Turistlerin binlerce sorularından biridir. Anlatır geçeriz, ama ne kadarını biliyor veya onlar ne kadarını öğreniyor...?
Bilinen genel kanı ;
Hz Muhammed gibi diğer peygamberlerin de sünnetli doğması ;
Hz İsa'nın sünnetli olmaması ;
Hıristiyanların yaptırmaması ve sadece Müslümanlarla Yahudilere mahsus olması...
MI DIR ACABA ?
MI DIR ACABA ?
TARİH İÇİNDE:
Sünnetin çıkış yeri belli olmamakla birlikte , Mısır ile Habeşistan’da görülmüştür ve milâttan üç bin yıl önceden beri uygulanmaktadır. Ancak tarihi kayıtlar sünnetin ,önce hangisinde başladığını kesin olarak bildirememektedir.
İlk bakışta sünnet uygulamasının Mısır’dan alınmış olabileceği yolunda bir kanaat uyandırsa da, Paleolitik Çağ (Eski Taş ya da Yontma Taş Çağı) çoktan bitmiş olmasına rağmen sünnet uygulamasında hâlâ taştan bıçak kullanılması, bize göre geleneğin bilinen Mısır tarihinden de eski, Taş Devrinden beri var olduğunu ifade eder. MÖ 3000 yılında Mısır’da yapılan törenlerin resimleri bugüne kadar ulaşmıştır.
İlkel inanışlara göre sünnet, bir çeşit kurban ya da adak törenidir. Kişi, hayatını borçlu olduğu tanrısına ya da tanrılarına, gövdesinden sembolik olarak küçük bir parçasını kurban eder. Bu daha sonra vahşice uygulanan ,insan kurban etme yöntemine kadar gider.
Genel olarak bildiğimiz hikaye, Anadolu’da ki tapınaklarda çalışan rahiplerin törenlerde yaptıklarıdır. Saygılarını ve bağlılıklarını göstermek için sünnet derisini tanrılarına sunarlardı. Halk arasında erkekler de toprağın bereketi ve ailesinin geleceği için bu yolu seçerdi.
Ayrıca ANATANRIÇA kültünde ,rahiplerin sünnet/hadım olması gibi ,rahibelerin de tören sırasında cinsel organlarını göstererek tapınağa girmesi ; halkın anatanrıça rölyeflerinde cinsel bölgelerine dokunup bereket alması; cinsel organın ve cinselliğin çok önemli olmasının sebebi , tanrılarla iletişimin böyle sağlandığı varsayılması idi.
MİTOLOJİDE ;
KYBELE ,ATTİS isimli bir delikanlıya tutkundur. Pessinus kralının kızıyla evlenirken Kybele öğrenir ve birden karşısına çıkar , Attis’i çıldırtır ve kendi kendini hadım etmesini sağlar. Cinsel organınından akan kan toprağı sular ve birçok bitki hayat bulur. Kybele ise Attis’i sevdiğinden ona acıma gösterir ve çam ağacına dönüştürür. Attis’in ruhu ağaçta yaşar bu yüzden ağaç çok önemlidir ,yerden göğe yükseldiği için de topraktan göğe ,gökten toprağa hayat taşır . ( Bu efsaneleri farklı isimler altında ,bir çok uygarlıklarda görürüz. Sonucunda çam ağacı, badem ağacı, yada menekşe, Manisa lalesi olur . )
Bu işlemin çok tanrılı inanca sahip Afrikalı toplulukların totemik inançlarının bir sonucu olduğu düşüncesi yaygındır. Eski Türklerde böyle bir inancın olmadığı gibi antik Anadolu topluluklarının inançları arasında da olmadığı bilinir.
Ayrıca, Kybele kültü tamamen Sümer kökenli olmasına rağmen ,Anadolu’yu ve kendinden sonraki tüm uygarlıkları birçok açıdan olduğu gibi dinsel inanç ve ritülleriyle etkilese de ,ne Sümerliler de , ne de Kenanlılar, Filistinliler, Asurlular ve Babilliler de sünnete benzer bir uygulama görülmemektedir.!
Peki nasıl oldu da bu coğrafyada yaşayan uygarlıkları etkilemişti ?
