neoptolemus etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
neoptolemus etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2019 Cuma

LİGYRON / AKHİLLES - KHEİRON




Thetis oğullarını ateşle vaftiz ederek ölümsüzleştirmektedir, sıra Aşil'e (Akhilles) gelince topuğundan tutar ve ateşe sokar (bazı kaynaklara göre su). Olayı görmesiyle ödü kopan baba Peleus Aşil'i eşinin elinden alır ve Thetis kaçar. Kral Peleus Aşil'in eğitimine önem vermektedir, böylece At-Adam (Kentaur) Kheiron'a teslim eder.

Kheiron Aşil'i aslan yürekleri ve ayı iliği ile besler, avlanmayı, ata binmeyi öğretir. Altı yaşına geldiğinde aslan ve ayılarla güreşir, köpeksiz ve tuzaksız geyik avlar.

Muselerden Kalliope (destan,şiir, şair ilham perisi) Aşil'e şarkı söyleme yeteneğini verir. Hatta İlyada'da kendi kampında phorminx* çalıp türküler çığırırken herkes mest olmuş bir şekilde dinlemektedir.



Kentaur Kheiron çocuk Aşil ile..
Amphora, MÖ 520 / Louvre Müzesi.
Kentaurlar genellikle altı at üstü insan olarak betimlenirken, 
Eğitmen Kheiron'un arka bacakları at, önü ise tamamıyla insandır.




Eğitimi bitince Kheiron doğum adı olan Ligyron (sızlanan, mızmız) yerine artık Aşil demeye başlamıştır.

Ἀχιλλεύς - Achilléfs (Agilefs) - Akhilleus.
Αχιλλεύς Πηλείδης , Αχιλλεύς Αιακίδης
Achilléfs Pileídis , Achilléfs Aiakídis.

Akhilleus adı ne Grekçedir ne de Hint-Avrupa...(-eus eki zaten Anadolu kökenli) 
Adını Kheiron verdiyse...adı neycedir? Ağil...

Kimmer-İskit Türkleri mitolojide Kentaur olarak betimlenmiştir. Bu 'barbar ve medeniyetsizden' o kadar iyi bir eğitim almıştır ki Akhilles tam bir "Kimmer" olup çıkmıştır.

Aşil 9 yaşındayken savaş çığırtkanlığı yapılıyordur. Kehanete göre Aşil savaşa katılmazsa Truva düşmeyecektir. Bu sebeple de annesi onu Scyros'a götürür ve kız kılığına sokarak saklar. Adı da Pyrrha (kızıl) olur. Aradan zaman geçer, Scyros Kralı Lycomedes'in kızı Deidameia'dan oğlu olur, adını Neoptolemus (Pyrrhus) koyarlar...


Türklerde "öd-ot (ateş)" kutsaldır, kötülüklerden korur. Doğumla yapılan ayinlerde ateşe yağ atılır. Aşil'in başına gelen "arınma ayini" de annesi tarafından onu kötülüklerden korumak amacıyla yapılmıştır. Tabi ki mitolojik hikayede "Aşil'i ateşle vaftiz" ettiği anlatılır, ama bunun böyle olmadığını, tıpkı Türklerdeki gibi "yağın" ateşe atıldığını tahmin eder ve 'Greklere' yabancı gelen bir geleneğin kulaktan dolmayla bu şekilde anlatıldığını düşünebiliriz.

SB.

* Phorminx; Lir ailesinden 2-6 telli, yarım ya da orak formlu bir çalgı. Kökeni için Mezopotamya derler.




**

Aşil'in (Ağilefs) ölüsü için savaşan amcaoğlu Ayas (Ajax)
Sağdan 3. Enes/İnees (Aeneas), 4. Pars (Paris), en solda her ne kadar onu "Athene" olarak tanımlasalar da "Seres" yazar.


