SAYFALAR

29 Ağustos 2017 Salı

Osmanlı İmparatorluğu'nda İNGİLİZ SANAYİ CASUSLARI



*Kraliçe I. Elizabeth'in İstanbul'a gönderdiği Büyükelçi W. Harborne'a Türkiye'den iki genç dokuma boyama ustasını İngiltere'ye getirmesini isteyen buyruğu.
*Kraliçe I. Elizabeth'in Türk dokumacılığının sırlarını öğrenme buyruğunu içeren 1599 tarihli kitap: R. Hakluyd, “The Principal Navigations, Voyages, Traffiqves and Discoveries of the English Nation” (İngiliz Ulusunun Belli Başlı Deniz Seferleri, Gezileri ve Keşifleri)
*Kraliçe I. Elizabeth'in İstanbul'a gönderdiği William Harborne'a verdiği sanayi casusluğu görevinin 1599'da Richard Hakluyd'un "Principal Navigations..." kitabında yayımlanan belgesi.



KRALİÇE I. ELIZABETH ve Osmanlı İmparatorluğu'nda 
İNGİLİZ SANAYİ CASUSLARI
Cengiz Özakıncı


New York Times gazetesi 17 Eylül 2016 günlü sayısında Jerry Brotton'un "İngiltere'nin Unutulan Müslüman Tarihi" başlıklı yazısını yayınladı. Brotton, Kraliçe I.Elizabeth döneminde (1558 1603) Protestan İngiltere'nin, Katolik İspanya'ya karşı, Sultan III. Murat'la (Müslüman Osmanlı İmparatorluğu'yla) ittifak kurduğunu anlatıyor; bu konuyu ayrıntılarıyla işleyen kitabının pek yakında satışa sunulacağını duyuruyordu. Brotton'un sözünü ettiği kitap, Otopsi Cengiz Özakıncı Ekim 2016'da "Sultan ve Kraliçe: Elizabeth ve İslam'ın Anlatılmamış Öyküsü" adıyla yayımlandı.


National Geographic dergisinin 30 Ekim 2016 günlü sayısında yayımlanan "Kraliçe I. Elizabeth'in İslam ile İttifakının Gizli Tarihi" ("The Secret History of Elizabeth I's Alliance With Islam") başlıklı yazısında Simon Worral, Brotton'un kitabını uzunca bir özet vererek tanıtıyor; ve ardından New York Times, 2 Aralık 2016 günlü sayısında Brotton'un kitabının piyasaya verildiğini duyuruyordu.



J. Brotton, "Sultan ve Kraliçe Elizabeth ve İslam'ın Anlatılmamış Öyküsü", Ekim 2016.



Büyük tanıtımlarla piyasaya sürülen bu kitapta, aramadığım pek çok şeyi buldum, ancak aradığımı bulamadım. Kitapta, Kraliçe I. Elizabeth'in Katolik İspanya'ya karşı, İngiltere+Osmanlı (Protestan+İslam) ittifakını gerçekleştirmek göreviyle İstanbul'a gönderdiği ilk İngiltere Büyükelçisi William Harborne'un bu yöndeki çalışmaları ayrıntılarıyla anlatılıyor; ancak Kraliçe'nin Harborne'a verdiği diğer görev; Türk dokumacılığının sırlarını öğrenmeye yönelik sanayi casusluğu görevi, anlatılmıyor.


Batı'nın her zaman Doğu'dan üstün olduğuna ve Batı'nın hiç bir zaman Doğu'dan öğrenecek hiç bir şeyi bulunmadığına inanmış, inandırılmış yazarlar; Türk dokumacılığının 1580'lerde İngiliz dokumacılığından kat kat ileride olduğunu gösteren bu sanayi casusluğu belgesini yok saymaktadır. 


Oysa Kraliçe I. Elizabeth (ö.1603), İstanbul'a gönderdiği ilk İngiliz Büyükelçisi W. Harborne'a 1582'de verdiği 14 maddelik sanayi casusluğu görevinin belgesini, ölümünden 4 yıl önce 1599'da kendisi yayımlatmıştı. Kraliçe I. Elizabeth'in İngiliz Coğrafyacı Richard Hakluyd'a yayımlattığı bu belgede, Büyükelçi olarak İstanbul'a gönderdiği William Harborne'a, aynı zamanda Türklerin kumaş, iplik, boyama ve dokuma sanayii bilgilerini, araç, gereç ve ustalarını öğrenerek İngiltere'ye getirmek görevini verdiği görülüyordu:


1- Türkiye’de kumaşları maviye boyamakta kullanılan çivit otunun tohumu (anile) ve fidanı İngiltere’ye getirilecek.

