SAYFALAR

16 Eylül 2014 Salı

HYPATİA - CYRİL VE EFES KONSİLİ








Hypatia bugüne yapıtı kalmış ilk kadın matematikçidir. 
İS 370-415 yılları arasında yaşamış olmasına karşın, 
yaşamı bugün okullarımızda - ne yazık ki - 
ders olarak okutulacak güncellikte (1).


Hypatia İskenderiye’de doğup İskenderiye'de öldüğünden Hypatia'nın başına gelenleri anlayabilmek için o yılların İskenderiye'sini bilmemizde yarar var.



İskenderiye, Makedonya kralı ve Aristo'nun öğrencisi Büyük İskender tarafından MÖ.332 yılında Mısır'da kurulmuş bir kenttir. İSkender 'in ölümünden (MÖ.323) sonra, İskender'in en güvendiği general olan Ptolemaios ve ailesi tarafından yönetildi. Ço büyük bir üniversite ve kitaplık kuruldu. Çağın en önemli kültür merkezlerinden biri oldu.


Bu kentte salt Yunanlılar ve Mısırlılar değil, Yahudiler de yaşıyordu. Hatta o çağların en önemli Yahudi kentiydi.


İskenderiyeliler bir süre için Roma İmparatorluğu'ndan bağımsızlıklarını korumayı zar zor başarabildilerse de , MÖ.80 yılında pes ettiler.


326 yılında, 1.Constantin Roma'nın entrikalarından kurtulabilmek amacıyla Roma İmparatorluğu'nun merkezini doğua kaydırmak istedi ve Konstantinopul'u, yani İstanbul'u kurdu. (2) Hemen sonra da hıristiyanlığı kabul etti. Paganlarla Hıristiyanların kavgası 5.yüzyıla taştı. Yahudilerin ve Yunan paganların etkin oldukları İskenderiye de bu kavgadan payını fazlasıyla aldı.



Hypatia'nın babası Theon (3), İskenderiye Üniversitesi'nde matematik hocasıydı. Daha sonra üniversitenin rektörü oldu. Hypatia, İskenderiye'deki zengin bilim ortamından yararlandı.


Daha genç yaşlarında soru sormayı, araştırmayı ve kuşku duymayı öğrendi. Theon, kızını kusursuz bir insan olarak yetiştirmek istiyordu. Kızının eğitimini üstlendi, hem öğretmeni, hem oyun arkadaşı oldu. El sanatları, şiir, felsefe, din, astronomi, astroloji, matematik konularında eksiksiz bilgilenmesi için elinden ne geliyorsa yaptı.


Çok iyi bir öğretmendi. Öğrettiği konuları seviyor ve sevgisini karşısındakine aktarabiliyordu. O çağda ve dünyanın o yöresinde bilinen bütün dinleri kızına öğretti. Dogma düşüncelere ve dinlere saplanmasına izin vermedi.


"Bütün dogmatik dinler yanlışlarla doludur ve kendine saygısı olan bir kimse tarafından son gerçek olarak kabul edilmemelidir, " ve "Düşünme hakkını hep kullanmalısın, çünkü yanlış düşünmek, hiç düşünmemekten yeğdir." dedi kızına.


Kızının salt zihinsel değil, bedensel gelişmesine de gereken önemi verdi. Günün belli saatleri spora ayrılmıştı. Hypatia yüzmesini, kürek çekmesini, ata binmesini, dağa tırmanmasını öğrendi.


Hitabet , Yunanlılarda hem bir bilim, hem de bir sanattı. Hypatia güzel ve etkili konuşmasını da öğrendi. Güzel sözcükleri seçmeyi, doğru mantığı kullanmayı, düşüncelerini nasıl dile getirirse etkili olacağını, ne zaman fısıldayıp, ne zaman sesini yükseltmesi gerektiğini öğrendi.


Theon kızına aldatıcı ve kandırıcı güzel dillerden sakınması gerektiğini söylemeyi de unutmadı. Geçiciyle kalıcı arasındaki ayrımı, neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu anlattı. Kısacası, Theon kızının her anını değerlendirdi. Bir oya gibi işledi gençkızı.


