"Arkeologların savaş sırasında yaptıkları “gizli” ve efsane konusu olur."
Kazı görevlileri sadece bilimsel değil, aynı zamanda antik kalıntılara ulaşmak için modern evlerin kalıntılarını, büyük miktarlarda toprağı ve büyük taş ve mermer bloklarını kaldırmak gibi işin daha sıradan pratik yönlerinin de sorumluluğunu üstlendi. Sahayı yeniden inşa etmek için verimli ve gözlemci olmaları, açtıkları çukurları incelemeleri, saha defterlerini günlük olarak güncellemeleri ve sonuçları haftalık raporlarda sentezlemeleri gerekiyordu. Her biri Shear'a (*) rapor veriyor ve tek bir ustabaşının yardımıyla, fiziksel emeği yerine getiren ve kendilerine “delikanlılar (boys)” olarak hitap ederek babacan bir şekilde davrandıkları on ila elli Yunan işçiden oluşan çete sürüsünü denetliyor, onlara ilham veriyor ve yönetiyorlardı. Bu arada arkeologlar Yunanistan topraklarına derin kökler salıyordu.
Kazılar dışında Young (*), Gene Vanderpool ile “Yaşlı At” diye hitap ettiği Princetonlu arkadaşı Alison Frantz'a (*) sevgiyle bağlandı. O ve Lucy Talcott (*), Young'ı evlat edinerek tenis maçlarıyla Cape Sounion'da barbeküler düzenlediler. Parnes Dağı ile Attika sahillerini gezdiler. Delphi ve adalara geziler düzenlediler. Hymettus ile Lycabettus Dağıyla birlikte denize bakan çatı teraslarında yıldızların altında akşam yemekleri düzenlediler. Bitmek bilmeyen öğle yemekleri, çaylar ve akşam yemekleri dışında, Troya kazılarını yürüten Carl Blegen (*) ile Okul'un ticari irtibat sorumlusu Anastasios Adossides ve kızının, Okul kazılarına katılan ABD'nin Yunanistan Büyükelçisi Lincoln MacVeagh'ın (*) evlerindeki resmi akşamlara katıldılar. Zaman içinde Agora ekibinin birçok üyesi evlendi, ancak Young ve Frantz bekar kaldılar ve devrimlerle darbeler boyunca süren derin bir dostluk kurdular.
Arkeologlar 1939'da yaklaşan savaşın işaretlerini okumuşlardı ama yine de çok geç olmadan son bir kürek toprak kazmak için Yunanistan'a gitmek için cesaretlendiler. Bazıları kazıdan kazıya mekik dokuyordu: "Truvalı" Blegen ilkbaharda Young'la birlikte Hymettus Dağı'nda bir hafta kazı yaptıktan sonra güneybatı Yunanistan'daki Pylos'ta yeni kazılara başladı. Pete Daniel (*) GKRY-Kourion'da kazı yaparken kendini her an patlayabilecek “bir volkanın kenarında” gibi hissetmiş ve savaş durumunda Helenistik mezarları bomba sığınağı olarak kullanmak konusunda endişeyle şakalaşmıştı.
Mussolini Nisan 1939'daki Arnavutluk'un işgaliyle denizaltılarına İtalyanların elinde bulunan Türkiye'nin güneybatısında Oniki Ada'da devriye emri verdi. Bu arada İngiliz Kraliyet Donanması da İyon Denizi'ndeki varlığını güçlendirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı ise Amerikalılara Yunanistan'ı terk etmelerini tavsiye etti. Bir Agora arkeoloğu da çocuklarıyla eşyalarını toplayıp hemen ayrıldı. Ardından Blegen yeni kazılarını iptal etti, Troya'daki eski kazılarını da tasfiye etti ve Kıbrıs'taki Amerikalı kazıcılara ziyarete gitti. (...)