Halikarnas Balıkçısı'ndan;

Bizim için ve bir yerde Homeros için Akhilleus bir destan kahramanı, epik bir hero’dur. Ama bu saga’nın kaynağı dinseldir. Akhilleus Peloponezlilere göre bir tanrıydı. Homer de aşağı yukarı öyle sayar onu, ama Homer Akhilleus’u yabancı da sayıyor. Akhilleus denizcileri koruyan bir tanrıdır aslında. Çok elektrikli geceler, yani fırtınalardan önceki geceler direklerde bir ışık beliriverir: Latincesi «ignis fatuus»tur, İngilizcesi «will-o-the-whisp», Fransızcası «feu de St- Elme.» Denizciler bu ışığı uğurlu sayarlar. Akhilleus işte bu ışığın ta kendisi bir tanrı sayılırdı. 

Önceleri — yani tanrı Akhilleus — Karadenizliydi. Çünkü Tuna nehrinin Karadeniz’e boşaldığı yerde, uzunca bir ada vardı. (Bak. Kronos’un egemenlik sürdüğü Elysium Hades ülkesine bitişiktir, güneşin hiç batmadığı mutlu bir ülkedir deniyor — zavallı insanoğlu neler düşünmemiş, ben olsam Elysium’u Gökova Körfezindedir derim. — Dostoyevsky’de «Les confessions de Stavrougine», bir de «L’homme ridicule»deki iki düşe bak. Dostoyevsky de bu cenneti güneyde bir yerde hayal ediyor.) 

«Leuke adındaki Mutlular Adası Karadeniz’dedir, Tuna ağzının karşısında. Ormanlı, her çeşit vahşi ve ehli hayvanlarla dolu bir adadır bu, orada Akhilleus ile Helena’nın ruhları büyük saygı görür ve Homeros’un dizelerini okurlar...» Bittabi bu şeyleri Homer’den sonra gelenler, Platon, Pindaros ya da Hesiodos yazıyor.

Akhilleus — dudaksız demek, Karadeniz halk efsaneleri arasında dudaksız adiyle ve yahut bu hali imâ eden bir masal — folklore — var mı? Araştırmalı. Bu ad için bir efsane uyduruluyor: 

«Thetis doğurduğu altı oğlunun ölümlü yanlarını yakmış» (altı olunca insanın aklı hexametron’a gider, yahut beş parmak «daktyl, bir de Priyap, yani erkek tenasül âleti) — bunun da kaynağı hexametron dansı, yani altı adımlı dans. Allain (17) Girit’te Pithikto dansına rast geldiğini söylüyordu. Zihnimi kurcaladı. Kaç kez hopladıklarını sormaya unuttum. Karadeniz danslarının en eskilerinde kaç hoplayışlı oldukları araştırılmalı. Karadeniz’in Bronz çağında büyük önemi var çünkü. Bronz için gereken kalayın büyük kısmı Karadeniz’den geliyordu. Argonaut efsanesi bu çağın sonuna rastlar. Homerik epos’tan öncedir. 

«Thetis Peleus’tan olan altı oğlunun da ölümlü yanlarını yakmış, onları kendisi gibi ölümsüz kılmak ve her birini Olympos’a yanına alabilmek için. Ama Peleus yedinci oğlunu bütün bedeni daha ateşe değmemişken (yedinciye ve yedi rakkamına dikkat etmeli) onun elinden kapmayı başardı; Thetis ateşte arındırdığı bedenleri sonra ambrasia ile ovuyordu, ama son oğlunun ateşe değmemiş aşık kemiğini ovamadı, bu yüzden ölümlü kıldı» (aşık kemiği bir de mafsal kemikleri önemlidir, çünkü falcılıkta bakla yerine kullanılırdı), «kocasının bu araya girmesine kızan Thetis ondan ayrılıp denize döndü» (dikkat et bir deniz tanrısı olan Akhilleus deniz tanrıçası Thetis’in oğlu olacak bittabi)

«Oğluna Akhilleus dedi, çünkü dudaklarını göğsüne daha değdirmemişti. (18) Peleus oğluna devin iskeletinden aldığı yeni bir aşık kemiği koymuş, fakat orasının ölümlü olmasını önleyememiş.» Belli ki bu, uydurma. Thetis’in Akhilleus’u ve topuklarından tutup Lethe ırmağında yıkadığı ve topuklarını tuttuğu yerin suyla ıslanmadığı için, topuğundan vurulup öldürüldüğü söylencesinden daha öncedir bu yukarda anlattığım söylence.