Yıllar sonra Hypatia babasından öğrendiklerine kendi kendine öğrendiklerini de katıp şöyle yazdı:


"Masallar masal diye, efsaneler efsane diye anlatılmalıdır. Boşinançları gerçek diye öğretmekten daha korkunç bir şey olamaz. Çocuk aklı bunları kabul eder ve çocuk yanlış şeylere inanır. Bu yanlış inançlardan arınmak çok zor olur, uzun yıllar alır.


İnsanlar boşinançlara bir gerçekmiş gibi inanıp uğruna dövüşürler. Hatta boşinançlar uğruna daha fazla dövüşürler, çünkü boş inanç öylesine elle tutulmazdır ki çürütülmesi nerdeyse olanaksızdır."


Hypatia biraz büyüdüğünde - babasının etkisinden kurtulmak için olabilir- dünyayı dolaşmaya çıktı. Kimi bir yıl dolaştı diyor, kimi on yıl. Roma'ya ve Atina'ya gitti. Atinalı filozof, yeni eflatuncu Plütark'tan dersler aldı.(4) 


Bu yolculuğu sırasında matematikçi olarak ünlendi. İskenderiye'ye geri döndüğünde üniversitede matematik ve felsefe okutması istendi. Seve seve kabullendi. Bu günle için yetiştirilmemiş miydi?


Hypatia çok sevilen, iyi bir öğretmendi. Tarihçi Sokrat (5), Hypatia'nın hem sınıfının, hem de evinin öğrencilerle, çağın bilgin ve düşünürleriyle dolup taştığını yazıyor. Avrupa'dan, Asya'dan ve Afrika'dan öğrenciler salt Hypatia'nın öğrencisi olmak için akın akın İskenderiye'ye geldiler.


Diofantos'un ünlü Aritmetik adlı yapıtından (6) ders verirdi genellikle. Elbet yapıtı olduğu gibi değil, düşüncelerini katarak, yorumlarını getirerek, geliştirdiği yöntemleri açıklayarak anlatırdı.


Hypatia matematik üzerine birçok kitap yazmıştır. Ne yazık ki bu kitaplardan günümüze ancak parçaları kalabilmiştir. Çoğu İskenderiye yangınında ve Serapis tapınağının azgın halk tarafından yakılıp yıkılmasında zarar görmüştür. 


Babasıyla birlikte Öklid üzerine en az bir kitap yazdığı biliniyor. Diofantos'un astronomi üzerine çalışmalarına katkıda bulunan bir yaptının parçaları 15'inci yüzyılda Vatikan kitaplığında bulunmuştur. Hypatia'nın bir de Apollonius'un Konikleri Üzerine adlı bir kitap yazdığı biliniyor. 


Hypatia'dan sonra 17'inci yüzyılın ikinci yarısına değin bu konuya dokunulmamıştır, ta ki Descartes, Fermat, Newton, Leibniz gelene dek.


Bunun dışında , Ptolemaios'un astronomi ve Diofantos'un aritmetik kitaplarına düştüğü notları var elimizde. 


Hypatia gökyüzü gözlemlerinde, su arıtmada, denizcilikte kullanılan çeşitli buluşlarıyla da ünlüdür.


Hypatia çok güzel bir kadındı. Güzelliği, bilgisi ve aklı dillere destandı. Prensler, filozoflar Hypatia'ya evlenme önerisinde bulundular. Hiçbirini aklına eşit bulmamış olacak ki, "ben gerçekle evliyim" lafebeliğine sığınarak önerileri geri çevirdi.


Öte yandan, sevgiden yoksun olmadığı biliniyor.


Hypatia, yeni eflatuncular denilen bir düşünce okulundan sayardı kendini. Bu okulun bilimsel düşünme yöntemi Hıristiyanların dogmatik ve bağnaz düşünceleriyle çelişiyordu.


MS.412 yılında, İskenderiye'nin patrikhanesinin başına Cyril (Kiril/Cyril-Efes Konsili 431) adında bir adam atandı. (7)


Cyril çöllerde oruç tutup dua eden sofu bir Hıristiyandı. Gene de dünya işlerinden elini ayağını çekmemişti. İyi bir konuşmacıydı ve insanları kullanmasını etkilemesini iyi biliyordu.