Avrupa'da savaş ilan edilip Okul da savaş durumuna geçtikten sonra, Young'ın en iyi arkadaşları Washington'un uyarılarına karşı gelmiş ve Yunanistan'da kalmışlardı. Gene Vanderpool, yeni ailesini taşımak zor olduğu için fırtınayı atlatmaya karar vermiş, Alison Frantz ise “yapılmamış işlerin peşini bırakmayı” reddetmişti. Birlikte Agora müzesini söktüler ve eşyaları saklamak üzere paketlediler. Frantz Princeton'daki annesine haftada bir mektup yazıyor ve “o kadar huzurlu ki dünyanın dört bir yanımızda parçalandığına inanmak zor” diyerek deniz kenarındaki sığınağına çekiliyordu. (...)
Frantz cesaretini toplayıp işine devam etti ama İngilizlerin Almanya'ya uyguladığı ablukanın etkilerini, ithal mallar dükkanlardan kaybolurken hissetti. Şeker, kömür ve gaz karneye bağlandı; et üç günde bir bulunabiliyordu; ekmek fasulyeden yapılıyordu ve kahvenin yabani otlara oranı her geçen gün azalıyordu. Ancak Frantz en çok “Atlantik'in yanlış tarafında yakalanan” “sürgünler” olarak adlandırdığı arkadaşlarından mahrum kalmaktan yakınıyordu. Evlerini boşalttı. Amerika'dakilere orada çalışabilmeleri için eserlerin fotoğraflarını gönderdi ve günü gününe yaşadı. Ekim ayı geldiğinde aksayan ulaşımdan dolayı mektuplar azalmıştı.
Frantz “burada epeyce İngiliz var” diye söylendi. Ama bu arkeologlar “daha uygun nitelikteki” işlere, yani "istihbarata" transfer olmuşlardı. Seferber edilenler arasında, Arnavutluk sınırındaki araziyi ve lehçeyi o bölgede bir yıl arkeolojik araştırma yaptığı için iyi bilen Cambridge'li, Miken kazı başkanı ve Blegen'in yakın arkadaşı Alan Wace (*) de vardı.
I. Dünya Savaşı sırasında Atina'daki İngiliz Okulu'nun müdürü olan Wace, İngiliz elçiliği kançılaryasında görevlendirilmiş ve burada telgrafları kodlayıp çözerek Türkiye'den kaçan İngiliz Levantenlere yardım edilmesini sağlamıştı. Onlar da, İngiliz Mısır'ına giderken ona askeri istihbarat sağladılar. Wace, Gelibolu'dan sonra Britanya'nın “pasaport kontrol ofisini” kurdu ve Yunanistan ile Mısır arasında casusların rahatça geçişiyle mücadele etmek için şüpheli kişilerin listelerini hazırladı. Bu savaşın başlangıcında, Amerikalı arkeolog eşi ve kızıyla birlikte sessizce İngiliz Okulu'na yerleşti. Amerikalılara Miken hakkında ders verdi ve istihbarata geri döndü. Wace, düşman işgali altındaki ve tarafsız ülkelerde gizli bilgi ve karşı istihbaratla ilgilenen elit bir gizli istihbarat toplama operasyonu olan MI-6 için çalıştı. “Pasaport kontrol memurları” aynı zamanda MI-6 istasyon şefleriydi. Wace bu görevde uluslararası iletişimi tarıyor ve düşman istihbarat örgütlerini izliyordu. Bu arada Alman arkeologlar da aynı şeyi yaptı.
İngiltere, tıpkı I. Dünya Savaşı sırasında olduğu gibi bu kez de Yunanistan ve Türkiye'yi bir karşılıklı yardım anlaşmasına bağladı; ancak on dokuzuncu yüzyılda ve yirminci yüzyıldaki dört bölgesel savaş sırasında düşman olan Ege'deki komşular tedirgin müttefiklerdi. Yine de her ikisi de daha fazla kan dökülmesine hazırlıklı değildi ve tarafsız bir yol izlediler. Böylece 1939'da Ege'ye savaş gelmedi....
Allen'in kitabından çeviri ve ek bilgiler SB
Amerikalı arkeolog. Casus. Princeton Üni. Profesör. Birinci Dünya Savaşı öncesi Sardis (1910) ve Knidos kazıları. Birinci Dünya Savaşı sırasında Sardis kazı evinden buluntular kaybolur (!). İkinci Dünya Savaşı'nda OSS Ajanı. ASCA üyesidir.

