SAYFALAR

8 Aralık 2025 Pazartesi

Kadmos

 

Kadmos ejderhayla savaşıyor. Euboea'dan (Ayboğa), MÖ 560–550. Louvre Müzesi


Tyr (Tur) oğlu Kadmos, Zeus tarafından kaçırılan kız kardeşi Europe’yi ararken yorulmuş ve bir yerlere yerleşmeye karar vermişti. Delphi’deki kehânet merkezine danıştıktan sonra Thebes’e geldi. Suyu koruyan Ares’in ejderini öldürdüğü için Ares’e yedi yıl boyunca hizmet etti. Sonra da Thebes’e kral oldu ve Thebalıların atası sayıldı.

* Ares Yunanca değildir. Türkçedir. Alp Er Tonga’nın oğlu Alp Arız ile Sakaların soyundan gelen Alban-Türklerindeki Oroiz (Oruz) adları Ares ile ilgilidir. Oğuz Han’ın sol kanat komutanı Urum Kağan’ın kardeşi Uruz Bek’in adında da Ares görülür. Savaş tanrısı Ares ismi ve sıfatıyla Saka Türklerinden Greklere geçmiş bir tanrıdır. Günümüzde kullandığımız vuruşmak fiili (vuruş, uruş) savaşmak, dövüşmek, kavga etmek anlamlarına gelir ki Başkırt Türklerinde İreş (savaş, kavga) ve Kırgız Türkçesinde Araz (savaş, kavga)’dır.(kaynaklar kitabımda) Ares adının kökenini Gut Türklerinde Ariis/Aries Kan, yani Aris Kağan özel isminde de buluruz.

* Türk Kültüründe Ejder-Yılan suyun koruyucusudur.

* Kadmos Yunanca değildir. "Yazıyı Fenike'den getiren Kadmos" diyen Herodot'a (2.49) istinaden "Fenikeli" sanılan Kadmos Hint-Avrupalı olmayan Pelasg boyu Kar'lardan. Kadmos Mısır'a gidip dönenlerden olduğu için Mısırlı, hatta Fenikeli  sanıldı. Bu durumda yazı da Fenike kökenli değil, Pelasg kökenliydı.

* Tur (Tyr), Pelasgların diğer adı olan Tyrrhen'den türetildi. İtalya'da Etrüsk olarak adlandırılanlar da Pelasglardı.

* Kadmos'un "kaçırılan" kızkardeşi Europe'nin (Ayrope) adı da Hint-Avrupa dillinden olmadığı gibi ne Yunanca, ne de Fenikece. Makedonya'da Europa adında bir yerleşim vardı. Zaten sadece Trakya bölgesi Europa olarak anılıyordu. Avrupa kıta adını ise MS 8.yy'dan sonra aldı, ancak 11.yy'da genelleşti.

* Europe ile Kadmos genellikle Boeotia bölgesiyle ilişkilendirilmiştir. Boeotia (Boğa), Thebai/Thebes (Tepe) ile Euboea/Euboia (Ay Boğa) yer adları Türkçe kökenlidir. Ayrıca bölgenin en eski kralı olarak Ogyges gösterilir ki o da Oğuz'dur. Tepe'de geçen diğer Türkçe isimler; Atamaz (Athamaz), Ergin/Erkin (Erginos), Orhan/Orhun (Arrhon), Az/As (Azeus), Buzağı (Buzyge). Ayboğa (Euboia) Grek ağızlarında Europe olarak bir karakter üretilmiş. Ataları olan İo'nun adı da Türkçe Ay'dır. Ben ona Ay Kız demeyi tercih ediyorum. Ay Kız'ın babasının adı da İnachos olarak geçer, yani Türkçe İnag/k, tıpkı Hazar Türklerinden İnak et-Türkî (9.yy) adındaki gibi.


Boğa donuna girmiş Zeus Europe'yi kaçırırken.
MÖ 7.-6. yy, Selinunte Arkeolojik Site / Sicilya
Palermo Arkeoloji Müzesi


Zeus'un boğa kılığına girerek Europe'ye musallat olması da bir fikir verebilir. Bu arada Grek kültüründe "şamanizm" kültürü yoktur. Yani Zeus'un boğa donuna girmesi Greklerin kültürüne terstir. Ayrıca Europe'nin çocuklarının adları: Rhadamantus, Minos ve Sarpedon... bunların adları da ne Hint-Avrupa ne de Grekçedir. Minos ile Manas, Sarpedon ile Sarp Türkçedir. Rhadamantus'u ise çözemedim. Zaten "Minos Uygarlığı" da Grek uygarlığı değildir. Denizli'deki Baba Dağı'nın eski adı da Kadmos'tur. Ayrıntılar "Turova ve Saka Türkleri" adlı kitabımda.


SB


Hiçbiri "Grek" ya da HA değildi.


EK

Kökenleri Belirsiz Olanlar

Ejder

Sardesli Artemis

Boğa Başlı İnsan

Orat - Ortak


Ejder Taşlar

 


Batı Azerbaycan'da Ermenileşmeye devam eden anıtlarımız.

Ermeniler bir süredir Batı Azerbaycan topraklarında tarihi Kur-Araz kültürüne ait heykel ve eserleri sosyal medyadan yayarak kadim bir millet olduklarını teyit etmeye çalışıyorlar. Ermeniler tarafından "vishap" adı altında sunulan diğer anıtlar çoğunlukla öküz, at ve koç heykelleridir. Bu da bölgede Türk etnoslarının varlığının izlerini gizlemeye ve antik mezar taşlarını Ermenileştirmeye yönelik bir dolandırıcılık girişimidir.

Özellikle "vishap-Ermeni dragon" ismiyle ejderha motifli taşları sunmaları çok saçma. Bu anıtlar yapay olarak Ermenileştirilmiş, Hristiyanlaştırılmış ve üzerlerine yeni süs ve yazılar eklenmiştir. Bu konuda birçok vasiyetleri var. Ancak antik Doğu kültürleri ve medeniyetleri (Urartu, Nubia ve Scyphia) üzerine bir uzman, Sovyet arkeolog ve oryantalist, akademisyen Boris Piotrovsky burayı araştırdıktan sonra raporunda şöyle yazıyor:

"Ejderha yurdunda (Batı Azerbaycan'daki yayla adı) bulunan vişapların sonraki zamanlara ait olduğu anlaşılıyor"

Antik Azerbaycan'da Ejderha, geceyi ve karanlığı simgeleyen ayı yutarak güneşin zaferi ve iyinin kötülüğe karşı zaferini simgeliyor. Ejderha, Türk-İslam el yazmasında her dönem sık rastlanan motiflerden biridir. Gökyüzünü temsil eden iki ejderha. İki ejderhanın diğer mitolojik ve hayali motiflerle birlikte çalıştıkları kompozisyonlar az değil.

