İskitlere ait kurgan, taşbaba ve temsili kılıç tepeye dikilmiş. Ukrayna
Az önce Kaşkalardan bahsetmiştik, işte onlar Homer İlyada’dasında geçer. Zeus Kaz Dağlarının Gargar tepesine oturmuş savaşı izliyordu. Ayrıca Truva yakınlardında Gargara adında bir ilden söz eder. Buradaki Gargar Kaşka Türklerinden başkası değildir. Kırgızların Manas destanında Karkar adında bir karakter varken, Azerbaycan ve Kazakistan’da toponim olarak kullanılmıştır. Türkçede k/g değişimi ile Gargar Karkar olmuştur.
Kaşkalar’ın diğer bir adı olan Khalub ise Hellen dilinde çeliğin karşılığı olarak verilmiştir. Yani bu topluluğun adı Hellenler’de çelik anlamında kullanılmıştır. Ne garip tir ki bu topluluk demirci millet olarak tanınır ve tüm demir ve çelik ürünlerinin ticaretini yapar. (Chalub – iron- steel – iron weapons – sword)
Kaşkaların İskit boylarından olması ve de demir-çelik üretimi yapması MS 13.yyda yazılacak olan bir efsaneye ilham verecektir. Çünkü, bir kayaya saplanmış olan çelikten yapılma kılıç Excalibur’un adı bu topluluğun adından gelir. Xalub-Chalub olmuş bize Excalibur. İskitlerin en kutsal baştanrısı savaş tanrısı olarak ta bildiğimiz Ares-Mars’tır.
"İskitler her yıl Ares'e atlar ve her yüz savaş tutsağından birini kurban ediyorlardı ; tanrı yapay bir tepecik üzerine dikili demir bir kılıçla temsil ediliyordu."
[Mircea Eliade Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi-1]
Tanıdık geliyor mu?
Yazılıkaya Nergal
Tabi ki tanıdık geliyor, Yazılıkaya'daki kılıç tanrısı NERGAL... Hattuşa kimindi? Hititlerin mi? Hattilerin mi? Hattilerin kentiydi. Peki ya NERGAL? O da Sumerlilere aitti. NERGAL (diğer adı Erra) Bilgamış Destanı'nda geçer. Sumerlilerin SAVAŞ ve YERALTI tanrısıdır. Yani bir Mezopotamya tanrısıdır ve Hititlerle hiçbir bağı yoktur.
Kayıtlara bir çeviri hatası ile Hitit olarak geçen Nesililer Anadolu’nun yerlisi olan Hattiler’den çok etkilenmiştir. Özellikle kültür, din ve dil etkileri görülür. Yazılıkaya, adında Hatti olan II Hattuşili ile Hurri kökenli eşi Puduhepa döneminde yapılmıştır. Ama uslüp işgalci Hint-Avrupalı olan Hititlere değil Anadolu’nun yerlisi olan Hattilere aittir. Ceram bile Tanrıların Vatanı Anadolu kitabında “Hititlerin kültürel hiçbir şeyi yoktur” der.
Ceram’ın kitabından bir bölüm: “ Hititler'in imparatorluk dönemi güzel sanatlarında anıtsal bir yetenek görülür, fakat hiçbir yerde form-biçimlendirme yeteneği saptanamamıştır… Bu durum Yazılıkaya tapınak bölgesi için de geçerlidir; burada sadece "tanrıların tören alayında" bir biçimlendirme endişesinin sezildiği görülüyor. Fakat Yazılıkaya'nın özelliği yalnızca bir benzeri bulunmayışıdır, yoksa tipik hiçbir yanı yoktur. … MÖ 2.binyılda bir Hitit İmparatorluğu vardır, ama bir "Hitit Kültürü yoktur". Hititlerin egemen halkının büyüklüğü çeşitli halkları "yönetmekte" ve onlara "hükmedebilmekte" kendini gösterir. …
Wright ve Sayce'ın Hitit devleti hakkında "imparatorluk" terimini kullanmaları hiç de gelişigüzel değildir. Buna 20.yüzyılda "commonwealth" yani uluslar topluluğu denir. Bu görüş açısıyla altıyüz yıllık Hitit egemenliğine bakarsak bir Hitit "tarihinden" sözetme imkanımız olmaz. Tarih, organik bir gelişmedir, manevi bir birliktir, biçim ve eda, form ve stil oluşturma çabasının evrimidir; aynı çağlarda Mısır ve Babil'de gördüğümüz gibi "kültür" ile özdeştir. Bütün bunları Hitit imparatorluğunda bulamıyoruz. Altıyüz yıl içinde onlarda bulduklarımız gerçi karakteristik ve değişiktir, ama organik bir evrimin izleri değildir.
... Hitit halkı tek bir dil kullanmamıştır, yalnız Boğazköy'de kullanılmış sekiz dil bunun tanığıdır, bu dillerden en az dördü yaygındı. Hitit halkı tek bir yazı da kullanmamıştır.... MÖ 2.binyılın Hitit imparatorluğu, eski dünya tarihinde en şaşırtıcı ve en olağanüstü siyasal görüntüdür, ama kültürel bakımdan hiçbir önemi yoktur.” C.W.Ceram, Tanrıların Vatanı Anadolu.
Niye sürekli Hititler hakkında yazılıp çizildiği, bununla beraber Hattiler için suskun kalındığı ise düşündürücüdür…
Alacahöyük kazısından : "Standartlar/güneş kursları yanlış bir algılama ile "Hitit güneş kursları" olarak yaygın bir şekilde anılmaktadır. Hâlbuki bu eserler, Hititlerin Anadolu'ya gelişlerinden yaklaşık 300-350 yıl öncesine, Eski Tunç Dönemine, bir başka deyişle Hatti Çağına aittir. Büyük olasılıkla, Alaca Höyük krali mezarları, Alaca Höyüklü Hatti prens ve prenseslerine ait olmalıdır." açıklamasını yapar.
Ankara Üniversitesi ise:
" Atatürk’ün emriyle 1935 yılında Alacahöyük’te başlayan kazılarla açığa çıkartılmıştır, Hitit öncesi döneminin, yani Hatti döneminin bir eseri olduğu belirtilen Güneş Kursu, tunçtan yapılmış olup günümüzden dini merasimlerde kullanılmıştır. Güneş Kursu’nu oluşturan yuvarlak, dünyayı ya da güneşi temsil etmektedir. Altta, iki adet boynuza benzer çıkıntının ne olduğu ise kesin olarak henüz bilinmemektedir. Üzerinde yer alan çıkıntılar ise doğanın çoğalmasını, üremeyi temsil etmektedir. Kuşlar da aynı şekilde yine doğanın çoğalmasını, doğadaki hürriyeti anlatmaktadır. Güneş Kursu’nun, Hititlerin Anadolu’ya gelmelerinden yaklaşık 300 sene önce yapıldığı ve Hatti kralları öldüğü zaman bunun gibi 4-5 sembolle birlikte gömüldükleri bilinmektedir." Der
Buraya üç not düşmek istiyorum:
Not 1- Boynuzlar Boğa'yı temsil eder. Boğa ve Tanrı eş görülür. Bizim Toros dediğimiz Tauros Dağları hem Boğa hem de Tanrı anlamındadır ki Tau Türkçedir (Dağ). Tauros'taki -os eki Hellen dilinden kalmadır. Fırtına Tanrısı Tarhu'dan Tauros'a-Tarkan/Tarhan gideriz ki Tar'ın açıklaması Tanrı olarak verilir. Oğuz Kağan Destanı'ndaki Oğuz-Ay-Boğa ilişkisini de hatırlayalım.
Prof.Dr.Bahtiyar Tuncay “Türkolog Marr, Türk teriminin TAR-HAN sözünden ortaya çıktığını yazıyor. Bu hiç de tesadüf değil, çünkü bu söz boylar arasındaki boy üstünlüğünü bildirir ve hatta o boyu kutsallaştırır ve Tanrı ile eş değer tutardı” der.... Tarkan demirci ustası da demektir, ve Şaman da bir Tarkan’dır. İskitlerin atasının adı Targitay'dır mesela)
Prof.Dr.F.Ağasıoğlu'da bunu onaylamaktadır, " Prototürklerin kökenine ışık veren teonimlerden biri de hiç şüphe yoktur ki, TAR/TUR alamorfu ile kullanılan Tar sözüdür ki, bu da sonralar Türk sözünün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Azerbaycan diyalektlerinde bugün de "Tar" sözü "Allah" anlamında kullanılmaktadır ” der.
Prof.Mirfatih Zakiyev ise : “Taur'in "Dağ İnsanları" anlamına gelen Tau + Er'den türemiştir demektedir. Taur – Tau Er olarak çıkar ağzımızdan…
Latinlerin Turskia dediği Etrüsklerin yaşadığı bölgede, şimdi Torino olarak anılan yerin adı Taurini idi. Anlamı da Dağ mış ! Kelimenin kökenine de utanmadan Hint-Avrupa dili derler.. Orta Asya’da Tau la biten dağlarımızı görmezler…. Taurini adı da tıpkı Alp Dağları'nın adı gibi Türkçedir. Biz de Taurus dağlarını Toros yapmışız… (Avrupa, Rusya, Balkanlar, vs de birçok dağ,nehir ve yerleşim yerinin adı Türçedir.)
Not 2- Kuşlar, Türk kültüründe "UÇMAĞI" temsil eder. Madem ölülerle gömülmüş, o zaman mezardaki kişinin ruhu kuş olup UÇMAĞA vardığını belirtmektedir, yani ruhu uçup gitmiştir. Bazı taşbabalar bir elinde kuş ile betimlenmiştir. Tıpkı Friglerin Kibele'si gibi…
Not 3- Daire içindeki artı sembolleri de Tengri anlamındadır. Mezar sahibi Tanrısına ulaşmıştır..... Daire içinde artı damgalarını Mezopotamya, Orta Asya ve Truva’da da görürüz. Buna Odin haçı da demişlerdir. Aynı zamanda Svastika dediğimiz damganın uçlarının birleşmesidir.
Odin ve halkı As Türklerindendir. Truva savaşından sonra her yöne dağılan halk bir müddet sonra Azerbaycan üzerinden İskandinav’yaya gider. Norveçli bilimadamı Thor Heyerdahl bunu kanıtlamıştır, ama onu dikkate almak istememişlerdir. Çünkü kabul etmek Türk’ün varlığını da kabul etmektir. Sadece Odin ve halkı değil, bazı Hun boyları da Atilla’nın ölümünden sonra buraya gelmiş ve kültür ile geleneklerini etkilemiştir. Hakan, Atilla gibi bazı Hun adları ile alfabeyi almışlardır. Atlı kurgan, at eti yemek, atların kuyruklarını düğümlemek ve dövme geleneklerine girmiştir. Tabi bazılarını da zamanla unutmuşlardır. Vikinglerin çağı MS 8.yy da başlar, yani aralarında Türkler de vardır ki Eric ile yeni dünyaya yelken açanlardan birinin adı da Turker, yani Türker. Truvalılar da kendilerine Teucer derdi, o da Türker dir..