2- Bunun nasıl hazırlandığı ve karıştırıldığı öğrenilecek.

3- Türkiye’de (kumaş) boyamakta kullanılan bütün otlar bulunup İngiltere’ye getirilecek.

4- Yaprakları, tohumları veya kabukları, yahut odunu boyacılıkta kullanılan bütün ağaçların tohumu veya fidanı İngiltere’ye getirilecek.

5- Bu işte kullanılan bütün bitkiler ve çalılar İngiltere’ye getirilecek.

6- Boyacılıkta kullanılan bütün topraklar, madenler, bunların bulunduğu yerde iyice incelenecek. İngiltere’de bu gibi yerlerin çabucak nasıl tanınacağı öğrenilecek.

7- Boyacılıkta kullanılan maddelerden başka, boyama sanatı da öğrenilecek.

8- Mısır’daki Muhaisira şehrinden İstanbul’a ve oradan da İngiltere’ye susam tohumu getirilecek. (Susam ticareti genellikle İskenderiye ile İstanbul arasında yapılır. Bunun için elde edilmesi kolaydır. Bu tohumdan yağ çıkarılır ve Muhaisire’da birçok fabrikalar bununla işler. Bu tohum İngiltere’de yetiştirilecek olursa kumaş ticaretimize sınırsız yararlar sağlar. Bu kasaba Nil nehri üzerindedir. Venedik’e ve daha bir çok İtalyan şehirlerine, Anvers’e susam oradan gelir.)

9- Türkiye’deki her çeşit kumaş ve bu kumaşların bütün üretim aşamaları incelenecek.

10- İngiltere’nin çıkarı için, başka kumaşlardan çok, Türkiye’ye İngiliz malı çuha satışının artırılmasına çalışılacak.

11- Yabancı boyaları ile boyanan kumaşlarımızdan çok, İngiliz boyalarıyla boyanan kumaşlarımızın satışına önem verilecek.

12- Cezayir ve Tunus için yapılan şapkalarımız için pazar aranacak. Çünkü halkımıza büyük kazanç sağlayabilir.

13- Norwich ipliğinden veya diğer ipliklerden dokunan çorapların satılmasına çalışılacak. Bu büyük bir ticaret halini alırsa yoksul halkımıza büyük kazanç sağlar. Bu yolla hem ürün, hem boya satışımız artar. Birçok kimse iş bulur.

14- Yoksul halkımızın yararı için, safran satışı arttırılacak, geniş ölçüde satış bulunursa bir çok kimselere iş çıkar.


Kraliçe’nin buyruğun İngilizce aslında yer alan adıyla Turkie’ye gönderdiği Büyükelçi William Harborne'a Türk dokumacılık bilgi ve teknolojisini çalmaya yönelik bu 14 maddeden başka, diğer bir belgede iki genç kumaş boyama ustasının ne pahasına olursa olsun İngiltere’ye getirilmesi görevi verdiği görülüyordu.


Bu belgelerin Türkçesini ilk kez 1951’de “Kraliçe Elizabeth Devrinde Türkler Ve İngilizler” adlı kitabında[1] yayımlayan Prof.Dr. Hamit Dereli, I.Elizabeth dönemi Türk-İngiliz ilişkilerini şöyle değerlendiriyordu: “Buna benzer diğer birçok belgelerden anlıyoruz ki, o dönemde Türkiye’de dokumacılık ve boyacılık sanatları pek ilerlemişti. Onaltıncı yüzyılda İngilizlerin bütün çabası kumaşlarını ve boyalarını ıslah etmek, satışlarını arttırmak, kendi sanayi ürünleri için geniş pazarlar bulmak üzerine yoğunlaştırılmıştı. Bunun için Türkiye’nin ünlü yünlü kumaşlarından mostralar alıp İngiltere’ye götürülecek, Diers Hall (Boyacılar Çarşısı)’nda teşhir edilecek, İngiliz boyacılarının kendi becerilerine ilişkin besledikleri yanlış kanılar kafalarından silinecekti. Yine Türkiye’de bulunan İngiliz ticaret temsilcisinden “ipekli ve yünlü kumaşları boyamakta usta iki delikanlı” isteniyordu. 



Hamit Dereli’nin “Kraliçe Elizabeth Devrinde Türkler ve İngilizler” kitabı


Bu ustalar doğal yollardan sağlanamazsa, herhangi bir paşanın yardımı ile, o da olmazsa İstanbul’da oturan Fransız elçisi yardımıyla sağlanacaktı. Bunun için temsilciye İstanbul’a varır varmaz Fransız elçisi ile tanışması ve dost olması öğütleniyor, bu amaca ulaşmak için her şeye başvurmaktan çekinmemesi söyleniyordu. Yine bu belgelerden birinde İngiliz ticaret temsilcisine Cezayir ve Tunus’da “Bonettos Colorados Rugios” (kırmızı renkli başlık) adı verilen kenarsız bir tür kırmızı İskoç başlığı için Türkiye’de pazar bulması buyruğu veriliyordu.