Halılarımızda Ejderha motifine geniş yer vermek boşuna değilmiş, çünkü uzak geçmişte Türk halklarının yaşamında, hanesinde, folklorunda ve mitolojisinde öne çıkan bir yer tutmuştur. Karabağ gibi gözde bir halı alanında örülen "Varni" isimli halılardaki büyük hacimli ejderha resimlerinin de tesadüf olması tesadüf değildir. Dragon illüstrasyonları halılara sadece yakışmıyor, aynı zamanda koruma ve savunma fonksiyonları da taşıyor. Son zamanlara kadar çadırda ya da evde ejderha asılı "Varni" halısının insanları kötü güçlerden koruyup onlara mutluluk ve rızık getirdiği düşünülüyordu.

Ejderha motifi, Türk-İslam felsefi fikir tarihinde önemli bir yere sahiptir. Türklerde ejderha (ejderha) - yılan ve timsaha yakın bir türden bir hayvan, farklı hayvanların birleşiminden oluşan bir canlı şeklinde canlandırılıyor.

Bu anıtlar çoğunlukla Erivan şehrine 40 km uzaklıkta Alagöz Dağı'nın eteklerinde yer alıyor. Türkçesi olduğu için ala ve kaz (gaz) parçalarından oluşmaktadır. İsmin ilk bileşeni, Türk dillerinde geniş (büyük) bir anlam taşır ve bu kelime, örneğin Alazan (orijinal Alaozan) Geniş Nehir adına da bulunur. Göz (gerçekte yürüyüş) sözcüğü Güney Kafkasya'daki birçok dağ isimlerine yansıdı.

70'li yıllarda Nahçıvan'ın Batabat bölgesinde tarih elmleri doktoru Ali Vəliyev'den.  "Yukarıda bahsettiğimiz, ilk bin yıla ait eşsiz "vishap" arkeolojik anıt ya da "Taş balığı" heykeli bulundu. Nahçıvan'da Gamigaya topraklarında bulunan "vishapların" Türk mitolojisine ait olduğu gerçeği arkeologlar N tarafından da söyleniyor. Urushadze onayını P.S. Uvarova, I.A. Okladnikova ve diğerlerinin çalışmalarında buldu. Vishapların çoğunlukla Nahçıvan topraklarında ve Doğu Anadolu'da bulunduğunu belirtmek önemlidir."

Ermeniler 1970 yılında Nahçıvan'da antik Farhad Evi denen yerin yakınlığından bu bölgeden vişapları çaldılar. Batı Azerbaycan'da "Ejderha Diyarı" Basarkçar ilçesinin (şimdiki Vardenis) Zod köyü. "Ejderha kayası", Ejderha dağı ve Sadarak bölgesindeki mağara vb. sözde mekanlar buna bir örnektir.

Bu nedenle Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış imzalanacaksa, bu kadim kültür örneklerinin Ermenileştirilmesinin önlenmesine dair bir de makale olmalı.

Prof. Dr. Zaur Aliyev / link



Oz Damgası

 

Eski Türklere ait "OZ damgası" - Güneş hareket ediyor, hayat hareket ediyor.


1. resim 1939 yılında Qobustan'da cingirdağ yazilitapa buyukdaş küçükdaş dağlarında bulunan saksafon konteyneri.

2. resim Qobustan cingirdaş (yaş 10 bin civarı).

3. resim Azerbaycan'ın güneyindeki Erdebil ilinin Germi şehrinde bulunan yaklaşık 2200 yıllık "Öz" damgalı parça.

4. resim: Quba'nın Alpan köyünde bulunan, bin yıldan fazla eski "kendi" halısı.


Bunun gibi o kadar çok örnek var ki Azerbaycan'da arkeolojik kazılarda bulunan bu gibi yüzlerce maddi ve manevi miras nesne, halı ve benzeri nesne, bu damganın Azerbaycan topraklarında yaşayan eski Türklere ait olduğunu gösteriyor.

Eski inançlara göre bu damga, prototürklerin Tanrı'ya ulaşmasını yansıtır. Dairesel burç, eski Türk kültüründe çok önemli ve olumlu anlamlı bir işaretti. Şimdiki zamandaki olumsuz anlamlarla ilişkilendirilmesi ( XX yüzyılda Naziler tarafından istismar edilmesi) sembolün eski anlamını değiştirmez. Bu sembol Türk kabileler aracılığıyla Hindistan'a geçmiş ve daha sonra Naziler tarafından kullanılmıştır. Türkler "Öz" damgasını da "kelle damga", "kolları katlanmış damga", "kelepçeli damga" olarak bilirlerdi. Genellikle, güneş burcunun anlamında ya da dönemin ve hayatın sürekliliğinde kullanılırdı. Göytürk yazılı anıtlarında ve Orkhon-Yenisey kültüründe bu simgeye benzer işaretler bulunuyor.

Okuduğum bazı çalışmalarda bu işaret "Gök Tanrısından Gelen Güç" olarak yorumlanıyor. Dolaşım formu göksel gücü ve hareketi temsil eder.

Pula dikkat edin. Dört yöne doğru gidiyor. Şaman, antik Mag ve Türk felsefesine göre, bu yönler şöyledir:

Doğu - doğum

Batı - Gün Batımı

Güney - ısı, enerji

Kuzey - serin, sessiz

Hava,Ateş,Su,Toprak aynı zamanda qədim Azerbaycan'da yansıyır ve bunlar da qədim Novruz bayramımızın unsurları sayılır.

Bu dört yönün bir noktada - merkezde birleşmesi, eski Türklerin uzay anlayışının bir sembolüdür. Bu Türk felsefi fikrine göre evren kaostan değil, ritim, dolaşım ve uyum üzerine inşa edilmiştir.

Eski zamanlarda "hakikat aşıklarının" insan ruhunu Tanrı'ya getirdiği inancı o kadar güçlüdü ki, onlara "OZAN" denirdi.

Güneş, yaşam, mutluluk, güneşi simgeleyen, yaşam, mutluluk, kaya resimlerinde gördüğümüz dünya görüşünü 8. milenyumdan bugüne getirdi.

"OZ" olarak Tanrı'ya kavuşma fikri köklerini Ahmad Yasavi'nin temel felsefesinden alır. Bu nedenle Ahmad Yasavi için inşa edilen türbenin temel dekorasyonu gamalı haç tarafından yapılmıştır.

Tek kelimeyle, onun damgası bize bir mesaj veriyor:

"Dünya dörttür, her şey birbirine bağlıdır. “


Zaur Aliyev Felsefe Doktoru, doçent.


Not: "Yeni Taş (Neolitik) döneminde Çin, Hindistan, Mısır gibi antik ülkelerde resmi (fotografik) yazılar ortaya çıktığında, bu kültür Azerbaycan'da daha erken - orta taş (mezolitik) aşamasında ortaya çıkmaya başlamıştır. "Fiktografik yazılar Azerbaycan'da Qobustan'da, Qazax bölgesinin "Baba Derviş" adlı antik yerleşim yerinde, Gədəbəy, Mingəçevir'de keşfedildi".

Nasır Rzayev, bilim insanı, sanat bilimleri doktoru.


