22 Haziran 2020 Pazartesi

Yaşar Çoruhlu ile Türkler


İşte Gerçek

Benim gibi erken devir Türk Sanatı, Kültürü, Tarihi üzerine çalışanlara Batı hayranlarının okumadan dinlemeden anlamadan en çok söyledikleri şey:” Her yeri ve her şeyi Türk yapmaya çalışıyorsunuz” şeklindeki ifadeler oluyor.

Biz Türk yapmaya çalışmıyor aksine sanat ve medeniyet tarihinde doğruları ortaya çıkararak Türklerin hakkının yenmesini engellemeye çalışıyoruz.

Bu sözlerimle bilimsel çalışmayan, konuyu sulandıran ve belirsizleştiren ve yaptıklarıyla bilerek veya bilmeyerek yanlış tarafa hizmet eden bir taifenin varlığını da inkar etmiyorum elbette. Bunlar berikilerin eline kullanacak kozlar, bahaneler veriyorlar.

Ancak Avrupalıların (ve diğer Batılıların) neredeyse tüm dünyayı Hind-Avrupalı yapmasına, asla olamayacak yerlerin de batılılarca kültürel değil ama fiili olarak işgal edilmesine ses çıkarmayan hatta buna sevinenlerin, bazı bilim insanlarından, gerçek bu yönde olmadığı halde “her yeri ve herkesi Türk yapıyor” diye şikayet etmesi, faşistlik ve ırkçılıkla suçlaması, hatta alay etmesi en hafifinden biraz fazla komik kaçıyor.

Kendi benliğini Avrupa veya Batı’ya satanlar kaybettiklerinin farkına varmalı.

Prof.Dr.Yaşar Çoruhlu
3 Haziran 2020 / FB sayfasından




Hakan Tunç (Ezber Bozan TV):
Batılılar Ön-Türk Teorisini Hint-Avrupa Teorisiyle red ediyorlar. Hint-Avrupalı Teorisini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?


Prof.Dr.Yaşar Çoruhlu:
Onlar Türk Teorisini nasıl değerlendiriyorlarsa ben de Hint-Avrupalı Teorisini öyle değerlendiriyorum. Bunu belki şu şekilde ifade edebilirim. Hint-Avrupalılık adı üzerinde bir teori, yani ıspatlanmış bir şey değil. Sürekli tabi batılı araştırmacılar bu konuda çalışıyorlar. Genellikle arkeoloji ve dil argümanlarını kullanarak bunu ifade etmeye çalışıyorlar. 

En son, gerçi onlar kendi içerisinde de çatışma halinde ama, en son belirttikleri şey Hint-Avrupalı toplulukların ilk olarak, yani Arilerin ilk olarak İç Asya'da ortaya çıktıkları ve oradan İran, Hindistan ve Doğu Avrupa'ya yayıldıkları yolundadır, Anadolu'yu da bunun içerisine katarak söylüyorlar. Oysa biz onların bahsetmiş oldukları bölgelerde Hint-Avrupalı diye gördükleri toplulukların önemli bir kısmının aslında Türklerin ataları tarafından oluşturulduğunu görüyoruz.

Ve dolayısıyla bizim teorimizde tam onların ileri sürmüş oldukları bölgeleri esasında içeriyor. Çünkü biz, yine Batılıların "Hint-Avrupalı unsurlar" demiş olduğu belirgin şeylerin zaten yüzyıllar boyunca Türk olduğu bilinen sonraki topluluklarda da yaşadığını zaten görüyoruz. Kalıntılarıyla da görüyoruz, sözlü gelenekleriyle de görüyoruz, dolayısıyla bu kültürel unsurlar Türklere ait ise onların "Hint-Avrupalı" dedikleri kavimler Hint-Avrupalı değil Türklerin atalarıdır.

Örneğin; Andronova, Okunev, Karasuk, Tagar ve Taştık Kültürleri, ben bunların Proto-Türk, yani Ön-Türk kültürleri olduğunu düşünüyorum. Ama onlar bunların çoğunluğunu, hepsini değil çünkü bir kısmında Mongoloid karakterler var, ama önemli bir kısmını Hint-Avrupalı olarak kabul ediyorlar.