* Eugene Vanderpool (1906-1989);
Arkeolog, T.Leslie Shear ile Homer A.Thompson altında Atina Agora'da kazılar yürüttü. Savaş sırasında Almanlar tarafından üç yıl esir tutuldu. Serbest kaldıktan sonra Fullbright bursiyeri olarak kazılara geri döndü ve profesör oldu. ASCSA (Atina Amerikan Klasik Okulu) ve DAI (Alman Arkeoloji Enstitüsü) üyesi. "Yunanistan'ın uluslararası prestijini yükseltmeye yardımcı olan ve yabancılara verilen "Anka Yoldaşlığı (Order of the Phoenix, Greece)" ödülünü aldı. Young ve Vanderpool St. Paul Okulu-New Hampshire ile Princeton'dan okul arkadaşlarıydı. Babaları ve büyükbabaları da Newark'ta onlarca yıldır arkadaş ve meslektaştı. Young'ın babası Vanderpool's bankasının yönetim kurulundaydı ve ikisi de dindar Episkopalyenlerdi: Vanderpool'un büyükbabası Wynant, Grace Kilisesi'nin rektörüydü ve Young'ın babası Episkopal katedrali Trinity Kilisesi'nin cemaatindendi. Columbia Ünivesitesi'ni 1754'te King's College (Kralın Koleji)" adıyla Trinity Kilisesi kurmuştu. (Kilisenin mal varlığı dudak uçuklatır).
* Alison Frantz (1903-1995);
Arkeolog, casus. Atina Amerikan Klasik Okulu (ASCSA). Columbia Üni. Atina Agora kazıları ve fotoğrafçısı. Savaş sonrası ABD Atina Büyükelçiliği Kültür Ataşesi. Yunanistan'a Fulbright eğitim sistemini getiren grupta. Blegen'in asistanı. "Turovalı" Blegen'in Dışişleri Bakanlığı yetkisi P-7 iken Frantz'ınki P-4'tü.
* Lucy Talcott (1899–1970);(görsel)
Washington başkanlık bölümü sosyal bilim analisti. Radcliffe; ASCSA, Agora kayıt memuru; Yale Klasikler Bölümü personeli. 1946'da Agora kazılarına geri döner ve 1958'de antik Yunan çanak çömleği üzerine kendi araştırmalarına odaklanana kadar kayıt memuru olarak devam eder. 1947'de Oscar Broneer ile "Triumph over Time" üzerinde çalışır. Crosby gibi Talcott da 1956'da Kral Paul tarafından ödüllendirilir. 1970'te Agora kazı serisinin bir cildini ortak yayınlar.
* Rodney Young (detay Casus Arkeologlar 1'de)
* Carl Blegen (1887-1971);
Arkeolog, Profesör, Yale ve Cincinati Üni. Casus. ASCSA (Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu Atina). 1932-1938 TUROVA KAZISI. ABD Atina Büyükelçiliği Kültür Ataşesi. "Turovalı" Blegen'in Dışişleri Bakanlığı yetkisi P-7 idi. Yunanistan'a Fulbright eğitim sistemini getiren casus-arkeolog Carl Blegen, Sperling, Dorothy Cox, Marion Rawson ve John Caskey ile birlikte Turova'da çalıştı. Türk arkeologlarından Hamit Zübeyir Koşay, İstanbul Arkeoloji Müze müdürü Aziz Oğan ve komisyon üyesi Remzi Oğuz Arık 1935-1936 döneminde Blegen'e eşlik etti. Blegen'in bir "Philoi (Arkadaş)" olmasından dolayı adına ASCSA'da bir kütüphane kuruldu.
* Lincoln MacVeagh (1890-1972);
Arkeolog, diplomat, asker ve yayıncı (Dial Press). Episkopal Groton Okulu, Harvard Üni. Sorbonne Üni/Paris. Atina ABD büyükelçisi 1943-47.
