SAYFALAR

2 Temmuz 2014 Çarşamba

MİLLAVANDA / MİLETOS / MİLET






Miletos/Milet MÖ.2000-1000 yıllarında Hitit kaynaklarında geçen Millawanda ile aynı yerdir. MÖ.3500 'e kadar giden bir tarihi vardır. Yunan istilasında adı Miletos/Miletus olarak değiştirilmiş ve MÖ.7.ve 6.yüzyıllarda Miletos, Karadeniz kıyısında, içinde Trabzon, Sinop ve Kırım'ı da kapsayan, kendine bağlı 98 adet koloni kenti kurarak muhteşem bir güce ulaşmıştır.

Klasik Yunanistan daha yeni gelişmekte iken, İyonya'da merkez durumundaki Miletos, Anadolu kıyılarında birdenbire bir sanat, ilim ve felsefe merkezi olarak parlamıştır. Antik Yunan medeniyetinin bilimde ilerlemesi Miletos ekolu yoluyla başlamıştır. Klasik çağların çok ünlü Miletos asıllı tabiat alimleri arasında Thales, Anaksimenes, Anaksimendros, ve Hekataios sayılabilir. Thales MÖ 582'de güneş tutulmasını önceden hesaplayıp astronomi ve geometride yeni teoriler üretmiş; Anaksimenes varoluşu açıklamaya çalışmış; Anaksimandros tanrılara dayanmayan evrensel kanunları taşlara kazdırmış; Hekataios corafyada üstünlük göstermistir. Birbirine parallel ve birbirine dik sokaklardan oluşup bir ızgara gibi dikdortgen bloklar ortaya çıkaran yeni şehir planlama sistemi Milet şehri planlamacısı Hippodamos tarafından geliştirilmiş; Milet'e uygulanmış ve sonra Roma İmparatorluğu'nun özellikle ordu merkezi ve ordu mensuplarının kurduğu koloni yeni şehirlerinde uygulanmıştır.

Miletos şehri efsanesine göre Atinalı Kodros'un oğlu Neleus koloniciler başında Miletos'a gelmiş ve Miletoslu erkeklerin hepsini öldürerek onların eşlerini/kızlarını alıp Miletos'u bir koloni olarak yeniden kurmuşlardır. Efsaneye göre Miletoslu kadınlar bundan hoşlanmamış ve yeni kocaları ile bir masaya oturmamaya karar vermişlerdir. 20.yüzyıldaki yerleşim yeri 1 km güneydeki Balat Köyü'dür.



Hippodamus sistemine gelince: Daha önceki örnekleri.....
El-Amarra MÖ.1400 İşçi Köyü (arkeolog Mehmet Kürkçü)
Çatalhöyük duvar resminde de Hippo sistemi görülür MÖ.6000





Madem Miletos Yunan, o zaman hangi halkı kılıçtan geçirdi?
Madem Miletos Yunan, o zaman MÖ.3500 lerde kimler vardı?
Yunan MÖ.1100 gibi akın akın gelmeye başlamamış mıydı?

"Atina'daki milliyetçiliğin yükselmesiyle MÖ.5.yy'da şehirlerin "kuruluş" mitosları üretilmiştir".


Anadolu hiçbir zaman "Yunan" değildi. "Medeniyetsiz" "Yunan" buraya geldiğinde medeniyet öğrendi, kadına değer verildiğini gördü. MÖ.4.yy'da yerel dil hakimdi, ama Büyük İskender döneminde "Yunanca"ya geçildi ve MÖ.1.yy'da Romalıların gelmesine dek kullanıldı. Sonra Latince dili yerleşti ama yerel halk kendi dilini hala kullanıyordu. Roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra bile dilleri Latince idi. (Doğu Roma'nın kurucusu Konstantin'de bir "Yunan" değil, bir "Romalıydı") MS.7.yüzyılda Doğu Roma imparatoru Heraclius imparatorluğun resmi dilini Latince'den Yunanca'ya çevirdi, böylece halk hem kilise çatısı altında hem de Heraklius'un kararıyla "yunanca" konuşmaya başladı.