*

Bir tane de ben ekleyeyim - SB
Turova'dan






Truva

 

Bir belgesel izledim, baştan söyleyeyim, iyi hazırlanmış ama...


* İlyada kaçırılmayı değil, savaşı anlatır.

* Savaşa çağıran Menelaos değil Aka Memnon'dur.

* İlyada'da Kral Pirim'in danışmanı Antenor Oduseus ile Menelaos'un elçi olarak gelip ağırladığından bahseder, ancak bu olay Turova kıyılarına geldiklerinde yaşanır. Çünkü Aulis'te toplanırlarken Nestor ile Palamedes gönülsüz olan Oduseus'u almaya gider. Sonra da Nestor ile Oduseus Akil'i almaya gider. Üstelik bu gidiş gelişler bir kaç gün sürmüyor. Ayrıca Akil Skyros Adası'na bırakıldığında 9 yaşındadır. Bir de Eke Tur ile Büyük Ayaz'ın dövüşmesi sonrasında Turovalılar toplanır ve oğullarını kaybeden Antenor Elene'yi verme teklifini sunar, ancak Pars tarafından red edilir ve aklını çelmiş tanrılar diyerek onu azarlar. Baba Pirim de oğluna hak verir.

* Toplanan savaşçılar Turova'ya hemen yelken açmaz. İlk önce Aulis limanında toplanırlar ki bu hazırlık 10 yıl sürer. Sonraki 8 yılı Ege Denizi'ndeki adaları ve Batı Anadolu kıyılarını yağmalayarak geçirirler. (Adı Telepinu'dan türetilen Mysia kralı Telephos'un 8 yıl sonra iyileşmesi miti). Yani kuşatma 10 yıllık değildir.

* Bulan da Schliemann değildir.

* Belgesellerde "Yunanlılar (Greek) ve Troyalılar" diye hitap edemezsiniz, çünkü o dönemde onlara "Yunan/Greek" denilmiyordu. Eğer Troyalılar diye hitap ediliyorsa karşılığında da Argoslular ya da Akhalar demeniz gerekiyor. 🙃


SB




İlyada ve Türkçe



İlyada’da öyle güzel kişi adları vardır ki yalnızca Türkçeyle açıklanabilir. Örneğin; Kral Laomedon’un en büyük oğlu ve Pirim’in de ağabeyi olan Bukolion (Bucolion), Türk dünyasında karşılaştığımız isimlerden Buka’dır. Bilge Tonyukuk’un soyundan gelen ve Uygur Türkleri’nden olan Tarkan unvanlı Devlet Bakanı Bilge Buqa (Buka)’nın adındaki Buqa gibidir, Laomedon’un oğlu Buko(lion)’nun adı da.

Ya da Kral Pirim’in iki oğlunun adı, Doryklos ile Gorgythion. Doryklos’tan eril olan –os ekini çıkarıp, -y- harfini de –u- olarak okursak karşımıza Türkçede kullandığımız Doruk çıkar. Gorgythion ise Anadolu ağzıyla Gorgut dediğimiz Korkut’tur, tıpkı Korkut Ata’nın adındaki gibi temiz bir Türkçedir. Hatta her ikisini de hâlâ erkek adı olarak kullanırız.

SB

Turova ve Saka Türkleri 📕


Kaçan Helena

 

Gelin Elene Menelaos'tan kaçarken, Afrodit ile Eros da yardım ediyor. (MÖ 450-440)


Akil (Ağil) Aga Memnon'a;

“Troyalılarla savaşa gelmiş değilim ben, hiçbir şey yapmadılar, dokunmadılar bana… Tek gönlün olsun diye senin, köpek suratlı, tek Menelaos’la sen, Troyalıların sırtından ün alasınız”, diyerek yakınıyordu.


SB

Turova ve Saka Türkleri (devamında...)📕



Dokumacılar

 

Yağ Şişesi, MÖ 550-530, Metropolitan Müzesi


Dokumacılar

Doğudakilerin kız kaçırdığına dair yazılı hiçbir belge/kanıt yoktur. Asıl Ege'nin batısındakiler kız kaçırıyordu. Özellikle de dokumacıları... Örneğin bu kaçırılan dokumacı kızların bir çoğu Akhaların yaşlı danışmanı Nestor'un vatanı Pylos'ta* dokumacı-işçi olarak çalıştırılıyordu.

Zaten bu sebeple de Peisistratos döneminde Atina'nın baş tanrıçası yapılan ve aslı Turovalı olan Athena (Ak Ene) ile dokuma ve nakışta usta Anadolulu (Lidyalı) Arakhne arasında geçen dokuma yarışması efsanesi de kıskançlık sonucu üretildi. Üstelik yarışmayı da Arakhne kazanmıştı. Yine de, MÖ 5.yy’dan sonra Akropolis’teki tanrıça Athene tapınağının arka odasına kapatılan 7-11 yaşındaki kızların dokumaları bile Anadolu kızlarının dokumalarını geçemeyecekti.

SB
Turova ve Saka Türkleri 📕

* Pylos, MS 6.-9.yy'da Avar Türkleri'nin yerleşmesiyle Avarinos adını aldı. Pirî Reis'te Avarin olarak geçen kent, daha sonra Navarin'e dönüştü.




Pazırık Balbalları

 


Pazırık'taki Balballar hiçbir arkeolojik makalede geçmiyor.

Oysa Türk tarihi ile doğrudan bağlantı kuruyor.

Ahmet Z. Bayburt / Video YT







"ERKEN TÜRK TARİHİ ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM SORUNU: Arkeolojik Stil - Kritik Yöntemi" 

Prof.Dr. Semih Güneri / Video YT

Dr. Ayça Avcı / Video YT

Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.




Pazırık ve bölgedeki diğer kurganlar Türk'tür.

Dünkü Düşman El Olamaz

 

Geceki (dünkü) düşman el (halkımız) olmaz, eteğini kesip yeng olmaz.

Bugün doğan (doğduğun) toprağını satsang, erte (yarın) koynungdaki kadını,

balacığıngı (yavrucuklarını), sağ salasın mı ? (koruyabilecek misin?

Bin Bala / Myn Bala



Dünkü Düşman El Olamaz !
Myn Bala Haklı



Tuz-Ekmek

 

Tuz ekmek yediğin yere, Hıyanetlik etmek olmaz.
(Aşık Kerem)

Tuz - Duz - Tus - Dus - Toz - Tavar (Çuvaş TR)


* Aeschines'ten Demosthenes'e : "Zira hatırlarsınız ki, o, en çok saygı duyduğu şeyin şehrin tuzu ve devletin sofrası olduğunu söylüyor; kendisi, doğuştan vatandaş olmadığı halde -çünkü onu ortaya çıkaracağım!- bize akraba da değil."

