Sultan Alparslan, "Merkezi Ahıl-Kalak olan Çıldır Gölü çevresi ile bütün Arpaçayı boyları ile "Sürmeli-Çukuru" bölgeleri de, Selçuklu akınlarında, 1037 den beri emeği çok geçen ve bu defaki fetihlerde büyük yararlıkları görülen, Gence Divin Emiri Şeddadlı Ebu'l-Evsar Şapur/Şavur'a mükafat olarak, Bizans ucundaki bu yerleri korumak üzere "ihsan" edilmiş; o da çok yaşlı olduğundan, oğlu Menuçehr'e buraları verdirerek 'Anı Şeddadlıları" kolunu (1064-1200) kurdurmuştur." (Kırzıoğlu) -
Salar/Müsafiroğulları'nın yerine Aran (Karabağ-Gence) ülkesinde 951 de Gence'de hükümete geçen eski Taş-Oğuz Hanları (Siuni/Sisakan beğleri) soyundan ve "Kürt" diye tanınan Ravad-Ravvadlı boyundan Şeddadoğlu Emiri Fazl/Faddlun (985-1031) hükümetinin ilk yılında Loru/Daşir Bagratlı kırallığına çatarak Höllüksüz-Davit'in Tiflis Emirliğine tabi Dmanik (Tomanın/Tomanıs) şehrine (bu ad Oğuznameler'de geçer) saldırmasına karşılık Kür üzerinde savaşmış, 1003-1004 yıllarında da Anı'ya bağlı yerlerden Kapan (=Dağ geçitleri, derbentler, demektir; Doğu-Karabağ/Susa bölgesinde) ülkesinde Parisos'u ele geçirmişti. (syf.299)
"Kırallar-Kıralı" unvanını alarak 1008 den beri Kafkaslar güneyinde en büyük devleti kurmuş olan Bagratlı III.Bagarat, Kakhet/Heret beği Davit'i kendine tabi kılmış, onun ölümü üzerine oğlu III.Kvirike (1010-1029) beğlige geçince kendisini metbu tanımak istememişti. Bunu da tabi kıldıktan sonra Gence Emiri Fadlun'un üzerine varmak için 1011 yılında Anı kıralı ile ittifak etti. Apkazlar ve Gürcistan kıralı III.Bagarat ile Anı Bagratlı kıralı I.Gagik, Şeddadoğullarına tabii Şamkor//Şemkür kalesini kuşattılar. Yenile Şeddadoğulu "haraç"a bağlanarak barışı elde etti. (syf.300)
...1018 yılından itibaren Van Gölü çevresiyle Orta-Aras boylarına yıldırıcı akınlar yapmaya başlayan ve ileride Selçuklu Devleti'ni kuracak Oğuzlar'dan Kınık beğlerinin emrinde Anadolu'yu fethedecek olan Yeni-Oğuzlar veya Müslüman Türklerin ilerlemeleri, II.Basil'in ölümüyle zayıflayan Bizanslılarla Ardahan-Artvin Bagratlarını birbirine dost ve müttefik edecek, I.Giorgiden dul kalan ve yeni kıral IV.Bagarat'ın anası olan kıraliçe Maryam Hatun'un elçilerin başında 1027 de İstanbul'a gitmesi, bu birlik ve dostluğu kolayca meydana getirecektir. (syf.300)
....Koç-Aşut Anı surlarını kuşatınca Bagratlı başbuğu Bahlavunili (Akkoyunlu) Vasak ve Vahram kardeşlerle ilerigelenler, iki kardeşi barıştırdılar. "İkinci Kıral" ve veliaht sayılan Koç-Aşut, Şüregel ve anı'ya karışmadan, yukarıda adı geçen Bagratlu sancaklarında hüküm sürecekti. Bu karışıklıklar sırasında Divin Emiri Şeddadlı Ebu'l Esvar Şavur, bu zamandan itibaren Anı'ya göz koydu; Bahlavunili Abirat Beğ'in Koç-Aşut'a ihanetle kendine sığınmasını, önce iyi karşılamışken, sonradan hareketlerinden şüphelenerek onu öldürttü.
Eski Taş-Oğuz Hanları Aravaz-Koca (Afrasyab) soyundan gelen Revvadlı - Şeddadoğulları ve Divin Emirliği
Büyük tarihçimiz Müneccimbaşı, Selçuklu Melikşah (1072-1092) çağında "Ulemadan bir kimse"nin yazdığı arapça "Tarih-i Bab ve l-Ebvab (Kapılar Kapısı / Demirkapı-Derbend) ve Şirvan ve Arran" adlı bugün aslı kaybolmuş bulunan çok değerli bir yerli kaynaktan alarak, Aran'da büyük bir hükümet kurup sonunda da bir kolları Anı şehrine hakim olan Şeddadoğulları için kısaca şunları yazıyor :
"Aran Meliklerinden Şeddadoğulları h.340 (951) de hükümete başlamıştır. Aran denilen ülkenin batısı Erminiyye, doğu ve güneyi (Aras sağından itibaren) Azerbaycan, kuzeyi Kabak/Kabuk (Kafkas) dağları ile çevrilidir. Başlıca merkezleri: Nahçıvan, Demirkapı, Gence ve Tiflis'tir. (hepsi de Taş-Oğuz'dandır.)