"Paraboları" (Parabalani) denilen bir çapulcu ordusu emrindeydi. Parabolariler başlangıçta bugünün Kızılay'ı görevini görüyorlardı. Daha sonra amaçlarından sapıp, çalıp çırpmaya başladılar.


Cyril paganlara saldırmaya en zayıflarından başladı. Çok yakıp yıktı, çok suçsuz insan öldürdü. Sonra, İskenderiye'nin kuruluşundan bu yana özel yasalarla korunan ve barış içinde yaşayan Yahudilere yüklendi. Tapınaklarını, havralarını yerle bir edip onları kentten sürdü.


Roma'nın atadığı Mısır müfettişi Orestes adında çağına göre aydın sayılacak bir insandı. Hypatia'nın da yakın arkadaşıydı. Cyril'in yaptıklarını hükümetine şikayet ettiyse de bir sonuç elde edemedi.


Bir gün, Orestes arabasıyla yoldan geçerken 500 kadar rahip Orestes'e saldırıp öldürmek ister. Orestes, hıristiyan olduğunu ısrarla söylese de bir yararını görmez. Taş yağmuruna tutulur. Yaralanan Orestes ölümden son anda halk tarafından kurtarılır. Orestes, kendini yaralayanın cezasını orada ve o anda verir : Ölüm.


Cyril daha sonra Orestes'in öldürttüğü kişiyi büyük bir törenle katedrale gömdürür ve adını Thaumasius'a ("Mükemmel" demek) değiştirir. 


Cyril yalnız dinsel gücü değil, siyasi gücü de eline geçirmek istiyordu. Bu nedenle Orestes ve yandaşları yokedilmeliydi, en azından Orestes zayıflamalıydı. Hypatia, Orestes'in yakın arkadaşlarının en önemlisi ve en başta gelenlerindedi. Hem saygındı, hem bilgiliydi, hem iyi konuşurdu, hem de ünlüydü. Hypatia ortadan kaldırılmalıydı.


Orestes'le Cyril'in dostluklarına tek engelin Hypatia olduğu ve Cyril'e kızoğlankız bir adak gerektiği söylentileri yayılır kentte.


Matematik tarihinin en korkunç cinayeti için ortam hazırlanmıştır. Kışkırtmacıların da yardımıyla, çapulcular, işsizler, cahiller Hıristiyan olmayan Hypatia'ya karşı kızıştırılır. Hypatia, üniversitesinin önünde arabasındayken bu canavarların hücumuna uğrar. Önce soyarlar, sonra midye kabuklarıyla etlerini parçalayıp ateşe atarlar.


Soruşturma açılır elbet, ama rüşvet ve güç gösterisi sayesinde sonuçlanmadan kapanır. Cyril, Hypatia'nın Roma'da olduğunu, linç edilmediğini bildirir halka. 


İskenderiye halkını kandırılmış olabilir ama Tarih'i kandıramamıştır. (8)





1)Tarihçi Charles Kingsley, Hypatia’n›n yaşamından öylesine etkilenmiş ki, Hypatia’nın yaşamını konu eden bir roman bile yazmış (1907).


2) İstanbul ve çevresinde daha önce de insanlar yaşıyordu elbet. I. Constantin, İstanbul’u büyük bir yerleşim merkezi haline getirmiştir.


3) Hypatia’nın yaşamıyla ilgili bilgiler Elbert Hubbard’ın Little Journeys to the Homes of Great Teachers ve Lynn M. Osen’in Women in Mathematics adlı yapıtlarından alınmıştır.


4) Atinalı iki Plütark vardır. Birincisi 46-120 yılları arasında yaşamıştır, yaşam öykücü olarak tanınır daha çok. Sözü edilen Plütark daha az tanınmıştır. 


5) Atinalı filozof Sokrat değil.


6) Çağımızın matematiğine büyük katkısı ve etkisi olan bu yapıt, ancak 1600'lü yıllarda Latinceye çevrilip Batı tarafından tanınmıştır. Fermat, Büyük Teoremini işte bu çevirinin bir sayfa kenarına yazmıştır. Diofantos da İskenderiye'de yaşamıştır. Tahminen 3.yüzyılın ortalarında. İskenderiye'de 3.yüzyılın sonlarında bir başka matematikçi tanınmıştır: Pappüs. Bugün hala daha Pappüs'ün geometriyle ilgili çok önemli bir teoremi matematikte sık sık kullanılır.