Akha kara kuvvetlerine Agamemnon, deniz kuvvetlerine ise Akhilleus' kumanda ediyordu (19) — Akhilleus Homerik saga’ya girmezden önce bir Pelasg kutsal kralı idi. Akhilleus’un Leuke adasına naklinin miti şudur: 

«Akhalar ölüsüne oyunlar düzenlemişken, Thetis Akhilleus’un ruhunu ateş yığınının üstünden alıp Leuke adasına (*) taşıdı; Tuna nehrinin ağzının karşısında bulunan, vahşi ve ehli hayvanlarla dolu bu ada şimdi ona kutsanmıştır.» 

Akhilleus’un bir sürü tapınağı vardı, örneğin asıl egemenlik alanı Marmara denizi ile Karadeniz’di, oralarda deniz yolculuğu onun koruyuculuğu altında olurdu. Sigeion burnu, yani Boğazların Ege’ye çıkışında denize uzanan toprak parçası üstünde bulunan Akhilleus’un gömütü Boğazları korumaktaydı. Borysthenes, yani Dniepr ırmağının ağzında uzun bir dil Akhilleus’un taş ocağı diye adını taşımaktaydı. Olbia kentinde de «Pontos’un efendisi» diye kendisine tapılırdı. Ama asıl egemenlik alanı Tuna ağzının karşısındaki Leuke adasındaydı. İnsanların oturmadığı bu ormanlık, kuş dolu adada Akhilleus’un bir tapınağı vardı, kurbanlar, sunular sunulurdu kendisine. Ama oraya çıkan denizcilerin ancak bir gün adada kalmalarına izin verilirdi, gece olmadan adadan ayrılmaları gerekirdi. 

Akhilleus kimi zaman tapınıma gelenlere görünür, «paian» denilen zafer türküsünü söylermiş. Orada bir tanrı sözcüsü de herhalde denizcilere öğütlerde bulunurmuş. Fransız yazarının «Pantos’un efendisi» diye çevirdiği bu «pontarkhes» sözcüğü düşündürücü, herhalde Karadeniz’in efendisi değil de, genellikle denizin efendisi anlamında olsa gerek, çünkü pontos aslında deniz demektir. 

Paian söylemesine gelince, Elysium’un Hyperboreliler ülkesinde olduğu sanılıyordu. Ölen kutsal kralların ruhları... Size bu işler karışık gelir — yahu o zamanki insanlarda lojik aramayın. Hem kutsal kralın ruhu vekilinde yenilenir, hem de öleninki, eğer hoş bir adamsa, Elysium’a gider. Gider ama kim götürür? Bir söylenceye göre turna kuşları. Onlar sonbaharda, kış başlangıcında kuzeye giderler ve iki notalı acı bir ses çıkartırlar. İşte «paian» da odur. Bir yerde okuduğuma göre, bir sürü deniz kuşu, karabatak, martı soyundan başkaları, yabani kaz, kuğu, ördek Tuna ağzına giderlermiş. Akhilleus’un ruhunu onlar oraya taşımışlardır. 

Pelasg ya da Leleg efsanesi demiştim. Pelasg da deniz insanları demek bir bakımdan. Zaten «thalassa» sözü grekçe değil, Minoen bir söz. Grek denilenler buraya geldikleri zaman denizi ilk kez görüyorlardı ve ona «pontos» adını taktılar. Bu, incelenmesi ve kanıtlanması gerekir bir teoridir. Fakat Akhilleus’un bir tanrı sayıldığı muhakkak.