337 (948-949) yılında (Deylemli müsaffir oğlu) Salar-Muhammed adlı Azerbaycan hakimi Rey'de tutsak düşünce, eli-ulusu olan büyük beğlerin herbiri bir yanda başına buyruk oldu. Bu arada Kartuk oğlu Şeddad'ın oğlu Muhammed de Gence'ye yerleşip Aran ülkesini ele geçirerek düşmandan korumaya kalkıştı. Gittikçe çevre ve yanlarını da fetedip, 344 (955) yılında ölünceye değin, buraların hükümdarı oldu. Fakat son yıllarında eskiden hükmettiği yerlerden birtakım elinden çıkmıştı. Sonradan oğlu Ebu'l Hasan Ali Leşkeri 360 (971) yılında ortaya çıkıp, babasının hükmettiği yerleri yabancıların elinden geri aldı ve hükümete geçti. 8 yıl padişahlık ettikten sonra ölünce yerine, kardeşi Merzban geçtiyse de ,tedbirde eksiği olduğundan zamanında karışıklıklar oldu. Kardeşi Fazl (Fadlun) ile bunun araları bozuktu. 375 (985) yılında avlanırken kendisini öldüren Fazl, 47 yıl hükümet sürdü ve halkı kendisinden memnun bıraktı : 418 (1027) yılında güzel bir eser olarak Aras üzerinde büyük bir köprü yaptırdı. Bu da ölünce yerine geçen oğlu Leşkeri Ali 15 yıl hükümet sürdüler. Bu da ölünce yerine geçen oğlu Nuşirvan Gence'de ve Fazl (Fadlun) oğlu Ebu'l-Esvar (=Süvariler Atası) Şavur ise Divin'de müstakil olarak hükümete geçtiler. (441=1049)
Aran (Karabağ-Gence) ülkesinin yerli beğlerinden Şeddadoğulları ile bunların Anı koluna hizmet edip yararlıklar gösteren Divin yanından "Sahat-Çukuru) (Revan Ovası) bölgesinden çıkan Eyyublular'ın ataları, "Kürtler" soyundan ve Ravad-Ravvadiye boyundan tanınmıştır.
Bu Ravadiye/Ravvadi/Ravvadlı'ları Yemen Araplarının Ezd kolundan gösteren kayıtlar yanlıştır; bunun "Aravaz" sülalesi adının "Aravazd"a benzeyen aslının sonundaki "azd" hecesinin, İslamlığın tesiriyle Peygamberimizin mensup bulunduğu "necib kavim Arabélara nisbet olunmak için "Ezd-azd" kabilesine yakıştırıldığı anlaşılıyor. Bunların Araplıkla hiçbir alakaası olmadıklarını : "Merz-ban, Leşgeri, Nüşirvan, Şabur / Şavur" gibi Şeddadlı erkek adları ile Anı-Şeddadlılarının : "Menuçehri Khoşçehr, Şahenşah" gibi Gregoryen-Oğuzların da ötedenberi çok kullandıkları iranca ad ve unvanlar da gösterir.
"Kürt Ravadiye" aşireti resilerinden olan Eyyublular "ailesinin aslı, bilhare Eyyubilerin ihtişamlı devirlerinde araplaştırılmağa çalışılmış ve uzun bir silsilename uydurulmuş" olduğuna, "Kutbeddin Yemin'nin "Mir'at üz-Zeman"ı zeylini misal gösteren Becker haklıdır. Ermenice ve İslam kaynaklarının ayrı ayrı belirttiği gibi, Şeddadoğullarının mensup olduğu "Ravadlı/Ravvadiye" sülalesi, Aran/Karabağ Kürtlerinden yani yukarıda da (s91-96-242) anlattığımız gibi "OĞUZNAME"lerde "TAŞ-OĞUZ"un en büyük hükümdarı olan Sisakan/Siuni diye ermenice kaynaklarda geçen "AFRASYAB-OĞLU ARAVAZ(D)-KOCA" adlı SAKALAR'IN HANLARI soyundandır.
642-646 yıllarındaki ilk arap fetihleri sırasında bile Aran'daki "Balasagun/Balasagan" adlı Sakalar bölgesinin ahalisi "Ekrad" (=Kürtler) adıyla tanınmışlardı. Aynı şekilde Araplar, Horasandaki "Khalaç" adlı TÜRK BOYUNU da "ashab-i sevaim" (sürü sahibi göçebeler) den "EKRAD" diye anmışlardır. (Ekrad;göçebe, konar/göçer anlamını taşır! Yusuf Halaçoğlu -SB)
Dede-Korkut Oğuznameleri'nde "Aravaz(d)" adıyla anılan Siuni = Aran/Nahçıvan-Karabağ Hanları sülalesinden bir kısmı Müslüman olduktan sonra adları "Aras = Ras, Aran = Ran, Alan = Lan" gibi OĞUZ ellerinde ve buraya komşu yerlerdeki adlar gibi, baştaki "a" sesi atılarak "Ravad" biçiminde muhafaza edilmiştir.
Şeddadoğulları'nın dedelerinden "Kartuk"un adı da , şüphesiz, türkçe ve ESKİ-OĞUZ adlarından biridir.