Aeschines, Atinalı siyasetçi Demosthenes'in Makedonya'dan dönüşlerinde diğer elçilere saldırmasının, birlikte sofraya oturan insanların birbirlerine dost gibi davranmalarını gerektiren genel yaşam kurallarını ihlal ettiğini ileri sürmüştü. Demosthenes ise ortak bir resmi masada birlikte yemek yiyen üst düzey yetkililer için bile sofra ve tuzun suçluya dokunulmazlık sağlamadığını; diğer yetkililerin onu cezalandırmakta özgür olduklarını söyledi. Vekillerin halka açık sofrası, suçluyu diğer subayların saldırısından koruyamıyorsa, elçiler grubunun sofrası ve tuzu da Aeschines'i Demosthenes'in saldırısından koruyamazdı. Demosthenes kuzeyden gelen tehlikeyi görmüştü. Makedonyalı Philip yavaş yavaş topraklarını ilhak ediyordu ve onun egemenliğine karşı çıkarak halkını bu sömürge emellerine karşı uyarmıştı. Savaş kapıdaydı. Aeschines'i de kötü tavsiyeler veren "saray yalakası" olarak tanımlamıştı. Demosthenes (MÖ384-322) için Aeschines'in "bize akraba değil" demesi ise anneannesinin İskit kökenli olmasından ileri geliyordu.


SB


* İyen duzun urar (Yediğin tuz çarpar). Sen bana bir kötülük yaparsan, yediğin tuzdan dolayı yaptığın kötülük sana geri döner. Yaptığın kötülüğün aynısı senin başına gelir. (Türkmenistan)

* Duzsuz adam (vefasız kişi)  (Azerbaycan)

* Altaylarda tuz bulunmuyor, tuz çok kıymetli bir şey; çok uzaklardan çok meşakkatli yollar kat edilerek Altaylara getiriliyor. Daha doğrusu tuz getirmeye gidenler açlıktan, susuzluktan, soğuktan yolda helak olup geri dönemiyorlar. Tuza gidip de dönen yok gibi. Bu sebeple de gözden çıkarılan yaşlıları tuza gönderiliyorlar. Altay Türkçesinde tuskn bar- (tuz getirmeye gitmek) deyimi "ölmek" anlamına geliyor.

* Tuz, Romalı askerlere ücret olarak verilmiş, tuz dağıtımı olarak yapılan bu ödemenin Latincedeki adı 'salarium'. İngilizcede 'tuz ödemesi' anlamına geldiği halde bugün sadece 'ücret' anlamında 'salary' kullanılıyor. Bizdeki 'pahalı' anlamına gelen 'tuzlu' sıfatı da bir kıymet ifadesinden kaynaklanıyor.

Prof.Dr .Emine Gürsoy-Naskalı, Tuz Kitabı


"...sizin Ak Orda'nı Tuzuna tükürmeyeceğinize inanıyorum Beyim."

"Kurmancan Datka" Kırgız filminden bir replik.



30 Kasım 2025 Pazar

Hyperbore

 


Geographically, Hyperborea was located north of the Black Sea, at the foothills of the Ural Mountains. Borea is a Turkish word meaning "cold north wind." Bora is used today as a male name among Turks.


Bora: A harsh and temporary wind.

Boruk: Boran, bara: A severe snowstorm.

Boyanak: Rain falling in large drops.

Boran: Torrential weather with wind, lightning, and thunder.

Boranglamak: To snow.

Buran: A snowstorm.

Boranla: To snow.

Kara boroon: A violent hurricane without snow.


All of these words are found in Turkish (TR, AZ, Krgyz, Kazakh, Uzbek), and even in Mongolian, they appear as "boruğan, buragan."

Hyper is also of Turkish origin and comes from "ubir, upir, obur," meaning "to bite, nibble, suck, drink, insatiable." Thus, "Hyperborea" means "biting cold wind," meaning "so cold that it bites."


BORA:
An Etymological Dictionary of Altaic Languages
S. A. Starostin, A. V. Dybo, O. A. Mudrak

* poru to snow, rain: Tung. *pur-; Mong. *boruɣa; Turk. *bora-; Jpn. *pùr-; Kor. *pora.

PTung. *pur- 1 to drizzle 2 slush 3 to fall (of first snow) 4 wind
(changing its direction) (1 моросить (о дожде) 2 шуга, слякоть 3 вы-падать (о первом снеге) 4 ветер (меняющий направление)): Evn.horụ- 3, hrqa 4; Man. furana- ‘запылиться’; Ork. purē- 1; Nan. puruekme 2.

◊ ТМС 2, 44, 334, 349, 353.
PMong. *boruɣa 1 heavy rain 2 to snow, sleet (1 ливень 2 идти (о снеге, дожде со снегом)): MMong. boro’an (SH); WMong. boruɣa(n) 1 (L 121), burɣana- 2 (L 137: burɣani-); Kh. borō(n) 1, burgana- 2; Bur. borō 1, burga- 2; Kalm. borān 1; Ord. borōn 1; Mog. bɔrɔn (Weiers) 1; S.-Yugh. boroŋ; Mongr. burōn (SM 36) ‘little rain’.

◊ KW 51, MGCD 158. Mong. > Chag. boraɣan etc. (TMN 1, 219-220); Evk. būrga etc. (ТМС 1, 111).

PTurk. *bora- 1 North wind 2 to snow heavily (1 северный ветер 2 обильно падать (о снеге)): Tur. bora(k) 1; Turkm. bora- 2; Kaz. bora- 2.
◊ VEWT 80, ЭСТЯ 2, 189-192, Лексика 45.

PJpn. *pùr- to rain, snow (идти (о дожде, снеге)): OJpn. pur-; MJpn. fùr-; Tok. fúr-; Kyo. fùr-; Kag. fùr-.
◊ JLTT 694.

PKor. *pora snow-storm (снежная буря): Mod. nun-pora, nun-pore.
◊ KED 362.
‖ Poppe 21, Ozawa 288-289, ОСНЯ 1, 188-189, АПиПЯЯ 69. Cf. *boru, a contamination with which should explain Mong. *b- (one would expect *h- with low tone and shortness).



Even the word "vampire" is derived from this "upir." The word "vampire" first entered Western literature in H.A. Ossenfelder's poem "Der Vampir" written in 1748. According to Webster's Dictionary, the word's entry into English as "vampire" dates back to 1732. The Oxford Dictionary states that the ultimate origin of the word, which passed from Hungarian to French and from French to English in the mid-18th century, may be the Turkish "uber."


For more details Vampir / Upir

Hatice Şirin, "Vampir," Turkish Language Studies Yearbook Belleten 2010/2, Ankara: TDK Publications, pp. 119-130

Researchers' failure is not to include Turkish history and language in their research also leads to incomplete information being conveyed within the scientific community. This shame belongs to the entire academic community. Turkish history and language possess a rich heritage, and Turkic peoples such as the Scythians, Huns, Avars, Khazars, Pechenegs, Kipchaks, Cumans, Ogurs, Bolgars, and Chuvash are found throughout Eurasia. Simply looking at place names, proper names, and archaeological data is sufficient. Even kurgans are of Turkic, not Indo-European, origin. The word kurgan itself derives from the Turkish word "korugan," meaning "to protect." Indo-Europeans must finally realize that they cannot write history without the Turkic World. "Dismissing" or "ignoring" another civilization is another form of racism.