Fiziki antropoloji açısından bakıldığında Ön-Türklerin başlangıçta Beyaz Irk'tan olduklarını, "Avrupai Tip"e benzediklerini, ama buna "Avrupai Tip" demek de yanlış, fakat öyle demek zorunda kalıyoruz, çünkü başka bir adlandırma yok, yani özel bir terim yok. Başlangıç itibariyle Beyaz Irk olduklarını kabul ediyoruz. Ama yine oldukça erken dönemlerde buna Mongoloid Irk'ın da belirli oranlarda karıştığını görüyoruz. Bu yüzden daha doğuda daha çekik gözlüler, daha batıda daha batı tipinde Türkler ortaya çıkıyor.


SORU:
Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda ve Atatürk'ün ölümüne kadar okul kitaplarında ve müfredatta Ön-Türkler vardı. Sonrasında, Atatürk'ün ölümünün ardından, apar topar Ön-Türklerle ilgili her türlü bilgi ve belge bizim ders kitaplarımızdan, müfredatımızdan çıkartıldı. Neden çıkartıldı? Niçin çıkartıldı? Ön-Türkleri bilmemizi kim istemiyor?


Prof.Dr. Yaşar Çoruhlu:
Ön-Türkleri bilmemizi esasında Avrupalılar veya Batılılar diyeyim, çünkü Amerikalılar da Kanadalılar da buna dahil, hiç farketmiyor, istemiyor, temelde onlar ama yanlızca onlar değil, Türk olup da Batı eğitimiyle yetişmiş ve o kültürü benimsemiş olan insanlar da. Ayrıca bir takım ideolojik yapıda düşünen, ama Türkçü ideolojilerin dışında düşünen insanlar da bunu istemiyor. Yani bugünkü gibi, o dönemde de bir tarafta Rusya var, bir tarafta kapitalist dünya var, bunların her ikisi de bunu temelde istemiyorlar. 

Bunu istememelerinin sebebi şu; Ön-Türklük kavramı aynı zamanda topluma bir bilinç veriyor. Ve aynı zamanda Türklerin eskiden bulundukları yerlerin onların yurdu olduğunu dahil eden bir şey. Oysa Batılıların temelde amacı, tabi bütün Batılı toplumları kastetmiyorum, yönetimlerinin amacı diyelim belki daha doğru olur, temelde amacı Türkleri mümkünse, çok sert olacak belki, yok etmek, yok edemiyorsan asimile etmek, onu da yapamadın o zaman ikinci sınıf topluluk halinde sömürge toplulukları halinde kullanmak. O bölgenin bütün zenginliklerini kendileri için istemek. Tabi bunu sadece Türkler için yapmıyorlar, kendilerinden olmayan her ulus için de gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Hatta Oryantilizm dediğimiz bilim akımı bile bu amaçla doğdu, sonra tabi bazı olumlu neticeleri de, bilimsel neticelerde, oldu. Amacı bu sömürge yapılacak insanlar hakkında bilgi edinmekti. Net olarak söylemek istersek Türklerin dışında kimse bu Ön-Türk konusunun anlaşılmasını, öğrenilmesini, bilimsel olarak ispatlanmasını ve bu bilinçle Türk toplumunu bilinçlenmesini istemiyor. Buna içimizde bulunan "Batıcılar" da dahil.


SORU:
Ön-Türkler dünyada nerelere gittiler?


Prof.Dr.Yaşar Çoruhlu:
Ön-Türklerin dünyada gitmedikleri yer var mı bilmiyorum. Ama bu da biraz havada söylem olacak, çünkü söylenen şeylerin hiçbirisi bilimsel olarak incelenmiş ve ortaya konmuş değildir. Sadece söyleniyor, sözlü kültürün etkisi herhalde. Şimdi Türkiye'de bu şeyleri söyleyenler bir araştırma ensititüsü mü kurmuştur? Yok. Bir üniversite mi kurmuştur, bir bölüm mü oluşturmuştur veya ne bileyim herhangi bir araştırma kurumu mu oluşturmuştur? Hayır yok, bunların hiçbirisi yok. Bunlar olmadan farazi olarak, biraz da milli duygularla diyeyim, şöyledir böyledir diye söyleniyor, anlatılıyor. Ama hiçbir şey şöyledir, böyledir demekle olmuyor. Dolayısıyla önce bu bilimsel kurumların, devlet başta olmak üzere, çeşitli özel müesseselerin de kurması lazım, araştırmalar yapılması lazım, ondan sonra işte "Türkler şuradan geldi, şuralara gitti" diyebiliriz.