Bundan şu soru akla geliyor:

Acaba fes İngilizler tarafından mı Türk ülkelerine getirilmiştir? Fes kelimesinin sözcük kökeni bakımından Kuzey Afrika’daki Fez şehriyle ilgili olması, bunun böyle olduğu olasılığını güçlendirmektedir.”[2]



Demek ki, bugün bilgi ve teknoloji üstünlüğüyle dünya devleri arasında yer alan İngiltere, bundan yaklaşık 500 yıl önce Turkie’den bilgi ve teknoloji almaya muhtaç bir durumda bulunuyordu.


Bütün bu belgeler, bugün bilim ve teknikte üstün durumda bulunan İngiltere vs. ülkelerin, daha önce bizden geride olduklarını; bugün bilim ve teknikte gerilemiş bulunan bizim, 500 yıl önce "muasır medeniyet seviyesinin" (çağcıl uygarlık düzeyinin) üstünde olduğumuzu gösteriyor. Uygarlığımızı, bilimsel ve teknik becerimizi yeniden muasır medeniyet seviyesinin (çağcıl uygarlık düzeyinin) üstüne çıkarmamız olanaksız değil, ancak çok çalışmamız gerek, hem de çok...


[1] Hamit Dereli, “Kraliçe Elizabeth Devrinde Türkler ve İngilizler”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, No: 82, 1951
[2] Richard Hakluyd, “The Principall Navigations of the English Nation”, cilt 3, sf. 93: “What you shall do in Turkie, besides the business of your Factorship.” – “If you can find out at. Tripoly in Syria or elsewhere a vent for the Cappes called in Barbarie, Bonettos Colorados rugios, which is a red Scottish cap as it were without brims, you should do your country much good.” Age, sf. 98. (İngilizler, Kraliçe’nin 1582’de gönderdiği Elçi’ye verdiği ‘Türklere “kenarsız kırmızı bir tür İskoç şapkası” = Fes giydirme buyruğu’nu 250 yıl boyunca unutmamışlar, sonunda 1832’de, II. Mahmut döneminde Türklere bunu giydirmeyi başarmışlardı. 




BULUNMAZ HİNT KUMAŞI” VE İNGİLİZ EMPERYALİZMİNİN VAHŞETİ

“Bulunmaz Hint Kumaşı” deyimi dilimizde paha biçilmez değerde olup bulunması çok güç olan varlıkları anlatmakta kullanılır, “Kendini bulunmaz hint kumaşı sanıyor” demek, kendisini Hint kumaşı kertesinde değerli görüyor demektir. Bunca değerli Hint kumaşının “bulunmaz” olması 1700’lerde gerçekleşmiştir. Friedrich Engels, “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu” adlı kitabının ‘İngilizce Baskıya Önsöz’ bölümünde; “Hindistan’daki milyonlarca elle çalışan dokuma tezgahı ; İngiltere’de Lancahire’da enerjiyle çalışan dokuma tezgahları tarafından sonunda çökertildi,”der.

Engels’e göre İngiliz kumaşı makineyle üretildiği için ucuzdur, Hindistan kumaşı ise elle üretildiği için pahalıdır; eh, herkes ucuz olan İngiliz fabrika kumaşını almaya yönelince, pahalı olan Hindistan el dokuması kumaşlar müşteri bulamamış ve böylece Hint kumaşı üretimi de yok olmuştur.

Gelgelelim Engels’in bu saptamaları gerçeğe uymamaktaır. Hindistan’da dokumacılık, hiç de öyle Engels’in anlattığı gibi İngiliz fabrika kumaşının ucuzluğu nedeniyle kendiliğinden batmamıştır. Hindistan’ı sömürgeleştiren İngilizler, orada bulunan yerli el dokumacılığını yok etmedikleri sürece İngiliz fabrika kumaşlarına Pazar açamayacaklarını anlayınca, Hindistan’daki yerli kumaş üretimini yok etmek üzere Hindistanlı dokumacıların başparmaklarını keserek onları Hint kumaşı üretemez duruma düşürmüş ve böylelikle hem dünya pazarlarında Hindistan kumaşını yok edip, İngiliz kumaşının egemenliğini sağlamaya yönelmiş, hem de Hindistan’ı İngiliz kumaşlarının tüketicisi, müşterisi durumuna düşürmüştür. Hint dokumacılığını yok eden, Engels’in dediği gibi İngiliz fabrika kumaşının ucuzluğu değil, İngiliz emperyalizminin vahşetidir.