Hattilere dönersek, Şemseddin Günaltay'a göre de Hattiler, Sümer, Elam ve Subarlarla aynı ırka mensuptur, dilleri de eklemeli dil ailesindedir.... yani... Anadolu'ya gelen Hititler (Nesiler) dil, din, kültür ve sanat konularında Anadolu'nun yerlisi olan Hattilerden büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Bu yüzden de dinsel sancaklarını Hattili ustalara yaptırmışlardır. (Dini ayinlerde de “rahip şimdi Hattice konuşuyor” denmektedir). Hititlerin başkenti olarak anılan Hattuşa bile Hattiler tarafından kurulmuştur. MÖ.1800 öncesi buluntular ile Hitit imparatorluğu dönemindeki tüm buluntulara Hitit demekten vazgeçelim çünkü onlar bizim atalarımıza ait. Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zor olsa da…
Arthur adına ilk kez MS 6.yyda, erken dönem Kelt halk şiirlerinde rastlanır. Arthur, Sakson istilacılarına karşı Kelt asıllı Britonların koruyucusudur. Batılılar Arthur kelimesinin kökenini hala tartışır, kimisi Latin derken kimisi Etrüsk kökenlidir der. Halbuki Türk destanları ile Türkçe içinde arasalar cevabını kolayca verebileceklerdir.
Karaçay-Balkar Türkleri arasında “Artahır” olarak geçen kelime Arthur kelimesini akla getirirken, Arthur’u AR+THUR olarak ayırırsak Arman kelimesindeki AR ile Türk isiminin ilk hali olan Tur’un birleşmesi olarak ta görebiliriz. Bu iki hecenin birleşmesinden doğan Arthur, Türkçe de Er-Türk’tür. Herberts’in 1838 de yazdığı Atilla Hunların kralı şiir-destanında savaş tanrısı Ares için verdiği isim Ariman’dır, ve dipnotta Ares’in diğer adı olduğu yazar. Ne ilginçtir ki Ariman da Türkçedir. Ar-Er kişi iken –man mübalağ eki olduğu gibi Türkçede ‘ben’ kelimesi yerine ‘men’ de kullanılır. Mesela: Türkmen, Tümen, kuman, azman daki gibi. Yani Ariman büyük er, Yüce Er gibi anlamlandırabilinir, sonuçta savaşçı erler kahramandır, yücedir ve onunda da bir Alpi ya da tanrısı vardır. German kelimesi veya Ermeni deki Erman bile Türkçedir. Orta Asya da Erman- Arman adında birçok Türk toponimlerini görürüz.
Karaçay-Balkar Türkleri arasında bir şiir dolaşır. “Artahır, haparını tiz haparçı” yani “Hikayeci tez hikayenin son bölümüne geç” ya da “hikayeci, tez hikayenin sonunu anlat” demektir.. Bu Türkler Alanların torunlarıdır. Alanlar MS.4.yyda Avrupa’ya inmiş ve Kelt gibi Avrupalı kavimlerle karışmıştır. Keltlerin arasına karışanlar sadece onlar değildir, erken dönemden Kimmerler, İskitler ve Hunlar da vardır.
Milattan sonra 4.yy da Ammianus Marcellinus Alanların uzun boylu sarı saçlı, açık tenli olduğunu yazar. Görünüşleri tıpkı Kuman-Kıpçak Türkleri gibidir. Yaşam tarzları da Hunların kine benzer. Kılıca saygı gösterir, önünde eğilir. Atilla da Tanrının Kırbacı ya da Kılıcı olarak ta anılmaz mıydı?
Hatta, Priskos Hunların tarihini yazarken bundan bahseder: “Attila tabiatı böyle olduğu için büyük şeyler yapacağına inanan insandı. Onun kendisine güvenini kılıç sağlıyordu. Bu kılıç İskit krallarının nezdinde daima kutsal addedilmiştir. Bir çoban, inek yavrusunun topalladığını görünce bu yaranın sebebini de bulamayınca, endişeyle kan izlerini takip ediyor. Nihayet kılıca geliyor. Dana otlarken bu kılıcın üstüne basmış. Çoban işte bu kılıcı kazıp çıkararak hemen Attila'ya getiriyor. O bu hediyeden dolayı teşekkür ederek, kendisinin bütün dünyanın imparatoru tayin edildiğini düşünüyor ve Ares'in kılıcı ile savaşlarda başarılı olmanın kendisine bahşedildiğine inanıyor.”
Arthur’un hikayesi de buna benzemez mi? Ecxalibur kılıcına sahip olan dünyaya hükmetmeyecek midir?...
Şövalyelelerin 12 olmasını tıpkı, Yazılıkaya’daki gibi 12 tanrı, 12 havari, 12 imam 12 Olimpos tanrısı, 12 hayvanlı Türk takviminde görürüz. [ ki 2018 it yılıdır, zor bir yıl olacakmış.] Hun ve Oğuzlardaki gibi Sümerliler ile Etrüsklerde 12 beyliklerden oluşmaktadır. Demirci millet olarak tanınan Etrüskler, Pelasg kökenlidir ama Kimmer ve İskit dışında Truvalılar ile de karışmıştır. Turca, Turan, Rasena olarak ta adlandırılan ve Roma’yı kuran Etrüsklerin kralları için kullandıkları isim Tarkan’dır, Türkçedir.
Arthur’un arkadaşı Lancelot’un ismi de çok ilginçtir. Bu ilişkiyi bizimkiler ortaya çıkarmamış, aksine bir batılı ortaya koymuş, tabi ki Türk dememiş… [[Bu kitapta Arthur ve Kutsal Kase'nin İskitlerin yaşadığı yerden (Scythia) geldiğini savunuyor, ama onları İrani dilli olarak, yani İrani bir kavim olarak görüyor!]]
Bu isim Lot adında bir nehir ile bu bölgeye yerleşmiş olan Alan Türklerinden geliyormuş. Yani, Lot’tan gelen Alan, Lancelot oluyor. Ayrıca, Arthur kelimesinin Kelt kökenli olmadığı da vurgulanır. Destanın kökenini Nart destanını olarak gösterir. Lakin Nart destanı, kitabında bahsettiği İrani dilli Osetlerin değil, Türk dilli olan Karaçay-Balkar Türklerine aittir…
Dr.Adilhan Adiloğlu “ Nart destanındaki demirci ustası Debet Sakalardan geçmiştir.”
Ortaçağ kaynakları Alanları Türk grupları içinde görür. As-Alan olarak kaydedilen Türklerin Osetlerin kökeniyle ilgisi yoktur, çünkü Osetler İron topluluğundan gelir. Ama As-Alanların da bu bölgeye yerleşmesi ve zaman içinde Hıristiyanlaşıp asimile olmaları bugünkü Osetleri meydana getirmiştir. Yani atalarımız ortaktır, ama İronlar Hint-İrani iken, Göktürk anıtlarında bile adları geçen As-Alanlar Türk dillidir. Lakin Osetler, hiçbir şekilde ne Asları ne de Alanları Türk olarak kabul etmez.
Aşguzailar Ammianus Marcianus ta Massagetler olarak geçer, Büyük Saka demektir. Yani Büyük Cyrus’un (II.Kiros) kafasını kesen Tomris ecenin kavmi de, hem Hunların, hem Avarların hem de Alanların atasıdır. Massagetler Samsun’da Kapadokya’da Romanya’da Tomris’in adına şehirler kurmuştur. Hermichion ya da Kermichion da Persler deki adıdır, yani Kızıl Hunlar. Alp Er Tonga, ki Şahname’de Afrasiyab olarak geçer, Tomris’in dedesidir. Adıyla kökeniyle Türk’tür Tomris. "Anabasis’te Onbinlerin Trabzon'dan batıya giderken bugünkü Giresun ile Ordu arasında Massagetler'e rastladığını yazar."(Prof.Dr.Necati Demir)... Tarih ise MÖ 4.yy’dır.
MÖ.4.yya tarihlendirilen İskender Lahti’nin Kral Abdalonymos’a ait olduğu biliniyor...! İyi de adı Türkçe.. Çünkü, kaynaklarda Ak Hunlar, yani Eftalitlerin diğer bir adı Abdaly olarak geçer… Düşünmek gerek…
Peki Asya adı nereden geliyor? Tabi ki As Türklerinden. İa eki aitlik ekidir, yani Asların ülkesi, Sibirya Sibirlerin ülkesi gibi. Doğuyu temsil eden, insanı çamurdan yaratan ve aydınlanması için ateşi veren Prometheus’un eşinin adıdır Asya…
Roma impartorluğunun asker kökenli impartorlarından olan Maximus Thrax aslında Trakyalı bir çobandır. Roma ordusunda general olduktan sonra senatodan aldığı oylarla imparatorluğa yükselir. Annesi Alan Türkü iken babası Gotlardandır. (bu bilgi Atatürk döneminde hazırlanmış tarih kitaplarında geçer! Düşünün ne kadar çok kandırıldığımızı…)
Gotların tarihi de bir muammadır. Aslen Got olan Romalı Jordanes Gotların tarihini yazarken büyük bir baskı altında idi. Hunlarla savaş halinde olan Romalılar, kayıt altına alınan her şeye sansür uyguluyordu. İşte bu zamanda kitabını yazan Jordanes de sansürden geçmesi için elinden gelini yaparken birçok bilgiyi satır altına yazmış ve ima etmiştir. Gotların Hunlarla akraba olduğunu ve hatta bazı Gotların Hun isimleri aldığından bahseder. Gotların bir İskit boyu olduğu çok açıktır, yaşam tarzları gelenek ve kültürleri hatta dilleri bile Türkçe kelimeler barındırır.
Elimizde gerçek Got metinleri yoktur ama bir Wulfila incilinde, Gümüş kitap da diyorlar, “Atta” kelimesi geçer. Anlamı da Türkçemizdeki gibi Baba-Ata dır ve onlar tanrı için kullanılır “göklerdeki babamız” der gibi. [Atta unsar þu in himinam, Father ours thou in heaven] Gotların en büyük kollarından biri olan Vizigotların 411 deki kralların adı da Ataulf – Ata Kurt – dur.
Hitit metinlerinde [ki Hattilerden geçmiştir] Atta, Elamların kralı Attaumman, Pelasg kökenli Teos’un kurucusu Athamas, İskit kralı Atail, Gordion'da bulunan ATA, Kazakistan’ın eski başkenti Alma-ATA hepsi Türkçedir... Sen büyüksün Atatürk.