Bugün mesela Macaristan'a gittiğinizde kütüphanelerinde göçler bölümü vardır; Asya'dan bu bölgeye nasıl geldiler, detaylı olarak bilimsel olarak araştırılıyor. Ama Türkiye'de her şey sadece söyleniyor. Yani dilin kemiği yok, her şeyi söyleyebilirsiniz.


SORU:
Ama bir emek yok mu?


Prof.Dr. Yaşar Çoruhlu:
Yani bilimsel olarak bunu ortaya koyması ve ispat etmesi lazım ki biz sadece kendi kendimize konuşmamalıyız, dünyaya da anlatmalıyız. Anlatabilmek için de bilimsel yolla gitmemiz lazım. Başka türlü bunu başkalarına kabul ettiremezsiniz. O zaman da derki, yani siz...


SORU:
Peki Hocam, bildiğimiz kadarıyla nerelere gittik?


Prof.Dr. Yaşar Çoruhlu:
Bildiğimiz kadarıyla, bu yine kaynaklanma noktası önemli, ama bütün Avrasya'ya yayıldıkları kesin bir kere. Ve Avrasya'daki bütün topluluklarla da karışmış oldukları da kesin. Yani Çinlilerin önemli bir kısmı Türk ve Moğol kökenlidir zaten. Avrupa ulusları için de geçerli, özellikle Kuzey Avrupa, Doğu Avrupa... Finlandiya, Norveç, İsveç, Romanya, Bulgaristan, Macaristan hatta belirli oranda İngiltere bile, Almanlar... bunlar kökende Asyatik Türk topluluklarıyla ya akraba ya da kökende bir topluluklar.


SORU:
Hocam Türkler Anadolu'ya 1071 de girdi bilgisi ne kadar doğru?


Prof.Dr. Yaşar Çoruhlu:
Şimdi oradaki Türkler sözünün doğru olabilmesi için Oğuzlar yapmak lazım. Yani Anadolu'ya 1071'lerde giren Oğuz Türkleriydi. Ve fakat o da çok doğru değil, yani Malazgirt'le girmediler Anadolu'ya Oğuz Türkleri de, Ani'nin fethiyle girdiler. İlk olarak Ani fethedildi, ondan sonra... ama şöyle de denilebilir, Türklerin orada kalacakları Malazgirt ile iyice tescillendi. Şimdi Türklerin şöyle bir özellikleri var, Türkler aslında iddia edildiği gibi bir "göçebe" bir millet değil. Farklı bir medeniyet tarzları var. Türkler gittikleri yerlere yerleşmek amacıyla gidiyorlar. Yani oradan alacağını aldıktan sonra başka bir yere gitmiyor. O yüzden Anadolu'ya da yerleşmek için geliyorlar ve belirli dönemlerde bunu yapmışlar.

Oğuz Türklerinden önce de net olarak takip edebildiğimiz, mesela Avrupa'ya giden, Hun devletinin yıkılışından sonra, Avrupa'ya giden Hunların bir kısmı Kafkasya ve civarında kalıyorlar. Bir müddet dediğime bakmayın yine epey bir süre, 100 sene gibi, kalıyorlar. Ve o esnada Doğu Anadolu'da, kuzeyinden Hatay-Antakya civarına kadar bir süre Hun baskısında kalıyor.

Onları bırakın daha erken dönemde, yani milattan önceki dönemde ise İskitler var. Tabi bu arada İskitlerin Türklüğü meselesini de tartışmak lazım.

İskitler, Avrupalılara göre, zoraki bir şekilde Hint-Avrupalı yapmaya çalışıyorlar. Ama olmuyor, çünkü Türk oldukları yönündeki bulgular, belgeler daha fazla. Ötekinin zorlama olduğu onun yanına konulunca hemen anlaşılıyor zaten. İskitlerin özellikle kurucu kabileleri Türk kökenli veya Türklerle çok yakından akraba. Ama ondan sonra İç Asya'nın batısından gelip Kuzey Karadeniz'e yayıldıklarında onların içine Türk olmayan başka unsurlar da karışıyor ve Kuzey Karadeniz'deki İskit topluluklarını oluşturuyorlar.