Müneccimbaşı'nın Şeddadlı Ebu'l-Esvar Şabur/Şavur için II.Leşkeri'nin h.441 (1049) yılında ölümü üzerine Divin'de müstakil oldu demesi, bunun ilk emirliği tarihini göstermez. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, daha babası Fazl/Fadlun (985-1031) zamanında Gence'ye bağlı olarak Divin şehrinde bulunduğu, 1020 yılında Begratlı Hovhannes-Sembat ile Koç-Aşut arasındaki mücadeleler sırasında Bahlavunili Abirad'ın kendisine sığınmasından anlaşılıyor. Urfalı Matheos "Tekvin'de İRanlı (Müslüman) emiri Apulsevar, (1021'de) Anı'dan 12bin atlı ve adamlarıyla kaçıp gelen Abirad'a önce çok rivayet ederken, sonra onu öldürünce, Abirad'ın askerlerinin başbuğu Sarı Beğ, çerisiyle onun çoluk çocuğunu alarak kaçırıp Anı'ya getirdi" diyor.
1064 de kurulan Anı-Şeddadlılarının dedesi sayılan Şabur/Şavur (Şah-pur)un islami lakabını, İslam eserleri "Ebu'l-Esvar" ve "Ebu's-Süvar" biçimlerinde iki çeşit yazdıkları gibi, ermenice kaynaklarda "Apulsevar, Apu-Svar" ve Bizanslılarca "Aplesphares" diye gösteriliyor. Bu zat Daşir-Bagratlıları'ndan Höllüksüz Davit'in kızkardeşiyle evlenmişti. Sonradan Anı-Bagratlıları'ndan "İkinci Kıral" sayılan Koç-Aşut'un (1021-1039) kızı Kata/Kada ile de evlenmiştir.
Şeddadoğlulları'nın Divin kolunu kuran Ebu'l-Esvar Şabur/Şavur (1020-1067) en az 47 yıl emirlikte kalarak Yeni-Oğuz ve Selçukluların batıya akınları ve fetihleri sırasında onlara yardımcı ve kılavuz olarak, büyük yararlıklar gösterdi. Bu yüzden Sultan Alp-Arslan ilk batı seferinde 1064 te çok güçlükle Bizanslılar elinden alarak fethettiği Anı şehrini ve çevresini "Ebu'l-Esvar" vilayetine (Divin Emirliğine) kurb ü ittisali olmağla, ana inayet ve ihsan eyle"miştir. Bu ihtiyar kahraman da , büyük oğlu II.Fadlun'a (1067-1088) Gence, ortanca oğlu Ebu-Nasr'a (1067-1105) Divin, ve Anı-Bagratlıları'ndan Koç-Aşut'un kızı Kata Hanım'dan doğan küçük oğlu Ebu-Şüca'Menuçehr'e (1064-1110) de Anı Emirliğini verdi.
Böylece 951'de Gence'de kurulan Ravadlı-Kürtlerinden (Sakalar'ın Aravaz/Afrasyab oğlu= Siuni Sülalesinden) Şeddadoğulları'nın Müslüman emirliği hükümeti en az 1020 yıllarında I.Şabur/Şavur ile Divin'de ikinci bir kola ayrılmış iken bunun Bagratlılar'dan Kata Hanım'dan doğan en küçük oğlu Menuçehr ile de 1064 te Anı-Şeddadoğulları kolu kurulmuş oldu.
Bu üç kardeş Şeddadoğullarından : Gence kolu h.481 (1088) baharında Melikşah'ın emriyle Emir Bozan Beğ tarafından son emir II.Fadlun (1067-1088) tutsak edilerek sona erdi.
İkinci divin kolu, Apkazlar ve Gürcistan kıralı III.Giorgi (1154-1184) çağında Kıpçak-Gürcü ordularının 1162 Temmuz'unda Divin şehrini bir daha şenlenemiyecek biçimde yakıp yıkması ve ahalisini kırıp sürmesiyle, 1020-1162 tarihleri arasında 142 yıl yaşadıktan sonra bitmiş oldu.
En sona kalan üçüncü veya Anı-Şeddadlıları kolu ise , 1200 yılında "Gürcistan-Atabekleri"nden Koluuzunoğulları tarafından ortadan kaldırılıncaya değin 136 yıl yaşayabilmiştir.
Kars Tarihi - Prof.Dr.F.Kırzıoğlu
Askerlerimizin geçişini yaşlı gözlerle izleyen dedesine niye ağladığını sorduğunda dedesi;
“Ah yavrum, Allah bizi bu askerin ayak tozuna kurban etsin. Eğer bunlardan bir bölük, 34 (1918) baharında bu Kars’ta olsaydı, Ermeni bize o zulümleri edemezdi. Bu caddelerden kâfir Moskof’un saldat ve kazaklarının alay çalgısı (bando) ile geçişini, bizler evimizin önünden işitip duydukça yüreğimiz kan ağlardı. Şu gördüğün Al-bayrağı görmek için biz “Cülûs-i Hümâyûn”ları ve Bayramları bekler de, buradaki Şehbenderhâne’nin önünde yer alırdık. Mevlaya bin kerre şükürler olsun ki, 40 yıllık hasret ve esirlikte yüzü gözü “persi-pers” olan şu gaziler ocağı, şehidler yatağı Mübarek Kars’ı,
yine Türkiye’ye kavuşturdu” demiştir.