“Dünya tarihinde kendi alanlarının ‘ilk’leri olarak; felsefede doğayı, mitolojik inançlara odaklı Atina’nın aksine, akılla ve özgür düşünceyle araştıran ve babası Karialı olan Thales’i, tarih yazımında yerli ad taşıyan Hekataios’u ve mimaride bir Hippodamos’u yetiştiren; çömlek boyamacılığında, Doğu Ege’de ve sömürgelerinde etkili özgün akımlar yaratan, heykelde Klasik’e geçişte Atina’ya öncülük eden, yazısı Klasik Dönem’de tüm Hellen halklarının yazısı olan ve eski adı Millavanda olan ve de halkı Karca konuşan bir Milet nasıl ‘Yunan kenti’ sayılabilirdi? MÖ 1200-500’lerde biçimlenen uygarlığın Ege’nin doğu yakasında köklenmesini ve batıya sürgün sürüşünü yaratan Anadolu halklarıdır.”

Prof.Dr.Fahri Işık
"Uygarlık Anadolu’da Doğdu" kitabından





Miletus, Apollo ile Minos'un kızı Akakallis'in oğludur. 
Akakallis babasının gazabından korumak için oğlunu ormanda saklar,  Apollo'da DİŞİKURT'a onu beslemesi için emir verir. 
Miletus kurtlar tarafından büyütülür başka yerde bir çobanın onu bulduğunu ve evine getirip büyüttüğü yazar, tıpkı Truvalı Paris'in kaderindeki çobanlık gibi....

Bir de abisi vardır Kydon...O da küçükken Girit'e getirilmiştir, ve her nasılsa onun da hayvanlar tarafından büyütüldüğü söylenir ve adına para basılır, bir kurt emzirir.... 
Acaba Miletus'un ikizi midir ? Bilemem...Ama...

Miletus yetişkin olduğunda Girit'i terk ederek Caria/Karia'ya gelir. 
Milet şehrini kurar, Menderes Nehrinin kızı Kyane ile evlenir ve ikizleri olur ! Kızı Byblis ve oğlu Kaunos (Dalyan).

(Başka anlatımlarda ise , Miletus, Karia kralı Eurytus'un kızı Eidothea ;  veya Celaenus'un kızı Tragasia ile evlenir ve ikizleri olur)


Girit'te Dişi Kurt....
Miletus'un Dişi Kurt tarafından büyütülmesi...
Miletus'un İkizleri...

diğer yandan;
Etrüsklerin, yani R'Asena'ların Anadolu'dan gitmesi... 
Dişi Kurt ve ikizler Remus ve Romulus.....
Dişi Kurt Latince Lupa (çoğul: Lupae) olarak adlandırılır ki ,
Dişi-Kurt efsanesi Etrüsklere aittir, bu kesindir, ama Etrüsk anlatımı henüz bulunamamıştır. Çocuk var mıdır, bir midir, iki midir, bilinmiyor.
Etrüskler'den "Tarkan" Hanedanlığı Roma'yı MÖ.509 'a kadar yönetmiştir.
Roma'yı Romalıların kurduğunu "kanıtlamak" için MÖ.3.yy'da Romulus ve Remus efsanesini yazarlar, bu Agustus döneminde de sürekli anlatılır, sırf Roma'yı kuranların Etrüskler olduğunu "Romalılara" unutturmak için....


Leto (Latona) ; Kurtların Tanrıçası, bir Dişikurt (Likya'da adı Lata)
Babası Coesus (Kaios-Kaos) (Güneş, Gökyüzü, Zeka, Atmosfer) 
Annesi Phoebe (Phoibe) (Dolunay, bilgelik) ki onlarda Uranüs (Gökyüzü) ve Gaia (Yer) in çocuklarıdır. (Diğer kızları Asterie'dır (Asteria- öngörü, yıldızları okuyan, kehanet, Hekate'nin annesi)



Batı Anadolu'da Lykia'da yani Kurt Yurdu'nda,  tapkı gören Kurtların Tanrıçası Leto'nun da Girit'ten çıkması ve ikizleri Apollo ile Artemis....isimleri Yunanca açıklanamamıştır....Athena'nın adı da ve kurt ile iniltilidir...Türkçede th sesi yoktur!


