31 Mayıs 2025 Cumartesi

CASUS ARKEOLOGLAR 6 - SB

 


Antiochia ad Cragum ve ARIT


" Tarihi olarak, limanıyla Antiochia ad Cragum bölgesi muhtemelen MÖ 1. yüzyılın ilk yarısında bu kıyılardan faaliyet gösteren ve doğu Akdeniz'in nakliye ve kıyı topluluklarını avlayan ünlü Kilikya korsanlarının limanlarından biri olarak hizmet etmiştir. Roma generali Pompey, MÖ 67'de yakınlardaki Korakesion'da (Alanya) bir deniz zaferiyle korsan belasını sona erdirdi. Bugün görülebilen kalıntılar arasında Antiochia'nın korsan geçmişine dair hiçbir iz kalmamıştır. İmparator Caligula, MS 38'de kısa bir süreliğine Dağlık Kilikya'nın kontrolünü Kommagene'li IV. Antiochos'a devretti ve ardından onu derhal görevden aldı; Antiochus daha sonra MS 41'de Claudius tarafından yeniden iktidara getirildi. MS 72'ye kadar kesintisiz olarak hüküm sürdü ve bu dönemde kendi adını taşıyan şehri kurdu. 72'de Vespasian tarafından görevden alınmasının ardından şehir, Dağlık Kilikya'nın geri kalanıyla birlikte genişletilmiş Kilikya Eyaleti'nin bir parçası olarak doğrudan Roma yönetimi altına girdi. Şehrin en büyük sınırlarına geç Roma İmparatorluğu döneminde, üçüncü yüzyıldan itibaren ulaştığı anlaşılıyor. Mevcut kazıların araştırdığı dönem de bu dönemdir. " (Amerika Arkeoloji Enstitüsü-ARIT)


Turovalı Ganymedes - Gamata ve Kragou

Turova Kralı Tur'un (Tros) oğlu, GANYMEDES genç yaşta hastalıktan ölünce Zeus tapınağına gömülür. Bu sebeple de Zeus kaçırdı, o tanrılar katında hep genç kalacak, miti doğar. Zeus'un hayvanı olarak kabul edilen kartal aynı zamanda kamların da hayvanıdır.

Erken Doğu-Roma dönemine ait latrinlerde bulunan mozaik parçasında "Ganymidis (ΓΑΝΥΜΗΔΗΣ)" adı yazar ve İskit başlığı vardır. Turovalı prens Ganymedes'in Med-İskit Türkçesindeki karşılı Kamata (Gamata)'dır. Tur'un (Tros) oğlu "Kamata" genç yaşta ölünce mite göre "tapınak" içine gömülmüş. Bu tapınağa da "Zeus" adını verdikleri için "Ganymedes'i Zeus kaçırdı" mitini uydurmuşlar. "Tapınak"ın Orhun kitabelerindeki karşılığı 'bark'tır.


Bir Med mug'un adı Geumat-Gaumata’dır. 

"Eski Türk elleri ve özellikle de Hunlarda Kam=Gam kelimesi Şaman, kahin, din adamı, büyücü, falcı, bilgin, doktor, filozof vs anlamlarında kullanılmıştır. Hunlar içinde Eşkam (arkadaş Şaman) ve Atakam (ata Şaman) kullanılmıştır. Eş kelimesi eski Türkçede arkadaş anlamındadır. Atakam = Atagam kutsal kelime gibi kişi adı olarak da kullanılmıştır ve çok kullanılmak sonunda Kamata=Gamata (Geumat-Gaumata) şekline dönüşmüştür. Mug kelimesi kam=gam= gum kelimesinin tersine söylenmesi gibidir."

* Med Türkleri : Magus, Maglar > Kamlık/Büyücülük, Magic, Medikal, Medicine (ilaç), Meditasyon ve Medya...gibi



İskit Türkleri Kafkaslara Graucasis (Pliny) diyormuş. Peki Antiochia ad Cragum'un Yunanca söylenişi nasıl? "Cragum", Krágou (Κράγου) olarak Strabon'da görülür. Dilde K/C-G değişimi vardır, yani Antalya-Gazipaşa ilçesi sınırları içinde 300-350 metre yükseklikte olan antik kentin adındaki "Kragou" < Grauca(-sis) Türkçe olmalı.


Casus-Arkeologlar ve ARIT

İlk olarak 1942'de önerilen ve 1948'de arkeo-casus John Franklin Daniel (Fulbright TR ve Hetty Goldman'la Tarsus'ta) tarafından çalışmaları başlatılan Türkiye'deki Amerikan Araştırma Enstitüsü'nün (ARIT) 1964'te kurulmasına yardımcı olan kişi 17 yıl Gordion kazı başkanlığı yapmış arkeo-casus Rodney Young'dur. Young 1974'teki ölümüne kadar da ARIT yönetim kurulundaydı. Ve Antiochia ad Cragum ARIT tarafından kazılır.


" Türkiye'deki Amerikan Araştırma Enstitüsü (ARIT), "İstanbul SI [OSS'in Gizli İstihbarat Şubesi] şefinin [Arkeo-Casus Jerome Sperling, Turova-Kum Tepe kazıları] 1944'te Türkiye'de derin bir gizlilik içinde ve kalıcı bir istihbarat görevlisi"  önerdiği şeye çarpıcı biçimde benziyor. OSS, gizliliği Amerika'da kurulacak ve örtülü olarak sürdürülecek gelecekteki SI ajanlarını arıyordu. "Ofisle kesinlikle hiçbir teması olmayan ve yalnızca aracılarla en korunaklı ve gizli teması" olan "tamamen gizli" ajanlar için, "Türkiye'de araştırma yapan izinli öğrenciler ve profesörler" önerdiler. 

[Arkeo-Casus Jerome Sperling] devam etti, "Türkiye'de bir Amerikan Arkeoloji Enstitüsü veya Doğu Enstitüsü kurulması, alanda çalışma olanakları yaratacaktır. Bu konudaki ön araştırmalar bile insanları Türkiye'ye sokmak veya çıkarmak için kullanılabilir... [ve] kuruluşa hizmet edebilir." " ... " Soğuk Savaş'tan günümüze, bölgede araştırmalar yapan bazı Amerikalı arkeologlar, Doğu Akdeniz'de Birleşik Devletler adına casusluk yapmıştır. Pentagon'un Minerva Projesi ve İnsan Arazi Sistemi (Irak'ta antropologlar) sosyal bilimcilerinin orduyla herhangi bir ilişkisi olup olmadığı konusunda hararetli tartışmalara yol açar. Amerika Arkeoloji Enstitüsü'nün [AIA], Amerikan askerlerini, hizmet verecekleri bölgelerdeki kültürel varlıklar hakkında eğitmeyi seçmiştir.... Etikçiler bugün bu tür faaliyetlerin artılarını ve eksilerini, arkeolojiyi veya antropolojiyi örtü olarak kullanarak mesleği lekeleme olasılıklarını tartışsalar da, savaşın hararetinde ve hemen sonrasında OSS'nin Yunan Masası'nın bunu yapmadığını belirtmek önemlidir."


Allen'in kitabından çeviri ve ek bilgiler SB


* OSS= Stratejik Hizmetler Ofisi, CIA öncülüdür. Bu tartışma devam edecektir, çünkü artık OSS yok CIA var ve "Yunan Masası-OSS devam etmiyor" demek, diğer ülkelerde CIA olarak devam edip etmediğini garanti edemez! Olsa bile Allen bunu söyleyemez! Ayrıca "kültürel ve tarihsel çarpıtma tohumları" ekilmiştir!

* Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı arkeoloji enstitüleri ülkelerinin 'Dışişleri Bakanlığı'na bağlıdır. Bir başka bilgi ise diğer ülkeler Türkiye gibi herkese açık kendi ülkelerinde yabancıların arkeolojik kazı yapmalarına izin vermez. Örneğin, Almanya'da bir Türk kazı izni alamaz, ama Almanlara Türkiye'de kazı izni verilmektedir. Almanya'daki kazılar Almanların kontrolündedir. Türkiye'deki arkeolojik çalışmalar Türk arkeologların başkanlığında yapılmalı ve hiçbir şekilde yabancı arkeologların başkanlığına bırakılmamalıdır. 2023'te Kültür ve Turizm Bakanlığı "Koordinatör Kazı Başkanı" yöntemini getirdi. Bu yabancı heyetler/kazı başkanları tarafından yürütülen kazı çalışmalarında, ilgili koordinasyonu sağlamak üzere atanan Türk bilim insanını ifade ediyor. İyi yönde bir gelişme olsa da yeterli değil. Çünkü kontrol tamamen Türkiye'nin, Türk Arkeologların elinde olmalı.





CASUS ARKEOLOGLAR 5 - SB

 


Dünya Savaşı'ndan Soğuk Savaş'a

OSS Başkanı William Donovan (*), Almanya'nın sonunu Başkan Roosevelt'e şöyle anlattı: “Yakın felaket ve kesin düşüşün resmi... Karmakarışık bir Genelkurmay ve yarı ölü Dışişleri Bakanlığı'na bir dizi diplomatik temsilcilikten çığlıklar akıyor.” Macarlar Mihver'den çıkmaya uğraşıyor ve “kurnaz Bulgarlar (Almanlara) her türlü oyunu oynuyor, Türkiye'ye geziye gidiyor” gibi yapıp gizli görüşmelere oturuyorlar. Bütün bu olaylar “çürümüş Nazi diplomasisinin ölüm döşeğindeki çırpınışlarıydı.”

Ancak Türkler, Hitler Almanyası'nın ölüm döşeğinde olduğu sonucuna varmakta yavaştılar. Bir İngiliz yetkilisine göre korkuları “bir filo Alman uçağının (İstanbul'u yakıp, bir uçtan diğerine yok etmesiydi. Bu sanırım en büyük saçmalık. Doğru ise bizim, Türklerin savaşa girmesini isterken, Harakiri yapmalarını da istediğimizi gösteriyor. Türklerin kaygısı hem kentin zayıflığını; dar sokaklar, ahşap evler ve hava savunma gücünün yokluğu hem de Abwehr'in yaydığı kandırmacayı yansıtıyordu.