“Gotların German boylarından olduğunu söyleyenler tarihi tahrif edenlerdir. Hiçbir antik dönem yazarı Gotları German boylarına ait olduğunu yazmamış hatta ima bile etmemiştir.” Der Elşad Alili.
Evet Gotlar en çok Almanya, İspanya ve Kuzey Afrika'ya dağılmış orada yaşayan topluluklar ile karışmış ve zaman içinde eriyip gitmiştir. Ama bu: Gotlar Almandı demek değildir, Almanların atalarından biri Gotlar demektir.
Almanya’nın İstihbaratı sayılan der Spiegel dergisinde bir makale çıkmıştı Atilla Alman mı, yani German mı? Diye. Atilla Alman değil , ama Almanlar Atillanın kanını taşır. Yine Türk kelimesi geçmez. Gotların dilinin güya Almanyaca yakın olduğunu ispatlayan kanıt gerçekte Gül-ve-Haç gizli örgütü tarafından 17.yy da üretilmiştir. Wulfila - Ulfilas yani Küçük Kurt Tuna (Danube) nehrinin doğusunda doğmuştur. Annesi Kapadokyalıdır ve Goth istilasında kaçırılmıştır. Babası ise Gothlardandır.
Wulfias için “Grek” kökenli de derler ama Kapadokya ancak MS 4.yy dan sonra Hellenleşme görülür. Büyük İskender bölgeyi fethetmemiş, böylece Hellenizm de yayılamamıştır. Zaten George Thomson’da "Ege havzası hiçbir zaman bütünüyle Hellenleştirilmemişti” der…
Kapadokyalılar 500 yıl boyunca kendi dillerini korumuş ve ancak Hıristiyanlaştıktan sonra Hellen diline geçmiştir. Ayrıca Kapadokya’nın diğer adları Hatti Ülkesi (Touran the Khatti diye geçer, buradaki Turan'a dikkatinizi çekerim) ya da Kimmer demek olan Gmirra’dır. Eski Ahit'in Hezekiel-38. bölümünde bölge Gomer'in oğlu "Togarma" olarak geçer, ve Togarma Yahudi literatüründe tüm Türklerin atasıdır. John Newton Brown'un İncil Sözlüğü kitabında ise Togarma Frigyalıların atası olarak gösterilmiştir. Ve Kapadokya bölgesindeki halkların Cicero (Mö 1.yy) döneminde bile Trocmi, Trog, Trocmen, yani Türk ve Türkmen olarak adlandırıldığını belirtmek gerekir.
Togarma Türklerin atası ise Gomer, yani Kimmerler de Türk'tür. Kapadokya adı ise Persler tarafından MÖ 6 yy’da verilmiştir. Adı ilk önce, yani Hattilerin döneminde "Demircilerin Ülkesi" iken, şimdi "Güzel Atların Ülkesi" anlamına gelen Kapadokya olarak anılıyor.. çünkü Kimmerler At ve Katır ticareti yapıyordu.
Wulfila MS 4.yy’da incili Got diline çevirir. Got dili 9.yy da kaybolup gidince Wulfilas'ın incil çevirisi de unutulmuştur. Ortaçağ döneminde kiliseler vasıtasıyla kitaplar kopya edilirdi, (Umberto Eco Gülün Adı nı hatırlayın), ama birçok kitap içeriği arzu ve istek üzerine de değiştiriliyor ve orjinalliğini kaybediyordu. Wulfilanın Orijinal kitabı olan Codex Argenteusise’den bazı sayfalar kalmıştır, bütünü yoktur, ya da Vatikan’daki gizli odaların birindedir. Herkes “himinam” kelimesinin peşine düşmüşken, kimse “atta” kelimesine bakmaz. [Aa bak kuş misali. …] çünkü o kelime Türkçe kökenlidir.
Arthur ve Lancelot destanları 12.yy ila 13.yy arası nasıl üretildiyse, Kutsal Kase destanı da sonradan üretilmiştir.
İyiliştirme gücü olduğuna inanılan Kutsal Kase, Hıristiyan mitolojisinde, "İsa'nın Son Akşam Yemeği"nde kullandığı iddia edildiği gibi, çarmıha gerilen İsa'dan damlayan kanın doldurulduğu Kase olduğu da söylenir. Kaynağını Kelt Mitolojisine bağlasalar da, ilk kez 12.yy da kayıtlara geçirilmiştir.
Friglerin Kibele heykelinde bir elinde kuş diğer elinde de hayat suyu olarak adlandırılan kupası vardır. Tıpkı bizim taşbabalarımız daki gibi. Orta Asya’da çokça karşımıza çıkan Taşbabalar ile Balballar Göktürk ya da daha doğru bir ifadeyle Türk kağanlığı dönemine aittir. Ama bu taşbabalar ne ilk ne de son örneklerdir.
Taşbabalar bir lideri temsil ederken balballar, aynı soydan olsalar da, o liderin düşmanlarını temsil eder ve kağana hizmet etmek için oradadır. Kurgan çevresine konulan Taşbaba 1-2 adet iken balballar 100 den fazla olabilir. Taşbabaların bir elinde kupa varken, diğer eliyle erlik kemerini tutmaktadır. Balbal ise sadece insan suretinde yapılmıştır, fazla da detayı yoktur. Moğollarda Taşbaba kültürü yoktur. Birkaç sene önce Alman büyükelçisine Moğollar taşbaba şeklinde küçük heykelcik hediye etmişti. Peki bunların Türklere ait olduğu söylenmiş midir? Bilmiyorum…
Kimin ürettiğini şimdi hatırlamıyorum ama Taşbaba şeklinde küçük votka şişeleri üretilmişti. Bizim kültürümüz hep başka bir ad altında tanıtılmaktadır. Sahip çıkmalıyız…
Rus, Ukrayna ve Avrupa da gördüğümüz Taşbabalar ise ya Kimmer-İskit döneminden ya da Peçenek-Kıpçak-Kuman dönemindendir. Ukrayna’daki birçok taşbaba aslında Taşninedir ve ellerinde her zaman birer kupa bulunmaktadır. Türk kültüründe buna Ant Kadehi denir.
Kıpçak grubundan olan Memlukların devlet arması Kupa’dır. [Mısır ve Suriyeyi kapsayan Memluk Devletinin asıl adı da Devleti-Türkiyya’dır, kölemen devleti demek yanlıştır). Haçlıların gelmesiyle, bu kupa kültürünün Avrupa da görülmesi ilginçtir. Türkler Taşbaba kültürünü Asya dan Japonya ve Koreye de taşımıştır, çünkü hem Kore de hem de Japonya da Taşbabalar bulunmuştur. Anadolu da ise Taşbabaların, ya da insan biçimli mezar taşlarının en son örnekleri Kaz Dağlarında, Kars, Tunceli, Adana ve Artvin de görülür.
Taşbabaların yanında Taşkoç Taşat da Avrasya coğrafyasına yayılmıştır. Ermenistan da ermeni yazıtlı ya da haçlı Taşkoçlar, onların Ermenilerin kültürü olduğunu değil, o Ermenilerin Türk kökenli olduğunu gösterir. Taşbabalar mezar taşlarının atasıdır. Araplarda mezar taşı kültürü yoktur. Türkler İslam’a geçmiş olsa da bu kültürü devam ettirmiştir. Selçuklu dönemi mezar taşlarına bakarsak, belinde erlik kemeri ile sade bir mezar taşıyla karşılaşabiliriz.
Milatan önce 2000 ila 1500 arasında tarihlendirilen 13 Hakkari steli, ki aslında Hakkari taşbabaları demek gerekir, Veli Sevin incelemiş olup, cesaret gösterip bunlar Türkün malı demese de, üzerlerindeki Asya tipi çadırlar olduğundan bahseder ve Asurlara ait olmadığını ortaya koyar. Firudin Ağasıoğlu ise bu taşbabaların Kuman Türk beyliğine ait olduğunu söyler. Mardin de de MÖ.9.yya ait 3 adet taşbaba vardır.
Benim gözlemlediğim ise, Hakkari taşbabalarının, bizim İskit ve Göktürk taşbabaları ile aynı olması, hatta Göktürk hanedanının arması olan Teke damgasının bu taşlarda da betimlenmiş olmasıdır ki, belinde erlik kemeri bile vardır.
Orhun kitabelerinde , Kapağan anıtında ve birçok yazıtlı bengütaşlarında teke tamgası görülür. MÖ binli yıllardan beri teke damgası Türklerin arması olarak kullanılmaktadır, ki bunları kaya resimlerinde de görüyoruz. Hatta Neolitik dönem Körtik tepede bulunan bir çanak üzerinde çifte teke görülür. Aynısını I.Türk Kağanlığı Öngöt Anıt mezarda ve Talas yazıtında , Issık kurganından çıkan başlığın süsünde, halılarımızda ve İskitlerin hayvan uslubü dedikleri at koşum süslemelerinde de görürüz.
İstanbul Askeri müzede sergilenen teke şeklinde bir çadır ya da tuğ başı var. İskitlere ait olan bu tepelik MÖ 4.yy'a tarihlenirken Tagar Sibirya’daki teke tepeliği MÖ 7.yy a tarihlenir. Birebir aynısıdır, çünkü soyları birdir. Tagar, Taştık dedikleri Karasuk Kültürünün devamıdır ve de Türk Kültürü'dür. Yani antik dönem Türk medeniyetine aittir, ama bu kültür katmanlarını ayrı ayrı isimlendirerek aslında Türk'ü gizlerler..
Terör yüzünden yıllarca araştırmacıların gidemediği Hakkari ve Van dağlarında Teke kaya resimleri bulunmuştur ve bire bir orta Asya kaya resimleriyle aynıdır. Sadece o bölgeyle sınırlı değildir, İran, İsrail, Kars, Ankara da bu kaya resimleri görülür.
Türklerin gitmediği yer yoktur ama tarih yazılımında hep ayrıştırılmıştır, bütünsel açıdan bakılmamıştır.
Burada tabi ki uslüp çok önemlidir, bir Aborjin kaya resmi ile bir Türk kaya resmi arasındaki fark kolayca görülür, ama Avrasya coğrafyasındaki kaya resimleri sanki tek elden çıkmış gibidir. Kültür DNA'sını ileriki zamana taşımışlardır çünkü soydaştır. Türk kaya resimlerinde günlük hayat, kamlarla ayin, avcı motifi ve bolca tekeler, geyikler vardır. 4000 rakımlı Saymalıtaş 96.600 adetle en zengin kaya resimlerini barındırır. Yüksekliğin önemi Tanrıya ulaşmak içindir. Kutsal Tanrı eşittir Kutsal Dağ felsefesi yüzünden.