Lincoln'un dedesi Wyne McVeagh de Osmanlı İmparatorluğu'nun 1870/71 dönemi ABD büyükelçisiydi. Schliemann'a göre Saffet Paşa Wyne aracılığı ile ona ulaşmış ve kazılara devam etmesi için yardım edeceğini, ama bulduklarının yarısını istediğini bildirmiş. Saffet Paşa niye bir Amerikalı büyükelçi aracılığına ihtiyaç duysun? Yoksa asıl rüşveti isteyen Amerikalı Wyne de Schliemann bunu örtbas mı ediyor?
Wyne McVeagh ABD Hazine Bakanlığı yapmış bir hukukçu idi. Yale üniversitesinde okumuş ve ABD iç savaşında binbaşı rütbesine kadar çıkmıştı. O aynı zamanda bir Delta Kappa Epsilon kardeşiydi. Kimler yoktu ki bu kardeşlikte; ABD başkanları, Harvardlı Theodore ile Franklin D. Roosevelt'ler, 1974'te Türkiye'ye silah ambargosu yasasını onaylayan Gerald Ford ve Yale'den Baba- oğul Bush'lar. Ya da Harvardlı banker J.P.Morgan gibi kişiler bulunmakta.
*EK*: Schliemann'dan:
"Aralık 1870'te İstanbul'daki Saffet Paşa'ya gittim ve ona sekiz aylık boş çabalardan sonra nihayet Truva'nın ana alanını 1000 frank karşılığında satın almayı başardığımı ve bana kazı izni verir vermez pazarlığı sonuçlandıracağımı söyledim. Troya ya da Homeros hakkında hiçbir şey bilmiyordu; ama ona konuyu kısaca açıkladım ve orada bilim için çok değerli antik eserler bulmayı umduğumu söyledim. Bununla birlikte, çok miktarda altın bulacağımı düşünüyordu ve bu nedenle ona verebileceğim tüm ayrıntıları vermemi istedi ve sonra sekiz gün içinde tekrar aramamı istedi. Yanına döndüğümde, iki mal sahibini araziyi kendisine 600 frank (24l.) karşılığında satmaya zorladığını ve istersem orada kazı yapabileceğimi, ancak bulduğum her şeyin kendisine teslim edilmesi gerektiğini dehşetle duydum. Bu iğrenç ve aşağılık davranışı hakkında ne düşündüğümü ona en açık dille anlattım ve artık onunla hiçbir işim olmayacağını ve hiçbir kazı yapmayacağımı ilan ettim.
Ancak o sırada Amerikan Konsolosu olan Bay Wyne McVeagh aracılığıyla, bulunanların sadece yarısını kendisine vermem şartıyla kazı yapmama izin vermeyi defalarca teklif etti. Bu beyefendinin iknası üzerine, kendi payıma düşen kısmı Türkiye dışına çıkarma hakkına sahip olmam şartıyla teklifi kabul ettim. Ancak bana tanınan bu hak, Nisan 1872'de bir bakanlık kararnamesiyle iptal edildi; bu kararnamede, bulunan eski eserlerden payıma düşen kısmı ihraç edemeyeceğim, ancak bunları Türkiye'de satma hakkım olduğu belirtiliyordu. Türk Hükümeti bu yeni kararnameyle yazılı sözleşmemizi kelimenin tam anlamıyla bozdu ve ben her türlü yükümlülükten kurtuldum. Bu nedenle, benim hiçbir hatam olmadan bozulan sözleşme konusunda artık en ufak bir endişem yoktu. Bulduğum değerli her şeyi kendime sakladım ve böylece bilime kazandırdım; ve eminim ki tüm medeni dünya bunu yaptığım için beni onaylayacaktır. Yeni keşfedilen Truva antik eserleri ve özellikle de Hazine, en iyimser beklentilerimin çok ötesinde ve Saffet Paşa'nın bana oynadığı aşağılık oyunun ve kazılarım sırasında günde 4¾ frank ödemek zorunda kaldığım bir Türk memurun sürekli ve tatsız varlığının karşılığını tam olarak veriyor." (Schliemann)
Troya Müze müdürü Rıdvan Gölcük ile Troya Kazı Başkanı Prof.Dr. Rüstem Aslan anlatısı:
Rıdvan Gölcük: 1870 senesinde Troya'da başladığı ilk kazı kaçak gazı bir yıl önce Osmanlı'nın bu konuda bir kanunu var, Nizamnâmesi var. 1869'daki bu kanun kazı yapmak için Osmanlı'dan izin alınması gerektiğini söylüyor. Bu eserlerin yurt dışına çıkarılamayacağını söylüyor. 1870 yılında kaçak bir kazı girişimi oluyor ve uyarılıyor. "Ne yapmam lazım. İstanbul'a gidip Marif'ten izin almam gerek." Kazı yaptığı alanın sahibi Kumkale köylüsüne diyor ki "Ben İstanbul'a gidip iznimi alacağım ve geldiğimde de araziyi senden satın alacağım." Şu sebeple, ilk kanunun, primitif bir kanun, son derece önemli ama, açık bir noktası var. Arazi sizinse, mülk sizinse, çıkanlar sizin. Bu sebeple araziyi satın almak istiyor ve İstanbul'a çıkıyor. Marif'te Saffet Paşa var karşısına.