"Athena ismi Yunanca ile açıklanamamıştır."  (Mircea Eliade-Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 1)

"Athena adının kökeni bilinmediği gibi, Pallas'ın kaynağı da tartışma konusudur." (Azra Erat-Mitoloji Sözlüğü)



Baal Cycle yazıtında "Athirat'tan kim süt içecek"....tanrıların yaratıcısı denizlerin tanrıçası ATHİ, başlangıçtaki SU....
Ruh olan Atma'nın tanrı Athi'ye dönüşmesi...
Truva 'da bulunan baykuş formlu vazolar ve Athi...
Karkamış'ın büyük tanrıçası Athi...
Asur ve Babil'deki büyük şehir isimlerinin Turani olması...



Kalevala, 19. yüzyıl epik şiir eseridir  Elias Lönnrot tarafından derlenmiştir. Fin sözlü folklor ve mitolojisini anlatır. Elias Lönnrot 21 yaşında, Finlandiya'daki TURKU Kraliyet Akademisi'ne girmiştir. KALEVALA şiirinde de ATHI ve TYRYA (TURYA) geçer.

The Kalevala is the national saga of Finland. Pieced together (and embellished) by Elias Lönnrot in the late 19th Century, from a traditional cycle told by rural storytellers, the tales which constitute the Kalevala show signs of great antiquity.--J. B. Hare  - link


"Rune XXVI. Origin of the Serpent" başlığı altında ATHI :
AHTI, living on the island, 
Near the Kauko-point and harbor....
First the ancient mother asked him,

"Rune IX. Origin of Iron" başlığı altında TYRYA (TURYA) : TURUVA
Cease thy flow, by word of magic,
Cease as did the falls of Tyrya,
As the rivers of Tuoni,


in Kalevala : "The Finnish nation has one of the most sonorous and flexible of languages. Of the cultivated tongues of Europe, the Magyar, or Hungarian, bears the most positive signs of a deep-rooted similarity to the Finnish. Both belong to the Ugrian stock of agglutinative languages..."...   like Turkish. Magyar (or like we call the land Hungary, mixing with Macar (Magyar, cousin of early proto-Turks) and Hun Turks, are not only related with languages, but also with blood. And Odin and his followers are Turkish people. After the collapsing of Troy they went first to east, Azerbaijan, then to west-north to Scandinavian. And Suomi peoples (Samiler/Laponlar) are Turkish Tribe.




Athena'nın kökenini Minoan'a bağlayan da var. 
Minoan da sembolleri kuş, yılan ve hayat ağacı idi
Artemis'e karşı yaratıldığı da düşünülüyor.
Minoan da Tanrıçalar ve Kadınlarda çifte balta görülür. 
Araştırmalara göre biliyoruz ki bu çifte baltalar Amazonların silahlarındandır. 
Amazonlar İskit ve Kimmerlerin kadın grubudur.
Heredot kitabında ,Yunanlıların medeniyeti kendilerinden önce oraların yerlileri olan bir kavimden aldıklarını ve bu kavme Pelasglar dediğini de biliyoruz ve Pelasglar da ne "Grek" ne de "Hint-Avrupalı"ydı! Ayrıca, Girit'in halkı da Anadolu'dan göçmüştü.


"Athene, the Ilian , originated from the Phrygian ATE, on a coin as a Phrygian goddess; combined with the Greek Athene as A.Ilıas; her symbols, the Phrygian cap (actually Scythian cap-SB) ,spear, torch (replaced by distaff and spindle) and owl, the cow of many colours..... the owl-headed or owl-faced goddess of Troy; borrowed by Greek, art from Asia....in no way connected with Egypt." kaynak: Schliemann Troja:







yani, ASENA ile ATHENA aynı kökten gelmektedir.


Emel Esin'e göre Asena'nın "kurt donuna bürünmüş bir Kam" olması...ve Türk kültüründe olduğu gibi, Etrüskler'de ve Kızılderililerde de Kurt donuna bürünme....




Virgil'e göre, Teucer ve halkı büyük kıtlık nedeniyle Girit'ten ayrılır ve Scamander Nehri yakınlarına yerleşirler. "Girit'ten gelen atamız Teucer "...der Virgil  Aeneid'ta...