Kırzıoğlu’nun çocukluğundan beri, 40 yıllık Rus esaretini yaşayan Rus ve Ermeni zulmü gören, Anavatan’a katılmak için milli mücadele veren ve her biri canlı tarih sayılan aile ve çevresindeki diğer büyüklerinden dinledikleri; onun, milli hislerini güçlendirmiştir. Bu nedenle de, çok erken yaşlarda doğup-büyüdüğü Kars’ın tarihi, kültürü ve coğrafyası ile ilgilenmiş araştırmalar yapmıştır. Önceleri bölgesel olarak başladığı çalışmalarını,
daha sonra genel Türk tarihine ve kültürüne yaymıştır.
Taş Çağlarından Osmanlı İmparatorluğu'na Değin
ve Ekleme 1534-1921 Yılları Kronolojisi. (1953)
Anı Harabelerinde ilk yerleşme M.Ö. 5000-3000 yıllarında Kalkolitik Çağda başlar.
M.Ö. 3000 - 2000 Eski Tunç Devri yerleşmesi
M.Ö. 2000'de Demir Çağında Hurri yerleşmesi (Türk)
M.Ö. 900-700 yılları arasında Urartu Devleti yerleşmesi (Türk)
M.Ö. 650 yıllarında Kimmeri Hakimiyeti (Türk)
M.Ö. 626-149 Saka Türkleri (İskit) hakimiyeti (Türk)
M.Ö. 350-300 yıllarında şehir eski Oğuz Boylarından Arsaklıların Kamsarakan soyundan
Karampart tarafından yeniden kurulmuştur. (Türk)
M.S. 430-646 yılları arasında Sassani Hakimiyeti,
M.S. 646 yılında Halife Hz. Ömer devrinde Anı ve çevresi Arapların eline geçmiştir.
M.S. 732 yılında Bağratlı Beyliği egemenliğine geçmiştir.
(Türk- Bagratlı Sülalesinin Türkmenliği/F.Kırzıoğlu)
M.S. 966 yılında Bağratlı III Aşot tarafından şehir surları yaptırılarak Anı Krallık Merkezi olmuştur.
M.S. 1045 yılında şehir Bizanslıların eline geçmiştir.
M.S. 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından şehir alınarak Şeddat Oğulları Beyliğine verilmiştir.(Türk)
M.S. 1199 yılında Anı Gürcü Atabeylerin eline geçmiştir.
M.S. 1226 yılında Harzemşah Devletine tabi olmuştur.(Türk)
M.S. 1235 yılında Moğol İstilasına uğrayarak şehir tahrip edilmiş ve sonra eyalet merkezi olmuştur.
M.S. 1339 - 1344 yılları arasında İlhanlılar egemenliğine geçmiştir. (Türk)
M.S. 1406-1467 yılları arasında Karakoyunlu Devleti hakimiyeti altına girmiştir (Türk)
M.S. 1467 - 1516 Akkoyunlular Devleti Hakimiyeti (Türk)
M.S. 1516 - 1534 yılları arasında Afşar Türkleri hakimiyeti (Türk)
M.S. 1534 yılında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır (Türk)
M.S. 1878 yılında Ruslar tarafından istila ile 40 yıl Anavatandan ayrı kalmıştır.
MS. 1921 yılında İstiklal Harbi sırasında Ruslardan geri alınmıştır.
"Prof. Kırzıoğlu’nun Kars’la ilgili çok önemli çalışmalarından biri de şüphesiz Anı Şehri Tarihi’dir. Ermeni, Rus ve Avrupa tarihçilerinin özel bir önem atfettikleri bu şehrin tarihiyle ilgili olarak Türk akademik çevrelerinde yapılan en ciddî çalışmayı Kırzıoğlu’nun yaptığı söylenebilir. Ama üzülerek belirtelim ki tarih şuuruyla Türk ve dünya coğrafyasından hâlâ habersiz olan entelektüel çevreler, bu konuda da Ermeni tezlerinin tesiri altındadır. Ani resmî web sitesinde yer alan metinler, Kırzıoğlu’nun Anı Şehri Tarihi ve konuyla ilgili diğer makaleleri ışığında yeniden düzenlemelidir." - Yunus Zeyrek
Kars'ın 40 km doğusunda, üzerinden devlet hududu geçen Arpaçay'ın sağında Orta Çağ'ın alınmaz müstahkem şehri Anı Kalesi, 1501 yılından beri ören ve ıssızdır. Adı KIPÇAK kolundan KAMAK-ANI diye tanınan ikiz boydan gelme olup, bunu dillerinde "ı" sesi bulunmayan yabancılar gibi "Ani" yazıp söylemek, bizler için yanlıştır. (1)
(1) Evliya Çelebi (II.336/yazma), ayın ile "Anı-Kal'ası" diyor. Köktürk ve Uygur Yazıtları'nda, "Kırkız" ülkesi yolunda "Anı Suyu" ve "Anı" bölgesinden bahsediliyor. W.Radloff (Sibirya'dan), "Altaylar'dan doğan çağa "Anuy" ve "Ak Anuy" denildiğini (Rus telaffuzuna göre "y" sesi eklemiş) belirtir. "En Eski Gürcistan Tarihi"nde (MÖ.680 yılında) SAKALAR'ın Kafkaslar güneyine göçleri ve hakimiyetleri, "28 bin Türk Ailesi" ile "Sarkın" (Sarıklar*) boyunun yerleşmesi ve "Makedonyalı İskender"in gelişinde Kür ile Çoruh boyları ve kollarındaki kalelerde, yaman savaşçı KIPÇAKLAR ile HUN-TÜRKLER'in erlikle karşı koyup savaştıkları anlatılır. Bunu nakleden Hocamız rahmetli A.Zeki Velidi Togan (Umumi Türk Tarihine Giriş-II.Baskı 1970,İstanbul) diyor ki:
"Kıpçaklar'ın da , o kadar eski zamanda mevcudiyeti, yine imkan dahilindedir....79 yılında ölen Romalı Plinius (Tabii Tarih VI/18,3,19,1) Kıpçakları'ın "Kafkas Dağları'na yakın yerlerde birlikte yaşayan Kamaklar ve Oranlar"dan ve (Dağıstan güneyindeki) Derbend Kapısı'na "Komanya Kapısı"* denildiğinden bahseder. Biz de ekleyelim:
Aynı Plinius (VI/4,4,9,1,11,1) Pont-Denizi'ne karışan "Absarus Çayı"ndan bahseder. 131 yılında Rize-Batum arası kıyılarını da gören ARRIANOS ("Peripler'inde) Rize'ye 4 mil mesafede "ASKURUS Çayı' (OĞUZLAR'ın YAZGUR / YAZIR boyu adı ile ve Arkhansi'den 8 mil doğudaki "APSARUS Çayı'ndan (Yunan ve Latin dillerinde : "c,ç,ş" gibi diş-sesleri bulunmadığından, bunun, OĞUZ Boyu ile anılan "AFŞAR / AWŞAR" Çayı olduğu şüphesizdir) bahseder. (A.Baschmakoff, 'La Synthes des Periples Pontiques', Paris, 1948.)