Servet Somuncuoğlu’nun da dediği gibi: “Türkler yılın belirli zamanlarında dağlara çıkar, atalara kurbanlar keser ve kayalara damgalarını vururdu. Türklerin milli duygusu ne kadar önemliyse, Türklerin milli duygularını yok etmek de batılılar için önemlidir. Türklerin tapuları kaya resimleri ve kurganlardır ve onlar buldukları hiçbir şeye Türk dememiştir. Türkçe dünyanın anadil skalasında 4.büyük dildir. Kaya resimlerinin bir çoğunda Türkçe yazı vardır. Önce resim, sonra damga sonra da alfabe doğmuştur. Türkler kendilerine ait alfabesi olan uygar bir millettir. Bazıları taşlara vurulan yazının açıklamasını ‘Türkler onları sonradan yazmıştır’ demektedir. Bu çarpıtmadır. Hiçbir bilimadamı bunları başka uygarlıklara, milletlere atfetmesin, atfedemez çünkü. Milattan önceki dönem Anadolu’sunun Türk tarihi ele alınmalı ve bu bilgiler aktarılmak zorundadır. Türklerin 1070 lerde Anadolu’ya gelişi, son gelişidir.”
Türkler diğer milletlere ait kutsala hiçbir zaman kendi damgasını vurmamıştır. Hakasya daki Okunev kültürü dedikleri taş anıtlar Türklere aittir ve birçoğunda yazı mevcuttur. 5 metreyi bulan Okunev Taşları MÖ 1200 lerden kalma olabilir, ama o taşlar atalarımızındır.
Issık kurganından çıkan kepçe yazıt Türkçedir. Tarih ise MÖ 5.yy'dır. Bugün futhark olarak tanımladıkları İskandinav yazıtları MS 4.yy ila MS 8.yylara aittir. Yani İskandinav yazısı bile İskitler ile Hunların vasıtasıyla oluşmuştur. [Bu konuyla ilgili olarak İsmail Doğan ve Mehmet Turgay Kürüm de yazmıştır.] Bunun en büyük kanıtı ise Göktürk alfabesindeki eb okunan harf, yani ev anlamına gelen damga, hem İskandinav, hem de ilk (MS 9.yy) Anglo-Sakson alfabesinde aynı anlamda ve aynı damga ile ifade edilir. Bu bir tesadüf değildir.
Greklerin, Frig yazısından etkilendikleri söylenir, ayrıca Friglerin Hellen yazı sisteminden türemiş olabileceği görüşü de doğru değildir. Frigya’daki kurganlardan çıkan Kimmer yazıtlarından dolayı şunu sorabilir miyiz? Friglere yazıyı kim vermiştir? Kimmerler olabilir mi?….Çünkü Frig yazıtlarını Türkçe okuyanlar vardır. Bir çok yabancı akademisyen okuyamadıkları yazıtları, ölü dillerden diyerek kaçamak cevap verir, halbuki Türk dili ve lehçelerine baksalar kolayca çözümleyebileceklerdir. Aynı tutum isimler içinde geçerlidir. Herkes kendi diline göre yazmış ve okumuştur. Tıpkı Büyük İskender’in doğuya yaptığı seferde İskit kralının kardeşi ile karşılaşmasını yazdıkları gibi. Buradaki “kardeşi” kelimesini isim sanıp kayıtlara “Carthasis” olarak geçirmişlerdir.
İskender Makedonya'dan çıktıktan sonra 328 lerde Semerkant civarında bir yere gelir ve Sakaların komutanı kendisini karşılar. Komutan kendisine şöyle der ; ''Buraya dost olarak geldiyseniz mesele yok, sizi ağırlamaktan şeref duyarız. Yok düşman olarak geldiyseniz , unutmayın ki biz sizinle Tuna'da hemhududuz." İskitler ,Sakalar veya Divan-ı Lügati Türk'te, İskender'in karşılaştığı Chou'lar , hepsi aynı millet . Buradan da şuraya varıyoruz, demek ki M.Ö.7 .yy'da Zeki Veli Togan'ın dediği gibi Macaristan ovalarından Çin sınırına kadar uzanan yekpare bir Türk İmparatorluğu var. “ der Prof.Dr.Dursun Yıldırım
Arkeolog F.Arslanov (Kazakistan) tarafından 1960'larda İrtiş nehri kıyısındaki MÖ.5.-4.yy Saka kurganından çıkarılan muska şeklinde bir Maral'ın üzerindeki yazıyı Türkçe olarak okumuştur ve "AK MARAL" yazmaktadır. [prof.Dr.İlhami Durmuş]
Elşad Alili: "2500 yıllık Issık yazıtı Türklerin tarihine bakışı değiştirmiştir. Türkçedir" Azerbaycan İnsan Hakları Enstitüsü, Filoloji
Dr.İsmail Mangaltepe Menandros'un fragmanlarından aktarıyor : “İmparator İskit dilinde (Gök-Türkçe) yazılmış mektubu bir tercüman aracılığıyla okuyunca, oldukça istekli bir biçimde elçiyi huzuruna kabul etti." [[Doğu Roma (Bizans) kaynaklarında geçen "Sizabulus / Stembis Dizaboulos" Türk Kağanlığının kurucusu Bumin Kağan'ın kardeşi İstemi Kağan'dır. ]]
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu: "Azerbaycan'da devlet kuran Saka Boyu Oğuz Türkleri idi. Çünkü antik çağ yazarlarının kaleme aldığı Sakaların Elbeyi (İl Beyi) (Basiley Skuthai) soy seceresinde ve mitolojisinde geçen adlar Oğuz Türkçesi olup, sonraki Oğuznameler'de tekrar edilir."
Dr.Zaur Hasanov: "Kraliyet (Hükümdar, Çar) İskitleri”nin dilleriyle ilgili yaptığımız araştırmada onların dillerinin Türk dilleriyle akraba olduğu ispatlanmıştır… Oğuz Türkleridir." [[Çar İskitler]]
Macaristan dan Dr.Ida Bobula: "Bütün Türkler, Uygurlar, Kök-Türkler, Osmanlı Türkleri, bizim İskit dediğimiz Avrasya merkez grubu halklarıdır" der.
Ukrayna’dan Valentyn Stetsiuk: "Bütün dilsel bulguların arkeolojik eserler ile kombinesi, İskitlerin Türk kökenli olduğunu teyit eder ve modern Çuvaşlar İskitlerin torunlarıdır." Çuvaşlar Hun Türkçesi konuşur.
Futhark yazıları ile Göktürk yazılarını karşılaştıran ve de İskandinav yazıtlarını araştıran Thor Heyerdahl'ı bile etkileyen Mehmet Turgay Kürüm şunu söyler: “Akademisyenler Grek alfabesinin önce Fenike alfabesinden etkilenerek, archaic grek alfabesine, sonra da bildiğimiz grek alfabesine dönüştüğünü söylerler. Sonra da Fenikelilerin alfabeyi kendiliklerinden icat ettiğini savunurlar. Oysa, Fenike alfabesi de Türk runik alfabesinden esinlenmiştir. Grek alfabesini Fenike’ye bağlamaktan daha mantıklı olan İskitlere bağlamaktır.”
Fenikelilerin yaşadığı çağdan önce oralarda Turani halkın yaşadığı birçok akademisyen tarafından söylenir. Fenikelilerin oluşmasında Deniz İnsanların rolü büyüktür ki bu Deniz İnsanları Pelasglardan başkası değildir. Pelasglar Etrüskler'in de atasıdır ve Türkçe konuşurlar.
Pelas+skoi kelimesi iki kelimeden oluşur ve anlamı da Deniz İnsanları ya da Deniz Sakaları'dır, yani denizci Sakalar. Heredot'a göre İskitler kendilerine Skolot der. Bu da Pelaskoi da ki skoi hecesini hatırlatır. Mısır'da bu kavme Toorshah, Tursha derler veya Tursenoi, bu Tursce olarak ta adlandırılan Etrüsklerin diğer bir adıdır. Etrüsklerde Afrodite karşılık gelen tanrıçanın adı da Turan'dır.
Pelasglar, İonlar ve Etrüskler Hellence olmayan bir dil konuşurlar, bu akademisyenlerin ortak görüşüdür. Pelasgları hem Adile Ayda hem de Çingiz Garaşarlı araştırmıştır. Mesela: Tepe kelimesi: Pelasglarda da, Mayalarda da hep Tepe anlamındadır.
Prof.George Thomson : “Kesin bir sınıflama olarak Hint-Avrupa kavramının kendisinin bile yeniden gözden geçirilmesi gerekebilir” derken, Litvanyalı Galina Shuke : “MÖ 4 ila 3 binyıllarda Türklerin Anadolu'da farklı isimler altında ikamet ettiğini bilimsel çalışmalar kanıtlıyor" der.
Türkler göçebe değil göçmendir. Hayvanlarıyla beraber yaşayan bir millet çoğaldığında gıda biter, bu sebeple de göçmek zorundadır, yoksa boylar arasında savaş başlar. Kimmerler ile Sakalar, Sakalar ile Partlar, Hunlar ile Avarlar, Göktürkler ile diğer boylar, Selçuklular ile Beylikler, Osmanlı ile Akkoyunlu ve Safaviler, bunların hepsi kardeş kavgasıdır. Hazar’ı yıkan Peçenek ve Kıpçaklar, Altın/Kızıl Orda’yı yıkan Timur olmasaydı, bugün Rusya olmayacaktı.
Ceram’ın kitabından bir bölüm: “ Hititler'in imparatorluk dönemi güzel sanatlarında anıtsal bir yetenek görülür, fakat hiçbir yerde form-biçimlendirme yeteneği saptanamamıştır… Bu durum Yazılıkaya tapınak bölgesi için de geçerlidir; burada sadece "tanrıların tören alayında" bir biçimlendirme endişesinin sezildiği görülüyor. Fakat Yazılıkaya'nın özelliği yalnızca bir benzeri bulunmayışıdır, yoksa tipik hiçbir yanı yoktur. … MÖ 2.binyılda bir Hitit İmparatorluğu vardır, ama bir "Hitit Kültürü yoktur". Hititlerin egemen halkının büyüklüğü çeşitli halkları "yönetmekte" ve onlara "hükmedebilmekte" kendini gösterir. …
Wright ve Sayce'ın Hitit devleti hakkında "imparatorluk" terimini kullanmaları hiç de gelişigüzel değildir. Buna 20.yüzyılda "commonwealth" yani uluslar topluluğu denir. Bu görüş açısıyla altıyüz yıllık Hitit egemenliğine bakarsak bir Hitit "tarihinden" sözetme imkanımız olmaz. Tarih, organik bir gelişmedir, manevi bir birliktir, biçim ve eda, form ve stil oluşturma çabasının evrimidir; aynı çağlarda Mısır ve Babil'de gördüğümüz gibi "kültür" ile özdeştir. Bütün bunları Hitit imparatorluğunda bulamıyoruz. Altıyüz yıl içinde onlarda bulduklarımız gerçi karakteristik ve değişiktir, ama organik bir evrimin izleri değildir.