Türklerin kendilerine karşı savaşa girmemesi için Almanlar bu kaygıları körüklüyordu. Türkiye Müttefikler'e katılırsa, Alman İstanbul esprisine göre bir Alman diplomatı, “Gece karartmaya gerek yok. Saldırırsak, gün ortasında saldırırız” demişti. Havadan yapılan İngiliz gözlemleri, Bulgar havaalanlarında Almanların çok az uçağının kaldığını ve Sofya'daki Türk askeri ataşelerine Abwher'ce verilen sayıların abartıldığını ortaya koydu. İngiliz istihbaratı Türk generallerine, Almanların böyle bir saldırıya girişecek durumda olmadığını söylediğinde, Türkler İngilizlerin kendilerini aldatmaya çalıştığını varsaydılar.

Von Papen başarılı bir duruma hâkimiyet oyunu oynarken, Türkler Almanya'nın savaşı yitirdiğine inanmaya başlamıştı. Sonuçta Müttefikler'le daha çok işbirliği yaptılar. İngilizler, Ankara'nın kazanan yana katılması için çok çalıştı. Churchill kişisel olarak inandırmak için İnönü'yle görüştü. Ancak Türkler, dev oranda askeri malzeme almadan bir şey yapmak istemiyordu ve bu oran da, Müttefikler'in sağlayabileceğinin çok üstündeydi. Bu arada trenler, Alman İmparatorluğu'nun fabrikalarına Türk kromu taşıyarak Türkiye sınırını geçiyordu.

ABD istihbaratına göre “Türkler bu ilkbahar ve yaz ne olacağını görmek istiyor”du. “Müttefik ikinci cephesinin başarılı olacağından emin değiller ve Rusya'nın Türkiye'ye göz diktiğine inanıyorlar.” Şubat 1944'te İngiltere Türkiye'nin savaşa gireceğinden umudu kesti ve yardım yollamayı durdurdu. Bir gün İnönü, Büyükelçi Knatchbull Hugessen'i (*) Sabır Yılları adlı bir kitap okurken gördü ve “Bu sizin Ankara'daki büyükelçilik yıllarınızı mı anlatıyor?” diye sordu. Bir Sovyet askeri ataşesi, Türkiye'nin konumunu dalga geçerek şöyle niteledi “Tout prendre, jamais rendre, toujours pretendre.” (Her şeyi almak, hiçbir şey vermemek ve her zaman bir şey yapar gibi görünmek.)

İngiliz ve ABD Dışişleri bakanlıkları Türkiye'yi savaşa sokamıyorsa da, OSS en azından Almanya'ya krom cevheri satışını durdurabilirdi. Zamanın azaldığını bilen Almanlar alımları hızlandırmıştı. MacFarland (*) ve İngiliz meslektaşları, Türkiye'deki demiryolu köprülerini uçurmanın siyaset ve istihbarat işbirliğini tehlikeye sokacağında birleştiler.

Türkiye içinde kundaklama eylemlerine izin alamayan OSS, Bulgaristan ve Yunanistan'ın Türkiye'ye komşu bölgelerine özel harekât ekipleri yollayıp buradaki demiryolu köprülerini uçurmaya karar verdi. Türkler, kundakçıların sınırı geçmesine izin vermeyince, kimi OSS görevlileri öylesine büyük tepki duydular ki, istifaya kalkıştılar. Ancak OSS, Büyükelçi Steinhardt (*) ve Türklerin korkusu pahasına da olsa blöf yapıp Türkiye'deki köprüleri uçurmayı düşündüğünü bildirince, Ankara karar değiştirdi.

Krom trenlerine yönelik OSS operasyonlarında kilit adam, OSS'nin Edirne'deki ileri karakolunu yöneten Teğmen Alexander “Alekko” Georgiades'ti.(*) Amerikan uyruklu bu Yunanlının kendine özgü maskesi, Yunan Konsolosluğu'nda diplomatlıktı. Emniyet de kendisine büyük destek sağladı. (*) Sınırı geçmesi için parola verildi, malzemesi taşındı ve bir Türk subay üniforması bile sunuldu. Alekko, Yunanistan ve Bulgaristan'a yaklaşık 30 kez gitti.

Yunanistan'a ilk kez aralık 1943'te Nazi karşıtı Yunanlı gerillayı görmeye gitti. Gerilla ile OSS arasındaki bağlantıyı sürdüren kişi OSS'nin verdiği para ve malzemeyle kaçmıştı. Şimdi aranıyordu, Georgiades “Onun yerinde olmayı hiç istemezdim” diye not düştü.

Georgiades liderlerine, “Ben yalnızca bir istihbarat ajanıyım ve düşmanla mücadelede kullanılacak istihbarat karşılığında para ya da malzeme sağlarım” demişti. “Konuyu ortaya koyuş biçimimi sevdiler, ancak mücadele için silah almanın daha önemli olduğunu ve iyi silahları olursa, daha çok istihbarat verebileceklerini söylediler.” Sonunda işbirliği yapılması konusunda anlaştılar.

Georgiades, “Odysseus” adlı bu gerilla lideriyle üç gün geçirdi: “Beni çok etkiledi, çünkü az eğitim görmesine karşın keskin bir zekâsı ve çok uyanık bir kafası var. Liderlik gücüne sahip. Adamları onu çok seviyor.” Georgiades gerillalar arasında çekişme gözlemedi. Kendi aralarında silah, başlık, kazak ve çeşitli siyasal görüşleri paylaşıyorlardı: “Çoğunluk, aileleri Almanların elinde tutulan ya da Bulgarlarca öldürülmüş köylülerdi. Giysileri acınacak halde. Silahları, müzeye yakışan bir derleme. İlaç ve sabun yokluğundan yaşam koşulları ve temizlik ilkel.” Doktor, gözlerinde yaşlarla, “Son altı ayda uygun ilaç olsa kurtarılacak dokuz kişi öldü” dedi. Ancak komünist liderler daha sonra “Odysseus” ve birkaç adamını “Troçkist” olduğu gerekçesiyle safdışı bırakıp öldürmeye çalıştığında Georgiades düş kırıklığına uğradı.

Georgiades, Edirne —işgal altındaki Yunanistan— İstanbul arasındaki gezilerinde, dağlarda savaşan gerilla ile lüksü seven tarafsız kentteki diplomatlar arasındaki garip çelişkileri gözledi. Müttefik güçlerin ortak amacına karşın, çekişmenin sonu yoktu. Direnişçi çeteler birbirinden kuşkulanıyordu. Yunanlı diplomat meslektaşları komünist gerillanın nihai amacından kaygılanıyordu. İngilizler kendi adamlarını bölgeye yollamak için “komplo” peşindeydi ve OSS adamları etki sağlamak için yarışıyordu. “Herkesin herkese duyduğu güvensizlik, çoğunluk haksız ve abartılmış”tı ve “nehrin öte yakasında” Yunanistan da olanlara ilişkin kaygılarına eklenmişti. İstanbul “entrika ve karşı istihbarat tımarhanesi”ydi. Georgiades iç çekti: “Tutku muhteşem bir güç ve biraz bencillikle karışınca, her şeyi önüne katıp götürebilir.”

Teğmen'in ana görevi, OSS kundaklama ekibi için ikmal hattı hazırlamak ve Yunan gerillasını, bu ekibe ev sahipliği yapmaya ikna etmekti. Sonunda Nisan 1944'te Yüzbaşı James Kellis (*) ve iki deniz kuvvetleri telsizcisi Spyridon Kapponis ile Michael Angelos'u Meriç Nehri'ni geçirip, Türkiye'den Yunanistan'a soktu. Görevleri, Mustafapaşa-Bulgaristan ve Dedeağaç-Yunanistan'daki köprüleri uçurup, Türkiye'nin Avrupa'yla demiryolu bağlantısını kesmekti.

- 1941'de Türkler, Almanların Bulgaristan sınırını işgal etmesi halinde savaşa girme tehdidinde bulundu. Türkler ve Almanlar, Almanların Sovyetler Birliği'ni işgal etmesinden üç gün önce, 18 Haziran 1941'de saldırmazlık anlaşmasını ve Ekim 1941'de ticaret anlaşmasını imzaladılar, ancak gerginlik aylarca azalmadı. Kasım 1943'te Georgiades Young'a Bulgaristan'ın Varna kentine krom ve trenle bakır cevheri taşındığını bildirdi. 

- “İkinci Dünya Savaşı'nda Tarafsız Ülkelerde Önleyici Operasyonlar,” 20 Mart 1947 ve “Türkiye'de Krom Üretimi,” 16 Eylül 1943 ABD raporları; Türk ve Alman müzakereciler arasında imzalanan anlaşmalar, Türkiye'nin Almanya'ya askeri teçhizat karşılığında 1943 yılında en fazla 90.000 ton, 1944 yılında ise 45.000 ton krom satmasını öngörüyordu. Her ne kadar 1936 Montrö Sözleşmesi Boğazların tarafsız sular olarak kabul edilmesini öngörse de, Türkiye Boğazların tarafsızlığını izleme ve uygulama sorumluluğunu liberal bir şekilde yorumlayarak savaş malzemesi ve maden cevheri taşıyan Alman ticaret gemilerinin Karadeniz'e girişine izin verdi. İki ülke arasındaki diplomatik yazışmaların ve müzakerelerin çoğu bu konuya odaklanmıştı. 

- Emniyet, Georgiades ile işbirliği yaptı çünkü Georgiades Bulgarlar için casusluk yapan Türkleri ihbar etmişti. Bunlardan on ikisi idam edildi. Marty (“Gosling”) ve asıl kuryesi George Valassiades dışında, dört ya da beş alt ajanı, her iki tarafın da ihanetinden korktukları için, OSS tarafından bilinmiyordu. Georgiades, Marasia'daki en uzun köprü olan (450 metreden fazla) “Chicago” ve Karaağaç'taki “Çiçero ”yu (köprülerin kod adları) kullanma planını iptal etti, çünkü ikisi de Türkiye'deydi ve onları yok etmek Türkiye'deki OSS mevzilerine missilleme demekti. Bu yüzden bunun yerine sadece Yunan ve Bulgar topraklarından geçenlere odaklanmaya karar verdiler. Almanlar o yılın başlarında Marasia (Maraşya, Meriç ve kolu Arda nehrinin birleştiği yerde) kasabasını Yunanlılardan tamamen temizlemişti.