Teucer, Truva'nın Atasıdır...onlarda ise At Kutsaldır, kurban verirler Skamander (Saka) tanrısına....

"Lykia'lıların bu adı almalarının nedeni, tanrıları Apollo Lykeios'a bir kurt (lykos) olarak tapınılmasıydı. Apollo tanrı doğmadan önce anası Leto'nun bir kurta dönüştüğü ya da kurtların onu Apollo'nun doğacağı yere götürdüğü söylenir. Gerçekte Lykia'lılar kendilerine Trmmli diyorlardı; bu ad Yunanca'da ünlüleşerek Termiller biçimini almıştır....İÖ. dördüncü yüzyıla gelinceye değin, Girit'in kimi yörelerinde hala Yunanca olmayan bir dil konuşulmaktaydı"... George Thomson; Tarih Öncesi Ege



"Ellin öncesi bin yıllarda Sümer-Hatti-Girit üçgeninde etkin durumda olan toplumların dili bizim dilimiz gibi eklemeli yapıya sahipti!"... Prof. Dr. Saleh SULTANSOY









Miletus'un dişikurt tarafından beslenmesi:
The Metamorphoses of Antoninus Liberalis: A Translation with Commentary, Antoninus (Liberalis- AD 100-300) ... link



Coin Roma: 137 BC







Girit kralı Minos, Boğayı Poseidon'a kurban vermediği için cezalandırılan ve eşinin boğa ile ilişkisinden doğan yarı insan yarı boğa Minotaurus'u, Daidalus'un inşa ettiği bir labirente hapsetmesiyle ünlüdür.....

Daidalos ustadır, zanaatkardır, sanatçı ve mucittir. Tıpkı çirkin olarak tasvir edilen demirci mucit Pelasg Hephaistos gibi, tıpkı Karaçay-Malkar (Balkar) Nart destanındaki Debet gibi...

"Destanlarda Debet’in Yer Tanrısı ile Gök Tanrısının oğlu olduğu, Satanay Biyçe’nin annesinin ay, babasının güneş olduğu, Örüzmek’in gökten düşen bir kuyruklu yıldızın içinden çıkarak, Kurt Sütü içerek büyüdüğü, Sosurka’nın granit bir kayadan doğduğu anlatılmaktadır".......ve tüm bunlar Apollo - Artemis - Kurt - anlatımlarıyla benzeşir.........pdf












MİLETOSLU ASPASİA ve PERİKLES ATİNASI

Aspasi'nın Atina'ya gittiği zamanlarda kentin sosyal yaşamı, günümüzden oldukça farklıydı.



O zamanlarda Atina'da kadınlar , ikinci sınıf insan olarak görülür ve genel olarak dört sınıfa ayrılırdı:

Gyne Gamete (kutsal anne) olarak adlandırılan evin hanımı, yani resmen evlenilen gerçek eşler;

Pallake denilen nikahsız alınan kadınlar, cariyeler;

yoldaş, kız arkadaş olarak değerlendirilen Hetairalar ;

Pornai adı verilen kısa süreli, geçici cinsel istekleri gideren kadınlar 



Özgür kadınlar tek başlarına soğa çıkamıyor, genç erkekler ve kızlar birbirlerini sadece kurban ve cenaze törenlerinde ya da şenliklerde görebiliyorlardı.

Kızlar ancak ana-babalarıyla, evli kadınlar ise sadece kocalarıyla yemek yiyebilirlerdi. Kadınların siyasal hakkı yoktu ve ülke yönetiminde hiçbir şekilde söz sahibi değillerdi. 

Evliliklerde sevginin bir rolü yoktu. Atina'da çok yaygın olan şu söz, bu konuyu özetle anlatmaya yeter:

"Sevmek için bir oğlana, çocuk yapmak için de bir kadına gerek vardır."..!

Atina'da erkekler için evdeki kadın, sadece çocuk doğuran ve onlara annelik yapan bir kadın olarak görülürdü. Erkeklerin bedensel zevkleri için başka kadınlara, hatta hem cinslerine yönelmeleri çok doğal karşılanıyordu.