Regards from Türkiye, and thank you Caleb.

This is my commend on Caleb's video on YT

PS: Those who want to start Turkish history and language with the 6th century AD, we did not fall from the sky!

link for Turkic World




Dionysos and Shamanism

 

Comparison

Attis playing the drum, wearing a Phrygian cap (from Anatolia) and a Kam (shaman) from Siberia 

Roman Imperial Attis wearing a Phrygian cap and performing a cult dance. Cybele's consort is the Phrygian shepherd called Attis, and their relationship was recognized in ancient Greece and Rome, though there are likely Phrygian roots to his character as well. Attis is believed to be her younger mate, often considered to be a deity himself, though beneath the goddess. It is highly debated whether Attis arrived with Cybele or after her, tacked on by the later Greek and Roman followers.

During the Roman Empire, the myth circulated that Attis castrated a king and was thus castrated in turn, and left to die under a pine tree. His followers buried him and then castrated themselves in his honor. These followers developed into Cybele's cult of priests, called the Galli.

Oktay Polat


... But, you women who have left Tmolos, the bulwark of Lydia, my sacred band, whom I have brought from among the barbarians as assistants and companions to me, take your drums, native instruments of the city of the Phrygians, the invention of mother Rhea and myself... (Dionysus; Euripides, Bacchae)


* Neither the name nor Dionysus himself is of Greek origin, he says "I come from the east"

* Tmolos is a mountain, Bozdağ, Manisa/Turkey


... O secret chamber of the Kouretes and you holy Cretan caves, parents to Zeus, where the Korybantes with triple helmet invented for me in their caves this circle, covered with stretched hide; and in their excited revelry they mingled it with the sweet-voiced breath of Phrygian pipes and handed it over to mother Rhea, resounding with the sweet songs of the Bacchae... (Euripides, Bacchae)


* Neither the name nor Bacchos himself is of Greek origin.

Comes from "Bakşi (Bakshi)", which is Turkish, "religious people, followers, priest, priestess". The religious teachers of Buddha, or Burkan in Turkish, who were descendants of the Sakas, were called Bakshi and they would get drunk and engage in excessive behavior, as in the Dionysian festivals. The Shaman's attire is called "manyak (maniac)." Therefore, the name "Maenads," priestess of Bacchos who performed ecstatic movements at Dionysian festivals, is derived from the word "manyak (maniac)." The word is of Turkish origin.


* At some point, Anatolian mother goddess Kybele (Cybele) became Gaia or Rhea  in Greek and Rome myths.

* Korybantes are the sons of Apollon and Thalia (a muse), and priests of Kybele. But, "korubantes (y=u)" is a Turkish word; Koru, korumak "to protect, guard, secure".

* Kybele is Kubebe in Lydian geography, but also the name of a princess in Sumerian, who was later deified. It is mentioned as Kubaba in Hittite inscriptions (Kültepe). So, Kybele is not from Phrygia or Thrace.

* Barbarians = People who does not speak Greek.

* Shamanism does not exist in Greek culture. (Gladstone)

* "Phrygian pipes" - not necessarily a Phrygian culture. Because there are Scythian (Sacae/Saka) and Kimmerian tribes who lived in this region. And we do know that these flutes are Scythian of origin. This also applies to the "Phrygian hat," because the same "headdresses" was worn by the Sakas (Scythians) in Central Asia, who had no connection with the "Phrygians."

SB


İmages:

Parabiago plate - 4th c AD / Milan; Attis is sitting with Kybele in her car drawn by a pair of harnessed lions, with dancing Korybantes around.

Shamans from Central Asia.



26 Kasım 2025 Çarşamba

Turkish Culture; Çevgen (Chevgen)

 

Seljuk #Turks Playing Chevgen (Polo), 13th c.

Ball and Stick, 1000-800 BC, from Turfan and

Coat of Arms of Mamluk Turks, 12th-13th c.


Chevgen (Çevgen/Çevgan/Çöğen), known as Polo to the Westerners, is a Turkish tradition and culture. The game, which has been practiced as "riding training" since the 6th century BC, was also played for entertainment during diplomatic negotiations and congresses.

* The Saka Turks performed their riding training by wrapping an enemy's skull in a piece of textile, which is why Saka Queen Tomyris' revenge against Cyrus the Great included his "skull."

* The oldest piece of chevgen equipment ever was found was in Turfan, East Turkestan; the artifacts date back to 1000-800 BC. The leather covered balls were found in three separate kurgans in 2003 (in total 3000 kurgans). The world's oldest trousers (1500 BC) was also found in Turfan, which also belongs to the Turkish history.

(PS. The Achaemenid/Achaemenids, which is known today as "Persians," did not exist at that time!)

* In the Shahnameh, Persians and Turanians (Turks) play a match, and of course, in the Shahnameh, written with an Persian perspective, the Turks, referred as "novices", win. However, not only is the fact that the Shahnameh was writing in the eleventh century, but the ancient inhabitants of the region, the Saka-Scythian Turks, also not mentioned as Turkic tribes. The Turanians in the Shahnameh is the tribe of Alp Er Tonga (=Afrasiab, also the clan of Tomyris (Tomris, still a female name among Turks). It should also be remembered that the game was played during the Safavid period in İran, and the Safavids, who are also Turk, was considered as "Iranians." For this reason, many "Western travelers" or sources claim that Polo was invented by the Persians. This was completely misunderstanding, misleading and false info (and still ongoing).

* Chevgen (çevgen) entered India from the Himalayas with the Saka and Hun Turks, and was played by the Mughal Turks (the founder is Babur, from the Timurid Dynasty).

* The Chinese encountered the chevgen (through those who left the Asian-Hun and Turkic Khaganates) during the Tang Dynasty (partly a Turk dynasty), and used them to train their "cavalry." In fact, many Turkic traditions and cultures were copied by the Chinese during this period, such as wearing trousers or knotting the tails of their horses.

* Chevgen, which was also enjoyed by the Mamluk, Kipchak, Seljuk, and Ottoman periods. Was also played by Eastern Roman nobles in the twelfth century. Anna Komnene's book the Alexiad, describes the Turkish commander Tatikios and Alexios playing a type of chevgen called "Tzikanistirion." The emperor even fell from his horse and injured his knee. It is also known that Turkish women played chevgen, challenging the men.

* After the martyrdom of Husayn (Hüseyin; son of Ali and Fatma and grandson of Mohammed) and the beheading, which affected Muslim Turks (especially those living in Türkiye), chevgen game was banned among Muslims for centuries. Of course, dismounting and sedentary lifestyle were the other factors.

* According to a legend, Darius sent a ball and a stick to insult Alexander. This event is also used in the Scottish epic "King Alexander" and Shakespeare's "Henry V." However, they never played in Scotland or in England, until the 19th century. In the 1850s, it was brought to England from India, by British who were colonizing the land. But it became a pastime for the "nobility." The British also adapted the word "Pulu" (ball), which they learned in India, to Polo.