Yukarıdaki uygarlıkların aksine Edomitler, Moabitler ve Ammonitler ve Mısırlılarda adettendi. Herodot tarafından “dünyanın bilinen en eski ameliyatı” olarak tanımlanan sünnet, kitabında şöyle nakledilmektedir :
“... Başka yerlerde organlar ,tabiat nasıl yapmışsa öyle bırakılır. Yalnız Mısırlılar ve bu âdeti Mısırlılardan almış olanlar sünnet olurlar … Sünnet olmaları temizliklerindendir, zira temizliği güzelliğe üstün tutarlar.” (II.kitap-36 /37)
Mısır’da Tanrı Baal yağmur ve fırtına gibi doğa olaylarını kontrol eder ve genelliklede sünnet derisi Baal'a kurban edilirdi.
Mısır’ın Anubis ve Bata veya Biti kardeşlerinin hikayesi :
“Bu iki kardeş beraber oturuyorlar. Büyük olan Anubis’in karısı var. Küçük kardeş tarla ve hayvanlarla ilgili işlerden yükümlüdür. Durmadan çalışıyor. Bir gün ağabeyinin karısı ona ‘gel beraber yatalım’ diyor.
Çocuk kabul etmeyince, kadın kendisini dövülmüş, üstü başı yırtılmış gibi yaparak yerde yatıyor ve kocası geldiğinde, kardeşiyle yatmadığı için, kendisini bu hale soktuğunu söylüyor. Ağabeyi eline bir mızrak alarak kardeşini bekliyor. Çocuk inekleri ahıra sokarken, ilk inek ‘ağabeyin seni öldürmek için bekliyor’ diyor. İkinci inek de aynı sözü söyleyince çocuk kaçmaya başlıyor. Ağabeyi onu kovalıyor.
Çocuk kaçarken Güneş Tanrısı’na kurtarması için yakarıyor. O da aralarına timsahlar dolu bir göl koyuyor. Çocuk gölün bir ucunda ağabeyine kendisini neden öldürmek istediğini soruyor ve karısının kendisine yaptığını anlatıyor ve yalan söylemediğini kanıtlamak için Güneş Tanrısı’na yemin ederek bir kamışla cinsel organını kesip göle atıyor. Anubis’te gidip karısını öldürüyor” . (Habil Kabil hikayesinin değişmeden önceki hali , değil mi??)
YAHUDİLERDE:
Birçok sosyal kural ve yasalarını olduğu gibi ,hijyenle ilgili bilgilerinin çoğunu da antik Mısır'dan alan Yahudilerin bu bilgilerinin büyük kısmı MÖ 2600-2000 yıllarına dayanmaktadır. Yahudilikte uygulanma geçmişi hayli derin olan sünnete zamanla fazla önem verilmediğinden MÖ 2000 yıllarında bu âdetin yok olmaya yüz tuttuğu sanılmaktadır.
İşte burada, yok olmaya yüz tuttuğu dönemde Hz.İbrahim devreye girer. İbrahim peygamberin öyküsünün, Fırat Irmağı üzerinde yer alan antik Mari (bugün Tel Hariri) kentindeki bir krallık sarayında ortaya çıkarılan binlerce çivi yazısı tabletten edinilen bilgiler ışığında, Terah ailesinin, Keldanilerin Ur kentinden (Ur Kasdim) çıkışıyla, bugünkü Hebron kenti yakınlarında bulunan Makpela mağarasını satın alışı arasında geçtiğini yazmaktadır. Geleneksel anlatı ile de örtüşen bu bilgiye göre İbrahim peygamberin öyküsünün geçtiği yerler coğrafî olarak Mısır ile âdeta iç içedir.
Nitekim Yeşu, Bab 5’te “Mısır” adı açıkça yer almaktadır.
Kenan ülkesinden ayrılıp Mısır'a gelen Hz İbrahim orada bu geleneği görür ve halkın davranışlarını sorgular. Dönüş yolculuğunda kendisine eşi Sarah tarafından ,köle olan Hacer hediye edilir. Hacer İbrahim’e oğul verince , bereket ve sünnet fikri düşündürür .!