Özellikle (MÖ.) 6.yüzyılda kadın bedeninin ticari bir meta olarak görülmesi sonunda , Atinalı yasa yapıcı Solon (640-558) ilk genelevleri açmak zorunda kalmıştı. Dikterion adı verilen bu evler, devlete aitti ve her evde görevli memurlar işleri düzenler, gelirler de, Porniketos adı altında devlet kasasına aktarılırdı.

Porneler, yani fahişeler, kendi içlerinde sınıflara ayrılmışlardı. 

En alttaki kadınlara Dikteriades adı veriliyordu ; bunlar en alt sınıftaki erkeklere hizmet ederlerdi. bu kadınlar, belli bir giysi giyer, güneş batmadan sokağa çıkamaz ve kentten izinsiz ayrılamazdı. Dikteriadesler, özellikle ailesinin terk ettiği ya da korsanların kaçırarak Akdeniz pazarlarında sattıkları çocuklar arasından seçilerek yetiştirilirdi.

Orta sınıf fahişelere Auletrides adı verilirken ; bu sınıftaki kadınlar elden ele dolaşmalarından dolayı halk arasında "Zarlar" olarak anılırdı.

Yüksek tabakaya hizmet eden kadınlara da , Hetaira adı verilmişti. Bu kadınlar bilim, felsefe, müzik, tarih, edebiyat ve sanat konularında eğitilmişlerdi. 

Ünlü yontucu Praksiteles'in sevgilisi Phryne'nin "Knidoslu Afrodit Yontusu"na modellik yaptığı söylenir. Büyük İskender'in sevgilisi Thais, onun ölümünden sonra Ptolemaios I ile evlenerek Mısır Kraliçesi olmuştur. Bu iki kadın da ,gerçek Hetaira'dırlar.

Aspasia da kimi kişilerce haksız olarak hetairalar içinde sayılmıştır. Hetairalar, genellikle para almazlar, sevgililerinden armağan kabul ederlerdi. Ancak Atinalı Europa gibi bir Drahmiye birlikte olanlar da çıkmıştır. Ayrıca Hetairaların aşıklarına pek seyrek bağlı kaldıkları, esas düşüncelerinin para kazanmak olduğu yazdığı söylenir: " Neden uzun mektuplar yazarak canımı sıkıyorsun? Yazdıkların bana vız gelir. Benim istediğim elli Drahmi'dir. Beni seviyorsan parayı ver, yok paran kıymetliyse beni rahat bırak".

Atina'da yine Solon'un sınıflamasına göre özgür vatandaşlar gelirlerine göre dört sınıfa ayrılmıştı:

Pentekosioimedimnoi (beşyüz kile insanlar) adı verilen aristokratlar birinci sınıfı oluştururdu. Bunlar savaşta paralı askerlerin giderlerinden , tahkimatlardan ve gemilerin sağlanmasından sorumluydu.

Savaşta süvarileri oluşturan Hippeisler, ikinci sınıf soylulardı.

Üçüncü sınıfta ,Zeugitler adı verilen çiftçiler, zanaatkarlar yer alırdı. Bunlar da , savaşta Hoplitleri, yani piyadeleri oluşturuyordu.

Dördüncü sınıftaki Thetler, yani mülksüz özgür ücretli işçiler ise ,savaş gemilerinde genellikle kürekçilik yapıyordu.

Tüm bunların dışında yer alan Meteikoslar yani Atina'ya dışarıdan gelen yabancılar, köleler vatandaş sayılmıyorlar, halk meclisine bile giremiyorlardı. Genellikle ticaret ve santla uğraştıkları için oldukça zenginleşen Meteikoslar, ender durumlarda altı bin oyla vatandaş sayılsalar bile, yine de kimi haklardan yoksun tutuluyorlardı.

Durumu daha kötü olan köleler ise, aile köleleri, işlik/madenlerde çalışan köleler ve "iş makinesi" gibi kullanılan devlet köleleri olmak üzere belli başlı üç sınıfa ayrılmıştı. Köleler ancak özgürlüklerini elde ettiklerinde bir parça insan yerine konuluyordu. Ancak bu tip kölelerin içinde çok zenginleşerek fakir düşen efendilerine yardım edenler de çıkmıştır.