7) Kiril (Cyril) üzerine bilgiler, Edward Gibbon’ın (1737-1794) Decline and Fall of the Roman Empire adlı yapıtından elde edilmiştir.


8) Bu yazı yazıldıktan sonra, The American Monthly, cilt 101, sayı 3, Mart 1994, sayfa 234-243’te Michael Deakin’in “Hypatia and Her Mathematics” adlı yazısı yayımlandı. Deakin yazısında Hypatia üzerine yaygın yanlış bilgilerimizi düzeltiyor. (PDF
)




_____



EFES KONSİLİ - NESTORİUS - CYRİL


... Nestorius, eğitimini Antakya'da almış ve burada Euprepios manastırına girerek papazlığa yükselmiştir. Antakya ilahiyat okulunun en meşhur temsilcilerinden olan Mopsuestialı Theodore'un öğrencisi olup olmadığı belli değildir. Hitabeti ve şöhreti Antakya sınırlarını aşan Nestorius, 10 Nisan 428 yılında İstanbul'a patrik olarak atanmıştır.


Görevinin daha ilk yılında kendisini Hz.Meryem ile ilgilibir tartışmanın ortasında buldu. Tartışmada Hz.Meryem'e Tanrı doğuran anlamında Theotokos unvanı verenler bir yanda yer alıyor ; diğer tarafta is Hz.Meryem'in sadece bir insanın annesi (Anthropotokos) olduğunu vurgulayanlar bulunuyordu.


Nestorius Theotokos unvanının kullanımını reddetmemekle birlikte, bunun tek başına kullanılmasının, doğabilecek bazı yalnış anlamları düşünerek, ihtiyatla karşılanması gerektiğini düşünmüştür. Bu noktada zekice sayılabilecek bir çözüm yolu bularak Meryem'e "MEsih'i doğuran" anlamında Christotokos unvanı verilmesini önermiştir. Bunu önerirken, MEsih isminin hem isnana hem de Tanrı'ya işaret etmesinden yararlanmak istemiş olmalıdır. 


Taraflar bu öneriye sıcak bakıp mesele çözüme kavuşturuldu sanılırken, Nestorius'un bir konuşması esnasında söylediği "Tanrı'nın bir annesi olamaz. Yaratılmış olan hiçbir varlık Tanrı'yı doğuramaz. Meryem sadece biri insan doğurmuştur, Tanrı'yı değil. Tanrı'nın dokuz ay boyunca bir kadının rahminde taşındığı, bebek elbiseleri giydiği, acı çektiği, öldüğü ve gömüldüğü söylenemez." şeklindeki sözleri konunun tekrar alevlenmesine yol açtı.


Bu ifadeleri nedeniyle Nestorius, Samosatalı Pavlus'un takipçisi olarak görüldü.


Theotokos kelimesi odaklı tartışmada Antakyalı Nestorius'un karşısındaki isim İskenderiye patriği Cyril olmuştur. Cyril'e göre birleşmeden sonra İsa Mesih'in iki ayrı doğasının olduğundan bahsedilirse ve "insani doğaya ait özelliklerin ilahi doğaya ya da ilahi doğaya ait özelliklerin insani doğaya bağlanması mümkün değil" denilirse, bu durumda kurtuluşun sırrı küçümsenmiş olur. Böyle düşünüldüğünde, Mesih'in çektiği acılar ve kurtarıcı eylemleri, bedenleşmiş Tanrı'ya değil sadece bir insana ait olacaktır. Yine bu düşünce takip edilirse, evharistiya ayininde yenilen ekmek, Tanrı'nın değil insanın bedeni olacaktır. Bu noktada Cyril, Nestorius ve taraftarlarını yamyamlıkla suçlamaktadır.


Her iki taraf da Roma'nın desteğini alabilmek için Papa Celestine'e (Papalık yılları 422-432) mektup göndermiştir. 430 yılı Ağustosunda Roma'da yerel bir sinod toplayan Papa, Theotokos kelimesinin kulllanılabileceğini ilan etmiştir. 11 Ağustosta karar her iki tarafa da mektupla gönderilmiş ve mektubu aldığı günden itibaren Nestorius'a görüşlerinden vageçmesi için 10 gün süre tanınmıştır. 