... Hitit halkı tek bir dil kullanmamıştır, yalnız Boğazköy'de kullanılmış sekiz dil bunun tanığıdır, bu dillerden en az dördü yaygındı. Hitit halkı tek bir yazı da kullanmamıştır.... MÖ 2.binyılın Hitit imparatorluğu, eski dünya tarihinde en şaşırtıcı ve en olağanüstü siyasal görüntüdür, ama kültürel bakımdan hiçbir önemi yoktur.” C.W.Ceram, Tanrıların Vatanı Anadolu.
Niye sürekli Hititler hakkında yazılıp çizildiği, bununla beraber Hattiler için suskun kalındığı ise düşündürücüdür…
Güneş Kursları Hitit değildir.
Alacahöyük kazısından : "Standartlar/güneş kursları yanlış bir algılama ile "Hitit güneş kursları" olarak yaygın bir şekilde anılmaktadır. Hâlbuki bu eserler, Hititlerin Anadolu'ya gelişlerinden yaklaşık 300-350 yıl öncesine, Eski Tunç Dönemine, bir başka deyişle Hatti Çağına aittir. Büyük olasılıkla, Alaca Höyük krali mezarları, Alaca Höyüklü Hatti prens ve prenseslerine ait olmalıdır." açıklamasını yapar.
Ankara Üniversitesi ise:
" Atatürk’ün emriyle 1935 yılında Alacahöyük’te başlayan kazılarla açığa çıkartılmıştır, Hitit öncesi döneminin, yani Hatti döneminin bir eseri olduğu belirtilen Güneş Kursu, tunçtan yapılmış olup günümüzden dini merasimlerde kullanılmıştır. Güneş Kursu’nu oluşturan yuvarlak, dünyayı ya da güneşi temsil etmektedir. Altta, iki adet boynuza benzer çıkıntının ne olduğu ise kesin olarak henüz bilinmemektedir. Üzerinde yer alan çıkıntılar ise doğanın çoğalmasını, üremeyi temsil etmektedir. Kuşlar da aynı şekilde yine doğanın çoğalmasını, doğadaki hürriyeti anlatmaktadır. Güneş Kursu’nun, Hititlerin Anadolu’ya gelmelerinden yaklaşık 300 sene önce yapıldığı ve Hatti kralları öldüğü zaman bunun gibi 4-5 sembolle birlikte gömüldükleri bilinmektedir." Der
Buraya üç not düşmek istiyorum:
Not 1- Boynuzlar Boğa'yı temsil eder. Boğa ve Tanrı eş görülür. Bizim Toros dediğimiz Tauros Dağları hem Boğa hem de Tanrı anlamındadır ki Tau Türkçedir (Dağ). Tauros'taki -os eki Hellen dilinden kalmadır. Fırtına Tanrısı Tarhu'dan Tauros'a-Tarkan/Tarhan gideriz ki Tar'ın açıklaması Tanrı olarak verilir. Oğuz Kağan Destanı'ndaki Oğuz-Ay-Boğa ilişkisini de hatırlayalım.
Uygur harfli Oğuz Kağan Destanı 14.15.yy
Resim ve Bilgi Nuray Bilgili'den:
"Türk mitlerinde "Kozmik Kağanlar" önemli bir yer tutar. Uygur yazmasında Oğuz, mavi renkli bir öküz olarak gösterilmiştir. Türk kozmoloji düşüncesinde mavi renk, göksel ve kutsal kişileri tanımlamak için kullanılan bir renk sembolizmidir. Gök Oğuz’dur. Oğuz Kağanın en eski görsel tasvirleri boynuzlu olarak resimlenmiştir. Öküz kelimesi ile de bir bağlantısı olduğu kesindir. Boğanın boynuzları, en eski zamanlardan beri Hilal’e benzetilir. Kadim tanrılar daima boğa ile özdeşleştirilir. Boğanın boynuzları ise AY'ın alegorisidir." (Kendisi Gazi Üniversitesi Halk Bilimi mezunu ve resim öğretmenidir. Türk Mitolojisi adlı kitabı vardır)Prof.Dr.Bahtiyar Tuncay “Türkolog Marr, Türk teriminin TAR-HAN sözünden ortaya çıktığını yazıyor. Bu hiç de tesadüf değil, çünkü bu söz boylar arasındaki boy üstünlüğünü bildirir ve hatta o boyu kutsallaştırır ve Tanrı ile eş değer tutardı” der.... Tarkan demirci ustası da demektir, ve Şaman da bir Tarkan’dır. İskitlerin atasının adı Targitay'dır mesela)
Prof.Dr.F.Ağasıoğlu'da bunu onaylamaktadır, " Prototürklerin kökenine ışık veren teonimlerden biri de hiç şüphe yoktur ki, TAR/TUR alamorfu ile kullanılan Tar sözüdür ki, bu da sonralar Türk sözünün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Azerbaycan diyalektlerinde bugün de "Tar" sözü "Allah" anlamında kullanılmaktadır ” der.
Prof.Mirfatih Zakiyev ise : “Taur'in "Dağ İnsanları" anlamına gelen Tau + Er'den türemiştir demektedir. Taur – Tau Er olarak çıkar ağzımızdan…
Latinlerin Turskia dediği Etrüsklerin yaşadığı bölgede, şimdi Torino olarak anılan yerin adı Taurini idi. Anlamı da Dağ mış ! Kelimenin kökenine de utanmadan Hint-Avrupa dili derler.. Orta Asya’da Tau la biten dağlarımızı görmezler…. Taurini adı da tıpkı Alp Dağları'nın adı gibi Türkçedir. Biz de Taurus dağlarını Toros yapmışız… (Avrupa, Rusya, Balkanlar, vs de birçok dağ,nehir ve yerleşim yerinin adı Türçedir.)
Not 2- Kuşlar, Türk kültüründe "UÇMAĞI" temsil eder. Madem ölülerle gömülmüş, o zaman mezardaki kişinin ruhu kuş olup UÇMAĞA vardığını belirtmektedir, yani ruhu uçup gitmiştir. Bazı taşbabalar bir elinde kuş ile betimlenmiştir. Tıpkı Friglerin Kibele'si gibi…
Frigya'dan Kibele ve Kazakistan'dan bir Taşbaba
Not 3- Daire içindeki artı sembolleri de Tengri anlamındadır. Mezar sahibi Tanrısına ulaşmıştır..... Daire içinde artı damgalarını Mezopotamya, Orta Asya ve Truva’da da görürüz. Buna Odin haçı da demişlerdir. Aynı zamanda Svastika dediğimiz damganın uçlarının birleşmesidir.
Saymalıtaş (resim Servet Somuncuoğlu)
Bazıları 15 bine tarihlenen en zengin kaya resmi alanıdır.
Merkezde Kutup Yıldızı ve mevsimlere göre hareket eden Büyükayı takımyıldızı.
Odin ve halkı As Türklerindendir. Truva savaşından sonra her yöne dağılan halk bir müddet sonra Azerbaycan üzerinden İskandinav’yaya gider. Norveçli bilimadamı Thor Heyerdahl bunu kanıtlamıştır, ama onu dikkate almak istememişlerdir. Çünkü kabul etmek Türk’ün varlığını da kabul etmektir. Sadece Odin ve halkı değil, bazı Hun boyları da Atilla’nın ölümünden sonra buraya gelmiş ve kültür ile geleneklerini etkilemiştir. Hakan, Atilla gibi bazı Hun adları ile alfabeyi almışlardır. Atlı kurgan, at eti yemek, atların kuyruklarını düğümlemek ve dövme geleneklerine girmiştir. Tabi bazılarını da zamanla unutmuşlardır. Vikinglerin çağı MS 8.yy da başlar, yani aralarında Türkler de vardır ki Eric ile yeni dünyaya yelken açanlardan birinin adı da Turker, yani Türker. Truvalılar da kendilerine Teucer derdi, o da Türker dir..
Saymalıtaş'tan Tanrı / Tengri Tamgası
Hattilere dönersek, Şemseddin Günaltay'a göre de Hattiler, Sümer, Elam ve Subarlarla aynı ırka mensuptur, dilleri de eklemeli dil ailesindedir.... yani... Anadolu'ya gelen Hititler (Nesiler) dil, din, kültür ve sanat konularında Anadolu'nun yerlisi olan Hattilerden büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Bu yüzden de dinsel sancaklarını Hattili ustalara yaptırmışlardır. (Dini ayinlerde de “rahip şimdi Hattice konuşuyor” denmektedir). Hititlerin başkenti olarak anılan Hattuşa bile Hattiler tarafından kurulmuştur. MÖ.1800 öncesi buluntular ile Hitit imparatorluğu dönemindeki tüm buluntulara Hitit demekten vazgeçelim çünkü onlar bizim atalarımıza ait. Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zor olsa da…
Arthur adına ilk kez MS 6.yyda, erken dönem Kelt halk şiirlerinde rastlanır. Arthur, Sakson istilacılarına karşı Kelt asıllı Britonların koruyucusudur. Batılılar Arthur kelimesinin kökenini hala tartışır, kimisi Latin derken kimisi Etrüsk kökenlidir der. Halbuki Türk destanları ile Türkçe içinde arasalar cevabını kolayca verebileceklerdir.
Karaçay-Balkar Türkleri arasında “Artahır” olarak geçen kelime Arthur kelimesini akla getirirken, Arthur’u AR+THUR olarak ayırırsak Arman kelimesindeki AR ile Türk isiminin ilk hali olan Tur’un birleşmesi olarak ta görebiliriz. Bu iki hecenin birleşmesinden doğan Arthur, Türkçe de Er-Türk’tür. Herberts’in 1838 de yazdığı Atilla Hunların kralı şiir-destanında savaş tanrısı Ares için verdiği isim Ariman’dır, ve dipnotta Ares’in diğer adı olduğu yazar. Ne ilginçtir ki Ariman da Türkçedir. Ar-Er kişi iken –man mübalağ eki olduğu gibi Türkçede ‘ben’ kelimesi yerine ‘men’ de kullanılır. Mesela: Türkmen, Tümen, kuman, azman daki gibi. Yani Ariman büyük er, Yüce Er gibi anlamlandırabilinir, sonuçta savaşçı erler kahramandır, yücedir ve onunda da bir Alpi ya da tanrısı vardır. German kelimesi veya Ermeni deki Erman bile Türkçedir. Orta Asya da Erman- Arman adında birçok Türk toponimlerini görürüz.