* Azerbaijani Turks embraced this Turkish culture and brought it back to life, even had added to UNESCO's Intangible Cultural Heritage List in 2013 as "Chevgan/Chovgan" (ancient Karabakh horse-sport game). Thus, this also invalidated the claims of Iran, China, India, and England that this game was "theirs."


This "game" is 100% an invention of the Turks.

"Playing" it without a saddle or stirrups requires skills...

SB

Mamluk Turks, 12th-13th c

#ArtofTurks

#Turkish Culture

18 Ekim 2025 Cumartesi

Wood'tan İnciler

 



Efes Artemis Tapınağı'nı "kazan" John Turtle Wood'tan inciler....


Dr. Henry Schliemann beni ziyaret etti.

Bir gün çalışmaları denetlerken kazı alanının kenarından aşağıya doğru inen eğimli yoldan hızla inen bir figür gördüm. Birkaç saniye içinde orta boylu, zeki bir adamla karşı karşıya idim. Adam bana kendini Dr. Schliemann olarak tanıttı.

Etrafına bakıp heyecanlı bir sesle, "Demek Diana Tapınağı'nın gerçek kaldırımı burası? Sizinle tokalaşayım Bay Wood; kendinizi ölümsüzleştirdiniz!" diye bağırdı.

Dr. Schliemann daha sonra bana büyük projesini anlattı. Homeros'u incelediğini, Truva'yı bulma arzusuyla dolup taştığını ve onu bulabileceğinden emin olduğunu söyledi. Türklerin ona çalışma izni verip vermeyeceğini sordu. Ona, Babıali'nin yakın zamanda yayınladığı ve kazılar için artık ferman verilmeyeceğini bildiren yasadan bahsettim.

"Ama," dedi Dr. Schliemann, "bulduklarımın hiçbirini kendime saklamak istemem, hepsini Türklere veririm; gelirimden yılda 1.500 pound harcayabilirim." ...

J.T.Wood (1805-1894)
Discoveries at Ephesus




Bir gülme tutuyor...
Her ikisi de yalancıydı...
SB








17 Ekim 2025 Cuma

Mısır Mumyaları ve Türkler

 

Antik Mısırlıların şaşırtıcı ataları: Mumyaların ilk genom çalışması, onların Afrikalı olmaktan çok Türk ve Avrupalı ​​olduklarını ortaya koyuyor

Araştırmacılar antik mumyaların DNA'sının ayrıntılı bir analizini gerçekleştirdiler

Eski Mısırlıların Avrupa halklarıyla yakın akraba olduğunu buldular 

Levant ve Neolitik Avrupa'daki geleneksel topluluklar yakın akrabalardı

Yapılan bir araştırma, modern Mısırlıların Sahra Altı Afrikalılarla, eski Mısırlılardan daha fazla ortak kökene sahip olduğunu ortaya koydu.

HARRY PETTIT, Daily Mail, 30 Mayıs 2017 (otomatik çeviridir)


Eski Mısırlıların ilk kez yapılan tam genom analizi, onların Afrikalı olmaktan çok Türk ve Avrupalı ​​olduklarını ortaya koydu.

Bilim insanları, MÖ 1400 ile MS 400 yılları arasına tarihlenen Mısır mumyalarından alınan antik DNA'ları analiz ederek, bu mumyaların Akdenizli insanlarla gen paylaştığını keşfetti. Antik Mısırlıların, günümüzde Türkiye, Suriye , Ürdün, İsrail ve Lübnan olarak bilinen Levant bölgesindeki antik halklarla yakın akraba olduğunu buldular. Ayrıca Anadolu Yarımadası ve Avrupa'daki Neolitik toplumlara genetik olarak da benziyorlardı. Çığır açan araştırma, DNA dizileme tekniklerindeki son gelişmeleri kullanarak mumya genetiğini her zamankinden daha yakından inceledi.


MÖ 1400 ile MS 400 yılları arasında Mısır mirasına katkıda bulunan göçmen nüfusunun ana bölgeleri

Nature Communications'da yayımlanan araştırma, modern Mısırlıların Sahra Altı Afrikalılarla, antik Mısırlılara göre daha fazla ortak kökene sahip olduğunu ortaya koydu. Veriler, modern Mısırlıların, Sahra Altı Afrika topluluklarıyla nükleer düzeyde, antik Mısırlılara kıyasla yaklaşık yüzde sekiz daha fazla ortak soya sahip olduğunu gösteriyor. Mısır, dünya çapında bir ticaret merkezi olması nedeniyle antik toplumların incelenmesi için umut vadeden bir yerdir. Tübingen Üniversitesi ve Jena'daki Max Planck İnsanlık Tarihi Bilimi Enstitüsü'nden araştırmacılar, eski Mısırlıların bu kadar çeşitli bir genetik mirasa sahip olmasının nedeninin bu olabileceğini söyledi.


Eski Mısırlıların yeni bir DNA analizi, onların Afrikalı olmaktan çok Türk ve Avrupalı ​​olduklarını gösteriyor. Bu görsel, yeni çalışmada DNA'sı analiz edilen mumyalardan biri olan Tadja Abusir el-Meleq'in lahitini gösteriyor.

Max Planck İnsanlık Tarihi Bilimi Direktörü ve çalışmanın başyazarı Profesör Johannes Krause MailOnline'a yaptığı açıklamada, "Mısır'ın nüfus tarihi karmaşıktır çünkü Afrika'nın ispus noktasında, bir kıtanın girişinde yer alır ve çok fazla tarihsel değişime tanık olmuştur." dedi. 'M.Ö. 1. binyılda Antik Mısır birçok yabancı gücün egemenliği altındaydı. Ekibin araştırması, hem modern hem de antik yerlilerden alınan DNA örneklerini karşılaştırarak Mısırlıların genetik tarihini çözmeyi içeriyordu.


Antik mumyaların alındığı Abusir-el Meleq arkeolojik alanını (turuncu X) ve çalışmada kullanılan modern Mısır örneklerinin yerini (turuncu daireler) gösteren Mısır haritası

Araştırmacılar, Mısır'ın antik geçmişini ilk kez incelemek için kapsamlı bir genetik veri tabanı oluşturmayı amaçlıyordu. Profesör Krause MailOnline'a yaptığı açıklamada, "Asurlular, Nubianlar, Yunanlılar veya Romalılar gibi yabancı egemenliklerin antik Avrupa'nın gen havuzunu değiştirip değiştirmediği, onları daha az mı yoksa daha çok mu Afrikalı yaptığı konusunda çokça tartışma yaşandı." dedi. 'Bunu test etmek istedik ve eski krallık dönemi ile Roma dönemi arasında genetik bir devamlılık olduğunu bulduk.