Sarah da İshak'a gebe kalınca işler değişir. Çünkü soy Sarah'tan devam edecektir, sonuçta Hacer özgür bir kadın değildir.! Hacer'le İsmail'i aile topluluğundan dışlamaya ilişkin buyruğu kararsızlıkla karşılar, ama yinede onları Mekke'ye götürür. Hacer ile İsmail yaşadıkları yeri terk etmeden önce vahiy gelir ve uygulanır:
Çıkış 17/9-14:
“Ve Allah İbrahim’e dedi: ve sen ise, sen ve senden sonra zürriyetin, nesillerince, ahdimi tutacaksınız. Sizinle ve senden sonra zürriyetinle benim aramda tutacağımız ahdim budur; aranızda her erkek sünnet olacaktır. Ve gulfe etinizde sünnet olacaksınız ve sizinle benim aramdaki ahdin alameti olacaktır. Ve aranızda evde doğmus, yahut senin zürriyetinden olmayıp her yabancıdan para ile satın alınmış olan sekiz günlük her erkek çocuk nesillerinizce sünnet olacaktır. Ve senin evinde doğmus olan, ve senin paranla satın alınmış olan mutlaka sünnet olacaktır, ve ahdim ebedi bir ahit olarak sizin etinizde olacaktır. Ve gulfe etinde sünnet olunmamış sünnetsiz erkek varsa, o can kendi kavminden kesilecektir; o benim ahdimi bozmuştur.” Levililer 12/3
Böylece İsmail Arapların atası , İshak ise Yahudilerin atası olarak kabul görür ve soy devam ederek, sünnet geleneği Yahudilere ve Araplara girmiş olur. Sünnet derisinin çıkarılması töreni, doğumdan sekiz gün sonra yapılır ve Musevi kanununda kutsal olarak kabul edilmiştir.
Hz İbrahim Beer-Şeba, Hebron, Yerusalim, Damask, Ebla, Halep, Babil ve Ur şehirleri arasında bir hilal gibi gidip gelir ve Harran'a yerleşir. Uzun bir zaman sonra da Kenan'a gider. Gezdiği coğrafik bütünlüğe bakıldığında ,sünnet geleneğini onun kabilesinin yaymış olması muhtemeldir.
Tevrat ‘ta Hz Musa döneminden ,sünnet ile ilgili iki olay vardır: İkisi de Mısır ile ilgilidir:
1- Çıkış 4:22-26 Rab Musa’ya şöyle diyor:
“Firavun’a şöyle söyle : ‘İsrail , oğlum ilkimdir. Onu salıver ki, bana ibadet etsin. Onu göndermek istemediğin için ben senin ilk oğlunu öldüreceğim. Rab yolda ona rast geldi. Oğlunu öldürmek istedi. Tsippora (Musa’nın karısı) keskin bir taş ile oğlunun gulfesini kesip Tanrısının ayaklarına attı. Ve dedi ‘Gerçekten sen bana kan güveyisin’ Rab onu bıraktı ve kadın ‘Sen bana sünnet sebebiyle kan güveyisin."
…Kadın gulfeyi sunarak Tanrı’yı sakinleştiriyor. Bir tür kurban…!!
(Bu arada : “Güvey Tanrı” deyimi de Sümer’e dayanıyor. Sümer’in Aşk ve Bereket Tanrıçası İnanna’nın kocası Dumuzi ; Güvey Tanrıdır.! Bunun sebebi de Eski Ahit’in MÖ. 5.yy da tamamlanmış olmasıdır.!)
2- Yeşu Bap 5:2
“Rab, Yeşu’ya dedi ki: Taştan bıçaklar yap ve İsrailoğullarını ikince kere sünnet et! Yeşu söyleneni yaptı. İsrailoğullarını sünnet etti.”
Bunun sebebi de Mısır’dan çıkan kavmin sünnetli erkekleri 40 yılın sonunda yolda ölür ve yolda doğanlar sünnetsizdir.
Mısırlılardaki ya da başka kavimlerdeki sünnet uygulaması, ilâhlara kurban amacı taşıyor olmasına karşılık Yahudilerdeki sünnet, verilmiş bir sözün unutulmasını önlemek amacını taşımaktadır.
MÜSLÜMANLIKTA :
Eldeki tarihî kaynaklarda da, Müslümanlığın yayılma dönemlerinde toplu olarak İslâm’a girenlerin sünnet ettirildiğine dair, ya da fetihler sonucunda sünnet merasimleri yapıldığına dair hiçbir bilgiye rastlanmamıştır. Çok garip bir şekilde, Kuran'da erkek ve kadın sünnetinden hiç söz edilmez. Kesme anlamında "Sünnet" kelimesi Kuran'da yer almaz. Müslümanlar genelde bu gerçeği gözardı eder. Ayrıca Tevrat'ta yer alan Hz. İbrahim'in sünneti bile Kuran'da yer almaz.