- Bu arada Meriç giderek daha tehlikeli bir hal alıyordu ve Young Georgiades için endişeleniyordu. Sperling'in naklini istemesi üzerine Emniyet onu takip ettirdi ve sorguladıkları ve casuslukla suçladıkları bir Türk Yahudisi olan uşağı “Jeeves ”i tutuklattı. Polis müfettişleri Georgiades'in yardımcısını durdurarak “Jermi Sperlin adında uzun boylu sarışın bir Amerikalı” hakkında sorguya çektiler. Gander, Almanların artan gerilla faaliyetlerine karşılık olarak güçlerini 400'den 4.500'e çıkardıklarını ve Meriç'teki terörist taktiklerini yoğunlaştırdıklarını bildirdi. Naziler, köyleri kuşatarak ve arayarak, yerel halktan rehineler alarak ve eskiden Gander'in kuryeleri tarafından kullanılan köprülere, demiryolu hatlarına ve nehir geçişlerine muhafızlar yerleştirerek sivilleri terörize etti.

Buna rağmen OSS arka arkaya silah indirmeyi başardı ve gerillalar Chicago misyonuna akın etti. Sınırın kapalı olması nedeniyle Teğmen Athens deniz yoluyla giderek Meriç deltasındaki “New Orleans ”a marlin hafif makineli tüfekler, tüfekler, otomatik silahlar, mühimmat ve patlayıcılarla yüklü bir kayık indirdi. ABD'nin desteğiyle Yunanistan'ın en iyi silahlanmış gerillaları oldular. Haftalar süren eğitimden sonra, Türkiye ile Almanya arasındaki demiryolu bağlantılarını kesmeye hazırdılar. (4) Kellis, Gander'in keşif yaptığı Svilengrad'daki Bulgar sınırının hemen karşısındaki 210 metrelik “Milwaukee ”yi hedef aldı. 29 Mayıs'ta köprüden dokuz yüklü yük ve iki yolcu treni geçti. Aynı günün ilerleyen saatlerinde, 170'ten fazla eğitimli gerillanın yardımıyla Kellis ve Teğmen Athens köprüyü 1.400 kilo plastik patlayıcıyla mayınladı.

Kellis, 30 Mayıs gece yarısını çeyrek geçe fitili ateşledi. Birkaç dakika içinde patladı ve yapı çöktü. Gerillalar yem olarak kullanılırken, Kellis ve Athens saklandıkları yere doğru zorunlu bir yürüyüşe başladılar. Güneyde daha küçük bir grup, Dedeağaç'ın doğusundaki Yunan çatalında bulunan Antheia'daki yüz ayak uzunluğunda beton ve çelik bir demiryolu köprüsü olan “Joliet ”i havaya uçurdu. Ardından Gander, Yunanistan'daki en görkemli OSS sabotajını gerçekleştirdikten sonra Chicago misyonunu tahliye etti. Türkiye ile Almanya arasındaki demiryolu trafiğini durdurarak Almanya'dan gelen 690 vagonluk yükü Türkiye sınırının hemen içinde mahsur bıraktılar, ancak krom sevkiyatı bir ay önce resmen durdurulmuştu.

Takip eden haftalarda Gander ve Sparrow, Young'a Türkiye'nin Sovyetlerin ilerleyişiyle ilgili artan endişelerini aktardılar ve Türkiye, Almanya ile bağlarını koparmak için tereddütlü bir süreç içinde yeniden hizalanmaya başladı. Emniyet, 27 Mayıs'tan itibaren kendi birliklerinin hareketlerini kolaylaştırmak için Meriç, Çanakkale Boğazı ve Aydın Vilayeti çevresinde seyahati yasakladı ve İzmir ile “Key West” arasındaki yolları kapattı. OSS'nin solcu gerillaları ve komünistleri sınırına bu kadar yakın bir yerde sabotaj için silahlandırmasından tedirgin olan Emniyet, Edirne üssünün kapatılmasını ve Georgiades'in Almanlar tarafından tanındığı bahanesiyle uzaklaştırılmasını emretti. Orada gelecekte yapılacak herhangi bir çalışma SI ile sınırlı kalmalıydı. Chicago misyonunun iki üyesinin geride kaldığını bilmiyorlardı. EAM/ELAS gerillalarının gücünden endişe duyanlar sadece Türkler değildi.

Dipnot 4
19 Nisan'da Athens, Evros'taki Chicago misyonuna katılmak üzere yüksek patlayıcı ve makineli tüfek yüklü bir kayıkla Kıbrıs'tan ayrıldı. Eğriler'de, depolanmış 800 kilo OSS mühimmatı ve malzemesinin yanı sıra kuzey Ege için navigasyon istihbaratı da yükledi. Ayın yirmi dördünde “Boston ”a ulaştı. Orada Deniz Topçu Çavuşu Thomas Curtis'i ve operatörün Cox'un dairesine bir fahişe getirmesinin ardından “Boston ”a gönderilmiş olan bir telsiz operatörünü aldı. Kellis ile tanıma sinyalleri kurdular ve Meriç'teki randevuları için 30 Nisan'ı belirlediler, ancak karaya oturdular ve neredeyse iki hafta boyunca fırtınalar yüzünden geciktiler. Belirlenen noktanın birkaç mil güneyindeki Türk sahilinde saklandılar ve 11 Mayıs gecesi nihayet Kellis ve gerillalarla temasa geçerek adam ve malzemeleri indirdiler ve mühimmatları dağdaki sığınaklarına taşıyarak Bari'den ABD uçakları tarafından atılan diğer mühimmatlarla birlikte sakladılar. Herkes güvende olduğunda, Kellis gerillalara Amerikan silahlarının kullanımı konusunda beş günlük bir eğitim verdi, patlayıcı ve sabotaj konusunda daha ileri eğitim için yirmi kişi seçti ve grupları farklı hedef bölgelere atadı. 23 Mayıs'ta Kellis kuzeye doğru ilerleyen bir gruba liderlik etti ve Atina 170 gerillanın geri kalanını 1.400 kilo plastik patlayıcı (C-2) ile donattı. İki günlük dağ yürüyüşünden sonra Meriç Vadisi'ne indiler ve burada sadece geceleri, iz sürücüleri şaşırtmak için zikzaklar çizerek seyahat ettiler. Yolculuğun hedefini ve amacını sadece üç kişi biliyordu. Sabotajcıların artçıların patlayıcı taşıdığından haberi yoktu ve artçılar da sabotajcıların grubun bir parçası olduğunu bilmiyordu. Kellis ve Atina, ana birliği Meriç üçgeninde bırakarak iki gerillayla birlikte Edirne'den Bulgaristan'a uzanan köprüleri taradılar. Ayın yirmi dokuzunda geri döndüler ve diğerlerine planı bildirdiler. Sonra onları dört gruba ayırdılar. Bir grup Alman ve Bulgar muhafızların müdahalesini ortadan kaldıracaktı. Diğer bir grup, takviye kuvvetlerin bölgeye ulaşmasını engelleyecekti. Athens, Kellis ve yıkım ekibi patlayıcıları yerleştirirken üçüncü bir grup iletişimi kesecekti. Bir nöbetçi nihayet hareketliliği fark edip ateş etmeye başlamadan önce köprüyü araştırmak için bir saat yirmi dakika harcamışlardı ama artık çok geçti. Kellis beş dakikalık gecikme fünyesini yaktı ve fünye patladı. Curtis “Joliet ”i havaya uçurdu.


Allen'in kitabından çeviri ve ek bilgiler SB;




* William J.Donovan (1883-1959);
Washington OSS Başkanı. Asker ve hukukçu, OSS sonrası CIA kurucularından. 1916'da Rockefeller Vakfı adına Berlin'deydi. Hukuk firmasındayken JP Morgan adına çalıştı. MI6'le de sıkı fıkıydı. Birçok kişiyi "casus" olarak işe aldı: Öneğin, Eve Curie (1904-2007. Marie-Pierre Curie'nin kızı), psikolog Carl Jung, yönetmen John Ford, Titanik'in batışını anlatan "An Night to Remember" adlı romanı yazan John Walter ve yarış atları yetiştiren banker Paul Mellon... Birinci Dünya Savaşı'ndan beri arkadaşı olan "Packy" kod adlı Chiacagolu banker Mac Farland ise İSTANBUL OSS şefiydi.








* Hughe Knatchbull Hugessen (1886-1971), İngiliz. Türkiye Büyükelçisi 1939/44. İngiltere'nin sırlarını Elyasa Bazna'ya (Çiçero) kaptıran elçi. 1943 Kahire Konferansı.

* Laurence Steinhardt (1892-1950), Amerikalı, Türkiye Büyükelçisi 1942/45

* Lanning MacFarland, kod adları (Packy), "Juniper (Ardıç)", OSS İstanbul şefi; Frank Wisner (OSS İstanbul şefi; OSS Almanya; plan şefi, CIA) ile değiştirildi.

* James Kellis, Yarbay, ajan, OSS Özel Harekat (SO).

* Abwehr: Amiral Canaris'in başkanlığını yaptığı Alman İstihbarat Dairesi. Askeri komuta altındaydı, ancak her alanda istihbarat toplardı; MI6 ve OSS'yle benzer nitelik taşıyordu.

* Tevfik Bey, kod adı "Paprika (kırmızı biber), Asker, Türk Gizli Servisi Başkanı. Diğer kod adı "Aunt Jane (Jane Teyze)". Başka bir kaynakta sadece İstanbul Gizli Servis Şefi olarak geçer.

* Saim Bey, kod adı "Poppy (haşhaş)", Türk Ordusu, Yarbay.  Başka bir kaynakta "Alekko"nun Yunanlı kuryesi olarak geçer.