Bunların erken dönemlerden beri Anadolu'ya akınları var zaten. Arkeolojik buluntularla görüyoruz. Yani 1071 Oğuz Türklerinin Anadolu'ya girişleridir. Ondan çok çok önce, MÖ 9.yy'larda ki onlardan önce Kimmerler var ki onlar da büyük bir ihtimalle Türk topluluğu. Ve belki araştırılırsa Urartuların, Hititlerin bir bölümünün, Medlerin, Partların, Etrüskler... Sümerler ya Türklerle birlikte yaşadılar ya da kökende büyük bir oranda Türklerle akraba. Sümerlerle Türklerin birlikte yaşadıkları, aslında kesine yakın bir bilgi, bunu daha önce Osman Nedim Tuna ...


Prof.Dr. Umay Türkeş Günay - "Türklerin Tarihi" kitabından
SB




SORU:
Hocam ona geleceğim. Dünya üzerinde Türk adıyla billinen devletler Göktürkler değil, MÖ 4000 ile 2000 yılları arasında Mezopotamya'da kurulan Turuku Krallığı ve Anadolu'da kurulan Turki Krallığı varmış. Bu bilgi doğru mudur?


Prof.Dr. Yaşar Çoruhlu:
Yani bunun bilimsel yöntemler ortaya konulmuş değildir. Daha çok hipotez olarak ifade ediliyor. O yüzden üzerinde çalışılması lazım. Çünkü bilimsel konular ele alınırken önce bir hipotez ileri sürülür, sonra bu hipotez üzerine çalışılarak bu bir teoriye dönüştürülür. Onun da üzerinde çalışmalar devam eder ve nihai kararlar verilir. Dolayısıyla bu konudaki iddialar başlangıç aşamasındadır, bu yüzden doğrudur ya da yanlıştır demek doğru değil. Ama demin söylediğim gibi Sümerlerin Türklerle yanyana yaşadıkları düşüncesinin doğru olduğuna inanıyorum, bu belki de Turuk Krallığındaki topluluklar da olabilir. Evet Turuk diye bir kavim ismi geçiyor. Ama söylenenler bunu tam olarak ispat etmeye yeterli değil. Dediğim gibi araştırılmaya devam edilmeli, hem de birçok yönden, sadece dil açısından değil, arkeolojik açısından da, başka bilim dallarıyla da bulguların desteklenmesi ve ortaya koyup dünyaya ilan edilmesi gerekir.


"Turukilerin Ülkesi" - Rimmon-Nirari I Yazıtı - MÖ 13.yy
ve diğer Türk toplulukları: Gut/Kut - Subar - Lulubi - Kaslar (Kassit)
SB




SORU:
Ön-Türk araştırmacısı Kazım Mirşan'ın birçok iddiaları var, Ön-Türklerle ilgili. Örneğin Ön-Türklerin 18bin yıldır var olduğu, yazıyı Türklerin bulduğu, 14bin yıldır Türklerin Anadolu'da var olduğu, Gök/Köktürk adıyla bir Türk devleti olmadığı, 12 Hayvanlı Takviminin Çin takviminden önce Türklerin kullandığı, Latin alfabesinin Ön-Türkçe olduğu, Çinlilere mal edilen kağıt, matbaa ve pusulayı Türklerin bulduğu yönünde iddialar var. Kazım Mirşan'ın bu iddiaları hakkında siz neler söyleyecek, nasıl yorumlayacaksınız?


Prof.Dr.Yaşar Çoruhlu:
Orada pek çok şey iddia etmiş zaten, her birine cevap vermeye kalkarsak uzun bir program olur. 18bin yıl demek aslında Taş Devrine kadar iniyor demek. Bu genel mantık itibariyle doğru kabul edilebilir. Çünkü hiçbir topluluk gökten inmediğine göre, onların ataları veya onları oluşturan küçük gruplar muhakkak çok erken dönemdeki insan toplulukları içerisinden doğup ortaya çıktılar.