Saffet Paşa'ya diyor ki "Ben kazı izni almak istiyorum Kale-i Sultaniye'de". (Saffet Paşa) "Neden, nerede?", (derken). (Schliemann) "Ben Homeros'un İlyada'sında geçen Troya kentini bulmak istiyorum. Kale-i Sultaniye'de Hisarlık köyündeki Asarlıktepe'de kazı yapmak istiyorum", (diyor). Saffet Paşa çok zekice tüm mevkiyi öğreniyor, diyor ki "siz şimdi geri dönün yaklaşık 8-9 gün içinde kazı izniniz elinize ulaşacak." Schliemann'ı uğurluyor. Bir memurunu çağırıyor ve diyor ki "Kale-i Sultaniye'ye gidip şu araziyi devlet adına satın alacaksın." Bu Türkiye'deki ilk arkeolojik alan kamulaştırması, Osmanlı Devleti'nin ilki.
Saffet Paşa bu arada Asar-ı Atika Nizamnâmesi'ni çıkartan kişi. Saffet Paşa bu kamulaştırmayı yapmasaydı ve Schliemann köylüden o araziyi satın alsa ve o arazi onun mülkü olsaydı, neyin kaçırılıp kaçırılamamış olmasından çok bahsedemeyecektik. Ama Saffet Paşa'nın müthiş bu öngörülü davranışı sonrasında Schliemann bunları devletten, Osmanlı İmparatorluğu'ndan çalmış oldu. Kimi zaman burada yanlış önyargılar oluyor, acaba işte hediye mi edildi, verdik mi (gibi)? Hayır Osmanlı'nın bu konuda kanunu var. Hediye yok, kamulaştırma var. Bütün önlemler sıkı sıkıya alınmış. Ama 1873'te hazinelerin kaçırılması maalesef söz konusu oldu."
Prof.Dr. Rüstem Aslan: "Sonra bir mahkeme süreci falan, başka bir ilk daha var. Yani kaçırdıktan sonra. 31 Mayıs'ta çıkartıyor, 6 ya da 7 Haziran'da kaçırıyor ve Ağustos ayında da yayınlıyor. Yayınladıktan sonra da kıyamet kopuyor. Yani Osmanlı Devleti zaten işin farkında. Saffet Paşa dönemin müze müdürü Anton Dethier'i* mahkeme süreci için, o bütün zorluklara rağmen Osmanlı Devleti'nin o dönemde yaşadığı, işte siyasi, ekonomik zorluklara rağmen, mahkeme süreci için Atina'ya yolluyor. Bir 8 aylık mahkeme süreci var. Osmanlı Devleti'nin eski eserleri almak için açtığı ilk dava. Davanın ikinci aşaması da var. Davayı kazanıyor, bölüşülmek için Schliemann'ın evini basıyorlar. Mahkeme polisleriyle beraber tabii."
Rıdvan Gölcük: "Hatta dedektif gönderiliyor Atina'ya, Hazineler aranıyor."