* Alexander "Alekko" Georgiades, Karpathos (Kerpe Adası) doğumlu, 1940'da Amerikan vatandaşlığı. ABD Ordusu, teğmen. Ajan, operatör. X-5 (OSS Karşı İstihbarat-5), Kahire'de kod adı "Gander (erkek kaz)", İstanbul'da "Aster (çiçek türü)". Yüzbaşı rütbesiyle ordudan terhis, Bronz Yıldız ve Amerikan Ordusu Liyakat Lejyonu ödülü. Amerika'ya döndüğünde Yunanistan'a yardım etmeye devam etti. Savaştan sonra gizli servis için çalışmayı reddetti. Ancak savaş döneminde diğer gruplarla olan etkileşimi yüzünden McCarthy Amerikasında baskı gördü.


Yer kod adları
* “New Orleans” = Meriç Deltası
* “Pittsburgh” = Edirne
*  "Boston = Reşadiye-Çandarlı
* "Key West = Aslan Burnu/Kuşadası; Kuşadası ise "Miami" olarak adlandırıldı.

* OSS = Office of Strategic Services = Stratejik Hizmetler Ofisi, CIA öncülü.
* SI = Secret Intelligence Branch (of OSS) = OSS'in Gizli İstihbarat Şubesi.

SB


CASUS ARKEOLOGLAR 4 - SB

 

"Arkeologların savaş sırasında yaptıkları “gizli” ve efsane konusu olur."


Kazı görevlileri sadece bilimsel değil, aynı zamanda antik kalıntılara ulaşmak için modern evlerin kalıntılarını, büyük miktarlarda toprağı ve büyük taş ve mermer bloklarını kaldırmak gibi işin daha sıradan pratik yönlerinin de sorumluluğunu üstlendi. Sahayı yeniden inşa etmek için verimli ve gözlemci olmaları, açtıkları çukurları incelemeleri, saha defterlerini günlük olarak güncellemeleri ve sonuçları haftalık raporlarda sentezlemeleri gerekiyordu. Her biri Shear'a (*) rapor veriyor ve tek bir ustabaşının yardımıyla, fiziksel emeği yerine getiren ve kendilerine “delikanlılar (boys)” olarak hitap ederek babacan bir şekilde davrandıkları on ila elli Yunan işçiden oluşan çete sürüsünü denetliyor, onlara ilham veriyor ve yönetiyorlardı. Bu arada arkeologlar Yunanistan topraklarına derin kökler salıyordu.

Kazılar dışında Young (*), Gene Vanderpool ile “Yaşlı At” diye hitap ettiği Princetonlu arkadaşı Alison Frantz'a (*) sevgiyle bağlandı. O ve Lucy Talcott (*), Young'ı evlat edinerek tenis maçlarıyla Cape Sounion'da barbeküler düzenlediler. Parnes Dağı ile Attika sahillerini gezdiler. Delphi ve adalara geziler düzenlediler.  Hymettus ile Lycabettus Dağıyla birlikte denize bakan çatı teraslarında yıldızların altında akşam yemekleri düzenlediler. Bitmek bilmeyen öğle yemekleri, çaylar ve akşam yemekleri dışında, Troya kazılarını yürüten Carl Blegen (*) ile Okul'un ticari irtibat sorumlusu Anastasios Adossides ve kızının, Okul kazılarına katılan ABD'nin Yunanistan Büyükelçisi Lincoln MacVeagh'ın (*) evlerindeki resmi akşamlara katıldılar. Zaman içinde Agora ekibinin birçok üyesi evlendi, ancak Young ve Frantz bekar kaldılar ve devrimlerle darbeler boyunca süren derin bir dostluk kurdular.

Arkeologlar 1939'da yaklaşan savaşın işaretlerini okumuşlardı ama yine de çok geç olmadan son bir kürek toprak kazmak için Yunanistan'a gitmek için cesaretlendiler. Bazıları kazıdan kazıya mekik dokuyordu: "Truvalı" Blegen ilkbaharda Young'la birlikte Hymettus Dağı'nda bir hafta kazı yaptıktan sonra güneybatı Yunanistan'daki Pylos'ta yeni kazılara başladı. Pete Daniel (*) GKRY-Kourion'da kazı yaparken kendini her an patlayabilecek “bir volkanın kenarında” gibi hissetmiş ve savaş durumunda Helenistik mezarları bomba sığınağı olarak kullanmak konusunda endişeyle şakalaşmıştı.

Mussolini Nisan 1939'daki Arnavutluk'un işgaliyle denizaltılarına İtalyanların elinde bulunan Türkiye'nin güneybatısında Oniki Ada'da devriye emri verdi. Bu arada İngiliz Kraliyet Donanması da İyon Denizi'ndeki varlığını güçlendirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı ise Amerikalılara Yunanistan'ı terk etmelerini tavsiye etti. Bir Agora arkeoloğu da çocuklarıyla eşyalarını toplayıp hemen ayrıldı. Ardından Blegen yeni kazılarını iptal etti, Troya'daki eski kazılarını da tasfiye etti ve Kıbrıs'taki Amerikalı kazıcılara ziyarete gitti. (...)

Avrupa'da savaş ilan edilip Okul da savaş durumuna geçtikten sonra, Young'ın en iyi arkadaşları Washington'un uyarılarına karşı gelmiş ve Yunanistan'da kalmışlardı. Gene Vanderpool, yeni ailesini taşımak zor olduğu için fırtınayı atlatmaya karar vermiş, Alison Frantz ise “yapılmamış işlerin peşini bırakmayı” reddetmişti. Birlikte Agora müzesini söktüler ve eşyaları saklamak üzere paketlediler. Frantz Princeton'daki annesine haftada bir mektup yazıyor ve “o kadar huzurlu ki dünyanın dört bir yanımızda parçalandığına inanmak zor” diyerek deniz kenarındaki sığınağına çekiliyordu. (...)

Frantz cesaretini toplayıp işine devam etti ama İngilizlerin Almanya'ya uyguladığı ablukanın etkilerini, ithal mallar dükkanlardan kaybolurken hissetti. Şeker, kömür ve gaz karneye bağlandı; et üç günde bir bulunabiliyordu; ekmek fasulyeden yapılıyordu ve kahvenin yabani otlara oranı her geçen gün azalıyordu. Ancak Frantz en çok “Atlantik'in yanlış tarafında yakalanan” “sürgünler” olarak adlandırdığı arkadaşlarından mahrum kalmaktan yakınıyordu. Evlerini boşalttı. Amerika'dakilere orada çalışabilmeleri için eserlerin fotoğraflarını gönderdi ve günü gününe yaşadı. Ekim ayı geldiğinde aksayan ulaşımdan dolayı mektuplar azalmıştı.

Frantz “burada epeyce İngiliz var” diye söylendi. Ama bu arkeologlar “daha uygun nitelikteki” işlere, yani "istihbarata" transfer olmuşlardı. Seferber edilenler arasında, Arnavutluk sınırındaki araziyi ve lehçeyi o bölgede bir yıl arkeolojik araştırma yaptığı için iyi bilen Cambridge'li, Miken kazı başkanı ve Blegen'in yakın arkadaşı Alan Wace (*) de vardı.

I. Dünya Savaşı sırasında Atina'daki İngiliz Okulu'nun müdürü olan Wace, İngiliz elçiliği kançılaryasında görevlendirilmiş ve burada telgrafları kodlayıp çözerek Türkiye'den kaçan İngiliz Levantenlere yardım edilmesini sağlamıştı. Onlar da, İngiliz Mısır'ına giderken ona askeri istihbarat sağladılar. Wace, Gelibolu'dan sonra Britanya'nın “pasaport kontrol ofisini” kurdu ve Yunanistan ile Mısır arasında casusların rahatça geçişiyle mücadele etmek için şüpheli kişilerin listelerini hazırladı. Bu savaşın başlangıcında, Amerikalı arkeolog eşi ve kızıyla birlikte sessizce İngiliz Okulu'na yerleşti. Amerikalılara Miken hakkında ders verdi ve istihbarata geri döndü. Wace, düşman işgali altındaki ve tarafsız ülkelerde gizli bilgi ve karşı istihbaratla ilgilenen elit bir gizli istihbarat toplama operasyonu olan MI-6 için çalıştı. “Pasaport kontrol memurları” aynı zamanda MI-6 istasyon şefleriydi. Wace bu görevde uluslararası iletişimi tarıyor ve düşman istihbarat örgütlerini izliyordu. Bu arada Alman arkeologlar da aynı şeyi yaptı.

İngiltere, tıpkı I. Dünya Savaşı sırasında olduğu gibi bu kez de Yunanistan ve Türkiye'yi bir karşılıklı yardım anlaşmasına bağladı; ancak on dokuzuncu yüzyılda ve yirminci yüzyıldaki dört bölgesel savaş sırasında düşman olan Ege'deki komşular tedirgin müttefiklerdi. Yine de her ikisi de daha fazla kan dökülmesine hazırlıklı değildi ve tarafsız bir yol izlediler. Böylece 1939'da Ege'ye savaş gelmedi....


Allen'in kitabından çeviri ve ek bilgiler SB



* Theodore Leslie Shear, (1880-1945);

Amerikalı arkeolog. Casus. Princeton Üni. Profesör. Birinci Dünya Savaşı öncesi Sardis  (1910) ve Knidos kazıları. Birinci Dünya Savaşı sırasında Sardis kazı evinden buluntular kaybolur (!). İkinci Dünya Savaşı'nda OSS Ajanı. ASCA üyesidir.






* Eugene Vanderpool (1906-1989);

Arkeolog, T.Leslie Shear ile Homer A.Thompson altında Atina Agora'da kazılar yürüttü. Savaş sırasında Almanlar tarafından üç yıl esir tutuldu. Serbest kaldıktan sonra Fullbright bursiyeri olarak kazılara geri döndü ve profesör oldu. ASCSA (Atina Amerikan Klasik Okulu) ve DAI (Alman Arkeoloji Enstitüsü) üyesi. "Yunanistan'ın uluslararası prestijini yükseltmeye yardımcı olan ve yabancılara verilen "Anka Yoldaşlığı (Order of the Phoenix, Greece)" ödülünü aldı. Young ve Vanderpool St. Paul Okulu-New Hampshire ile Princeton'dan okul arkadaşlarıydı. Babaları ve büyükbabaları da Newark'ta onlarca yıldır arkadaş ve meslektaştı. Young'ın babası Vanderpool's bankasının yönetim kurulundaydı ve ikisi de dindar Episkopalyenlerdi: Vanderpool'un büyükbabası Wynant, Grace Kilisesi'nin rektörüydü ve Young'ın babası Episkopal katedrali Trinity Kilisesi'nin cemaatindendi. Columbia Ünivesitesi'ni 1754'te King's College (Kralın Koleji)" adıyla Trinity Kilisesi kurmuştu. (Kilisenin mal varlığı dudak uçuklatır).