Şimdi edebî kıyafetinin altında «Akhilleus’un öfkesi» yani İlyada’nm konusunun altında gizlenen eski saga’ya gelelim. Patroklos ölüyor. Bu ölüm Akhilleus’u aktif sahadan, edim alanından uzak duruşuna, çekilişine bir son veriyor. Patroklos ölünce Akhilleus savaş meydanına dönüyor. Bu noktada llyada’nın ta göbeğindedir. Patroklos ölmezden önce Akhilleus’un silahlarını, yani belirtilerini takınıyor. Yani Akhilleus’un rolünü, kutsal kralın, tanrısal insanın rolünü oynayarak ölüyor. Ölümünün özellikleri bir savaştan çok, bir kurban edilmeye benziyor. Yani âyindeki tanrının öldürülmesi — ya tanrının yahut vekilinin ölmesi demek istiyorum.

Ne var ki bir kurbanın öldürülmesi —o çağlara göre— aynı zamanda bir günah oluştururdu. Bu öldürme işine katılanların bütün dikkati işledikleri bu günahın tehlikeli sonuçlarından kendilerini korumaktı. Söz gelimi bir boğa kurban edilecek değil mi, bu işin bütün sorumluluğu boğayı kesen baltaya yüklendirdi (bunun biraz Labrys baltasıyla ilişkisi vardır, ama bir yere kadar) Balta mahkemeye çekilir. Muhakeme sonunda balta mahkûm olur ve kemali resabetle balta sürgün edilirdi. (Allah vere de atomik bomba için aynı işlem yapılmasa!) Fakat bu işte çoğu kez sorumluluğu elden geldikçe çok insanlar arasında dağıtmak yoluna gidilirdi. Böylece bu işten doğacak tehlike de paylaşılmış olurdu. Sonra asıl suçluyu kalabalık içinde bulmak güç olacaktı. Bunu Patroklos’un ölüdürülmesinde de görüyoruz. İlk önce Apollon vurur Patroklos’u ve adamın silahlarını yere düşürür, sonra Euphorbos çıkar ortaya ve onu yaralar, Hektor da işi tamamlar.

— Epik vakanın altında eski kurban töresinin sezilmesi güç değildir. Tanrının vekili tanrı silahlarını ve başkaca takıntılarını taktıktan sonra ölür, bunun üzerine tanrının kendisi hemen dirilip ortaya çıkar. O da Akhilleus’tur. Şimdi İlyada’nın XVIII’nci bölümünü oku (dize 203 vd.):

Zeus’un sevdiği Akhilleus de kalktı yerinden
Athene onun çalımlı omuzlarına püsküllü
Kalkanı atmıştı,
altın bir bulutla sarmıştı başını, çepeçevre,
gövdesinde ışık saçan bir alev yakmıştı.
Duman nasıl ağarsa bir şehirden göklere doğru,
düşmanla kuşattığı uzak bir adada
Akhilleus’un başından da tıpkı öyle
bir ışın yükseliyordu göğe doğru.
Akhilleus aştı duvarı, hendeğin önünde durdu,
Durup bağırdı, öte yandan haykırdı Athene.