Öyleyse, Kuran'ın Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarından farklı olarak bu konu hakkında temelde sessiz kaldığını söyleyebiliriz.
Ancak daha sonraları, sünneti İslâm’a yerleştirmek isteyen zihniyet sahipleri, bazı Kur’an ayetlerini, işlerine geldiği gibi yorumlamışlar ve bu yorumlara (yalan söylediği birçok halife tarafında tastiklenen) Ebu Hüreyre’nin uydurduğu rivayetleri ekleyerek sünneti ; İbrahim peygamberden Müslümanlara intikal eden bir gelenek hatta mecburî bir ödev olarak göstermişler ve bu işe zorlama ile kazandırdıkları dinî kimlik sayesinde de Müslümanlığın ana şartı hâline getirmişlerdir.
Müslümanlıkta Kur’an emretmediği halde, Hz Muhammed’e olan saygı ve sevgiden dolayı izlediği yol esas alınır ve sünnet geleneği devam ettirilir. Ayrıca hadislerde varsa bile , Kur’an’a en küçük zıtlık ve uymazlık belirtmesi halinde bağlayıcı vasıfları kaybolur.!
Bu yüzden de İslam'ı "karalamaya" çalıştığınızı söyleyerek ,tepki gösterecek olanlar da çoktur.!
* KİRVE ile ilgili olarak ta değerli hocalarımızdan Prof.Dr.Fahrettin Kırzıoğlu'nun açıklamsı şu şekildedir: "Oğlan çocuğunu sünnet sırasında kucağında tutan kişi ve ailesinin, iki taraf için de “Kirve” adıyla anılması; ve İslam’da bulunmadığı halde - ne Arap’ta, ne Fars’ta var – Yerli, Karapapak, Türkmen, Zaza, Kürmanç, Yezidi gibi eski “Oğuz-Elleri” Ülkesinden olanlarda yaşıyor. Fergana’da buna “Kübre/Kübrelik” deniyor; “kirve” diye söylemek, “körpü, torpakh, ireli” gibi “R” sesini ilk heceye kaydırma yanlışından gelir. Kazakistan’da, Oğlan bebeğin göbeğini kesen Ebe ve ailesine “Kındık/Kindik-Ana , Kındık/Kindik-Ata” denerek, Dokuz-Göbek boyunca o aileler, birbirinden kız alıp-veremez. Bu Eski Türk Töresi’nin İslam’da Sünnet’e bağlandığı açıkça görülüyor."
HIRİSTİYANLIKTA :
Dört İncil’den sadece Luka İncili, İsa peygamberin çocukluğu ve onun sünnet oluşu hakkında,öteki İncillerde bulunmayan ayrıntılar vermektedir.
Luka : 2:21; " Sekizinci gün ,çocuğu sünnet etme zamanı gelince ,O’na İsa adı verildi."
İsa peygamberin Yahudi ırkına mensup olduğu hatırlanacak olursa, bu bilgi yadırganamaz.
Bu bilgi dışında sünnet uygulamasından bahseden tek bölüm, "Romalılara Mektuplar" bölümüdür.
Aziz Paulus, kiliseler kurmak amacıyla arkadaşı Barnabas ile Anadolu'yu dolaşırken, Yahudi kökenli (Romalılar) olmayanların da sünnet olmaya zorlanması karşısında, konuyu Kudüs’teki kilise büyüklerine iletmek üzere, teşkil edilen bir heyetin başkanı olarak
Kudüs’e gelmiştir. Yahudi kökenli olmayan yetişkin erkekler Hıristiyan olmak istese de sünnet olmayı reddeder . Böylece M.S. 50 de Kudüs Konsili toplanır ve Yahudi kökenli olmayanların Yahudi şeriatına uyma zorunluluğu bulunmadığına karar verirler.