* Alison Frantz (1903-1995);

Arkeolog, casus. Atina Amerikan Klasik  Okulu (ASCSA). Columbia Üni. Atina Agora kazıları ve fotoğrafçısı. Savaş sonrası ABD Atina Büyükelçiliği Kültür Ataşesi. Yunanistan'a Fulbright eğitim sistemini getiren grupta. Blegen'in asistanı. "Turovalı" Blegen'in Dışişleri Bakanlığı yetkisi P-7 iken Frantz'ınki P-4'tü.


* Lucy Talcott (1899–1970);(görsel)

Washington başkanlık bölümü sosyal bilim analisti. Radcliffe; ASCSA, Agora kayıt memuru; Yale Klasikler Bölümü personeli. 1946'da Agora kazılarına geri döner ve 1958'de antik Yunan çanak çömleği üzerine kendi araştırmalarına odaklanana kadar kayıt memuru olarak devam eder. 1947'de Oscar Broneer ile "Triumph over Time" üzerinde çalışır. Crosby gibi Talcott da 1956'da Kral Paul tarafından ödüllendirilir. 1970'te Agora kazı serisinin bir cildini ortak yayınlar.

* Rodney Young (detay Casus Arkeologlar 1'de)



* Carl Blegen (1887-1971);

Arkeolog, Profesör, Yale ve Cincinati Üni. Casus. ASCSA (Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu Atina). 1932-1938 TUROVA KAZISI. ABD Atina Büyükelçiliği Kültür Ataşesi. "Turovalı" Blegen'in Dışişleri Bakanlığı yetkisi P-7 idi. Yunanistan'a Fulbright eğitim sistemini getiren casus-arkeolog Carl Blegen, Sperling, Dorothy Cox, Marion Rawson ve John Caskey ile birlikte Turova'da çalıştı. Türk arkeologlarından Hamit Zübeyir Koşay, İstanbul Arkeoloji Müze müdürü Aziz Oğan ve komisyon üyesi Remzi Oğuz Arık 1935-1936 döneminde Blegen'e eşlik etti. Blegen'in bir "Philoi (Arkadaş)" olmasından dolayı adına ASCSA'da bir kütüphane kuruldu.



* Lincoln MacVeagh (1890-1972);

Arkeolog, diplomat, asker ve yayıncı (Dial Press). Episkopal Groton Okulu, Harvard Üni. Sorbonne Üni/Paris. Atina ABD büyükelçisi 1943-47. 

Lincoln'un dedesi Wyne McVeagh de Osmanlı İmparatorluğu'nun 1870/71 dönemi ABD büyükelçisiydi. Schliemann'a göre Saffet Paşa Wyne aracılığı ile ona ulaşmış ve kazılara devam etmesi için yardım edeceğini, ama  bulduklarının yarısını istediğini bildirmiş. Saffet Paşa niye bir Amerikalı büyükelçi aracılığına ihtiyaç duysun? Yoksa asıl rüşveti isteyen Amerikalı Wyne de Schliemann bunu örtbas mı ediyor?

Wyne McVeagh ABD Hazine Bakanlığı yapmış bir hukukçu idi. Yale üniversitesinde okumuş ve ABD iç savaşında binbaşı rütbesine kadar çıkmıştı. O aynı zamanda bir Delta Kappa Epsilon kardeşiydi. Kimler yoktu ki bu kardeşlikte; ABD başkanları, Harvardlı Theodore ile Franklin D. Roosevelt'ler, 1974'te Türkiye'ye silah ambargosu yasasını onaylayan Gerald Ford ve Yale'den Baba- oğul Bush'lar. Ya da Harvardlı banker J.P.Morgan gibi kişiler bulunmakta.


*EK*: Schliemann'dan:

"Aralık 1870'te İstanbul'daki Saffet Paşa'ya gittim ve ona sekiz aylık boş çabalardan sonra nihayet Truva'nın ana alanını 1000 frank karşılığında satın almayı başardığımı ve bana kazı izni verir vermez pazarlığı sonuçlandıracağımı söyledim. Troya ya da Homeros hakkında hiçbir şey bilmiyordu; ama ona konuyu kısaca açıkladım ve orada bilim için çok değerli antik eserler bulmayı umduğumu söyledim. Bununla birlikte, çok miktarda altın bulacağımı düşünüyordu ve bu nedenle ona verebileceğim tüm ayrıntıları vermemi istedi ve sonra sekiz gün içinde tekrar aramamı istedi. Yanına döndüğümde, iki mal sahibini araziyi kendisine 600 frank (24l.) karşılığında satmaya zorladığını ve istersem orada kazı yapabileceğimi, ancak bulduğum her şeyin kendisine teslim edilmesi gerektiğini dehşetle duydum. Bu iğrenç ve aşağılık davranışı hakkında ne düşündüğümü ona en açık dille anlattım ve artık onunla hiçbir işim olmayacağını ve hiçbir kazı yapmayacağımı ilan ettim.

Ancak o sırada Amerikan Konsolosu olan Bay Wyne McVeagh aracılığıyla, bulunanların sadece yarısını kendisine vermem şartıyla kazı yapmama izin vermeyi defalarca teklif etti. Bu beyefendinin iknası üzerine, kendi payıma düşen kısmı Türkiye dışına çıkarma hakkına sahip olmam şartıyla teklifi kabul ettim. Ancak bana tanınan bu hak, Nisan 1872'de bir bakanlık kararnamesiyle iptal edildi; bu kararnamede, bulunan eski eserlerden payıma düşen kısmı ihraç edemeyeceğim, ancak bunları Türkiye'de satma hakkım olduğu belirtiliyordu. Türk Hükümeti bu yeni kararnameyle yazılı sözleşmemizi kelimenin tam anlamıyla bozdu ve ben her türlü yükümlülükten kurtuldum. Bu nedenle, benim hiçbir hatam olmadan bozulan sözleşme konusunda artık en ufak bir endişem yoktu. Bulduğum değerli her şeyi kendime sakladım ve böylece bilime kazandırdım; ve eminim ki tüm medeni dünya bunu yaptığım için beni onaylayacaktır. Yeni keşfedilen Truva antik eserleri ve özellikle de Hazine, en iyimser beklentilerimin çok ötesinde ve Saffet Paşa'nın bana oynadığı aşağılık oyunun ve kazılarım sırasında günde 4¾ frank ödemek zorunda kaldığım bir Türk memurun sürekli ve tatsız varlığının karşılığını tam olarak veriyor." (Schliemann)


Troya Müze müdürü Rıdvan Gölcük ile Troya Kazı Başkanı Prof.Dr. Rüstem Aslan anlatısı:

Rıdvan Gölcük: 1870 senesinde Troya'da başladığı ilk kazı kaçak gazı bir yıl önce Osmanlı'nın bu konuda bir kanunu var, Nizamnâmesi var. 1869'daki bu kanun kazı yapmak için Osmanlı'dan izin alınması gerektiğini söylüyor. Bu eserlerin yurt dışına çıkarılamayacağını söylüyor. 1870 yılında kaçak bir kazı girişimi oluyor ve uyarılıyor. "Ne yapmam lazım. İstanbul'a gidip Marif'ten izin almam gerek." Kazı yaptığı alanın sahibi Kumkale köylüsüne diyor ki "Ben İstanbul'a gidip iznimi alacağım ve geldiğimde de araziyi senden satın alacağım." Şu sebeple, ilk kanunun, primitif bir kanun, son derece önemli ama, açık bir noktası var. Arazi sizinse, mülk sizinse, çıkanlar sizin. Bu sebeple araziyi satın almak istiyor ve İstanbul'a çıkıyor. Marif'te Saffet Paşa var karşısına. 

Saffet Paşa'ya diyor ki "Ben kazı izni almak istiyorum Kale-i Sultaniye'de". (Saffet Paşa) "Neden, nerede?", (derken). (Schliemann) "Ben Homeros'un İlyada'sında geçen Troya kentini bulmak istiyorum. Kale-i Sultaniye'de Hisarlık köyündeki Asarlıktepe'de kazı yapmak istiyorum", (diyor). Saffet Paşa çok zekice tüm mevkiyi öğreniyor, diyor ki "siz şimdi geri dönün yaklaşık 8-9 gün içinde kazı izniniz elinize ulaşacak." Schliemann'ı uğurluyor. Bir memurunu çağırıyor ve diyor ki "Kale-i Sultaniye'ye gidip şu araziyi devlet adına satın alacaksın." Bu Türkiye'deki ilk arkeolojik alan kamulaştırması, Osmanlı Devleti'nin ilki.

Saffet Paşa bu arada Asar-ı Atika Nizamnâmesi'ni çıkartan kişi. Saffet Paşa bu kamulaştırmayı yapmasaydı ve Schliemann köylüden o araziyi satın alsa ve o arazi onun mülkü olsaydı, neyin kaçırılıp kaçırılamamış olmasından çok bahsedemeyecektik. Ama Saffet Paşa'nın müthiş bu öngörülü davranışı sonrasında Schliemann bunları devletten, Osmanlı İmparatorluğu'ndan çalmış oldu. Kimi zaman burada yanlış önyargılar oluyor, acaba işte hediye mi edildi, verdik mi (gibi)? Hayır Osmanlı'nın bu konuda kanunu var. Hediye yok, kamulaştırma var. Bütün önlemler sıkı sıkıya  alınmış. Ama 1873'te hazinelerin kaçırılması maalesef söz konusu oldu."