Erzincan batısında, bölge adı "KAMAK" / Kemakh, sarp kalesinin adı "ANI" idi. Bakü köyü "Anı" ve Diyarbakır ilçe merkezi "Hanı" / Hani adı da, KIPÇAKLAR'ın ikiz boyundan kalmadır.
Köktürk ve Şineuşu Yazıtlarında, Kırkız ülkesine yakın Altaylar'da "Anı Suyu" ve "Anı" bölgesinden bahsedilri. Bugün de Altaylar'dan doğan çaydır.
devamını okumak için:
* - Sarıklar'da "Sarı-Şarışar", sarışın olmalarından dolayı anılan bir Kıpçak-Türk boyudur.
* - Komanya dediği Kuman Türkleri'dir. Yani Kuman ili, yurdu.
* - Ayrıca Oğuzlar Milattan Önceki devirlerde Guz-Skuz (Skyth-Scyth-İskit/Saka), ya da Asur tabletlerindeki adlarıyla Ashguz/İshguz, diye geçer. MÖ.1000 yıllarında Oğuz ve Ogur diye ikiye ayrılır ve Ogurlar Hunların atasıdır. (ref.Prof.Yegorov Nikolay İvanoviç Egorov (Yegorov) [ÇUVAŞISTAN-RUSYA]:
"Urartu Dili'nin , Hint-Avrupa (Aryani) Dilleri'nin Satem Grubuna sokulan Ermenice ile
hiçbir ortak noktası ve ilgisi yoktur." ....
"Urartu Dili (Türkçe'nin dahil bulunduğu) Ural-Altay Dilleri ile de bir benzerlik göstermektedir."....
"Urartu ve Hurri tanrı ve tanrıçalarının, aynı menşeden gelmeleri çok ilgi çekicidir."....
hiçbir ortak noktası ve ilgisi yoktur." ....
"Urartu Dili (Türkçe'nin dahil bulunduğu) Ural-Altay Dilleri ile de bir benzerlik göstermektedir."....
"Urartu ve Hurri tanrı ve tanrıçalarının, aynı menşeden gelmeleri çok ilgi çekicidir."....
Prof.Dr.F.Kırzıoğlu
"Kitab-i Diyarbekriyye" gibi resmi Akkoyunlu/Bayındrulu şeceresinde Kökçedngiz ile Alakez dağı arasında yaşayan Bayındurluların bu çağdaki büyüğü (Vasak/Basat Beğ yerine) Kaydur-Beğ adıyla gösterilmektedir. Bahlacunilerin bu koçak "Emran"ının bir adaşı da "Kitab-i Dede Korkud"unda (ıx.boy) Gence ile Berde'de otutup Kuzeylilere karşı Oğuz-Elleri'nin karavulluğunu yapan "Bagıl oğlu Amran" adıyla geçmektedir. Destandaki bu adın İber (Gürcistan) de hüküm süren Arsaklı hanedanından As-Pagur (300-362) oğlu Mirian'dır.
Karduk Karluk
Kard kökünden dolayı Kürt teorisyenleri tarafından Kürtlerin ataları olarak işlenen Karduklar, Xenofon’un Onbinlerin Dönüşü adlı kitabında geçer. “Karduk yayları uzun menzillidir” (Xenofon)
Karduk yayları uzun menzillidir ve muhtemelen katışık yay kullanıyorlardı. Yunan askerlerinin oklarının menzilinin Karduklara yetişmediğine göre, demek ki yaylarıyla en az dört yüz metre menzile ulaşabiliyordu. Batılıların ve özellikle yaylarıyla övünen İngilizlerin kullandıkları yayların menzilinin en fazla 200 metre olduğu bilinmektedir.