Cyril de bu süreçte İskenderiye'de bir sinod toplayarak Nestorius için oniki maddelik bir afaroz gerekçesi çıkararak bunu bir mektupla Nestorius'a bildirmiştir.


Tartışmanın büyümesi üzerine İmparator II.Theodosius 7 Haziran 431'de Efes'te bir konsilin toplanmasına karar verdi.


Cyril konsilde üstünlüğü sağlamak için Mısır'dan fazla sayıda piskoposla toplantıya katıldı. Ayrıca konsilden önce Efes piskoposu Memnon'u ikna edip onun desteğini almayı da başardı. Birinci Efes Konsili, Mısırlı ve Efesli piskoposların katılımıyla, belirlenen tarihten onbeş gün sonra, 22 Haziran'da Antakya ve Roma temsilcilerinin gelmesi beklenmeden gayr-i nizami bir şekilde başladı.


Cyril Antakya ve Roma temsilcilerinin gecikmesini fırsat bildi ve doğal oalrak başkanı olduğu konsilde hemen Nestorius'u mahkum eden bir karar çıkardı. Bu kararla Nestorius görevinden alındı ve "Yeni Yahuda" ilan edildi.


Nestorius, konsil başladığında Efes'te olduğu halde, antakya temsilcilerinin beklenmemesini protesto ederek, kendisini mahkum edecek olan açılış oturumuna katılmadı. Dört gün sonra 26 Haziran'da Antakyalı piskoposlar Efes'e geldiler ve onlar da Nestorius ile birlikte kendi konsillerini yaparak Cyril ve Efes piskoposu Memnon aleyhine kararlar aldılar. Son olarak Roma temsilcileri Efes'e ulaştılar ve Cyril'in tarafında yer aldılar. 


Farklı iki toplantıda alınan birbirine zıt kararlar imparatora bildirildi. İmparator her iki grubun temsilcilerini dinledikten sonra, Efes'te kendisini temsilen ikinci vekil gönderdi. Kont John adındaki bu yetkili, Nestorius, Cyril ve Memnon'u görevden aldığını açıkladı ve üçünü de sorguya aldı. 


Nestorius'u sorgulamak üzere onun görüşlerine eğilimi olan bir kişiyi görevlendirdi. Cyril'in sorgulanmasının ise daha zorlu geçtiği ifade edilmektedir. Ağustos ayı sonunda İmparator II.Theodosius kararını verdi. Buna göre, Nestorius, Antakya'ya, kendi manastırına gönderildi. Cyril beraat ederek İskenderiye'ye döndü. Nestorius'un yerine, İstanbul patrikliğine Cyril'in hoşuna gidecek bir isim, Maximian tayin edildi. Memnon da Efes piskoposluğu görevine devam etti.


Nestorius, eserinde bu olayı anlatırken, Cyril'in kont John'a ve onun aracılığıyla imparatora çok para verdiğini veya teklif ettiğini dile getirmektedir. Nestorius'un bu tanıklığı belki o zamana kadar Nestorius'u destekleyen imparatorun neden tavır değiştirdiğini açıklayan bir ipucu olarak görülebilir.


Birinci Efes Konsili teolojik bir sorunu çözmek amacıyla toplanmış olmasına rağmen, pratikte tarafların birbirini aforoz ettikleri bir kavga ortamına dönüşmüştür. İmparatorun müdahalesiyle konsil sonuçlandırılmış ; ama çıkan sonuç teolojik değil, tartışmanın tarafları olan İstanbul, İskenderiye ve Efes patriklerinin akıbetinin belirlenmesi şeklinde olmuştur. Bu gerçeğe vurgu yapan Friedrich Loofs (ö1928) Efes'te herhangi bir dogmatik meselesinin çözüme kavuşturulamamasından hareketle, Birinci Efes Konsili'nin ekümenik bir konsil olarak değerlendirilemeyeceğini iddia etmektedir.


Birinci Efes Konsili'nden sonra ikiye bölünmüşlüğü ortadan kaldırmak için bazı teşebbüsler yapılmış ve bu çabaların sonucunda 433 yılında bir anlaşmaya varılabilmiştir. Buna göre Theotokos unvanının kullanımı, Nestorius'un görevden alınması kararı kabul edilmiştir.


