ALAN TÜRKLERİ
- Alan Türkleri MS 1.yy'dan MS 4.yy'a kadar Kuzey Kafkaslar'da hüküm süren kabileler federasyonudur. Alan terimine antik dönem yazılarında ilk defa 1.yy'da rastlanır. MS 72-135 yıllarında Kafkasya Albanya'sında (Azerbaycan), İberya (Kafkas), Ermenistan, Mediya ve Küçük Asya (Türkiye)'ya yaptıkları tahrip edici akınları dönemin yazarları tarafından kaydedilmiştir.
- Bir kısmı 375'de Hunlarla birlikte batıya geçerken, bir kısmı da merkez ve batı Kafkasya'nın dağlık bölgelerine çekilir.
- Hunlarla Avrupa'ya gelenlerin bir kısmı Fransa, İspanya ve Cebelitarık Boğazı'ndan Fas, Cezayir ve Tunus'a gelirler.
- Katalonya adını Alanlar'dan alır.
- Ayrıca Roma ve Pers ordularında da hizmet etmişlerdir. Mısır piskoposu Synesius (MS 4.yy) " Bize göre yabancı bir tarzda eğitilmiş, kendi geleneklerine göre yaşayan, bize karşı düşmanca planlar tasarlayan genç savaşçı müfrezelerinden korkmamak mümkün değil. Bu beyaz tenli, saçları birbirine karışmış barbarların bir kısmının hizmetli olarak görev yapması, bir kısmının ise lider kadrosu olarak siyasi hayatta yer alması şaşırtıcıdır" der.
- Alanlar ve Asların Türk oldukları ve Türk dilli olduklarını mevcut veriler ortaya koymaktadır.
özetle:
Kazi T.Laypanov - İsmail M.Miziyev
Türk Halkların Kökeni
Selenge Yayınları
* Görsel: Alan komutanına ait bir anıt mezar. 11.yy
Alanlar Kafkaslardan Portekiz'e adı 'Alaunt' olan bir köpek türü götürmüştü. Bu köpek Alenquer kentinin, ki adını Alanlardan alır, sembolüdür. Alanların torunları Karaçay-Balkar Türkleri de tazı türü ile ünlüydü, görseldeki köpek de tazı olmalı.
* Bazı 'Hint-Avrupa dil' yazarları Alan ve Asların Türk olmadığını öne sürer, bunu da İskit/Sakaların 'Hint-Avrupalı' 'İrani' olmasına bağlar. Ne acıdır ki tamamiyle çökmüş olan 'Hint-Avrupa' ya da 'Aryan' terimini hala kullanmaktadırlar. Bu gibi 'yazar', 'tarihçi' ya da 'akademisyen'in kimin cebinde yaşadığını araştırmak gerek! Olcas Süleymanov buna güzel bir cevap vermektedir.
Olcas Süleymanov "Aziya" (s.202--211)
Süleymanov:
"Hint-Avrupa dil ailesine dahil edilmiş olan birçok dilin yapısı ve şekli tarihi olarak çok kısa süre içerisinde kökünden değişmiştir. Halbuki Türk dilinde aynı zaman içerisinde hiç bir değişiklik olmamıştır.
Süleymanov:
" 20.yüzyılda sahte bir ailede toplanmış Avrupa dillerinin birbirinden kesin olarak ayrıldığını gören alimler kelimelerin zamanla değişerek yok olacağı hakkındaki teoriyi bütün dil grupları için geçerli saydılar, bir grup kelime bütün dillerde aynıydı. Bunu kök Hint-Avrupa dilinin kalıntısı olarak ilan ederek, değişmeye nisbeten daha az maruz kalan esas dil tabakası hakkında sonuç çıkardılar. Uygun düşmeyen kelimeler ise dilin bünyesinde kesinlik ölüme mahkum olan kelimeleri sırasına konuldu. Pekiyi Hint-Avrupa dillerinde ortak olan, yani akrabalığı ispatlayan yapılar nelerdir?
1. Üçten beşe kadar (beşli sistem mevcut olduğunda) veya dokuza kadar (onlu sistem uygulandığı devirlerde) olan sayılar 'bir' sayısı nisbeten az dayanıklıdır, çünkü Hint-Avrupa dillerinde bir sayısının adları çeşitlidir.
2. 1. ve 2. şahıs zamirleri. Niçin sadece 1. ve 2. şahıs zamirleri? Çünkü Hint-Avrupa dillerinde 3.şahıs zamirleri birbirine uygun gelmiyor.