'Ancak son 1.500 yılda Mısır genetik olarak daha Afrikalı hale geldi, oysa eski Mısırlılar Sahra altı Afrika kökenlerine neredeyse hiç sahip değillerdi ve eski Yakın Doğu ve Avrupa topluluklarına yüksek bir yakınlık gösteriyorlardı.' Ekip, Orta Mısır'daki Nil Nehri kıyısındaki Abusir el-Meleq arkeolojik alanından 151 mumyalanmış bireyden örnek aldı.  Antik DNA çalışmalarındaki son gelişmeler, antik genetik verileri kullanarak Mısır tarihine ilişkin mevcut anlayışları test etmek için ilgi çekici bir fırsat sunuyor. Yeni araştırmada, üç antik Mısır mumyasından tam genom DNA verileri ve 90 mumyadan kullanılabilir DNA parçaları elde edildi.


Resimde, çalışmada analiz edilen üç eski Mısırlının genom çapındaki DNA'sının temel bileşen analizi ve genetik kümelenmesi gösterilmektedir.

Ekip, bir örnekte bulunan herhangi bir DNA parçasını okumak ve insan DNA'sına benzeyenleri çıkarmak için yeni nesil dizileme yöntemlerini kullandı. Yapılan tam okumalar, ekibin yalnızca antik DNA ile ilişkili belirgin hasar modellerini tespit etmesini sağladı. Bu da yeni çalışmanın sonuçlarını, daha önce yapılmış mumya DNA araştırmalarından çok daha güvenilir kılıyor. Mısır mumyalarından güvenilir nükleer DNA'nın çıkarılması, mumyalanmış kalıntılar üzerinde daha detaylı çalışmalara kapı açan genetikte bir çığır açıcı gelişmedir.  Toplanan verileri, arkeolojik ve tarihsel verilerden ve modern DNA çalışmalarından elde edilen önceki hipotezleri test etmek için kullanabildiler.


Bilim insanları, MÖ 1400 ile MS 400 yılları arasına tarihlenen Mısır mumyalarından alınan antik DNA'ları analiz ederek, Akdenizli insanlarla gen paylaştıklarını keşfettiler.

Tübingen Üniversitesi'nden Profesör Alexander Peltzer, "Özellikle Abusir el-Meleq'in kadim sakinlerinin genetik yapısındaki değişiklikler ve sürekliliklerle ilgileniyorduk" dedi. 'Büyük İskender ve diğer yabancı güçlerin fethinin antik Mısır halkı üzerinde genetik bir iz bırakıp bırakmadığını test etmek istedik.' Ekip, araştırılan antik popülasyonların, incelenen zaman diliminde yabancı fetih ve hakimiyetinden genetik düzeyde etkilenip etkilenmediğini belirlemek istedi ve bu popülasyonları, modern Mısırlı karşılaştırmalı popülasyonlarla karşılaştırdı.


Ekip, antik Mısırlıların Levant'taki antik topluluklarla ve Anadolu Yarımadası ile Avrupa'daki Neolitik topluluklarla yakın akraba olduğunu buldu. Fotoğrafta, Tübingen Üniversitesi Paleogenetik Laboratuvarı'ndan araştırmacı Verena Schuenemann görülüyor.


Çalışmada, antik Mısırlıların Levant'taki (günümüzdeki Türkiye, Suriye, Ürdün, İsrail ve Lübnan) antik toplumlarla en yakın akraba olduğu ve ayrıca Anadolu Yarımadası ve Avrupa'daki Neolitik toplumlarla da yakın akraba olduğu bulundu. Max Planck Enstitüsü'nde grup lideri olan ortak yazar Wolfgang Haack şunları ekledi: 'Abusir el-Meleq topluluğunun genetiği, incelediğimiz 1300 yıllık zaman diliminde herhangi bir büyük değişime uğramadı; bu da nüfusun yabancı fetih ve yönetimden genetik olarak nispeten etkilenmediğini gösteriyor.' 


ÇALIŞMANIN BULDUĞU ŞEYLER 

Eski Mısırlılar, birçok Avrupa toplumuyla genleri paylaşıyordu. Bunlar, Levant'taki antik halklarla (günümüzde Türkiye, Suriye, Ürdün, İsrail ve Lübnan) yakın akrabaydı. Ayrıca Anadolu Yarımadası ve Avrupa'daki Neolitik toplumlara genetik olarak da benziyorlardı. Araştırmada ayrıca modern Mısırlıların, antik Mısırlılara kıyasla Sahra Altı Afrikalılarla daha fazla ortak kökene sahip olduğu ortaya çıktı. Eski Mısırlılar, bir zamanlar dünyanın en büyük ticaret merkezlerinden biri olduğu için muhtemelen daha çeşitli bir genetik mirasa sahipti. 


ÇALIŞMA NASIL YAPILDI 

Mumyalanmış insan DNA'sını incelemek, mumyalamadan önce bedenlerin kimyasal işlemlerden geçirilmesi ve tutuldukları sıcak ortam nedeniyle genellikle zordur. Ancak ekibin kullandığı yeni genetik teknikler, mumyalanmış DNA'yı daha önce hiç olmadığı kadar ayrıntılı bir şekilde incelemelerine olanak sağladı. Ekip, Orta Mısır'daki Nil Nehri kıyısındaki Abusir el-Meleq arkeolojik alanından 151 mumyalanmış bireyden örnek aldı. Yazarlar toplamda 90 kişiden mitokondriyal genomları ve üç kişiden genom çapında veri kümelerini kurtardılar. Genom çapındaki örnekler, mumyalanmış kalıntılardan alınan ilk örnekler olma özelliğini taşıyor. Ekip, genetik yapıdaki farklılıkları analiz etmek amacıyla bu antik Mısırlı DNA'sını modern Mısırlıların genom örnekleriyle karşılaştırdı.


MUMYA DNA'SINI ÇIKARMAK NEDEN ZORDUR?

Antik DNA'nın ilk çıkarımlarından bazıları mumyalanmış kalıntılardan yapılmış olsa da bilim insanları daha önce mumyalardan elde edilen genetik verilerin kurtarılsa bile güvenilir olup olmayacağı konusunda şüpheler dile getirmişti. Sıcak Mısır iklimi, birçok mezardaki yüksek nem oranı ve mumyalama tekniklerinde kullanılan bazı kimyasallar DNA'nın bozulmasına neden oluyor. Bilim insanları bu nedenle Mısır mumyalarındaki DNA'nın uzun vadede hayatta kalmasının pek olası olmadığını ve mumya genetik verilerinin kullanılamaz hale geldiğini varsaymışlardı. Ancak modern genetik teknolojisindeki son gelişmelerden yararlanılarak yapılan yeni çalışmada, üç antik Mısır mumyasından tam genom DNA verileri ve 90 mumyadan da kullanılabilir DNA parçaları elde edildi. Ekip, bir örnekte bulunan herhangi bir DNA parçasını okumak ve insan DNA'sına benzeyenleri çıkarmak için yeni nesil dizileme yöntemlerini kullandı. Yapılan tam okumalar, ekibin yalnızca antik DNA ile ilişkili belirgin hasar modellerini tespit etmesini sağladı. Bu da yeni çalışmanın sonuçlarını, daha önce yapılmış mumya DNA araştırmalarından çok daha güvenilir kılıyor. Bu tür mumyalardan nükleer DNA'nın çıkarılabilmesi ve bunun sağlam kimlik doğrulama yöntemleriyle güvenilirliğinin gösterilebilmesi, mumyalanmış kalıntıların daha fazla doğrudan incelenmesine kapı açan bilimsel bir atılımdır.