Bu bakımdan örneğin İç Asya söz konusu olduğunda, biliyorsun bir meşhur Pekin Adamı var. Adına her ne kadar Pekin deniyorsa da oradaki kalıntılar Çinli falan değil, daha çok Mongoloid taraflı kalıntılar. Altay bölgelerinde Türklerin atası olduğu iddia edilen insan tipleri var, bunlar tabi taş devrinin insanları. Ama bu da genel olarak söylenebilecek bir şey. Onun iddia ettiği gibi söylenebilecek bir şey değil. Daha çok araştırmaların olması gerekiyor. tabi kendisi daha çok dil açısından bunun üzerinde duruyor. Ben dilci değilim. Dil açısından onun okumalarının doğru olup olmadığını denetleyemem. Ama gördüğüm kadarıyla bunu Türkiye'deki diğer Türkologlar da denetleyemiyor. Yani kendine özgü bir takım yöntemlerle gidiyor olmalı, oysa bilim dediğiniz şey nedir? Bilim başka araştırmacılar tarafından da denetlenebilen şeydir. Dolayısıyla biz onu denetleyemiyorsak eğer bu çok bilimsel durmuyor bana göre. Bütün iddiaları için de aynı şeyi söyleyebiliriz.

Yani evet, Anadolu'ya çok erken çağlarda Türklerin, hepsi değil de bazı kollarının geldiğini, veya eskiden beri orada oldukları söylenebilir. Ama bunu söylemek başka şeydir ve her açıdan ispatlamak ve gösterebilmek başka şeydir. Bence Kazım Mirşan'ın söylediği birçok şey iddia ve hipotezden ibaret.


SORU:
Sumerler ile Ön-Türklerin nasıl bir bağlantısı var?


Prof.Dr.Yaşar Çoruhlu:
Yani ben konunun uzmanı değilim, ama fikrimi söylemek gerekirse, genelde Sumerlerin zaten Asya'nın bir yerlerinden geldiği düşüncesi var. İç-Asya'dan geldikleri, yani muhtemelen Türklerin atalarının oturduğu bölgelerden geldikleri düşüncesi var. Ve ayrıca MÖ 2binler'de onlarla beraber bazı Türk toplulukların da Anadolu ve Mezopotamya'ya geldikleri düşüncesi de doğru olmalı. Fakat bunun ayrıntılarını bilmiyoruz. Bir takım tabletlerde Sumerlilerle ilgili bir şeyler var, ama o konuda genelleşmiş değil. Yalnız dil açısından Osman Nedim Tuna biraz durmuş ve onun modern dil inceleme yöntemlerine göre yapmış olduğu çalışmalar sonucunda net olarak bir kısım Türklerin Sumerlilerle birlikte olduğu anlaşılıyor. Yani Türkçenin MÖ 2binlerin Anadolu'sunda konuşulduğu ifade ediliyor.


SORU:
Göbeklitepe'yle Ön-Türklerin bir ilgisi var mı?


Prof.Dr.Yaşar Çoruhlu:
Göbeklitepe çok entresan ve gerçekten de önemli bir merkez. Ama ben bunu daha çok kendi alanım açısından değerlendiriyorum. Sanat-Tarihi ve Arkeoloji daha içiçe olduğundan dolayı.. İnançlar ve sembolizm açısından da değerlendirilebilir tabi..

Bence Göbeklitepe'yi yaratan halk Türklerle benzer bir kültürden gelen halktır. Daha doğrusu Türklerin atalarıyla.. Çünkü o kadar erken dönemde Ön-Türklerin kimler olduğu, nerede bulundukları henüz tam olarak ifade edilmiş değil. Ama kültürel açıdan Türklerle çok büyük benzerlikleri olduğunu düşünüyorum.

Bir kere Eski Türklerdeki, daha sonra Orta Çağlarda bile, işte Göktürklerde olduğu gibi, bir Atalar Kültü var, artı Gökle ilişkili kültler ve Yerle ilgili kültler var. Yani tabiat kültleri var. Bunlar aynen Göbeklitepe'de de geçerli. Aynı zamanda Göbeklitepe'deki tapınak sistemi de çeşitli dönemlerdeki Türk tapınaklarına uygun. Tabi burada Türkiye'de bilinmediği için denilecekki "Eski Türklerde tapınak mı vardı ki" falan diye bir şey söyleyecekler ancak bu doğru değil. Eski Türklerde hakikaten tapınak var. Hatta Hun ve Göktürkler döneminin Çin kayıtlarında Atalar Tapınağı'ndan söz ediyor, Gök Tapınağı'ndan söz ediyor.