Prof.Dr. Rüstem Aslan:  "Sonra bir mahkeme süreci falan, başka bir ilk daha var. Yani kaçırdıktan sonra. 31 Mayıs'ta çıkartıyor, 6 ya da 7 Haziran'da kaçırıyor ve Ağustos ayında da yayınlıyor. Yayınladıktan sonra da kıyamet kopuyor. Yani Osmanlı Devleti zaten işin farkında. Saffet Paşa dönemin müze müdürü Anton Dethier'i* mahkeme süreci için, o bütün zorluklara rağmen Osmanlı Devleti'nin o dönemde yaşadığı, işte siyasi, ekonomik zorluklara rağmen, mahkeme süreci için Atina'ya yolluyor. Bir 8 aylık mahkeme süreci var. Osmanlı Devleti'nin eski eserleri almak için açtığı ilk dava. Davanın  ikinci aşaması da var. Davayı kazanıyor, bölüşülmek için Schliemann'ın evini basıyorlar. Mahkeme polisleriyle beraber tabii." 

Rıdvan Gölcük: "Hatta dedektif gönderiliyor Atina'ya, Hazineler aranıyor."

Rüstem Aslan: "Sonunda uzuyor ve bu süreci Osmanlı Devleti para alarak kapatıyor. Yani çok uzayacak hazinelerin ne olduğu belli değil. Fakat Osmanlı Devleti'nin eserleri almak için açtığı ilk dava ve kazandığı ilk dava."

(Troya'da Bulunan Hazine Nerede? Başka Meseleler 18 Mayıs 2025 YT : )



* John Franklin "Pete" Daniel III (1910-1948);

Arkeolog. Pennsylvania Üni, Profesör. Casus. Binbaşı. Kod adı "Ördek (Duck); Kıbrıs Şefi; 1942-44 Gizli İstihbarat Şubesi (SI) Yunan Masası; 1944 önce Meis Adası'nda (Kızılhisar), sonra da Kargı Koyu-Datça'da Şef; Young ile birlikte Gizli İstihbarat Şubesi (SI) operasyonu; Atina Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu (ASCSA); Agora (Atina), Kourion (GKRY) kazıları; Hetty Goldman'la (detay Casus Arkeologlar 2'de) birlikte TARSUS kazıları. SARDES, TUROVA ve GORDİON kazıları. 1944 yılında Türkiye'de casusluk döneminden kalma "gizli limanları"nın olduğu yerlerde, Bodrum, Antalya, Fethiye, Kuşadası ve Çandarlı'de kazı izni istemişti. TÜRKİYE'nin FULBRİGHT'a geçmesini sağlayan kişi. 1946'da Kahire'deki (!) müzakeler sonunda 1949'da Türkiye'nin anlaşmayı onaylaması! John F. Daniel 1947'de American Journal of Archaeology'nin baş editörü. 1948'de Gordion'da öldü, Kourion GKRY'de gömüldü. Asistanı arkeolog Ellen Kohler* Daniel ölümünün casusluk faaliyetleri yüzünden şüpheli olabileceğini söyledi.



*EK*: Ellen Kohler (ölümü 2008); 

Amerikalı Arkeolog. Pennsylvania Üni Müzesi. Gordion kazılarında Rodney Young ile birlikte çalıştı. 60 yılını verdiği Gordion'da kazılan eserlerin kataloglanması ve korunmasıyla ilgilendi, binlerce kazı kaydını işledi. Türkiye'de lakabı "Bayan El"dı. Savaş sonrasında Daniel III'ün "American Journal of Archaeology"deki idari asistanıydı.



* Alan John Bayard Wace (1879-1957);

Arkeolog, 1914-1923 yılları arasında Atina'daki İngiliz Okulu'nun (BSA) müdürü. Teselya, Lakonia, Mısır ve Yunanistan'daki Bronz Çağı Miken bölgesinde geniş çaplı kazılar yaptı. 1934'te Cambridge Üniversitesinde Klasik Arkeoloji profesörüydü. Carl Blegen'in yakın arkadaşı. Birinci Dünya Savaşı'nda da casusluk faaliyetleri yapan Wace İkinci Dünya Savaşı'nda İngiliz İstihbarat Ajanı (MI6) ve Kahire bölüm başkanıydı. 1940'da kurulan İngiliz istihbaratı SOE (Özel Harekat Yöneticisi)'in amacı; "Alman işgali ya da Türkiye'nin Mihver bloğu ile işbirliğine girmesi gibi politik şartların değişme ihtimaline karşın İngiliz istihbaratı Türkiye'de sabotaj, casusluk ve propaganda gibi yıkıcı faaliyetleri içeren geniş çaplı bir organizasyon yapmak istemişti." İngiliz SOE, CIA öncülü OSS ile birlikte çalışıyordu. Büyük İskender'in mezarını bulma girişiminde bulundu ancak başarısız oldu. 1952 Mısır devriminden sonra görevden alındı. 1957'deki ölümüne kadar kazı ve yayınlarına devam etti.  



Bu adrenalini yüksek bir "maceranın" içinden gelenler ve de "Hellensever (Philhellenist) olanların "Grek Kültürü" dışında düşünmeleri mümkün değildir. Yani tarafsız olamazlar. Önyargılı yaklaşımları yüzünden araştırmalarını sorgulamamıza iter. 

SB




CASUS ARKEOLOGLAR 3 - SB


Dorothy Hannah Cox (1892-1977); Amerikalı arkeolog.

"O mükemmel bir casustu."


Türkçe, Yunanca ve Fransızca'yı akıcı bir şekilde konuşuyordu. I. Dünya Savaşı'nda hemşire olarak savaşta bulunmuştu. 20 yıllık bir "kazı gazisi" olarak da bölgeyi çok iyi tanıyordu. Zekası, uyum sağlama yeteneği ve arka planda kaybolmaya istekli olması nedeniyle, OSS eğitmenleri onu koşulsuz olarak öne sürmüştü. Görünüşe göre o mükemmel bir casustu. Yunan mülteciler, düşman kaçakları ve İzmir'de özel ajanlarla yapılan görüşmeler hakkında düzenli raporlar hazırladı. Üstleri "Türkiye'deki en iyi adamımız", diyordu.

Savaşın ilerleyen zamanlarında yardım çalışmalarını organize etmek ve savaşta yerinden edilmiş kişilerden (yaralı askerler ve siviller, haydutlar ve mülteciler) istihbarat toplamak için Mısır'a gitti. Kahire'de karşılaştığı herkesten bilgi topladı ve raporlarını "Türk kahvesi ve sigaraların, özellikle Amerikan sigaralarının etkisi altında, her şeyi anlattılar", diyerek hazırlıyordu.

Cox, 1945'te Yale'in klasikler bölümünde sikke küratörü olarak çalışmak üzere ABD'ye döndü. Daha sonra arkeolog-casus arkadaşlarından bazılarıyla yeniden bir araya geldi. 1946'da Tarsus'ta casus-arkeolog Hetty Goldman'la çalıştı. Gordion kazılarında mimar ve nümismat olarak Young'a yardımcı oldu ve 1953'te Afganistan'ın Belh (Mevlana'nın doğum yeri) kentine yapılan arkeolojik keşif gezisine katıldı. 1977'de Connecticut'taki çiftliğinde öldü.


- Amerikalı Arkeolog. Kod adı "Trush"; İzmir Yunan Savaş Yardım Derneği (GWRA) rapor sorumlusu; Bryn Mawr Koleji Pennsylvania ve Columbia Üni; Atina Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu (ASCSA) adına KOLOPHON (Menderes-İzmir), TUROVA, Kourion (GKRY), LAPTA (KKTC), TARSUS kazıları. Dura-Europos kazısı; Yale Üni., Klasik Dönem personeli.


Çeviri ve ek bilgi SB 

* Necmettin Bektöre 1982'de Eskişehir Müzesi'nde restoratör olur.



30 Mayıs 2025 Cuma

CASUS ARKEOLOGLAR 2 - SB

 

CASUS ARKEOLOGLAR 2 - SB

(II.Dünya Savaşı Dönemi)


Alman akademisi ile Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAI) Amerikan Okulu ile Amerika Arkeoloji Enstitüsü (AIA)'nün birleşiminin muadili olarak, klasik arkeoloji ve filolojiye uzun süre hakim olmuştu. Alman hükümeti DAI'yi finanse etti ve ülkenin dış politikasını meşrulaştırmak için kullandı. 1936 Berlin Olimpiyatları'nı destekleyen milliyetçi propagandasının bir parçası olarak, Riefenstahl'ın Olympia filminde yüceltilen hükümet, Olympia kazılarını da yeniden başlattı. Bu durum, Almanya'da sık sık lisansüstü çalışmalar yapan ve buna karşı durmaktan nefret eden Amerikalı arkeologların gözünden kaçmadı. Ancak Hitler 1938'de Sudetenland'ı ilhak ettiğinde, Young'ın Agora'daki meslektaşı Benjamin Meritt protesto amacıyla DAI'deki prestijli üyeliğinden istifa etti.

Princeton'a döndüğünde Meritt siyasette aktif hale geldi ve izolasyon yanlıları ile İngiltere'yi destekleyenler arasında bölünmüş olan durgun Amerikan hükümetini hedef aldı. İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde Albert Einstein ile aynı çatı altında çalışan Meritt, aylarca ABD'nin hazırlıklı olmasını ve küresel sorumluluk almasını savundu. Mussolini'nin Arnavutluk'u işgali ve Avrupa'da savaşın patlak vermesinin ardından Meritt, senatörüne ve kongre üyesine mektup yazarak ulusal savunmayı, topyekûn hazırlıklı olmayı ve Almanya'nın Atlantik'in diğer yakasında yenilgiye uğratılmasını sağlamak için ABD'nin İngiltere ve Fransa'ya destek vermesini savundu. (*) Ancak o sırada yeniden seçilmek üzere olan Başkan Franklin Delano Roosevelt buna karşı çıktı.