Kristolojik açıdan bakıldığında Cyril'in savunduğu "birleşmeden sonra İsa Mesih'te tek bir doğa vardır" şeklindeki düşünceden vazgeçilmiş, bunun yerine Antakya ilahiyat okulunun görüşü olan "İsa Mesih'te iki doğanın birleşmesi" formülü benimsenmiştir. 


Ayrıca Cyril de Nestorius'a yönelik yazdığı oniki aforoz da geri çekmek zorunda bırakılmıştır. Sonuçta , Nestorius İstanbul patrikliği görevinden azledildi ve İmparator II.Theodisius'un emriyle Antakya'daki manastırına gönderildi. Burada dört yıl kaldıktan sorna 435 yılında Kuzey Mısır'da Oasis 'e sürgüne gönderildi. 450'de Theodosius ölünceye kadar burada sürgün hayatı yaşadı. Ne kadar yaşadığı kesin olarak bilinmemesine karşın 451 gibi öldüğü varsayılıyor.




*Nestorius ve Kristolojisi - Yrd.Doç.Dr.Muhammet TARAKÇI





***




Socrates Scholasticus tells the story in his Historia Ecclesiastica:

Hypatia, daughter of the philosopher Theon, who made such attainments in literature and science, as to far surpass all the philosophers of her own time…For all men on account of her extraordinary dignity and virtue admired her the more. 


Yet even she fell a victim to the political jealousy which at that time prevailed. For as she had frequent interviews with Orestes, it was calumniously reported among the Christian populace, that it was she who prevented Orestes from being reconciled to the bishop. 


Some of them therefore, hurried away by a fierce and bigoted zeal, whose ringleader was a reader named Peter, waylaid her returning home, and dragging her from her carriage, they took her to the church called Caesareum, where they completely stripped her, and then murdered her with tiles. 


After tearing her body in pieces, they took her mangled limbs to a place called Cinaron, and there burnt them. This affair brought not the least opprobrium, not only upon Cyril, but also upon the whole Alexandrian church. 


And surely nothing can be farther from the spirit of Christianity than the allowance of massacres, fights, and transactions of that sort. This happened in the month of March during Lent, in the fourth year of Cyril’s episcopate, under the tenth consulate of Honorius, and the sixth of Theodosius.”




***


"Can anything be more horrible or more cowardly than the conduct of the priests of this Bishop Cyril, whom Crhristians style St.Cyril?... His tonsured hounds, followed by a mob of fanatics, attack Hypatia in the street, drag her by the hair, stone and burn her, and cyril the Holy utters not the slightest reprimand. This Cyril was ambitious, factious, turbulent, knavish and cruel.... He caused his priests and diocesans to massacre the young Htpatia, so well known in the world of letters...Cyril was jealous because of the prodigious attendance at the lectures of Hypatia, and he incited agianst her the murderers who assassinated her....Such was Cyril of whom they have made a saint. We know that St.Cyril caused the murder of Hypatia, the heroine of philosophy." Voltaire


Voltaire tells us that the guilt of St. Cyril has been proved by the most learned men of the eighteenth century, “such as Brucker, La Croze, Basnage...


“It is hard to believe that the hands of St. Cyril were not stained in this bloody tragedy. The historian Socrates, who gives its details, adds that the deed covered with infamy not only Cyril but the whole Church of Alexandria.” In the latter we are told: “Hypatia was massacred by the Christian populace, at the instigation of St. Cyril. . . . According to Damascius, St. Cyril, passing one day before the residence of Hypatia, noted the crowd who were waiting to hear the daughter of Theon, and he thereupon conceived such jealousy of her fame that he resolved to procure the death of the noble and learned girl.”