Karaçay-Balkar Türkleri arasında bir şiir dolaşır. “Artahır, haparını tiz haparçı” yani “Hikayeci tez hikayenin son bölümüne geç” ya da “hikayeci, tez hikayenin sonunu anlat” demektir.. Bu Türkler Alanların torunlarıdır. Alanlar MS.4.yyda Avrupa’ya inmiş ve Kelt gibi Avrupalı kavimlerle karışmıştır. Keltlerin arasına karışanlar sadece onlar değildir, erken dönemden Kimmerler, İskitler ve Hunlar da vardır.
Milattan sonra 4.yy da Ammianus Marcellinus Alanların uzun boylu sarı saçlı, açık tenli olduğunu yazar. Görünüşleri tıpkı Kuman-Kıpçak Türkleri gibidir. Yaşam tarzları da Hunların kine benzer. Kılıca saygı gösterir, önünde eğilir. Atilla da Tanrının Kırbacı ya da Kılıcı olarak ta anılmaz mıydı?
Hatta, Priskos Hunların tarihini yazarken bundan bahseder: “Attila tabiatı böyle olduğu için büyük şeyler yapacağına inanan insandı. Onun kendisine güvenini kılıç sağlıyordu. Bu kılıç İskit krallarının nezdinde daima kutsal addedilmiştir. Bir çoban, inek yavrusunun topalladığını görünce bu yaranın sebebini de bulamayınca, endişeyle kan izlerini takip ediyor. Nihayet kılıca geliyor. Dana otlarken bu kılıcın üstüne basmış. Çoban işte bu kılıcı kazıp çıkararak hemen Attila'ya getiriyor. O bu hediyeden dolayı teşekkür ederek, kendisinin bütün dünyanın imparatoru tayin edildiğini düşünüyor ve Ares'in kılıcı ile savaşlarda başarılı olmanın kendisine bahşedildiğine inanıyor.”
Arthur’un hikayesi de buna benzemez mi? Ecxalibur kılıcına sahip olan dünyaya hükmetmeyecek midir?...
Şövalyelelerin 12 olmasını tıpkı, Yazılıkaya’daki gibi 12 tanrı, 12 havari, 12 imam 12 Olimpos tanrısı, 12 hayvanlı Türk takviminde görürüz. [ ki 2018 it yılıdır, zor bir yıl olacakmış.] Hun ve Oğuzlardaki gibi Sümerliler ile Etrüsklerde 12 beyliklerden oluşmaktadır. Demirci millet olarak tanınan Etrüskler, Pelasg kökenlidir ama Kimmer ve İskit dışında Truvalılar ile de karışmıştır. Turca, Turan, Rasena olarak ta adlandırılan ve Roma’yı kuran Etrüsklerin kralları için kullandıkları isim Tarkan’dır, Türkçedir.
Arthur’un arkadaşı Lancelot’un ismi de çok ilginçtir. Bu ilişkiyi bizimkiler ortaya çıkarmamış, aksine bir batılı ortaya koymuş, tabi ki Türk dememiş… [[Bu kitapta Arthur ve Kutsal Kase'nin İskitlerin yaşadığı yerden (Scythia) geldiğini savunuyor, ama onları İrani dilli olarak, yani İrani bir kavim olarak görüyor!]]
Bu isim Lot adında bir nehir ile bu bölgeye yerleşmiş olan Alan Türklerinden geliyormuş. Yani, Lot’tan gelen Alan, Lancelot oluyor. Ayrıca, Arthur kelimesinin Kelt kökenli olmadığı da vurgulanır. Destanın kökenini Nart destanını olarak gösterir. Lakin Nart destanı, kitabında bahsettiği İrani dilli Osetlerin değil, Türk dilli olan Karaçay-Balkar Türklerine aittir…
Dr.Adilhan Adiloğlu “ Nart destanındaki demirci ustası Debet Sakalardan geçmiştir.”
Ortaçağ kaynakları Alanları Türk grupları içinde görür. As-Alan olarak kaydedilen Türklerin Osetlerin kökeniyle ilgisi yoktur, çünkü Osetler İron topluluğundan gelir. Ama As-Alanların da bu bölgeye yerleşmesi ve zaman içinde Hıristiyanlaşıp asimile olmaları bugünkü Osetleri meydana getirmiştir. Yani atalarımız ortaktır, ama İronlar Hint-İrani iken, Göktürk anıtlarında bile adları geçen As-Alanlar Türk dillidir. Lakin Osetler, hiçbir şekilde ne Asları ne de Alanları Türk olarak kabul etmez.
Tomris Cyrus'un kafasını kesmiş,
Alman Alexander Zick tarafından 19.yy yapılmış temsili resmi
alttaki de bizimkilerin yaptığı temsili resim; Türk dünyasına uygun Tomris.
"Tomris adı diğer İskit adları gibi Türkçe kökenlidir."
"Tomris Ece bizim ecemizdir, Türktür"
Aşguzailar Ammianus Marcianus ta Massagetler olarak geçer, Büyük Saka demektir. Yani Büyük Cyrus’un (II.Kiros) kafasını kesen Tomris ecenin kavmi de, hem Hunların, hem Avarların hem de Alanların atasıdır. Massagetler Samsun’da Kapadokya’da Romanya’da Tomris’in adına şehirler kurmuştur. Hermichion ya da Kermichion da Persler deki adıdır, yani Kızıl Hunlar. Alp Er Tonga, ki Şahname’de Afrasiyab olarak geçer, Tomris’in dedesidir. Adıyla kökeniyle Türk’tür Tomris. "Anabasis’te Onbinlerin Trabzon'dan batıya giderken bugünkü Giresun ile Ordu arasında Massagetler'e rastladığını yazar."(Prof.Dr.Necati Demir)... Tarih ise MÖ 4.yy’dır.
MÖ.4.yya tarihlendirilen İskender Lahti’nin Kral Abdalonymos’a ait olduğu biliniyor...! İyi de adı Türkçe.. Çünkü, kaynaklarda Ak Hunlar, yani Eftalitlerin diğer bir adı Abdaly olarak geçer… Düşünmek gerek…
Peki Asya adı nereden geliyor? Tabi ki As Türklerinden. İa eki aitlik ekidir, yani Asların ülkesi, Sibirya Sibirlerin ülkesi gibi. Doğuyu temsil eden, insanı çamurdan yaratan ve aydınlanması için ateşi veren Prometheus’un eşinin adıdır Asya…
Roma impartorluğunun asker kökenli impartorlarından olan Maximus Thrax aslında Trakyalı bir çobandır. Roma ordusunda general olduktan sonra senatodan aldığı oylarla imparatorluğa yükselir. Annesi Alan Türkü iken babası Gotlardandır. (bu bilgi Atatürk döneminde hazırlanmış tarih kitaplarında geçer! Düşünün ne kadar çok kandırıldığımızı…)
Gotların tarihi de bir muammadır. Aslen Got olan Romalı Jordanes Gotların tarihini yazarken büyük bir baskı altında idi. Hunlarla savaş halinde olan Romalılar, kayıt altına alınan her şeye sansür uyguluyordu. İşte bu zamanda kitabını yazan Jordanes de sansürden geçmesi için elinden gelini yaparken birçok bilgiyi satır altına yazmış ve ima etmiştir. Gotların Hunlarla akraba olduğunu ve hatta bazı Gotların Hun isimleri aldığından bahseder. Gotların bir İskit boyu olduğu çok açıktır, yaşam tarzları gelenek ve kültürleri hatta dilleri bile Türkçe kelimeler barındırır.
Elimizde gerçek Got metinleri yoktur ama bir Wulfila incilinde, Gümüş kitap da diyorlar, “Atta” kelimesi geçer. Anlamı da Türkçemizdeki gibi Baba-Ata dır ve onlar tanrı için kullanılır “göklerdeki babamız” der gibi. [Atta unsar þu in himinam, Father ours thou in heaven] Gotların en büyük kollarından biri olan Vizigotların 411 deki kralların adı da Ataulf – Ata Kurt – dur.
Hitit metinlerinde [ki Hattilerden geçmiştir] Atta, Elamların kralı Attaumman, Pelasg kökenli Teos’un kurucusu Athamas, İskit kralı Atail, Gordion'da bulunan ATA, Kazakistan’ın eski başkenti Alma-ATA hepsi Türkçedir... Sen büyüksün Atatürk.
“Gotların German boylarından olduğunu söyleyenler tarihi tahrif edenlerdir. Hiçbir antik dönem yazarı Gotları German boylarına ait olduğunu yazmamış hatta ima bile etmemiştir.” Der Elşad Alili.
Evet Gotlar en çok Almanya, İspanya ve Kuzey Afrika'ya dağılmış orada yaşayan topluluklar ile karışmış ve zaman içinde eriyip gitmiştir. Ama bu: Gotlar Almandı demek değildir, Almanların atalarından biri Gotlar demektir.
Almanya’nın İstihbaratı sayılan der Spiegel dergisinde bir makale çıkmıştı Atilla Alman mı, yani German mı? Diye. Atilla Alman değil , ama Almanlar Atillanın kanını taşır. Yine Türk kelimesi geçmez. Gotların dilinin güya Almanyaca yakın olduğunu ispatlayan kanıt gerçekte Gül-ve-Haç gizli örgütü tarafından 17.yy da üretilmiştir. Wulfila - Ulfilas yani Küçük Kurt Tuna (Danube) nehrinin doğusunda doğmuştur. Annesi Kapadokyalıdır ve Goth istilasında kaçırılmıştır. Babası ise Gothlardandır.
Wulfias için “Grek” kökenli de derler ama Kapadokya ancak MS 4.yy dan sonra Hellenleşme görülür. Büyük İskender bölgeyi fethetmemiş, böylece Hellenizm de yayılamamıştır. Zaten George Thomson’da "Ege havzası hiçbir zaman bütünüyle Hellenleştirilmemişti” der…
Kapadokyalılar 500 yıl boyunca kendi dillerini korumuş ve ancak Hıristiyanlaştıktan sonra Hellen diline geçmiştir. Ayrıca Kapadokya’nın diğer adları Hatti Ülkesi (Touran the Khatti diye geçer, buradaki Turan'a dikkatinizi çekerim) ya da Kimmer demek olan Gmirra’dır. Eski Ahit'in Hezekiel-38. bölümünde bölge Gomer'in oğlu "Togarma" olarak geçer, ve Togarma Yahudi literatüründe tüm Türklerin atasıdır. John Newton Brown'un İncil Sözlüğü kitabında ise Togarma Frigyalıların atası olarak gösterilmiştir. Ve Kapadokya bölgesindeki halkların Cicero (Mö 1.yy) döneminde bile Trocmi, Trog, Trocmen, yani Türk ve Türkmen olarak adlandırıldığını belirtmek gerekir.