(*) Almanya'nın Avusturya ile birleşmesinden sonra Meritt, Okul'un yayını Hesperia'nın basımını Viyana'dan Amerika'ya taşıdı. Meritt Avusturya, Almanya ve İtalya'da üniversite ve müzelerdeki görevlerini kaybetmiş ya da toplama kamplarına gönderilme tehdidi altında olan Yahudi arkeologları kurtarmış ve onlara Enstitü'de geçici sığınma hakkı tanımıştı. Şöyle yazmıştı: "Son savaşa piyade eri olarak katıldım. Hoşuma gitmedi ve bir daha gitmek istemiyorum. İki oğlum var ve onların da gitmesini istemiyorum. Ama Amerikan yaşam tarzımızı korumak için savaşırdım ve oğullarımın da savaştığını görmekten memnuniyet duyarım. Kendimizi savunmak için askerileşmiş bir ulus olmalıyız. Kendi çıkarlarımız için ... İngiltere ve Fransa'ya kazanmalarına yardımcı olmak için ihtiyaç duydukları tüm malzemeleri göndermeliyiz. "


Allen'in kitabından çeviri ve ek bilgiler SB


* Benjamin Dean Meritt (1899-1989);

Arkeolog- Casus. OSS Yabancı Uyruklular Şubesi. Princeton Üni, Profesör. ASCSA (Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu Atina). Eşi Lucy Shoe Meritt (1906-2003) de bir arkeolog. Lucy de Bryn Mawr College mezunu ve ASCSA'da çalıştı. Casus olmaması düşünülemez.


* John Caskey  (1908-1981);

Arkeolog - Casus. Binbaşı, 1943-44 İzmir Gizli İstihbarat Şubesi (SI) Şefi; 1945-46 Gizli İstihbarat Şubesi (SI) Münih Şefi; Yale ve Cincinnati Üniversitesi, Profesör. ASCSA. Blegen'le birlikte TUROVA KAZILARI.


* Virginia R. Grace (1901-1994); (görselde)

Arkeolog-Casus. OSS İzmir, Katip, sekreter. 1944 şifreler ve raporlar. OSS İstanbul Yunan Masası raporlama ve çeviri. ASCSA. Bryn Mawr Doktora. Agora Atina, Kourion (GKRY), LAPTA (KKTC) ve BERGAMA TARSUS kazıları. Tarsus'ta kazı başkanı Hetty Goldman* altında çalıştı.


* Hetty Goldman da ilginç bir karakter. Meşhur Goldman soyundan geliyor. Princeton Üniversitesi'nden arkeologlar Yunanistan'a Yardım için Amerikan Okul Komitesi'ni kurarlar. Capps, Shear, George Elderkin, Meritt, Hetty Goldman, Alison Frantz, Lucy Talcott ve Oscar Broneer gibi isimler Meritt'in Enstitü'deki ofisinde bir araya gelerek tüm genel masrafları üstlenir ve gerekli parayı toplamak için gönüllü olurlar. Frantz ve Talcott bir kitap yayınlayacak ve gelirini bağışlayacaktır. Princetonlular amaçlarına ulaşmak için, Meritt'in küçük oğlunu, Yunan Bağımsızlık Savaşı'nın kahraman askerlerinin giydiği siyah yelekler, beyaz bluzlar, etekler, çoraplar ve kırmızı ponponlu ayakkabılarla Yunan evzonları gibi giyindikleri ve torunları olan seçkin dağ birliklerinin bugünkü mücadeleye öncülük ettiği bir yardım konseri düzenler. Hetty Goldman Balkan Savaşları ile I. Dünya Savaşı sırasında da Yunanistan'a yardım faaliyetlerinde bulunmuştur.

Hetty Goldman Alalakh'ta kazı yapan casus Leonard Woolley tarafından kazı alanına davet edildi. Woolley casus Gertrude Bell ve casus Arabistanlı Lawrence ile dosttu. Woolley'in Türklere esir düşmesiyle ilgili bir anısı Crawford (2015) tarafından aktarılmakta:

"Woolley'in savaş patlak verdiğinde Kraliyet Sahra Topçusu olarak görevlendirildiğinde kendisini Askeri İstihbarat'ta bulması beklenen bir şeydi. Lawrence ile birlikte çalıştığı Kahire'ye gönderildi ve orada çalışan ve Ur'da kazı yaparken kendisi için önemli olacak olan Gertrude Bell ile tanıştı. Daha sonra İskenderiye'ye tayin edildi ve burada Doğu Akdeniz'deki Fransız ve İngiliz casus gemilerinden sorumlu oldu. Bu gemilerden biri Woolley gemideyken Türkler tarafından ele geçirildi ve sonraki iki yılını bir Türk savaş esiri kampında geçirdi. Mektuplarında oyunlardan, konserlerden ve bir kamp gazetesinden bahsettiği için bu deneyim çok zahmetli olmamış gibi görünüyor. İskenderiye'deki çalışmaları savaş çabalarına faydalı olmuş olmalı ki daha sonra Fransız Croix de Guerre nişanı ile ödüllendirildi.” 


SB



Homer Armstrong Thompson (1906-2000)
Kanadalı klasik arkeoloğu. Kanada donanmasındayken Bari-İtalya'daki "Akdeniz Deniz İstihbaratı" için İngiliz Kraliyet Donanması'na hizmet eder. Atina'daki Amerikan Klasik Çalışmalar Okulu (ASCSA) üyesidir. Atina Agorası 1946-1970 kazı başkanlığı.
Arkeolog Dorothy Burr Thompson ile evliydi.







__________


29 Mayıs 2025 Perşembe

CASUS ARKEOLOGLAR 1 - SB

 

CASUS ARKEOLOGLAR 1 - SB

(II.Dünya Savaşı Dönemi)


İzmir Emniyeti de Yunanistan'ın işgalini beklerken, aniden Caskey'e üç liman önerir; İzmir'in kuzeyindeki Yunan adası Midilli'nin karşısındaki Ayvalık, Ayvalık'ın güneyindeki Çandarlı ve İzmir'in güneyindeki Kuşadası. Hepsi de İngilizlerden ve Karaburun'dan uzaktır.* Coşkuya kapılan Caskey, Doğu Yakası'ndaki yetiştirilme tarzını yansıtan bir iç mantıkla bu limanları şifreli isimlerle adlandırır - “Portland” (Ayvalık), “Boston” (Reşadiye/Çandarlı) ve “Miami” (Kuşadası)- ve “her biri kendi filosuyla her gece merhamet yolculuğuna çıkan bir dizi liman”, hayalini kurar.

Emniyet temsilcisi İzmir'in iki saat güneyinde pitoresk bir liman olan Kuşadası'ndan başlamayı tavsiye eder ve Caskey'yi müstahkem bir adacık ve burun tarafından korunan küçük limana götürür. Bir zamanlar burada Rumlar yaşıyordur, ancak kırmızı kiremitli, beyaz badanalı evleri I. Dünya Savaşı'nda ve 1922-23 yıllarında terk edilmiş, harabeye dönmüştür. Demir attığı yerde küçük bir deniz tamirhanesi ile petrol varilleriyle malzeme balyalarını boşaltmak için bir vincin bulunduğu bir rıhtım vardır. Bu arada, kuzeyde iyi bir yol onu Selçuklu'daki antik Efes bölgesine bağlıyordu ki acil durumlarda OSS'ye telefon edebilir.

Kuşadası rıhtımının yakınında Belediye Binası, gümrük binası ve telgrafhane bulunuyordu. Kervansarayın arkasında ve üstünde Emniyet karargâhı vardı. Caskey, ticari kimliği nedeniyle ofis olarak gümrük binasını seçmişti. Caskey, Truva kazılarından* çıkarılan eşyalarla döşenmiş ikinci kattaki bir odada ilk gizli üssünü kuracaktı. (...)

Eylül 1943'ün başlarında Ege sessizliğini koruyordu. Rodney Young hem görevleri hazırlıyor hem de Dow'un gelmesini bekliyordu. Jerome Sperling ise “neredeyse ortadan kaybolacak” kadar derinlere gizlenmişti. John Caskey ise imparatorluğunu Türk kıyıları boyunca genişletmişti.

Emniyet (Türk Güvenlik Polisi/Ajanı/Şefi için kullanılan söz), Caskey'e daha kuzeyde, Çandarlı'dan (“Boston”) Ayvalık'a (“Portland”) kadar gizli limanlar vermişti. Daha kuzeyde, Meriç deltasındaki “New Orleans”, Çanakkale Boğazı'nın Asya kıyısındaki “Cardiff” (Kum Kale) ve Troas açıklarındaki Türk adası Bozcaada (“Bristol”) Makedonya ve Trakya trafiğini idare edebilirdi. Bunlara Kuşadası'nın hemen güneyindeki Aslan Burnu'nu (“Key West”) da ekleyerek Caskey'nin erişim alanını kuş uçuşu 150 mil genişlettiler. Ama koylar, fiyortlar ve yarımadalar mesafeyi iki katına çıkarmıştı. Ancak ulaşım olmadan casusluk ağı yeraltında kalıyordu.

Caskey yakınlardaki İtalyan işgali altındaki Yunan adası Samos'ta hareketliliğin arttığından şüpheleniyordu, ancak tekneler olmadan bunu araştıramazdı. Caskey kendi kayıklarını satın almak için Young'dan altın dilendi öyle ki şimdiye kadar gördüğü tek altının “Orta Minos I'de” kendisinin kazıp çıkardığı altın olduğunu söyledi. Kahire'nin kendi trafiğini idare etmek üzere Denizcilik Birimi'ni kurduğundan habersiz olan Caskey, Rees'i sıkıştırdı ve sonunda Rees ona Eğriboz'dan (Eretria) eski bir kayık verdi.

Türklerin de onayıyla Caskey, 1 Eylül günü öğleden sonra saat beşte ilk saha ajanını "ajan ve kayık avlamak" üzere Sisam'a gönderdi. Caskey'nin “Miami ”deki (Kuşadası) üs şefi olan George Manoudis, ajana tanıtım mektuplarıyla Yunan ve İngiliz servislerinden ödünç alınmış mürettebat verdi. O gece kayığı Mykale Dağı'nın altındaki uzun ve ıssız bir yarımadanın (Dilek Yarımadası) ucuna demirlediler. Ertesi gün ajan bir kayıkla bir mil genişliğindeki Samos Boğazı'nı geçti. Adadaki nöbetçi kulübesine yaklaştığında İtalyanlar onu on sekiz el bombasıyla karşıladı. Caskey'nin ajanı da ateşe karşılık verdi.