Arkeolojik bir takım kalıntılara baktığımız vakit, mesela Kazakistan'ın Neolitik devrinden beri bir takım kalıntılara bakalım, veya o civardaki Kırgızistan veya yakın civardaki Türk ülkelerinin, Moğolistan falan, hatta İskitlere bakalım daha sonra, onlar da etrafı duvarlarla çevrili ve dikilitaşların bulunmuş olduğu açık hava tapınakları var. Ve Göbeklitepe'deki bu mevcut olan, kazılarla kısmen açığa çıkarılmış olan tapınaklar da bu tipte tapınaklar. Yani nesnel olarak da benzerlik görülüyor. İç Asya'da bu sistem yüzyıllarca devam etmiş. Göbeklitepe çok erken dönem tabi, Neolitik devir, MÖ 12bin diyorlar, dolasıyla Göbeklitepe'yi bir başlangıç olarak alabiliriz.

Onun yakınında Nevali Çori diye bir arkeolojik merkez var. Bu arkeoloijk merkezdeki bir takım tapınaklar da ona benziyor. Biraz işte Anadolu'daki Çatalhöyük ve Hacılar gibi merkezlerle de karşılaştırılıyor. Ama birebir ben bu bağlantılı olan yerlerin Göbeklitepe'nin bulunduğu yerden Anadolu'ya ve İç-Asya'ya doğru gittiğini düşünüyorum. Bunu düşünmemin sebebi de oradaki tapınak sisteminin veya uygulama şekline benzer çeşitli uygulamaların İç-Asya'da erken dönemlerde Orta Çağlara kadar, Neolitikten Orta Çağlara kadar Türk toplulukları arasında uygulana geldiğini görüyorum. Dolayısıyla kökende temel bir kültür, Türklerin atalarıyla ortak olan bir kültür olduğunu, ama bu kültürü Göbeklitepe insanlarının Anadolu'ya taşıdıklarını düşünüyorum. 


SORU:
Hocam sizin gibi düşünen biri daha var. Kaya resim uzmanı Rus Elena Okladnikova** da Türklere ait Kalbak-Taş kaya motifleriyle Göbeklitepe motiflerinin birbirine çok benzediğinden yola çıkarak iki kültüre arasında mutlaka bir kültür olabileceğinden bahsediyor.


Prof.Dr. Yaşar Çoruhlu:
Evet, o daha dar kapsamlı bir yerden söz etmiş ama aslında genel olarak İç-Asya'daki bu yapıları inceleyip karşılaştırsaydı, onun birçok İç-Asya bölgesine yayılmış Türk topluluklarının kültürleriyle örtüştüğünü kendisi de büyük bir ihtimalle görecekti. Zaten inançlar açısından ve o inançların sembolizmi açısından da bağ var. Şimdi Şamanizm diye adlandırılan inançların erken arkaik şekillerinin orada da olduğu aslında görülüyor ve anlaşılıyor. Bunu bu şekilde ifade etmek gerekiyor. Tabi erken dönemlerde Türklerdeki o inançları Şamanizm olarak değil de Gök-Yer-Su ve Atalar dini inançları diye ifade etmek lazım.


SORU:
Hocam artık sona geldik, Türklere özgü motifler, kaya resimleri, tamgalar, kurganlar Anadolu'nun dört bir yanında, hatta yalnızca Anadolu'da değil, Avrasya'da... Peki Ön-Türk Uygarlığı neden araştırılmıyor?


Prof.Dr.Yaşar Çoruhlu:
Şimdi bu konuyla ilgili olarak önce bir uyarı yapmak lazım. Kaya resmi gördüğümüz vakit, her kaya resmini Türk zannetmek veya düşünmek yanlıştır. Dolayısıyla neredeyse taş devrinden beri Avrasya'nın bütün bölgelerinde kaya resimleri vardır. Bunlar Neolitik ve özellikle de Tunç Çağı'ndan sonra çoğalırlar. Ama bu kaya resimleri Türk bölgelerinde çok daha yaygın olarak görülüyor. Ve benim gördüğüm kadarıyla Anadolu'da da var. Ama şuanki bakış açımızla baktığımız vakit Anadolu'dakiler ile Türk bölgelerindeki, Türklerin yaşadığı bölgeler arasında, epey benzerlikler var. Hem teknik uygulama açısından, hem de içerdikleri anlamlar açısından. Tamgalar, işaretler, semboller, mitolojik konular, günlük yaşamla ilgili sahneler kaya resimleri üzerinde pek çok şey mevcut. Ama bu şunu göstermiyor, kaya resimlerinin bulunduğu her yer Türk'tür diye bir anlama gelmiyor.