Cengiz Özakıncı




***





An Industrial Espionage Document


Turkish weaving, in the 1580s, was more ahead of the British weaving.


In 1582 Queen Elizabeth I sent William Harborne as the first British Ambassador to Istanbul for a mission .

In the book "Principal Navigations..." written by English geographer Richard Hakluyd in 1599 by the order of the Queen, we can see the mission of the Ambassador Harborne was to learn Turkish weaving and dyeing industry such as tools, equipment and fabric and to fetch England.

Something more, we learn from one of these documents, is that the British trade representatives had a duty to do for "Bonettos Colorados Rugios "(red colored Headdress) which was made Algerian and Tunisian. They had to find a new market in Turkey to increase the sale of this hat so the British income.

The "Fes" (red collored hat) was brought to Turkey from the city FEZ in Morocco by the British Traders... "Fes" is neither a Turkish tradition nor a part of Turkish culture!..

So, the UK, which was much further behind Turkish techonology in textile industry, had to steal it from the Turkish.

All these documents show that the developed countries like England today was behind the Turkish in techonology, science and level of civilization.

İt is not impossible, but we have to work hard, very hard today...

Cengiz Özakıncı
August 2017
(translated in short by S.B.)




The Savagery of the British imperialism !

East India Company

For at least two centuries the handloom weavers of Bengal produced some of the world's most desirable fabrics, especially the fine muslins, light as "woven air", that were in such demand for dressmaking and so cheap that Britain's own cloth manufacturers conspired to cut off the fingers of Bengali weavers and break their looms. Their import was ended, however, by the imposition of duties and a flood of cheap fabric – cheaper even than poorly paid Bengali artisans could provide – from the new steam mills of northern England and lowland Scotland that conquered the Indian as well the British market. India still grew cotton, but Bengal no longer spun or wove much of it. Weavers became beggars, while the population of Dhaka, which was once the great centre of muslin production, fell from several hundred thousand in 1760 to about 50,000 by the 1820s.

Seabrook gives a memorable picture of dereliction: "The city of men had become a city of animals. Weavers' dwellings were overgrown, the thatch alive with birds, snakes and insects, while roussettes – bats small and multi-coloured as butterflies – flew in and out of earth-mounds that had been homes; hunched vultures surveyed tracts of land in which the human voice was stilled. People lost the skill of their fingers, and only the roughest-made country cloth still found a market among the poorest."

Subsequently, India became the exporter of raw materials and foodstuffs – raw cotton and jute, coal, opium, rice, spice and tea – rather than manufactured goods.





"Ankara Turkish Goat" became also "Angora British Goat" (but they do not mention that in History ! link
Ankara Turkish Rabbit became Angora English Rabbit (link)
















Sakalar, tarih içinde zaman zaman Anadolu’ya gelip yerleşmiştir. Ksenophon’a göre M.Ö. 400’de Trabzon’a yakın bir yerde yaşamaktadırlar. Onlar, günümüz Türkiye’sinin doğu bölgesinde önemli bir yer teşkil etmektedir. 

Sakaların bir boyu olan Phasian/Pasinler ve onların alt kolları olan Orbetler, Pasanlar, Gagavanlar, Kurmançlar, Sahatlar, Çavdarlar ve Şorlar Türkiye’nin doğusunda yerleşmişlerdir. Sakaların boyları Karduklar, Botiler ve Paktuk Türkiye’nin muhtelif yerlerinde iskân etmişlerdir. Yine Türkiye’deki Garzan, Arzan, Guran, Müküs, Albak Akari (Hakkari), Zap, Uşani, Botan, Kardak, Kürdek ... yer isimleri ve bu isimlerin bozulmuş biçimleri onların boy, soy ve aile isimlerinin miraslarıdır.

Sakaların ilgi çekici bir mirası da Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara ve Ankara isminin kaynağıdır. Yakutistan’da da Angara isimli bir şehir bulunmaktadır ve tıpkı Ankara gibi tiftik keçisiyle meşhurdur. (Bilâl Ak; "Ankara Adının Kaynağı ve Yeni Bir Yaklaşım" Türk Yurdu, Sayı 176, Nisan 2002, s.50-60.)


Doç. Dr. Necati DEMİR
ORTA VE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ’NİN TARİHÎ ALT YAPISI (TARİH - ETNİK YAPI - DİL - KÜLTÜR)
Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, 2005


Roma döneminden olması "Romalılara aittir" demek değildir !..