Ajan bir İtalyan'ı öldürüp bir diğerini yaraladıktan sonra kayığı karaya çekmişti. O gece “imparatorluk ölçeğinde” bir kutlama yaptı, ancak güvenliğinden endişe eden Caskey'e haber vermeyi unuttu. Ertesi gün Manoudis Kuşadası'na gelen bir kayık dolusu mülteciyi sorguya çektiğinde, Samos'un karantinaya alındığını ve bir Faşist lejyonun gerillaları avladığını anlattılar. Manoudis kayıklarına el koydu ve kayıp ajanı aramaya gitti. Ancak bir İtalyan devriyesi onu yakalayıp esir aldı.

Olaylar hızla gelişiyordu. Lincoln MacVeagh, sürgündeki Yunan hükümetinin yeni ABD büyükelçisi olarak Kahire'ye geldi. Yanında da siyasi analisti olarak Arthur Parsons'ı getirmişti. 3 Eylül'de Müttefikler Messina Boğazını geçerek İtalyan Yarımadasına ayak bastılar. Beş gün sonra, 8 Eylül 1943'te İtalyanlar bir ateşkes imzaladı. Eisenhower İtalyanların teslim olduğunu BBC akşam altı haberlerinde duyurdu. Teslim şartlarına göre, Müttefikler İtalya'ya yumuşak davranmayı kabul ediyordu. Ancak İtalyan gemileri silahlarını Müttefiklere teslim etmeli ve savaş esirlerini de serbest bırakılmalıydı. Bunlar Almanlara teslim edilmemeliydi. Buna ek olarak, tüm İtalya ve İtalyan kontrolündeki topraklar Müttefiklere açılacaktı.

Amerikalı Korgeneral Mark Clark, Salerno'da Müttefiklerin İtalya'yı işgalini yönetirken, Young da Kahire'deki masasında, operasyonunu İtalya'nın batı kıyısındaki Brindisi'ye (Puglia bölgesinde) taşıma konusunda spekülasyonlar yapıyordu. Orada Yunanistan'a 600 yerine sadece 60 mil uzakta olacaktı. Washington'daki Crosby'ye kışı Atina'da SI yaparak ve “Güvercin yumurtaları bırakarak” geçirmeyi umduğunu yazarken neredeyse neşeliydi.

O gece herkesin aklındaki soru şuydu: “Adalara ilk kim ulaşacak?” Churchill Ege'deki “ada ödüllerine” göz dikmişti. “Doğaçlama yapın ve cesaret edin,” diye 9 Eylül'de kurmay başkanlarına telgraf çekti; ”Şimdi yüksek oynamanın tam zamanı.” 

İzmir'deki İngiliz istihbarat personeli Almanları İtalyan takımadalarında yenmek için temaslarda bulundu. Kahire'deki İngiliz ordusu ise "Oniki Ada'nın Eriği" Rodos'a odaklanmıştı, ancak İzmir'deki İngiliz ajanları eldeki imkanlara bakıyordu. (...)


Allen'in kitabından çeviri ve ek bilgiler SB;


** AMERİKALI:

* Rodney S. Young ; "Roger" (1907-1974);

Arkeolog. Casus. Kod adı "Güvercin (Pigeon, Dove)". Kahire Yunan Masası Gizli İstihbarat Şubesi (SI) Şefi. Young Planı kurucusu. NİKİ I Operasyon Şefi. Stratejik Hizmetler Ofisi (OSS) Atina Üssü Ekim-Kasım 1944. Princeton ve Pennsylvania Üni., Profesör. Atina Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu (ASCSA). Agora (Atina) kazıları (sponsoru John D. Rockefeller Jr). Pennsylvania Üni sponsorluğunda 1950'den 1974'teki (şüpheli) ölümüne dek GORDİON Kazı Başkanlığı. Türkiye'de Amerikan Araştırma Enstitüsü (ARIT,1964)'ün kuruluşunda yer aldı. Ölümünden sonra Gordion 77-87 kazı başkanlığına arkeolog Keith DeVries (1937-2006) devam etti. Yazı içindeki "Güvercin yumurtaları"nın anlamı Rodney Young'un kod adından kaynaklanıyor.


* John Langdon "Jack” Caskey (1908-1981);

Arkeolog. Casus. Binbaşı. Kod adı "Chickadee ("Baştankara" kuşu)", 1943-44 İzmir Gizli İstihbarat Şubesi (SI) Şefi; 1945-46 Gizli İstihbarat Şubesi (SI) Münih Şefi; Yale Üniversitesi; Cincinnati Üniversitesi, Profesör. ASCSA. Blegen'le birlikte TUROVA KAZILARI. Lerna ve Kea kazıları direktörü. 1980 yılında Amerika Arkeoloji Enstitüsü tarafından Üstün Arkeolojik Başarı Altın Madalyası ile ödüllendirildi. Bu arkeoloji alanında verilen en yüksek ödüldü.


* Sterling Dow "Gümüş (Silver)" (1903-1995);

Arkeolog. Casus. Washington Yunan Masası SI (Gizli İstihbarat) Şefi ; Eylül-Aralık 1943 Kahire Yunan Masası SI Şefi; 1943 ASCSA  (Atina Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu) ile Agora (Atina) kazısı; Philips Exeter Akademisi, Harvard Üni, Profesör.


* Jerome L. "Jerry" Sperling (1908-1997);

Arkeolog. Casus. Binbaşı, AUS; Kod adı "Serçe (Sparrow)", "Ağaçkakan (Sapsucker)"; Kahire ve Yunan SI (Gizli İstihbarat) Başkanı; İstanbul Emniyeti ile irtibatlı; Haziran-Ekim 1944 Kahire Young Planı; 1944-46 SI operasyonu "Young Planı" Orta Makedonya Selanik. ASCSA. Cincinnati Üni, Yale Üni, Profesör, TUROVA (KUM TEPE) KAZILARI. Eşi Clio Sperling Jerry ile Kahire'de tanışır. Clio Rodney Young ile birlikte OSS-Kahire Yunan Masası'nda çalışır.


* Margaret Crosby (1901-1972);

Arkeolog. Casus. Kod Adı Missy (Bayan). Washington, Kahire rapor memuru. Bryn Mawr, Yale Üni., ASCSA. Agora kazıları.


* Arthur Wellesley Parsons (1900-1948);

Arkeolog. Casus. Yale ve Johns Hopkins Üni. Korinth ve Agora/Atina kazıları. Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu Atina [ASCSA (American School of Classical Studies at Athens)] müdürü. Yunan Yardım Derneği. ABD Dışişleri, MacVeagh'ın siyasi analisti, Kahire ve Atina. 


* Lincoln MacVeagh (1890-1972) ;

Arkeolog. Casus. Diplomat. ABD Atina Büyükelçisi 1943-47. Episkopal Groton Okulu, Harvard Üni. Sorbonne Üni/Paris. (detaylı 4.bölümde)


* Mark Clark (1896-1984);

Korgeneral. I. ve II. Dünya Savaşları, Kore Savaşı, Kore Ateşkes Antlaşması'nın imzalanması. İngilitere Başbakanı Churchill ona "Amerikan Kartalı" lakabını takmıştı. II.Dünya Savaşı sonunda İtalya'daki Müttefik Kuvvetler Komutanı. 

- Yahudi sorunu konusunda, Eisenhower'ın Kuzey Afrika'daki kilit generalleri George S. Patton ve Mark Clark ilginç karşıtlıklar oluşturuyordu. Patton en kaba ırkçı antisemitistlerden biri olduğunu kanıtladı, Clark ise Yahudi bir anneye sahipti. Patton Almanlara büyük saygı duyuyordu, Clark ise Nazi suçlarının Alman halkının içsel "vahşetini" yansıttığına inanıyordu ve "Adamlarımız çıngıraklı yılanları veya akrepleri öldürür gibi Almanları öldürmeli," diyordu.


** İNGİLİZ:

* Noel Rees; 

Kod adı "Hadzis (=Hacı)". MI-6 Başı. 1941 yılında Sakız Adası'ndaki İngiliz Konsolos Yardımcısı Noel Rees idi. İngiliz Donanması'nın eski bir komutanıydı ve Türk yetkililerle mükemmel ilişkilere sahipti. Annesi Yunan'dı ve tüccar ailesi Levant bölgesinde iyi biliniyor saygı görüyordu. Türk hükümetiyle benzer iyi ilişkilere sahip olan ve Gelibolu'daki İngiliz Savaş Mezarları Komisyonu'ndan sorumlu Avustralyalı Yarbay C.E. Hughes da ona yardım etmişti. Noel Rees İzmir'in batısındaki yarımadada gizli bir deniz üssü kurmuştu. Öyle ki Türk yetkililerin burayı Mihver diplomatları da dahil olmak üzere Türkiye'deki herkese “yasak bölge” olarak tutmasını sağlamayı bile başarmıştı. Ayrıca Mısır'a kaçmak için bir ikmal bağlantısı olan Antiporas-Yunanistan'ta da bir kayık üssü daha kurmuştu. Noel Rees savaştan sonra İzmir İngiliz konsolosu olarak görev aldı.


** YUNAN:

George Manoudis;

Kuşadası üs şefi. Kod adı " Bittern (=Balıkçıl Kuşu)". Yunan Ordusu, Subay, Jandarma. İngiliz Gizli Servisi. Akıcı bir Türkçesi vardı. Çeviri ve daktilo işlerine yardım eden kişi ise eşi Evanthia idi.


** TÜRK:

Emniyet:

* Recai Bey; Albay, TSK, Ege Bölgesi Başkanı. Kod adı Grosbeak (Büyük gagalı ispinoz)

* Tahsin Bey; Teğmen, TSK, Kuşadası Temsilcisi.

 

* "1943’te İngiliz istihbarat örgütü SOE İzmir bölgesi komutanlığını kurmuş ve Türk yetkililerden Alaçatı’da küçük bir tamirhane ve depoyu içeren bir üs kurma imtiyazını koparmıştır. Amerikan istihbarat örgütü OSS(Office of Strategic Service)’nin de Dikili-Aliağa(İzmir) civarında bir üssü vardı." (Sertel, 2016)

* Kuşadası Kervansary'daki Caskey'in gizli üssündeki Truva hazineleri, hangi buluntulardır? Hangi hazinelerdir?..


SB