Şimdi Anadolu için, buradaki resimleri Türk olarak nitelemek de başlangıç için yanlış, neden yanlış? Çünkü Anadolu kaya resimleri üzerinde pek fazla araştırma yapılmamıştır. Yeni yeni bunlar gündeme geliyor. Bir iki bölgede tespit edildi. Ama onlar dahi detaylı olarak, Asya ile karşılaştırmalı olarak incelenmedi. Fakat ben iyi-kötü kendi alanım gereği Orta Asya ve İç Asya'yı bildiğimden dolayı oradaki uygulama şekilleriyle Anadolu'dakileri karşılaştırdığım vakit, büyük benzerlikler görüyorum. Demek ki belli dönemlerde Anadolu'daki topluluklarla Asya'daki Türk toplulukları arasında ilişkiler mevcut. Ama yinede dediğim gibi bunun net olarak ortaya çıkarılması için üzerinde çok çalışması lazım. Anadolu'da binlerce kaya resmi var, ama bunların sadece iki üç bölgesi ortaya çıkarılmıştır. Onlar da yeterince çalışılmış değildir. Yani hepsini ortaya çıkarmadan böyle iddialı şeyler söylemek hatalıdır.

Şu da kesindir, o bölgeden Anadolu'ya gelen, erken devirde de gelen Türk toplulukların yaptıkları kaya resimleri belirlenebilir ve bunlarla  karşılaştırma yapılabilinir. Bir parça Güdül'de bunu yaptık. Servet Somuncuoğlu'nun yapmış olduğu programları için Güdül'e gitmiştik. Örneğin orada elinde davul olduğunu varsaydığımız bir şaman tasviri gibi bir şey var. Asya'daki Türk toplulukların yaptığı resimlerde de aynı şekilde bol bol görüyoruz, elinde bir davulla bir kişi, çok görülüyor kaya resimlerinde İç Asya'da.

Bunun gibi mesela, Türklerce kutsal sayılan hayvanların tasvirleri var. Örneğin Geyik, Dağ Keçisi, Anadolu'da bol bol var, Asya'da da bol bol var. Kurt tasviri de var tabi.. Fakat, işte bunu yine de çeşitli yönleriyle araştırıp ortaya koymak lazım. Örneğin, atıyorum, Dağ Keçisi Türklerde çok yaygın, ama Türk olmayan topluluklarda da var. Geyik, at aynı şekilde... Biz bunları diğerlerinde farklı farklı anlamlar yükleyebiliriz, biz kendimiz söyleyebiliriz ama, oradaki tasvirin onun ifade ettiğini baştan kabul edip bu Türk'tür diyemeyiz, benzer anlamları başka topluluklarda onlara yüklemiş olabilir.


Hakan Tunç : 
Çok teşekkür ederiz hocam.



Ön Türkler- Eski Uygarlık'ların Temelini Attılar
Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu
27 May 2020 / Ezber Bozan TV/LİNK





Tarihçi mi ? Sanat Tarihçisi’mi?

Sevgili dostlar en son yayınlanan “Ön Türkler” konulu röpörtajımda Youtube’daki kanal sahibi ve aynı zamanda da bir gazeteci olan arkadaşımız beni “Tarihçi” olarak takdim etmiş. Bu durumla daha önce de karşılaştığım için işbu satırları yanlışı düzeltmek amaçlı olarak yazıyorum.

Bendeniz İstanbul Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü’nde lisansımı tamamladım. Yüksek Lisans’ımı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi, Türk ve İslam Sanatları Yüksek Lisans programında bitirdim. Doktoramı da aynı üniversite ve bölümün Doktora programında tamamladım. Doçentliğim ve Profesörlüğüm de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’ndedir.