Bir diğer yandan Xenofon, her ne kadar bu halkı dağlı gösteriyorsa da , dağda yaşadıkları dahi kesin değildir. Sadece Yunanlılar onlarla dağda karşılaşmışlardır. Çünkü dağlı halklar ok-yaydan ziyade sapan ve kargı kullanırlar.
Bir kere ok yapımına elverişli ağaç her yerde bulunmaz. Diğer yandan ok yapımı son derece zahmetli ve zaman alıcı bir iştir. Dağlı ve orman halklarının ok-yay kullanmamasının sebebi, ormanda ağaçlara saplanıp kalması ve kaybolması, dağda ise taş ve kayalara çarparak kırılmasıdır. Halbuki bozkırlı halklar savaşlarda atılan okları toplayarak daha sonra tekrar kullanırlar. Gerçi Xenofon Kardukların yaylarının şekli hakkında bilgi vermez, ama düşmanın attığı okları kullanmak istediklerinde yayları için küçük kaldığı bilgisi göz önünde bulundurulursa, muhtemelen M tipi yaylar kullanılıyordu ki, bu tip yayların Orta Asya kökenli olduğu bilinmektedir.
Bilindiği gibi Saka-İskitlerden bize miras kalan iki destan vardır. Biri ŞU destanıdır ki Doğu Sakalarıyla ilgilidir, diğeri ise Alp Er Tunga veya Perslerin tabiriyle Afrasyab destanıdır ki, zamana göre farklı unsurlar içeren Oğuz Kağan Destanı’yla aynı şeydir. Kimi iddialara göre Afrasyab veya nam-ı diğer Oğuz Kağan, Kur’an da sözü edilen Zülkarneyn’dir. Biruni, el-Asar el-Bakiye adlı eserinde Zülkarneyn’den bahsederken, doğrudan Afrasyab’a atıfta bulunmazsa da, destanda anlatılan olaylarla onun naklettikleri arasında bir paralellik göze çarpar.
Destan’ın farklı versiyonlarına göre, Afrasyab yani Oğuz Kağan, bugünkü Azerbaycan’da düşmanla girdiği bir çarpışmada hayatını kaybeder. Bir diğer rivayet ise Pers prensi tarafından haince zehirlendiği veya bir şölen sırasında düzenlenen bir suikastla ortadan kaldırıldığı şeklindedir. Oğuz destanında anlatıldığına göre Oğuz Han, yani Afrasyab veya farklı versiyonlardaki Alp Er Tunga, Şirvan, Şamahı, Arran ve Mugan taraflarına da seferler düzenler. Daha sonra Diyarbakır ve Şam’a hareket eder, sonra Mısır’a gelir.
Destanlar elbette ki bir halkın muhayyilesinde yarattığı geçmişle ilgili kahramanlık ve drama destanlarıdır; ama öyle de olsa bünyelerinde bazı etnolojik, lengüistik, tarihi ve toponomik bilgiler barındırırlar. Zeki Velidi Togan’ın Reşidüddin Oğuznamesi’ni göre hazırladığı tercüme ve tahlil çalışmasında, Oğuz Kağan’ın seferlerini tamamladıktan sonra ülkesine doğru dönme kararı aldığı anlatılmakta ve Gur ve Garcistan yoluyla geri dönülürken, yüksek bir dağda aşırı kar yüzünden birkaç ailenin (belki de oymağın) ordudan geri kaldıkları belirtilmektedir…”Fakat hiçbir canlının ordudan geri kalmaması hakkında yasak vardı. Oğuz, bunu öğrenince hiç hoşuna gitmedi ve ‘nasıl olur da yağan bu kadar kardan insan yolundan kalır?’ dedi. Bu birkaç aileye ‘Karluk’ yani karlı lakabını verdi.”
Hemen hemen tüm dillerde olduğu gibi Türkçe'de de lehçeler arasında harf değişimi vardır. Örneğin Özbeklerin "yok" sözcüğü Kırgız ve Kazaklarda "cok" şeklini alır. Özellikle Kazak ve Kırgız lehçesiyle Altay Türklerinde "L" harfinin kelime içinde "D"ye dönüşmesi çok sık görülür. Örneğin Kuzeyev'in kitabında bir Başkurt oymağına mensup kişilerin atalarından bahsederken "Bizim atamız Hundar" örneğini vermesi dikkat çekicidir. Buradaki Hundar=Hunlar anlamındadır. Kırgızın çoğul şekli Batı Türkçesinde "Kırgızlar", doğu Türkçesinde "Kırgızdar" şeklindedir.
Garçistan Garça denilen dağlı bir halkın adından gelir. Farsçada gar dağ, garça dağlı demektir. Halbuki Özbekler R-L değişimine uygun olarak bunlara "galça" derler. Daha bunun gibi, onlarca değil, binlerce örnek verilebilir. Bu harf değişmi, günümüz Kazak ve Kırgız lehçesinde hala geçerliliğini korumaktadır.
Şimdi önümüzdeki Karduk kelimesindeki "D" harfini "L" ile değiştirelim. Karşımıza "Karluk" kelimesi çıkacaktır. Bu vakıa Nikitin de dahil olmak üzere Kürd konusuna eğilen şarkiyatçıların pek çoğunun gözünden kaçmış olabilir; ama hiç olmazsa Minorsky'nin gözünden kaçmaması gerekirdi. Demek istediğimiz şudur: Anadolu, İran ve Mezopotamya coğrafyasını Orta Asya ile karşılaştırmadan değerlendiren tarihçi ve coğrafyacılar büyük yanılgılara düşebilirler ve hatta düşmektedir. Bilindiği gibi eski Türkçenin en az tahrifata uğramış şekli Kazak, Kırgız, Altaylılar ve Sibiryalı Saka/Yakutlarda muhafaza edilmektedir.