M. Aubé, in vol. xxv, p. 712.“Nouvelle Biographie Générale” (Didot, 1858), and the “Grand Dictionnaire Encyclopédique du Dix-Neuvième Siècle” (1873)


Vol. ix., p. 505 — 

Cantù does not touch the question of St. Cyril’s responsibility for this crime. This is all that the great historian says concerning Hypatia: “Theon, a professor in Alexandria, commentated on Euclid and Ptolemy, but became more famous on account of his beautiful daughter Hypatia. Taught mathematics by him, and perfected at Athens, she was invited to teach philosophy in her native city. She followed the eclectics, but based her system on the exact sciences, and introduced demonstrations into the speculative, thus reducing them to a more rigorous method than they had hitherto known. Bishop Synesius was her scholar, and always venerated her. Orestes, Prefect of Egypt, admired and loved her, and followed her counsels in his contest with the fiery Archbishop, St. Cyril. It was said that it was owing to Hypatia’s enthusiasm for paganism that Orestes became unfavorable to the Christians. Hence certain imprudent persons so excited the people against her that one day, while she was going to her school, she was dragged from her litter, stripped and killed, and her members thrown into the flames.” 
(Storia Universale,” b. vii, c. 23. Edit. Ital. 10; Turin, 1862.)



________


Charles Kingsley "HYPATIA"
VOL I: book

VOL II: book


Hypatia and Her Mathematics - Michael A. B. Deakin,1994, PDF: 



THIRD ECUMENICAL COUNCIL; FIRST COUNCIL OF EPHESUS 431 - link



*


Hıristiyanlık öncesi Efes şehrinde Tanrıça Artemis ve imparatorluk kültleri ile Yahudilik inançları mevcuttu. Bilinebilen en eski dönemlerden itibaren burada daha sonra Artemis adını alacak olan büyük ana tanrıça Kybele (Cybele) kültü yaşamaktaydı ve milâttan önce 11. yüzyılda bu tanrıça adına büyük bir tapınak (Artemision) yapılmıştı. Birçok defa yakılıp yıkılan ve tekrar yapılan bu tapınak, IV. yüzyılın sonunda her türlü putperest tapınmayı yasaklayan Théodose fermanından sonra tamamıyla ortadan kalkmıştır.

Hıristiyanlık geldiğinde Efes yöresine hâkim olan inanç Artemis kültüydü. Pavlus (St. Paul) misyonerlik gezileri sırasında Efes’e iki defa gelmiş, ikinci gelişinde burada iki yıldan fazla kalarak Hıristiyanlığı yaymaya çalışmışsa da Artemis kültünü benimseyen Efesliler’in sert tepkisiyle karşılaşmıştır (Resullerin İşleri, 19/23-41).


Şehre Ayasuluk adının verilmesine sebep olan ve uzun süre burada yaşayan, hatta burada öldüğü kabul edilen Yuhanna’nın Efes’e ne zaman geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Hz. Îsâ’nın semaya urûcundan sonra annesi Hz. Meryem’in nerede yaşayıp öldüğü tartışmasına bağlı olarak Yuhanna’nın Efes’e ne zaman geldiği de inceleme konusu olmuştur. Hz. Meryem’in Bülbüldağı’nda, bugün kendisine nisbet edilen evde yaşayıp öldüğünü savunanlar, Katolik rahibe Anne Catherine Emmerich’in vizyonlarına dayanmaktadırlar ki buna göre St. Jacques, İspanya dönüşünde Efes’e uğramış, bu sırada vefat eden Hz. Meryem’in cenazesini kabre kadar taşımıştır. 


Bugün genel olarak kabul edilen kronolojiye göre St. Jacques 43 veya 44 yılında ölmüştür. Şu halde Meryem bu vizyona göre en geç 42 yılında ölmüş olmalıdır. Hz. Meryem Yuhanna tarafından yapılan evde dokuz yıl yaşadığına göre, havâri Yuhanna 32 veya 33 yıllarında Efes’e gelmiş olmalıdır. Ancak Yuhanna’nın bu yıllarda Efes’e gelmiş olması, hem “Resullerin İşleri” kitabına hem de tarihî bilgilere ters düşmektedir. 


Hz. Meryem’in Efes’te yaşayıp öldüğünü savunan Tillemont bile Yuhanna’nın 65 yılından önce Efes’e gelmiş olabileceğine ihtimal vermemektedir. Hz. Meryem’in Kudüs’te vefat ettiğini savunanlar ise Yuhanna’nın tarihî gerçeklere uygun olarak 60’lı yıllardan önce Efes’e gitmediğini kabul etmektedirler. Zira 55-58 yıllarında Efes’te kalıp Hıristiyanlığı yaymaya çalışan St. Paul’ün oradaki faaliyetlerini anlatan Ahd-i Cedîd (Resullerin İşleri, 19-21) Yuhanna’dan hiç bahsetmemektedir. 