-----------



The surprising ancestry of ancient Egyptians: First ever genome study of mummies reveals they were more Turkish and European than African

Researchers performed a detailed analysis of the DNA of ancient mummies

They found that ancient Egyptians were closely related to European populations 

Traditional communities in the Levant and Neolithic Europe were close relatives

Study found that modern Egyptians share more ancestry with Sub-Saharan Africans than ancient Egyptians did.

The first ever full-genome analysis of Ancient Egyptians shows they were more Turkish and European than African.

Scientists analysed ancient DNA from Egyptian mummies dating from 1400 BC to 400 AD and discovered they shared genes with people from the Mediterranean. They found that ancient Egyptians were closely related to ancient populations in the Levant - now modern day Turkey, Syria, Jordan, Israel and Lebanon. They were also genetically similar to Neolithic populations from the Anatolian Peninsula and Europe. The groundbreaking study used recent advances in DNA sequencing techniques to undertake a closer examination of mummy genetics than ever before. The study, published in Nature Communications, found that modern Egyptians share more ancestry with Sub-Saharan Africans than ancient Egyptians did.

The data shows that modern Egyptians share approximately eight per cent more ancestry on the nuclear level with Sub-Saharan African populations than with ancient Egyptians. Egypt is a promising location for the study of ancient populations because it was a world-wide trading hub. This is likely the reason that ancient Egyptians had such a diverse genetic heritage, the authors, from the University of Tuebingen and the Max Planck Institute for the Science of Human History in Jena, said. 'The population history of Egypt is complex because it is found at the ispus of Africa, the gateway to a continent, and has seen much historical turnover,' Max Planck Director for the Science of Human History and study lead author Professor Johannes Krause told MailOnline.

'Ancient Egypt in the 1millenium BC had been dominated by many foreign powers. 

The team's research involved unravelling the genetic history of Egyptians by comparing DNA samples taken from both modern and ancient natives. The researchers were aiming to establish an exhaustive genetic database to study the ancient past of Egypt for the first time. 'It has been much debated whether foreign dominations such as Assyrians, Nunbians, Greeks or Romans changed the gene pool of ancient Europe, making them more or less African,' Professor Krause told MailOnline. 'We wanted to test that and found that there is genetic continuity between the old kingdom and Roman period. However in the last 1,500 years Egypt became more genetically African, whereas the ancient Egyptians showed almost no sub-Saharan African ancestry and high affinity to ancient Near Eastern and European populations.' The team sampled 151 mummified individuals from the archaeological site of Abusir el-Meleq, along the Nile River in Middle Egypt. 

Recent advances in the study of ancient DNA present an intriguing opportunity to test existing understandings of Egyptian history using the ancient genetic data. The new study managed to extract accurate, full-genome DNA data from three ancient Egyptian mummies, and usable segments of DNA from 90 mummies.  The team used next-generation sequencing methods to read stretches of any DNA present in a sample and retrieve those that resembled human DNA.

The complete reads allowed the team to spot telltale damage patterns associated only with ancient DNA. This makes the new study's results much more reliable than those of any mummy DNA research that has come before. The extraction of reliable nuclear DNA from Egyptian mummies is hence a breakthrough in genetics that opens the door to more detailed studies of mummified remains.  They were able to use the data gathered to test previous hypotheses drawn from archaeological and historical data, and from studies of modern DNA.

Professor Alexander Peltzer, from the University of Tuebingen, said: 'In particular, we were interested in looking at changes and continuities in the genetic makeup of the ancient inhabitants of Abusir el-Meleq. 'We wanted to test if the conquest of Alexander the Great and other foreign powers has left a genetic imprint on the ancient Egyptian population.' The team wanted to determine if the investigated ancient populations were affected at the genetic level by foreign conquest and domination during the time period under study, and compared these populations to modern Egyptian comparative populations.

The study found that ancient Egyptians were most closely related to ancient populations in the Levant (modern day Turkey, Syria, Jordan, Israel and Lebanon), and were also closely related to Neolithic populations from the Anatolian Peninsula and Europe.

Coauthor Wolfgang Haack, group leader at the Max Planck Institute, added: 'The genetics of the Abusir el-Meleq community did not undergo any major shifts during the 1,300 year timespan we studied, suggesting that the population remained genetically relatively unaffected by foreign conquest and rule.' 


WHAT THE STUDY FOUND 

Ancient Egyptians shared genes with several European populations. They were closely related to ancient populations in the Levant - now modern day Turkey, Syria, Jordan, Israel and Lebanon. They were also genetically similar to Neolithic populations from the Anatolian Peninsula and Europe. The study also found that modern Egyptians share more ancestry with Sub-Saharan Africans than ancient Egyptians did. Ancient Egyptians likely had a more diverse genetic heritage because it was once one of the world's biggest trading hubs. 

HOW THE STUDY WAS DONE 

Mummified human DNA is normally difficult to study because of chemical treatment of the bodies before mummification, and due to the warm environment they are kept in. But new genetic techniques used by the team allowed them to study mummified DNA in greater detail than ever before. The team sampled 151 mummified individuals from the archaeological site of Abusir el-Meleq, along the Nile River in Middle Egypt. In total, the authors recovered mitochondrial genomes from 90 individuals, and genome-wide datasets from three individuals. The genome-wide samples are the first ever taken from mummified remains. The team compared this ancient Egyptian DNA to genome samples from modern Egyptians to analyse differences in genetic makeup.

WHY IS IT DIFFICULT TO EXTRACT MUMMY DNA?

Although some of the first extractions of ancient DNA were from mummified remains, scientists have previously raised doubts as to whether genetic data from mummies would be reliable even if it could be recovered. The hot Egyptian climate, high humidity levels in many tombs and some of the chemicals used in mummification techniques contribute to DNA degradation. Scientists had therefore assumed that the long-term survival of DNA in Egyptian mummies was unlikely, making mummy genetic data unusable. But using recent advances in modern genetics technology, the new study managed to extract accurate full-genome DNA data from three ancient Egyptian mummies, and usable segments of DNA from 90 mummies. The team used next-generation sequencing methods to read stretches of any DNA present in a sample and retrieve those that resembled human DNA. The complete reads allowed the team to spot telltale damage patterns associated only with ancient DNA. This makes the new study's results much more reliable than those of any mummy DNA research that has come before. The ability to extract nuclear DNA from such mummies, as well as show its reliability using robust authentication methods, is a scientific breakthrough that opens the door to further direct study of mummified remains.



İlgili

Mısır ve Türk Tarihi

Mısır'ın İlk Sakinleri Türklerdir

Mısır, Osiris, Tamarisk



****