Rüstem Aslan: "Sonunda uzuyor ve bu süreci Osmanlı Devleti para alarak kapatıyor. Yani çok uzayacak hazinelerin ne olduğu belli değil. Fakat Osmanlı Devleti'nin eserleri almak için açtığı ilk dava ve kazandığı ilk dava."
(Troya'da Bulunan Hazine Nerede? Başka Meseleler 18 Mayıs 2025 YT : )
* John Franklin "Pete" Daniel III (1910-1948);
Arkeolog. Pennsylvania Üni, Profesör. Casus. Binbaşı. Kod adı "Ördek (Duck); Kıbrıs Şefi; 1942-44 Gizli İstihbarat Şubesi (SI) Yunan Masası; 1944 önce Meis Adası'nda (Kızılhisar), sonra da Kargı Koyu-Datça'da Şef; Young ile birlikte Gizli İstihbarat Şubesi (SI) operasyonu; Atina Amerikan Klasik Araştırmalar Okulu (ASCSA); Agora (Atina), Kourion (GKRY) kazıları; Hetty Goldman'la (detay Casus Arkeologlar 2'de) birlikte TARSUS kazıları. SARDES, TUROVA ve GORDİON kazıları. 1944 yılında Türkiye'de casusluk döneminden kalma "gizli limanları"nın olduğu yerlerde, Bodrum, Antalya, Fethiye, Kuşadası ve Çandarlı'de kazı izni istemişti. TÜRKİYE'nin FULBRİGHT'a geçmesini sağlayan kişi. 1946'da Kahire'deki (!) müzakeler sonunda 1949'da Türkiye'nin anlaşmayı onaylaması! John F. Daniel 1947'de American Journal of Archaeology'nin baş editörü. 1948'de Gordion'da öldü, Kourion GKRY'de gömüldü. Asistanı arkeolog Ellen Kohler* Daniel ölümünün casusluk faaliyetleri yüzünden şüpheli olabileceğini söyledi.
Amerikalı Arkeolog. Pennsylvania Üni Müzesi. Gordion kazılarında Rodney Young ile birlikte çalıştı. 60 yılını verdiği Gordion'da kazılan eserlerin kataloglanması ve korunmasıyla ilgilendi, binlerce kazı kaydını işledi. Türkiye'de lakabı "Bayan El"dı. Savaş sonrasında Daniel III'ün "American Journal of Archaeology"deki idari asistanıydı.
* Alan John Bayard Wace (1879-1957);
Arkeolog, 1914-1923 yılları arasında Atina'daki İngiliz Okulu'nun (BSA) müdürü. Teselya, Lakonia, Mısır ve Yunanistan'daki Bronz Çağı Miken bölgesinde geniş çaplı kazılar yaptı. 1934'te Cambridge Üniversitesinde Klasik Arkeoloji profesörüydü. Carl Blegen'in yakın arkadaşı. Birinci Dünya Savaşı'nda da casusluk faaliyetleri yapan Wace İkinci Dünya Savaşı'nda İngiliz İstihbarat Ajanı (MI6) ve Kahire bölüm başkanıydı. 1940'da kurulan İngiliz istihbaratı SOE (Özel Harekat Yöneticisi)'in amacı; "Alman işgali ya da Türkiye'nin Mihver bloğu ile işbirliğine girmesi gibi politik şartların değişme ihtimaline karşın İngiliz istihbaratı Türkiye'de sabotaj, casusluk ve propaganda gibi yıkıcı faaliyetleri içeren geniş çaplı bir organizasyon yapmak istemişti." İngiliz SOE, CIA öncülü OSS ile birlikte çalışıyordu. Büyük İskender'in mezarını bulma girişiminde bulundu ancak başarısız oldu. 1952 Mısır devriminden sonra görevden alındı. 1957'deki ölümüne kadar kazı ve yayınlarına devam etti.
Bu adrenalini yüksek bir "maceranın" içinden gelenler ve de "Hellensever (Philhellenist) olanların "Grek Kültürü" dışında düşünmeleri mümkün değildir. Yani tarafsız olamazlar. Önyargılı yaklaşımları yüzünden araştırmalarını sorgulamamıza iter.
SB