Perikles'in 451 yılında çıkardığı "Vatandaşlık Yasasına" göre yabancıların Atinalı vatandaşlarla evlenme izinleri yoktu. Böyle evlilikten doğan çocuklar vatandaş sayılmıyordu. 

Bu durumda, Aspasia'nın Atinalı özgür bir vatandaşla evlenmesi olanaksız gibiydi, Çünkü o, Metoika adı verilen yıllık altı ila on iki Drahmi arasındaki bir parayı kelle vergisi olarak ödeyip, Atina'da oturan bir Meteikos sayılıyordu. Taşınmaz mal edinmesi de olanaksızdı. O halde bir şeyler yapmalıydı.....




MİLETOSLU ASPASİA - A.SEMİH TULAY

Bundan 2500 yıl önce Ege Denizi'nin iki yakasında yaşayan ve geceleri "erimiş gün ışığı"yla aydınlanan insanların, aynı zamanda hırsları, kaygıları, sevinçleri, umutları ve büyük aşkları da vardı kuşkusuz.

Her iki yakada, o dönemde dünya tarihine damgasını vuracak olayların yanı sıra özellikle Miletoslu Aspasia ile Atina'nın güçlü lideri Perikles arasında büyük bir aşk yaşandı. Bu aşk, karşıtlarının her fırsatta onları çekiştirmelerine neden oldu. Tüm engellemelere iftiralara karşın ne Aspasia ne de Perikles ödün vermeden sevgilerine sonuna kadar sahip çıktılar. 

A.Semih Tulay, Miletoslu Aspasia'da bu kararlı ve onurlu duruşun öyküsünü anlatıyor. (arka kapak)

A.Semih Tulay Afrodisias, Milet müze müdürlüğü yapmıştır.
Öyküde kullanılan özel adlar (Semira dışında) gerçek tarihi, mitolojik kişiliklere ve yer adlarına ilişkin olup, özgün biçimleriyle yazılmıştır.



İyi Okumalar ;)
SB






ASPASİA, a Milesian woman who was famous for her involvement with the Athenian statesman Pericles.



It is possible that her father offered her to the Temple of Aphrodite , in any event she probably became a hetaira, a kind of courtesan or geisha.

Hetairai were much more than prostitutes. Greek women did not normally receive much of an education. It was considered unnecessary and undesirable, since they remained in the home. A man did not expect to get an intellectual companion when he married. Conversation was for other men or the hetairai. These women were educated in philosophy, history, politics, science, art and literature, and often had a great deal more independence than other Greek women.

But when she met the leader Pericles, Aspasia began a new life as the first woman of the city. Though Pericles could not formally marry her because of the citizenship laws, they lived as husband wife in what was clearly a loving relationship. He openly flouted convention to live with her and treat her as an equal.

This was unseemly for a respectable man, and for a man of Pericles' standing, unheard of. He was often criticized for his relationship with Aspasia, and for his obvious reliance on her help and judgment. Women were not part of Athenian public life. 

Plutarch (Life of Pericles) and Athenaeus (the Deipnosophistae), who later wrote about Pericles, commented that he was so smitten that he kissed her when he left in the morning and again when he returned at night. Apparently this was not how men treated their wives or mistresses. She clearly was a great influence on him and through him worked on public affairs. Her influence was so great that Plato later joked that she had written Pericles' most famous speech, The Funeral Oration.

They had a son together (also called Pericles), who because of their illegal relationship, could not be a citizen. Young Pericles became a general and died after the battle of Arginuse war (406) .

Opened a school and taught philosophy and debate. She supported women's rights and argued that the city should educate women as it educated man.

She gathered to her the greatest philosophers (Sokrates,, intellectuals, and artists of Greece 's golden age, and she was the life-long companion of the great leader, Pericles. Pericles died from plague in 431. They say that Aspasia maried with general Lysikles after the funeral.


by Jennifer Brainard, (writer and editor) Washington



The strongest love, at the ancient time, and they broke the rules....
Pericles (c. 495 - 429 B.C.) + Aspasia (c.470 - 400 B.C.)
Don't forget, Aspasia was not Greek !






Türkçedeki HASPA kelimesi
ASPASİA'dan türetilmiştir.

____________