Milâttan sonra 61 yılında Efesoslular’a mektubunu yazdığı kabul edilen St. Paul, bu mektubunda da Yuhanna’dan bahsetmemektedir. Şu halde 61 yılında da Yuhanna henüz Efes’e gelmemiştir. Onun Efes’e 65’ten sonraki bir tarihte geldiği kabul edilmektedir. Kilise geleneğine göre Yuhanna Efes’ten Patmos adasına sürgün edilmiş, hatta kendisine nisbet edilen vahyi (apokolips) burada yazmış, 96 yılında Nerva’nın tahta çıkışı üzerine Efes’e dönmesine müsaade edilmiş ve Trajan döneminde (98-117) vuku bulan vefatına kadar orada yaşamıştır. Mezarının bulunduğu Ayasuluk tepesine milâttan sonra VI. asırda İmparator Justinien tarafından bir bazilika yaptırılmıştır ki bu bazilikanın kalıntıları günümüze kadar gelmiştir.


Hz. Meryem’in de Efes’te Bülbüldağı’nda bugün kendisine nisbet edilen evde yaşadığı ve orada öldüğü iddia edilmekle birlikte bu iddia doğru değildir.


Milâttan sonra 431 yılında, İstanbul patrikliği yapmış olan Nestorius’un görüşlerinin tartışıldığı üçüncü ökümenik konsil Efes’te toplanmıştır. Efes konsilinde Hz. Meryem’in durumu tartışılmış ve onun “tanrı doğuran” (theotokos) olduğu resmen ilân edilmiştir. Konsilin burada toplanması ve Meryem’e tanrı doğuran unvanının verilmesi ilginçtir. Zira aynı yörede daha önce ana tanrıça Artemis kültü mevcuttu. Pavlus’un davetine karşı çıkan ve Tanrıça Artemis kültüne bağlı kalan Efesliler, IV. asrın sonunda İmparator Theodose tarafından her tür putperest tapınma yasaklanınca Meryem’e, Artemis’e ait nitelikleri vermişler, onu büyük bir ana tanrıça olarak kabul etmişlerdir. Efes konsili putperest mahiyetteki bu inancı, Artemis’in yerine Meryem’i koymak ve onun tanrı doğuran olduğunu kabul etmek suretiyle Hıristiyanlık adına tasdik etmiştir.


Efes’te 449 yılında bir başka konsil daha toplanmış ve Hz. Îsâ’da iki tabiatın varlığı inancını reddetmiştir. Kilise tarafından kabul edilmeyen bu konsil “Efes haydutluğu” diye adlandırılmıştır.




İslam Ansiklopedisi, Cilt 4


*





EFES KONSİLİ AYNI ZAMANDA 
ARTEMİS KÜLTÜ YÜZÜNDEN EFES'TE TOPLANMIŞTIR.
ARTEMİS KÜLTÜ O KADAR BÜYÜK BİR 
SAYGINLIK TAŞIYORDU Kİ 
BUNUN KIRILMASI GEREKİYORDU.
MERYEMANA'YA VERİLECEK YÜCE BİR MAKAM İLE ARTEMİS TARİHİN İÇİNE GÖMÜLECEK VE HIRİSTİYANLIKTA BİR KADIN "RESMİN İÇİNE" GİRECEKTİ....



"....zayıf bir kocalık rolü verilmişti. Matriyarkal toplumun Anadolu büyük tanrıçası Kibele'ye patriyarkal toplumun tanrılar tanrısı Zeus'u (veya Jupiter) Girit'te doğurmak şerefi verildi. 
Böylece Kibele tanrının anası oldu. Efsanelerin incelenmesinden anlaşılacağı gibi bu değişim büyük mücadelelere yol açtı.... 




HYPATİA, İSKENDERİYE'NİN BAYAN FİLOZOFU ve 
"AZİZ" CYRİL
"AZİZ" Mİ !!! 
HİÇ SANMIYORUM !



HYPATIA, LADY PHILOSPHER OF ALEXANDRIA and 
"St." CYRIL 
"SAİNT" !!!
 I DON'T THINK SO !




SAYGILAR
SB.



GERÇEKLER ile YALANLAR SAVAŞI !