İşte, Aziz Paulus tarafından yazılan "Romalılara Mektuplar" bölümünde, Kudüs Konsilince alınan karar doğrultusunda, Yahudi olmayanların da Hıristiyanlığa kazanılması gerektiği savı işlenmiş ve "mutluluğun" sünnetli olmayanları da kapsayacağı belirtilmiştir:
Romalılara Mektup: İbrahim’in Doğruluğu : Sünnetsiz Durumdayken 9-12 :
"Öyleyse bu mutluluk yalnız sünnetlileri mi , yoksa sünnetli olmayanları da mı kapsar? Çünkü İbrahim’in imanı kendisine doğruluk yerine sayıldı diyoruz. Nasıl oldu da bu böyle sayıldı? Sünnet olduktan sonra mı, yoksa sünnetsiz durumdayken mi? Hayır, sünnet olduktan sonra değil , tam tersine, sünnetsiz durumdayken sayıldı. İbrahim daha sünnetsizken, sünneti imandan doğan doğruluğun bir damgası , bir simgesi olarak aldı; sünnetsiz olmalarına karşın iman edenlerin tümüne ruhsal baba olsun diye. Böylelikle onlara doğruluk sayılması amaçlandı. Bunun yanısıra sünnetlilere de baba oldu; yalnız sünnetli oldukları için değil babamız İbrahim’in sünnetsizken taşıdığı imanın izlerinde yürüdükleri için."
Galatyalılara Mektup: Sevindirici Haber Petros’un Önünde Savunuluyor 11-14 :
"....Çünkü sünneti önemseyen Yahudi soyundan korkuyordu. Petros’la birlikte Yahudilerin geri kalanları da ikiyüzlülük gösterdi. Barnabas bile onların ikiyüzlülüğüne kapıldı. Onların Sevindirici Haber’in doğruluğuna ayak uydurmadıklarını görünce, herkesin önünde Petros’a şunları söyledim: “Sen Yahudiyken , Yahudi gibi değil de uluslar gibi yaşıyorsun. Öylese ulusları nasıl Yahudi gibi yaşamaya zorlayabilirsin?”
Galatyalılara Mektup: Özgürlüğünüzü Yitirmeyin 1-15 :
"......Dinleyin ; ben Pavlos sizlere diyorum ki , sünnet edilirseniz Mesih’in size bir yararı olmaz. Sünnet edilen herkese bir kez daha vurguluyorum: O kişi tüm ruhsal yasayı tutmak zorundadır. Ruhsal yasa aracılığıyla doğrulukla donatılmak isteyen sizlerin Mesih’le ilişkisi kopmuştur. Tanrısal kayradan ayrı düşmüş bulunuyorsunuz. Bize gelince , Ruh bağlılığında, imandan oluşan umutla doğruluğu gözlemekteyiz. Çünkü Mesih İsa bağlılığında olana ne sünnet edilmenin , ne de edilmemenin bir yararı vardır. Önemli olan , sevgi yoluyla etkisini belirten imandır...Bana gelince kardeşlerim, sünnet gereğini yaymayı sürdürseydim , bu güne dek katlandığım saldırıların bir anlamı olabilir miydi?"
Dört İncil dışındaki İncillerden Thomas İncilinde ise sünnetle ilgili şu cümle yer almaktadır:
“53. Havariler ona dediler: Sünnet faydalı mı değil mi? Onlara dedi: Eğer faydalı olsaydı, babaları onları daha annelerindeyken sünnet ederdi. Ama Ruh’taki sünnet çok faydalı!”
Gerçekler böylesine apaçık ortada iken bazı kişiler de, peygamberimiz ile birlikte, Adem, Nuh, Musa, Yahya ve İsa peygamberlerin de doğuştan sünnetli olduklarını ileri sürmüşler, öbür yandan da Peygamberimizin, doğumunun yedinci gününde, o günün törelerine uyularak dedesi Abdülmuttalip tarafından bir ziyafet verilerek sünnet ettirildiğini anlatan bir çok rivayete itibar etmemişlerdir.
Sonuçta Arap toplumu İsmail’in soyundan gelmekteydi ve sünnet uygulaması vardı. Hristiyanlarda sünneti farz sayan tek kilise Habeş Kilisesi’dir. Ermeni kilisesi dahil Ortodoks kiliselerin bir çoğu Hz İsa’nın sünnet törenini 1 Ocak’ta kutlar. Pavlos ile ortadan kaldırılan sünnetle Hıristiyanlar bu geleneği unutmuş ve hatta Hz İsa’nın bile sünnetli olduğunu bilmez, bilir ama kabul edemez yada bilmemezlikten gelir.
( Turistlere sorun bakalım yüzde kaçı cevap verebilecek !)