3. Bazı akrabalık terimleri.
4. Bazı beden uzuvlarının adları (Hint-Avrupa dillerinde sadece 'ayak'ın adı umumidir).
Çıkan sonuç şu: Görünüşte birbirine benzemeyen dillerin mukayesesi yapıldığında bu leksik grupların yakınlığını ortaya koymak, bu dillerin genetik akrabalığını ispatlamak için yeterlidir. Hint-Avrupa dil ailesi için ilk devirlerde böyle basit bir şema ortaya çıkarıldı; bu öyle bir devirdi ki Sanskritçe ve Yunanca sayı isimleri, şahıs zamirleri ve terimlerin akrabalığı Avrupalı alimlerin gözlerini kamaştırarak akıllarını başlarından almıştı. O zamanlar sadece bir seçenek vardı: Ya genetik akrabalık ya da hiç! Oysa canlı dil tarihinde akrabalığın bir çok çeşidi vardı. Ne var ki dilciler bunları ne gördüler ne de anlattılar. Çünkü bu durumda Hint-Avrupa dil ailesi birkaç gruba bölünürdü.
Şu şekilde bir soru akla gelebilir: Belki sayı isimleri, şahıs zamirleri ve akrabalık terimleri hiç de Eski Hint-Avrupa dillerinin kalıntısı değildir; herhangi bir dilin, diyelim Farsça'nın en geniş olarak yayıldığı bir devirde (diyelim ki MÖ 1.binde Ahamenişler zamanında Fars hakimiyetinin batıda Yunanistan ve Mısır'a, doğuda Hindistan ve Çin'e kadar yayıldığı bir devirde) yayılıp benimsenmiştir.
Bu soru Hint-Avrupa dilcilerin de daha önce akıllarına geldiği için bir hüküm yürüttüler: Esas lugat terkibinin kelimeleri dışında alınmaz; bütün dillerde akraba olan sayılari bir çift şahıs zamiri ve terimler bu dillerle birlikte doğmuşlardır, sadece o dile mensupturlar. Bunlar başka hiç bir dile verilmez ve hiçbir dilden de alınmazlar. Eğer bu hükmün sahipleri zahmet edip hiç olmazsa Türkçe ve Hint-Avrupa dillerini karşılatırsalardı, bu hüküm kolayca çürütülürdü. Bu karşılaştırma, dilcilerin bu katı kuralından haberi olmayan dili oluşturan halkların kelimeleri her zaman birbirlerine verip aldıklarını gösterirdi.
Bu durum gramer için de böyledir. Mesela Türk dilinde birinci onluktaki sayılar Hint-Avrupa dillerinin sayı adlarına uygun gelir. Hint-Avrupa dillerindeki bazı birleşik sayılar Türkçeden alınmıştır. Latince çekim sistemi sadece Türkçe çekim sistemi ile izah olunabilir. Hint-Avrupa dillerinin akrabalığına esas delil olarak gösterilen 1.şahıs zamirinin yalın ve diğer hallerindeki değişik çekimleri Türk ve Fin-Ogur dilleri ile karşılaştırılarak açığa çıkarılabilir (ben-menya, mne ve men- meni, menge).
Türk materyalini dikkate almadan, bu cümleden olarak 'ter' -Türk çokluk sayı sisteminin menşeini araştırmadan (bu şekil söze saygı, ihtiram manası veren ek olarak kullanılırdı) mother, father, sister, brother gibi akrabalık terimlerinin menşei hakkında kesin fikir söylemek mümkün değildir.
'Hint-Avrupa dilleri' tezi hiç tartışılmadan teori haline getirilmiştir. Bu teori Johns'un ilk iddiası olarak doğmuş ve sonraki yüzyılda hiç bir zaman kendi kılıfından çıkamamıştır. Bu teorinin gelişip değişmemesi onun yeterinde olgun bir teori olmadığını isbat eder. 'Hint-Avrupa dilleri' terimi dilcilik kitaplarında nazari olarak değil de, muhteva bakımından enine büyümektedir."
Süleymanov N.Marr'dan aktarıyor:
"Hint-Avrupa dilcileri kendi sahalarında çok derine indiler, şimdi bu yoldan dönmek isteseler bile şimdiye kadarki iddialarını yerle bir etmeden bunu başaramazlar. Kendi dil sistemlerinin derinliğine nüfuz etmeyi başaramamış olan Türkologlar ise bu sistemin karşısında sfenks önünde durur gibi dikilip kalmışlardır."
Süleymanov:
"Çılgın Marr'ın söylediklerinden yıllar sonra da durum değişmemiştir. Eğer Türk diline gerekli dikkat gösterilseydi, o zaman dilcilik ve tarihin bir çok gerçek dışı efsanesi yerini hakikate bırakırdı. Belki de o zaman beşeri bilimler müsbet bilimlere yaklamış olurdu. Ne var ki, Hint-Avrupacılar Türk şivelerini, Hint-Avrupa imparatorluğunun ücrada duran şiveleri olarak kabul ettikçe, Türkologlar da dayı yardımı almadan şalvarlarını bellerine tutmayı beceremedikçe ve muhterem üstatların tahkir edici 'hakikatlerini' papağan gibi tekrarladıkça, biz kendi evimizde gözü bağlı dolaşmaya ve başımızı oraya buraya çarpmaya devam edeceğiz."
SB
PROBLEMS of the HISTORY and LANGUAGE
Collection of articles on problems of lingohistory, revival and development of the Tatar nation
Kazan, 1995
Önceki paylaşım: Alanlar