Uzmanlık alanlarım Türk Sanat Tarihi’nin bir alanı olan Orta ve İç Asya Türk Sanatlarıdır. Ayrıca Türk Sanatı eserleri ile bağlantılı olarak Türk Mitolojisi ve Türk Sanatında Sembolizm konularında da çalışırım. Dolayısıyla ben bir “Sanat Tarihçisi”yim “Tarihçi” değilim. Tarih lisansı yapmadım, Tarih Yüksek Lisansı veya Doktorası da yapmadım. Doçentliğim ve Profesörlüğüm de Tarih alanında değil. Bu yüzden beni olmadığım bir bilim ve meslek alanıyla nitelendirmeyiniz.

Sanat Tarihi, Tarih’in bir alanı veya ondan kopmuş bir bilim dalı değildir. Sanat Tarihi, insanların insanın var olduğu çağdan günümüze kadar geliştirdiği sanat olgusunun maddi-nesnel alandaki yansımalarını inceleyen ve kendine özgü bir anlayışı ve yöntemleri olan bir bilim alanıdır. İnsanlara sahip olmadıkları sıfatları vermeyiniz ama ayrıca sahip oldukları sıfat ve nitelikleri de doğru bir şekilde ifade ediniz.

Prof.Dr. Yaşar Çoruhlu


***


SB NOT: 
* Göktürk Devleti'nin asıl adı Türk Kağanlığı'dır. (Prof.Dr.Ahmet Taşağıl)

** Elena Okladnikova, Paleoglobalization: The Symbolism of Prosperity and Decline in Rock Art of Ancient Eurasia (Prof., Herzen University, Sankt-Petersburg, Russia), International Journal of Humanities and Cultural Studies, Vol 3, Issue 1, June 2016, p. 1012-1019 / PDF

Contemporary globalization is not the only one episode of the historical process in which peoples of the world shared technologies, artifacts and symbols. There are two points of view on the sense of globalization. The first point of view suggests that globalization emerged only in the late nineteenth century and was the result of the industrial revolution (Ed. Giddens). Another view suggests that globalization first appeared in the era of Middle Assyrian Kingdom (12 thousand years ago) and has spread not only to all countries of the Near East but also far to the East of Eurasia (M. Waters, G. Therbom, D. Wilkinson). Metaphors of  such oppositions as Prosperity/Decline, Good leader/Bad leader in the form of symbolic images of animals spread from West to East Eurasia along with artifacts, technologies and waves of population migration. We found out two semantically opposite groups of zoomorphic symbolic subjects in the ancient art of Eurasia:1) the bulls with decorated bodies and 2) cat like predators. Bulls with decorated bodies were symbols of prosperity and welfare. Their images are preserved in the ancient art of the Near East and rock art of High Altai Mountains. Cat like predators were symbols of Evil, Violence and Destruction. These symbols of evil, aggression and violence were found on the columns of the Göbekli-Tepe temple (Turkey). Similar rock art zoomorphic symbols of the so-called Lords of the Universe we found among the petroglyphs of Khakassia and High Altai Mountain. We suppose that our archaeological finds and idea about cross-cultural symbolic of the peoples of Ancient Eurasia support the theory paleoglobalizaton. Data from our comparative semiotic analysis of two groups of zoomorphic monumental (Göbekli-Tepe) and rock art (High Altai Mountains)  images of the ancient art reveal new  aspects of cross-cultural contacts in the times of Ancient Europe paleoglibalization.

Conclusion 
Rock art paintings of Mount Kalbak-Tash are texts indicating Paleoglobalization processes as the evidences of a socio-cultural shift in all areas of Ancient Eurasia. Interpretation of these paintings allows to identify the following elements of the model of Paleoglobalization:
1) Bridges trade contacts linking the Middle East and South Siberia during the Bronze age.
2) The existence of a single socio-cultural consciousness, visual basic symbols of which are zoomorphic images of "Wellbeing/Prosperity" ─ bull "Aggression/Decline/Evil" ─ fantastic feline predator.
3) The complexity of the iconography of the image feline predator as a symbol of "Aggression/Evil" and the secular power, which resulted in the syncretism of the visual and the fantastic appearance.
4) The complexity of the iconography in the rock art of Altai and Mongolia the rock art image of the bulls, exposing his beneficent solar-astral entity.
5) Global institutionalization of the life-world (within the zone of distribution of nomad culture of Ancient Eurasian) of the Bronze age.
6) The existence of processes of social stratification and social hierarchy as a result of turning everyday life into an experience of “global shift”.