Fessenden &co's Encyclopedia of Religous Knowledge or Dictionary of the Bible by Brown, John Newton, 1803-1868
Togarma Türklerin atası ise Gomer, yani Kimmerler de Türk'tür. Kapadokya adı ise Persler tarafından MÖ 6 yy’da verilmiştir. Adı ilk önce, yani Hattilerin döneminde "Demircilerin Ülkesi" iken, şimdi "Güzel Atların Ülkesi" anlamına gelen Kapadokya olarak anılıyor.. çünkü Kimmerler At ve Katır ticareti yapıyordu.
Wulfila MS 4.yy’da incili Got diline çevirir. Got dili 9.yy da kaybolup gidince Wulfilas'ın incil çevirisi de unutulmuştur. Ortaçağ döneminde kiliseler vasıtasıyla kitaplar kopya edilirdi, (Umberto Eco Gülün Adı nı hatırlayın), ama birçok kitap içeriği arzu ve istek üzerine de değiştiriliyor ve orjinalliğini kaybediyordu. Wulfilanın Orijinal kitabı olan Codex Argenteusise’den bazı sayfalar kalmıştır, bütünü yoktur, ya da Vatikan’daki gizli odaların birindedir. Herkes “himinam” kelimesinin peşine düşmüşken, kimse “atta” kelimesine bakmaz. [Aa bak kuş misali. …] çünkü o kelime Türkçe kökenlidir.
Arthur ve Lancelot destanları 12.yy ila 13.yy arası nasıl üretildiyse, Kutsal Kase destanı da sonradan üretilmiştir.
Kutsal Kase ve Taşbabalar
And Kupası ile Kıpçak Taşnine, eteğindeki deseni Frigya'da da görmek mümkünken, Sahalar'da da (Yakutistan) görebiliriz.
solda, And Kadehi ile bir İskit Taşbaba MÖ 5.yy
sağda, And Kadehi ile Göktürk dönemi Taşbabalar
Gordion'un Anatanrıçası And Kadehi ve Kuş ile
İyiliştirme gücü olduğuna inanılan Kutsal Kase, Hıristiyan mitolojisinde, "İsa'nın Son Akşam Yemeği"nde kullandığı iddia edildiği gibi, çarmıha gerilen İsa'dan damlayan kanın doldurulduğu Kase olduğu da söylenir. Kaynağını Kelt Mitolojisine bağlasalar da, ilk kez 12.yy da kayıtlara geçirilmiştir.
Friglerin Kibele heykelinde bir elinde kuş diğer elinde de hayat suyu olarak adlandırılan kupası vardır. Tıpkı bizim taşbabalarımız daki gibi. Orta Asya’da çokça karşımıza çıkan Taşbabalar ile Balballar Göktürk ya da daha doğru bir ifadeyle Türk kağanlığı dönemine aittir. Ama bu taşbabalar ne ilk ne de son örneklerdir.
Taşbabalar bir lideri temsil ederken balballar, aynı soydan olsalar da, o liderin düşmanlarını temsil eder ve kağana hizmet etmek için oradadır. Kurgan çevresine konulan Taşbaba 1-2 adet iken balballar 100 den fazla olabilir. Taşbabaların bir elinde kupa varken, diğer eliyle erlik kemerini tutmaktadır. Balbal ise sadece insan suretinde yapılmıştır, fazla da detayı yoktur. Moğollarda Taşbaba kültürü yoktur. Birkaç sene önce Alman büyükelçisine Moğollar taşbaba şeklinde küçük heykelcik hediye etmişti. Peki bunların Türklere ait olduğu söylenmiş midir? Bilmiyorum…
Alman elçi Taşbaba heykelciklerini teslim alırken - Moğolistan
Kimin ürettiğini şimdi hatırlamıyorum ama Taşbaba şeklinde küçük votka şişeleri üretilmişti. Bizim kültürümüz hep başka bir ad altında tanıtılmaktadır. Sahip çıkmalıyız…
Elinde boynuzdan And Kupası ile bir Taşbaba - Polonya’da MS 10.yy
Elinde boynuzdan And Kadehi ile bir İskit - MÖ 5.yy, Ukrayna
İskit Taşbabası Romanya
Rus, Ukrayna ve Avrupa da gördüğümüz Taşbabalar ise ya Kimmer-İskit döneminden ya da Peçenek-Kıpçak-Kuman dönemindendir. Ukrayna’daki birçok taşbaba aslında Taşninedir ve ellerinde her zaman birer kupa bulunmaktadır. Türk kültüründe buna Ant Kadehi denir.
Memluklar da And Kadehi devlet armasıdır.
Kıpçak grubundan olan Memlukların devlet arması Kupa’dır. [Mısır ve Suriyeyi kapsayan Memluk Devletinin asıl adı da Devleti-Türkiyya’dır, kölemen devleti demek yanlıştır). Haçlıların gelmesiyle, bu kupa kültürünün Avrupa da görülmesi ilginçtir. Türkler Taşbaba kültürünü Asya dan Japonya ve Koreye de taşımıştır, çünkü hem Kore de hem de Japonya da Taşbabalar bulunmuştur. Anadolu da ise Taşbabaların, ya da insan biçimli mezar taşlarının en son örnekleri Kaz Dağlarında, Kars, Tunceli, Adana ve Artvin de görülür.
Adana'da Taşbaba şeklinde mezartaşı
Taşbabaların yanında Taşkoç Taşat da Avrasya coğrafyasına yayılmıştır. Ermenistan da ermeni yazıtlı ya da haçlı Taşkoçlar, onların Ermenilerin kültürü olduğunu değil, o Ermenilerin Türk kökenli olduğunu gösterir. Taşbabalar mezar taşlarının atasıdır. Araplarda mezar taşı kültürü yoktur. Türkler İslam’a geçmiş olsa da bu kültürü devam ettirmiştir. Selçuklu dönemi mezar taşlarına bakarsak, belinde erlik kemeri ile sade bir mezar taşıyla karşılaşabiliriz.
Selçuklu dönemi mezartaşı, Taşbabalardaki gibi erlik kemeri çok net görülüyor.
Kitap kapakları: ilki Kimmer İskit, ikincisi Türkler hakkında,
üçüncüsü ise Altay'dan Göktürk dönemi bir Taşbaba
Bu bile soydaş olduklarını gösterir.
Milatan önce 2000 ila 1500 arasında tarihlendirilen 13 Hakkari steli, ki aslında Hakkari taşbabaları demek gerekir, Veli Sevin incelemiş olup, cesaret gösterip bunlar Türkün malı demese de, üzerlerindeki Asya tipi çadırlar olduğundan bahseder ve Asurlara ait olmadığını ortaya koyar. Firudin Ağasıoğlu ise bu taşbabaların Kuman Türk beyliğine ait olduğunu söyler. Mardin de de MÖ.9.yya ait 3 adet taşbaba vardır.
Sol yukarıda Hakkari Taşbabaları, sol altta Kapakağan anıt mezarı
Sağ üstte Orhun Kitabesi, sağ altta Göktürk dönemi taş anıt.
Benim gözlemlediğim ise, Hakkari taşbabalarının, bizim İskit ve Göktürk taşbabaları ile aynı olması, hatta Göktürk hanedanının arması olan Teke damgasının bu taşlarda da betimlenmiş olmasıdır ki, belinde erlik kemeri bile vardır.
Orhun kitabelerinde , Kapağan anıtında ve birçok yazıtlı bengütaşlarında teke tamgası görülür. MÖ binli yıllardan beri teke damgası Türklerin arması olarak kullanılmaktadır, ki bunları kaya resimlerinde de görüyoruz. Hatta Neolitik dönem Körtik tepede bulunan bir çanak üzerinde çifte teke görülür. Aynısını I.Türk Kağanlığı Öngöt Anıt mezarda ve Talas yazıtında , Issık kurganından çıkan başlığın süsünde, halılarımızda ve İskitlerin hayvan uslubü dedikleri at koşum süslemelerinde de görürüz.
Teke damgalı Taşbaba - Göktürk
Çifte Teke, Neolitik dönem Körtik Tepe / Bismil-Diyarbakır
Issık Kurganı, Başlık süsü Tekeler - MÖ 5.yy
Göbeklitepe Tekesi, karşısında Hayat Ağacı olabilir.
Tekeler ile Hayat Ağacı - Sumer, MÖ 2600
İskit, Baltadan detay, MÖ 650, Kelermes Kurganı
Frigya, Gordion mimari yapıdan detay, MÖ 6.yy
(en erkeni MÖ 9.yy'a aittir! Yani, Kimmer-İskit dönemi)
Bu bezemeyi Hellenler hiçbir zaman kullanmamıştır. “Doğulu”lara özgüdür. Etrüskler de de vardır, Romalılar da hiç kullanmamıştır, kullandıysa da Etrüsk ya da doğulu kökenli olduğu içindir. Hititlerde Hatti üzerinden kullanmıştır.
Teke = Soy zenginliği, güç, egemenlik demektir.
İstanbul Askeri müzede sergilenen teke şeklinde bir çadır ya da tuğ başı var. İskitlere ait olan bu tepelik MÖ 4.yy'a tarihlenirken Tagar Sibirya’daki teke tepeliği MÖ 7.yy a tarihlenir. Birebir aynısıdır, çünkü soyları birdir. Tagar, Taştık dedikleri Karasuk Kültürünün devamıdır ve de Türk Kültürü'dür. Yani antik dönem Türk medeniyetine aittir, ama bu kültür katmanlarını ayrı ayrı isimlendirerek aslında Türk'ü gizlerler..
Hakkari kaya resimleri
Terör yüzünden yıllarca araştırmacıların gidemediği Hakkari ve Van dağlarında Teke kaya resimleri bulunmuştur ve bire bir orta Asya kaya resimleriyle aynıdır. Sadece o bölgeyle sınırlı değildir, İran, İsrail, Kars, Ankara da bu kaya resimleri görülür.
Türklerin gitmediği yer yoktur ama tarih yazılımında hep ayrıştırılmıştır, bütünsel açıdan bakılmamıştır.
Ermenistan'dan Saka-Türk dönemi Çifte Tekeler
Gobustan-Azerbaycan
Burada tabi ki uslüp çok önemlidir, bir Aborjin kaya resmi ile bir Türk kaya resmi arasındaki fark kolayca görülür, ama Avrasya coğrafyasındaki kaya resimleri sanki tek elden çıkmış gibidir. Kültür DNA'sını ileriki zamana taşımışlardır çünkü soydaştır. Türk kaya resimlerinde günlük hayat, kamlarla ayin, avcı motifi ve bolca tekeler, geyikler vardır. 4000 rakımlı Saymalıtaş 96.600 adetle en zengin kaya resimlerini barındırır. Yüksekliğin önemi Tanrıya ulaşmak içindir. Kutsal Tanrı eşittir Kutsal Dağ felsefesi yüzünden.
