkü ‘y’ Hellencede ‘u’ harfini temsil eder. 
Ayrıca Pelasg ile Etrüsklerin bir diğer adıdır.)



Biga'nın Gümüşçay Beldesi "Kızöldün Tepesi" (Kurganı)'den 1994'te çıkarılan "Polyksena Lahti" MÖ 520-500 (detay). Burada ise Neoptolemus Polyksena yukarı bakarken kurban eder, yani “göğe” kurban edilmiştir. 

Truvalı kadınlar yas ifadesi olarak saçını yoluyor. Bu yas ifadesi Grek kültüründe olmayıp, eski dönem Türk kültüründe görülür. "Kızöldün Lahti" Çanakkale Arkeoloji Müzesi'ndedir.  (Foto:Cambridge University)



Agamemnon ise Polyksena'yı sakladığı için Aeneas'a kızgındır. Takipçileriyle beraber hemen ülkeden ayrılmasını emreder. Böylece Aeneas ve tüm takipçileri ülkeden ayrılmak zorunda kalır. 

Agamemnon yelken açtıktan birkaç gün sonra, Helena ile kocası Menelaus evine dönmüştür, ama daha derin üzüntüler içindedir. Elen, kızkardeşi Kassandra, abisi Ektor'un eşi Andromakhe ve annesi Ekuba ile birlikte Khersonese'ye [39] gitmiştir.

Ne az ne de daha fazlasını yazıya dökmüştür Frigyalı Dares. Antenor'un takipçisi olarak da Truva'da kalmıştır. Truva savaşı 10 yıl, 6 ay ve 12 gün sürmüştür. Dares'in yazdığına göre, düşen Akhaların sayısı 866.000 [bu sayılar abartıdır, 86bin ise mümkündür]; Truvalıların sayısı ise 676.000 dir [aynı abartı burada da var, 67bin mümkündür]. Aeneas çeşitli yaşlardan oluşan yaklaşık 3400 takipçisiyle, Aleksander'in Sparta'ya giderken kullandığı yirmi-iki gemiyle yola çıkmıştır. Antenor'un yaklaşık 2500, Elen ile Andromakhe’n ise yaklaşık 1200 takipçisi vardır...  SON [40-41]



Truvalı Aeneas omzunda babası Ankhises, oğlu Askanius'ın elinden tutarak Truva'dan kaçıyor. Aeneas Priam'ın kızı Kreusa ile evliydi. 200 kabartmalı Sebastion Tapınağı'ndan detay, MS.14-68, Afrodisias/Karacasu-Aydın



14.yy minyatürde ise Antenor'un bir Akha ("Grek"in G'si ile gösterilmiş) gemisiyle kaçtığı görülüyor.




Truvalı Dares’in eseri de burada biter, ama hikaye devam etmektedir…

Tüm dünyaya dayatılan İlyada destanını, ama okuyarak, ama medyadan hepimiz az çok biliyoruz. Yukarıda anlatılanlardan çok çok farklıdır. Dares’in anlatıklarında; Paris’in Menelaus ile teke tek düellosu, korkak gibi kaçması yoktur; Aşil sürekli yaralanmaktadır ve aslında Aşil'in topuğu dedikleri yerden değil, aldığı birçok kılıç darbeleriyle ölmüştür; Ektor’un cenazesi için Priam yalvarmamaktadır; Patroklos savaşın en başında öldürülür. İlyada'da Aşil’in Agamemnon’a kaptırdığı rahip kızı Briseis yüzünden küstüğü anlatılır, ama Dares’in anlatılarında Briseis yoktur. Ayrıca Aşil, Polyksena’ya kara sevdayla tutulmuş hem aşk yarasından, hem de onu başkomutan seçmediklerinden dolayı savaş meydanından çekilmiştir. Bir kadın yüzünden çıkan savaşı da tiksintiyle karşılamakta ve barış istemektedir. 


Peki ya Akhaların hazırladıkları TRUVA ATI? O da yoktur, ne de içindeki Agamemnon askerleri [42] ...

Ne diyordu Dares : “Hainler Agamemnon'un adamlarını SAKA KAPISINDAN sokacaklardır.Saka kapısı tarif edilirken de "DIŞ TARAFI BİR AT BAŞI GİBİ OYULMUŞ OLAN KAPI " denilmektedir.



Şimdiye dek bulunmuş en eski Truva Atı tasviridir. Vazo’dan detay, MÖ 670 – Mikonos


Kapının at başı gibi oyulmuş olmasının sebebi ise Skamander nehrine at kurban edilmesinden kaynaklanmaktadır. Truvalılar at insanları olarak ün yapmıştır, zaten Ektor da bir at terbiyecisidir. Savaş at-arabalarıyla yapılırken, birçok Truvalı ata binmekte hünerlidir, hatta Prens Troil atlı olarak tasvir edilir. At başı gibi oyulmuş olan Saka kapısı da içeriden açılmıştır. İhanet içeriden, Truvalıların arasından çıkmıştır. Hainler kendileri ile takipçilerin canlarına karşılık, düşmanı saraya yönlendirmiş, şehrin ele geçirilip, yağmalanması ile birçok Truvalıların ölmesine göz yummuşlardır. Kralları Laomedon’un öldürülmesi, Truva’nın yağmalanması, Truvalıların öldürülmesi ve tabii ki Esione’nin kaçırılmasıyla, aslında ilk kanın Akhalar tarafından döküldüğünü de unutmuşlardır....





devamı...