Karluk adının nasıl ortaya çıktığıyla ilgili tek bilgi kaynağı Oğuz Kağan destanıdır. Halbuki Karluk adına Hunlar ve özellikle Göktürklerde rastlanır. Göktürklerin çöküşünden sonra Karahanlı Hakanlığı’nın bel kemiğini Karlukların oluşturduğu ve bugünkü Özbeklerin atası olarak ta göründüğü bilinmektedir.
Minorsky MÖ.1000 yılında Kuzey Mezopotamya ve Suriye civarında yaşamış Aramilerin bu bölgeye BES-KARDU dediklerini belirtmektedir. Eski Türkçede olduğu gibi günümüz Türkçesinde de –s , -ş değişimi vardır. Kazaklarda Bes Semiz Nayman, Bes Tamgalı , Karakalpaklarda Bes-Psak (Beş Pıçak) ; keza Kazaklardaki Beskurek, Kırgızlardaki Beş Körük’tür.
Bes-Kardu’yu Beş Karduk olarak okuduğumuz zaman Türkçedeki toponimlerin sonuna ilave edilen k ortaya çıkar ki lehçeden lehçeye göre değişir. Batı Türkçesinde Taşkentli, Doğu Türkçesinde Taşkentlik ; Batı Türkçesinde Konyalı, Doğu Türkçesinde Konyalık….O halde Kardu kelimesinin de Karduk olarak yazılması şaşırtmamalı. Kaldı ki Kardu kelimesi Türkçedir ve Kaşgarlı Mahmud’un sözlüğünde “zemheri sıralarında su üzerinde yüzen fındık büyüklüğündeki buz parçaları” anlamında geçer.
Kürdoloji Yalanları - Ahsen Batur
Bahlavuni (Balhavuni = Balh/Horasanlı Arsaklılar sülalesinden) Vasak (Basat) beğ
Akkoyunlu – Bayındır Boyu - Oğuz
Bahlavunili Vahran (Bayındurlu Behram) Beğ
Bahlavunili (Bayındurlu/Akkoyunlu) Abirad oğlu Vasak Beğ
Taş-Oğuzlar
Kıpçak Türkleri
Saka Türkleri
1855 KARS ZAFERİ ŞEREF MADALYASI
4 Ekim 1853’ten itibaren Türk-Rus savaşları başlamıştır. Anadolu cephesinde Kars ve Ardahan’da büyük savaşlar verilmiştir. Kırım Savaşı denilen bu savaşların üçüncü yılında müttefikleriyle birlikte Türkiye, Kırım’a asker çıkarıp, Karadeniz kuzeyinden Rusya içlerine yürüyüp onu barışa razı etmeğe çalışmıştır. Ruslarda büyük kuvvetlerle Kars üzerinden Anadolu’yu istilaya girişmişlerdir.
Kars halkı, 1855 yılı boyunca altı ay düşman ordusuna karşı göğsünü siper ederek büyük kahramanlıklar yaratmıştır. Sonunda açlık, hastalık ve soğuktan takatsiz kalarak şartlı olarak düşmana bırakmak zorunda kalmışlardır.
16 Haziran 1855 günü General Muravyev komutasındaki, bizden 3 misli fazla bir ordunun kuşattığı Kars Kalesinde 14 yaşından yukarı çocuklar bile tabyalarda vuruşmaya başlamış, yüzleri peçeli analar, yaşlı babalar cepheye yiyecek ve su taşımışlardır. 19 Eylül’de Sivastopol’un Türk ve müttefiklerin eline düştüğünü haber alan Rus Komutanı, 50 bin kişilik ordusuyla Kars tabyalarına saldırmıştır. Yedi buçuk saat süren bu boğazlaşmadan, ordu ve halk büyük zafer kazanarak Rusları tabyalardan dışarı atmayı başarmışlardır.
Sultan Mecit, gönderdiği bir fermanla Kars’a, bu üstün başarılarından dolayı “Gazilik” unvanı vermiştir. Kars’lıları üç yıl vergi ve askerlikten muaf tutmuştur. Bunun yanında İstanbul Darphanesinde kesilen ve üzerinde “Kars 1272” yazısı ile “Kars Kalesi” resmi bulunan aynı çeşitte altın, gümüş ve bronz “Kars Nişanı (Madalyası) yaptırmıştır. Karadeniz’de işleyen yeni bir vapura “Kars” adı verilmiştir.
29 Eylül 1855 Kars Muharebesinde Kars’lılardan 6 kadın ile 9 âliminde şehit düştüklerine işaret eden devrin vak’a nüvisi Cevdet Paşa şöyle demiştir. “Bu muharebe Silistre muharebesinden büyüktür”
Yabancılardan bazıları da “Kars muharebesi için Sivastopol muzafferiyetinden daha büyük olduğunu itiraf etmişlerdir.
Kars Gazi Madalyası
Hurri, Urartu, Kulhi, Kimmer, Saka/İskit, Arşaklı, Bulgar, Kun, Hazar ve Bagratlılar...[M. Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi, İstanbul 1953.]