Saymalıtaş
Servet Somuncuoğlu’nun da dediği gibi: “Türkler yılın belirli zamanlarında dağlara çıkar, atalara kurbanlar keser ve kayalara damgalarını vururdu. Türklerin milli duygusu ne kadar önemliyse, Türklerin milli duygularını yok etmek de batılılar için önemlidir. Türklerin tapuları kaya resimleri ve kurganlardır ve onlar buldukları hiçbir şeye Türk dememiştir. Türkçe dünyanın anadil skalasında 4.büyük dildir. Kaya resimlerinin bir çoğunda Türkçe yazı vardır. Önce resim, sonra damga sonra da alfabe doğmuştur. Türkler kendilerine ait alfabesi olan uygar bir millettir. Bazıları taşlara vurulan yazının açıklamasını ‘Türkler onları sonradan yazmıştır’ demektedir. Bu çarpıtmadır. Hiçbir bilimadamı bunları başka uygarlıklara, milletlere atfetmesin, atfedemez çünkü. Milattan önceki dönem Anadolu’sunun Türk tarihi ele alınmalı ve bu bilgiler aktarılmak zorundadır. Türklerin 1070 lerde Anadolu’ya gelişi, son gelişidir.”
Türkler diğer milletlere ait kutsala hiçbir zaman kendi damgasını vurmamıştır. Hakasya daki Okunev kültürü dedikleri taş anıtlar Türklere aittir ve birçoğunda yazı mevcuttur. 5 metreyi bulan Okunev Taşları MÖ 1200 lerden kalma olabilir, ama o taşlar atalarımızındır.
Issık kurganından çıkan kepçe yazıt Türkçedir. Tarih ise MÖ 5.yy'dır. Bugün futhark olarak tanımladıkları İskandinav yazıtları MS 4.yy ila MS 8.yylara aittir. Yani İskandinav yazısı bile İskitler ile Hunların vasıtasıyla oluşmuştur. [Bu konuyla ilgili olarak İsmail Doğan ve Mehmet Turgay Kürüm de yazmıştır.] Bunun en büyük kanıtı ise Göktürk alfabesindeki eb okunan harf, yani ev anlamına gelen damga, hem İskandinav, hem de ilk (MS 9.yy) Anglo-Sakson alfabesinde aynı anlamda ve aynı damga ile ifade edilir. Bu bir tesadüf değildir.
Orhun Anıtları Türk alfabesi - Anglo Sakson alfabesi MS 9.yy
Futhark İskandinav - Ortak EB damgası - İskit-Türk alfabesidir.
Önemli olan sadece kelimenin aynı olması değil, anlamının da aynı olmasıdır.
Beyşehir Eşrefoğlu Cami kubbesinde EB damgası
I.Türk Kağanlığı - Öngöt Anıt-Mezar'da Eb damgası
Midas Anıtı MÖ 7.yy - Yazılıkaya , EB damgası
Greklerin, Frig yazısından etkilendikleri söylenir, ayrıca Friglerin Hellen yazı sisteminden türemiş olabileceği görüşü de doğru değildir. Frigya’daki kurganlardan çıkan Kimmer yazıtlarından dolayı şunu sorabilir miyiz? Friglere yazıyı kim vermiştir? Kimmerler olabilir mi?….Çünkü Frig yazıtlarını Türkçe okuyanlar vardır. Bir çok yabancı akademisyen okuyamadıkları yazıtları, ölü dillerden diyerek kaçamak cevap verir, halbuki Türk dili ve lehçelerine baksalar kolayca çözümleyebileceklerdir. Aynı tutum isimler içinde geçerlidir. Herkes kendi diline göre yazmış ve okumuştur. Tıpkı Büyük İskender’in doğuya yaptığı seferde İskit kralının kardeşi ile karşılaşmasını yazdıkları gibi. Buradaki “kardeşi” kelimesini isim sanıp kayıtlara “Carthasis” olarak geçirmişlerdir.
İskender Makedonya'dan çıktıktan sonra 328 lerde Semerkant civarında bir yere gelir ve Sakaların komutanı kendisini karşılar. Komutan kendisine şöyle der ; ''Buraya dost olarak geldiyseniz mesele yok, sizi ağırlamaktan şeref duyarız. Yok düşman olarak geldiyseniz , unutmayın ki biz sizinle Tuna'da hemhududuz." İskitler ,Sakalar veya Divan-ı Lügati Türk'te, İskender'in karşılaştığı Chou'lar , hepsi aynı millet . Buradan da şuraya varıyoruz, demek ki M.Ö.7 .yy'da Zeki Veli Togan'ın dediği gibi Macaristan ovalarından Çin sınırına kadar uzanan yekpare bir Türk İmparatorluğu var. “ der Prof.Dr.Dursun Yıldırım
İskit plaka, iki okçu-arkadaş sırt sırta vermiş, Elşad Alili bunu çözmüş Göktürk alfabesindeki ok tamgası, kavim, boy ve oğuz anlamında. "Sırt sırta vermek" deyimi de herhalde buradan çıkma.
Arkeolog F.Arslanov (Kazakistan) tarafından 1960'larda İrtiş nehri kıyısındaki MÖ.5.-4.yy Saka kurganından çıkarılan muska şeklinde bir Maral'ın üzerindeki yazıyı Türkçe olarak okumuştur ve "AK MARAL" yazmaktadır. [prof.Dr.İlhami Durmuş]
Elşad Alili: "2500 yıllık Issık yazıtı Türklerin tarihine bakışı değiştirmiştir. Türkçedir" Azerbaycan İnsan Hakları Enstitüsü, Filoloji
Dr.İsmail Mangaltepe Menandros'un fragmanlarından aktarıyor : “İmparator İskit dilinde (Gök-Türkçe) yazılmış mektubu bir tercüman aracılığıyla okuyunca, oldukça istekli bir biçimde elçiyi huzuruna kabul etti." [[Doğu Roma (Bizans) kaynaklarında geçen "Sizabulus / Stembis Dizaboulos" Türk Kağanlığının kurucusu Bumin Kağan'ın kardeşi İstemi Kağan'dır. ]]
Prof.Dr.Firudin Ağasıoğlu: "Azerbaycan'da devlet kuran Saka Boyu Oğuz Türkleri idi. Çünkü antik çağ yazarlarının kaleme aldığı Sakaların Elbeyi (İl Beyi) (Basiley Skuthai) soy seceresinde ve mitolojisinde geçen adlar Oğuz Türkçesi olup, sonraki Oğuznameler'de tekrar edilir."
Dr.Zaur Hasanov: "Kraliyet (Hükümdar, Çar) İskitleri”nin dilleriyle ilgili yaptığımız araştırmada onların dillerinin Türk dilleriyle akraba olduğu ispatlanmıştır… Oğuz Türkleridir." [[Çar İskitler]]
Macaristan dan Dr.Ida Bobula: "Bütün Türkler, Uygurlar, Kök-Türkler, Osmanlı Türkleri, bizim İskit dediğimiz Avrasya merkez grubu halklarıdır" der.
Ukrayna’dan Valentyn Stetsiuk: "Bütün dilsel bulguların arkeolojik eserler ile kombinesi, İskitlerin Türk kökenli olduğunu teyit eder ve modern Çuvaşlar İskitlerin torunlarıdır." Çuvaşlar Hun Türkçesi konuşur.
Thor Heyerdahl, Gobustan-Azerbaycan'da adına yapılmış bir anıt
Futhark yazıları ile Göktürk yazılarını karşılaştıran ve de İskandinav yazıtlarını araştıran Thor Heyerdahl'ı bile etkileyen Mehmet Turgay Kürüm şunu söyler: “Akademisyenler Grek alfabesinin önce Fenike alfabesinden etkilenerek, archaic grek alfabesine, sonra da bildiğimiz grek alfabesine dönüştüğünü söylerler. Sonra da Fenikelilerin alfabeyi kendiliklerinden icat ettiğini savunurlar. Oysa, Fenike alfabesi de Türk runik alfabesinden esinlenmiştir. Grek alfabesini Fenike’ye bağlamaktan daha mantıklı olan İskitlere bağlamaktır.”
Fenikelilerin yaşadığı çağdan önce oralarda Turani halkın yaşadığı birçok akademisyen tarafından söylenir. Fenikelilerin oluşmasında Deniz İnsanların rolü büyüktür ki bu Deniz İnsanları Pelasglardan başkası değildir. Pelasglar Etrüskler'in de atasıdır ve Türkçe konuşurlar.
Pelas+skoi kelimesi iki kelimeden oluşur ve anlamı da Deniz İnsanları ya da Deniz Sakaları'dır, yani denizci Sakalar. Heredot'a göre İskitler kendilerine Skolot der. Bu da Pelaskoi da ki skoi hecesini hatırlatır. Mısır'da bu kavme Toorshah, Tursha derler veya Tursenoi, bu Tursce olarak ta adlandırılan Etrüsklerin diğer bir adıdır. Etrüsklerde Afrodite karşılık gelen tanrıçanın adı da Turan'dır.
Pelasglar, İonlar ve Etrüskler Hellence olmayan bir dil konuşurlar, bu akademisyenlerin ortak görüşüdür. Pelasgları hem Adile Ayda hem de Çingiz Garaşarlı araştırmıştır. Mesela: Tepe kelimesi: Pelasglarda da, Mayalarda da hep Tepe anlamındadır.
Prof.George Thomson : “Kesin bir sınıflama olarak Hint-Avrupa kavramının kendisinin bile yeniden gözden geçirilmesi gerekebilir” derken, Litvanyalı Galina Shuke : “MÖ 4 ila 3 binyıllarda Türklerin Anadolu'da farklı isimler altında ikamet ettiğini bilimsel çalışmalar kanıtlıyor" der.
Türkler göçebe değil göçmendir. Hayvanlarıyla beraber yaşayan bir millet çoğaldığında gıda biter, bu sebeple de göçmek zorundadır, yoksa boylar arasında savaş başlar. Kimmerler ile Sakalar, Sakalar ile Partlar, Hunlar ile Avarlar, Göktürkler ile diğer boylar, Selçuklular ile Beylikler, Osmanlı ile Akkoyunlu ve Safaviler, bunların hepsi kardeş kavgasıdır. Hazar’ı yıkan Peçenek ve Kıpçaklar, Altın/Kızıl Orda’yı yıkan Timur olmasaydı, bugün Rusya olmayacaktı.