DİĞER ÜLKELERDEKİ DURUM:
Sanılanın aksine sünnet bugün dünyada yaygın biçimde uygulanmaktadır. ABD ve Avrupa ülkelerinde dini inançtan ziyade sağlık endişeleriyle sünnet yapılmaktadır. Ancak, kuzey ve merkezi Avrupa ülkeleri ve Güney Amerika ülkelerinde uygulama oranı düşüktür.
ABD’de doğumdan sonraki erken dönemde yapılması önerilmekte ve % 70 dolayında yaygın olarak uygulanmaktadır.
İngiltere’de tahmin edilebilenin çok üzerinde bir oranda sünnet yapıldığını bilinmektetir. 1995–96 yılları arasına ait Sağlık Departmanı istatistiklerine göre 15 yaşın altındaki erkek çocuklarının % 62’sinin sünnetli olduğu yazmaktadır.
Sünnetin İngiltere’deki serüveni birkaç yüzyıl geriye, emperyalist yayılmacılık yıllarının başlarına gitmektedir. İngiltere’nin genişlemeyle birlikte dünyanın dört bir tarafına gönderdiği istilacı askerleri ve beraberindekilerin farklı kültürler ile teması kaçınılmazdı. Hindistan’da ise Müslüman halklar ile temasları sırasında sünnetle tanıştılar.
19. yy.ın başlarında zengin ve üst sınıf aileler ve kraliyet fertleri arasında meşhur olmaya başlamıştır. Kraliyet ailesinin fertleri Londra’da bulunan Yahudi sünnetçi tarafından sünnet olmuştur. Bu gelenek ya da moda, o tarihlerde halk arasında pek rağbet görmemiştir. (bu gelenek hala devam ediyor mu bilinmiyor !)
Kanada için ise bu oran % 48 olarak kaydedilmektedir.Kanada’da sünnet oranları bölgeden bölgeye değişiklik gösterir ve halen hastanede yeni doğan sünnet oranı % 10’un altındadır.
Güney Afrika’da sünnetin tarihi oldukça eskidir. Zulu gibi kabileler sünnete karşı iken, Xhosa ve diğer bazı kabillerde yaygındır.
Avustralya Aborijinleri arasında yaygın, fakat evrensel değildir. Bazı kabilelerde hala uygulanmaktadır. 30 yıl kadar önce Avustralyalı erkeklerin % 60’ı sünnet olurken, bu daha sonra % 10’a düşmüştür. Ancak son yayınlanan bir raporda ebeveynler sünnet ettirmek istediği yeni doğanlarda oran % 20 olarak tespit edilmiştir. Bunda ailelerin dini, kültürel, medikal ve sosyal nedenlerle gelen istekleri belirleyici olmaktadır.
İnsan derisi , ilaç ve kozmetik şirketleri tarafından , araştırma malzemesi olarak kullanıyor ve milyon dolarlık bir endüstiriye sahip. Ayrıca bir tür nefes alan bandaj olarakta piyasaya sürülüyor. Özellikle bebek derisi çok büyük bir esneklikliğe sahip olduğu için yanık tedavilerinde kullanımı önde geliyor.
1980 ‘li yıllardan itibaren bazı Genetik araştırma şirketleri ebeveynlerin izni olmadan , çocuklarının sünnet derisini ticari amaçla kullandığı için davalık olmuştur.
Semra Bayraktar
Yararlanan kaynaklar:
-İbrahim Peygamber - Muazzez İlmiye Çığ
-Ana Tanrıça Kültü Semineri – İTÜ.Sezai Gülşen
-Kur’an-ı Kerim
-Kitab-ı Mukaddes/İncil
-Mitoloji Sözlüğü – Azra Erat
-Larsen Gl., Williams, SD., Postneonatal Circumsion: Population Profile, Pediatrics 1990, ABD -Farshi, Z., Atkinson KR., Sqire R, A Study Clinical Opinion and Practice Regarding Circumcision, Arch Dis Child, 2000 England -James Hutchinson J., On Circumcision,1890-1891, England
-Canadian Institute for Health Information, Ontario Ministry of Health,2000
-Aledort LM. Circumcision and Haemophhilia: a Perspective. Hemophilia, 1998 ,Avustralya
-İnternette “Hıtan” (Sünnet) üzerine makaleler.