Herhalde bu kavimlerin hepsi aynı kökten olmalı... Kafkasya ve Doğu Anadolu tarihinin en önemli ögeleri olan bu toplulukların her biri bir devre damgasını vurmuştur. Bu toplulukların hepsi İslâm öncesi devirlerde yaşamış olmasından dolayı genellikle Hazreti İsa dinindendiler. Hatta bölgede ilk kiliseleri inşa eden de Saka ve Kun Türkleri olmalı.
Urartuların güneş tanrısının adı olan Ardini adına yapılan tapınak yerlerinde bu adın izleri bugün de yaşamaktadır: Artvin, Ardahan, Ardanuç, Ardeşen...[Kırzıoğlu, Kars Tarihi, s. 63.]
Bagratlı ailesi meselesi. Zira bu ailenin kimliği üzerindeki tartışmalar kesin bir sonuca bağlanamamıştır. Kesin olan bilgiler şunlardır: Bu aile İspir ve Ardanuçludur. [M. Lang, Gürcüler (Çev. N. Domaniç), İstanbul 1997, s. 95.]
İlk önemli aile büyüğü de Aşut’tur. Aşut, aşmak fiilinden “dağ beli” anlamına gelen Türkçe bir isimdir. Bu aileden yetişmiş büyük kişiler arasında on beşten fazla Aşut bulunmaktadır.[Kırzıoğlu, Kıpçaklar, s. 56.]
900’lü yıllarda Tibet Ortodoks Kilisesini yaptıran da bunlardan biridir. Bu kilisenin damında, eski Oğuz sembollerinden koçbaşı heykelinin bulunması, tarihçilerin dikkatini çekmektedir. [Azmi Tozkoparan (A. Özder), Artvin Tarihini İlgilendiren Bazı Yanlışlıklar Hakkında, Yeşil Artvin dergisi, 1973. S. 5,]
Tibet isminin, bir Türk kabile adı olması da bu cümledendir. [Yunus Zeyrek, Acaristan ve Acarlar, s. 125.]
575 yılından Rus istilâsının başladığı 1801 yılına kadar iktidarda kalmış olan Bagratlı sülâlesi, dünya rekoruna sahiptir. Bagratlılar, ilk defa Çoruh bölgesinde küçük bir beylik şeklinde ortaya çıkmıştır. Zaman zaman Bizans, Arap ve Hazar hükümdar ve komutanlarından himaye gören ve V. yüzyılda Ardanuç kalesini merkez edinen Bagratlı ailesi, bölgede nüfuz sahibi olmuştur. Bagratlı hakimiyeti, dayılarının tahtına varis olarak Tiflis’te Kartli tahtına oturan Guram Beyle 575 yılında Gürcistan’a uzanmıştır.
Abbasiler çağında -VIII. yüzyılda- bir başka Bagratlı Aşut Bey, Anı valiliğine tayin edildi. Bu Bagratlı kolu, Ermenilerin mezhebi olan Gregoryen kilisesine bağlı kaldı. Bu mezhebin ve kilisenin kurucusu olan Anak oğlu Grigor’un da, Arşaklı Hıristiyan Oğuz Türklerinden olduğuna dair kuvvetli tarih haberleri vardır. Zira bu mezhepte, diğer Hıristiyan mezheplerinde görülmeyen fakat eski Türk âdet ve inançlarının izlerini taşıyan birçok unsur vardır. [M. Fahrettin Kırzıoğlu, Armenya/Yukarı Eller Tarihinin İçyüzü, TTK Belleten, Ankara 1986, c. L, S. 198,]
Bagratlılar, Ermeni, Gürcü ve Abhazların tarihinde çok önemli bir yer işgal etmektedirler. Bu sebepledir ki adı geçen milletler, Bagratlı ailesini paylaşamamakta, her biri bu ailenin kendi milletine mensup olduğunu iddia etmektedirler.
Ne gariptir ki bizim tarihî coğrafyamızda cereyan eden bu tartışmada Türk bilim adamları yoktur! Bagratlı ailesinin adı, yalnız Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu’nun kitaplarında geçmektedir.
Yunus Zeyrek
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof.Dr.M.Fahrettin KIRZIOĞLU'NDAN
VE
İlk-Kıpçaklar MÖ.8.yy-MS.6.yy) ve Son Kıpçaklar (1118-1195) ile
Ortodoks-Kıpçak Atabekler Hükümeti (1267-1578)
(Ahıska/Çıldır Eyaleti Tarihi'nden)
1992 Türk Tarih Kurumu Basımevi
Prof.Dr.M.Fahrettin Kırzıoğlu
"Doyumlu (Kars) Kaya Resimleri / Petroglyphs in Doyumlu (Kars)"
"Atın bacakları ve kuyruk detayları Altay dağları bölgesi Türk Dönemi ve Klasik Türk Dönemi kaya resimlerindeki
stile yakındır"
"Doyumlu 'çöp adam'larının diğer yakın benzerlerini ise Lena nehri havzası kaya resimleri arasında görürüz."
"Atın bacakları ve kuyruk detayları Altay dağları bölgesi Türk Dönemi ve Klasik Türk Dönemi kaya resimlerindeki
stile yakındır"
"Doyumlu 'çöp adam'larının diğer yakın benzerlerini ise Lena nehri havzası kaya resimleri arasında görürüz."
TÜRK TARİHİ