Bu işte kutsal Akhilleus’un dirilmesi. Akhilleus ışığı, o fırtınalı gecelerin ışığıdır, o korkunç kalkan da Aigis, fırtınanın belirtisi. O elektrikli ışık, yani direğin tepesindeki ışık da fırtınada yolculuk eden denizcilere tanrı tarafından korunduklarını bildirir. Bizim denizciler de bunu uğurlu sayarlar, hemen şükranla kelimei şahadet getirirler, işte tanrı kendisine sadık olanları, nurdan bir tuğ salarak direğin tepesine, koruyacağını haber verir. Akhilleus’un on iki gün'çekilmesi, iki kral yahut sultan arasındaki aralıktır. Bu aralık on bir on iki gün olurdu çoğu zaman. Yani kamerî sene ile şemsî sene arasındaki gün farkı ki düzine oradan gelir. Bu iş «muharrem ul haram» ile, yani o günlerde oruç tutulur, eğlenilmez falan filan. Aynı zamanda paskalya ile ilişkisi vardır. Paskalyadan önce perhiz edilir, sonra İsa dirilince, ki Adonis’in dirilmesidir, kış tesaviülleyl u venneharmda yumurta yenilir. O yumurta dünya yumurtasıdır, hani Zeus Leda ile (ki tanrıça Leto’dur) çiftleşir de yumurta doğurur. Helene çıkar. Efsane Kybele’den alınmadır (Anadolu Tanrılarında bahsedilecek). 

Neyse vaz geç! Bana amma da yazdırdınız yahu! Şimdi okuyun öyleyse! Yazmak okumaktan güçtür, asıl siz benim canıma okudunuz. Merhaba. Ne diyorduk?


Halikarnas Balıkçısı - Düşün Yazıları
Azra Erhat
(*) Leuke Adası, Karadeniz'in Tuna Deltası açıklarında yer alan Romanya'ya bağlı Yılan Adası'dır. Leuke "Beyaz Kavak" demektir.
(13) Odysseia (XIX. 172-180) Altı çizili sözler şöyle anlaşılmalıdır: Minos dokuz yılda bir tanrı Zeus’un danışmanı oluyor, yani krallara krallık veren tanrı ile dokuz yılda bir görüşüp egemenliğinin sürmesini sağlıyor. Bizim «danışman» olarak çevirimiz «oarisess» sözcüğünü G. Murray doğru olarak «Zeus ile alış verişi, temasları vardı» diye çevirmiş, egemenliğinin dokuz yaşında başlamış olduğu yanlışını yapmış olması ise şaşılacak şeydir. H. B., ise yanlışını bulmuş ve çıkarmıştır, Homeros metnini anlayıp doğru yorumladığını gösterir.
(14) H. B.’nın burada, Tantalos’a neden İzmirli dediği anlaşılmaz. Tantalos Sipylos, yani Manisa dağının ve eteğindeki Magnesia'nın kralı olarak bilinir, İonya’lı değil, Lydia’lıdır. İzmirli demesi genelleme olsa gerek, çünkü başka yazılarında Tantalos ve Pelops'un asıl kaynağını kesinlikle belirtir.
(17) Allain dediği, o sıralarda Türkiye’deki tarikatlar üzerinde araştırmalar yapmak için Türkiye’ye gelmiş olan Fransız yazan Allain Gehrbrand’dır.
(18) Akhilleus’un klasik sonrası zamanlarda yapılan etimolojisine göre bu ad A-keilos’tan gelmedir ve dudaksız anlamına gelir. Oysa bu açıklama uydurmadır, sözcüklerin hepsinde Akhilleus’un etimolojisinin bilinmediği kayd edilir. H.B., kendisinin de uydurma dediği bu efsaneyi nerden naklediyor? G. Murray’den olmasa gerek.

(19) Böyle bir olgu İlyada’da kesinlikle yoktur, Akhilleus Myrmidon ordusunun başındadır ve bu ordu öbür Akha komutanlarından epey ayrılmaktadır, hatta Troya önündeki Akha’lar kampında uzak bir yerde yer almış bulunmaktadır. Tabii İlyada’ya göre, ne var ki H.B., burada söylediklerini İlyada’dan başka kaynaklara dayanarak söylüyor. Bu kaynakları ne yazık ki yeterince bildirmiyor.



**

Ağilefs'e gelirsek:

Bu durumda ne Akilleus'tir, ne de Fransızca okunuşundan aldığımız Aşil'dir.
Bizim de "Ağilefs" dememiz gerekmiyor mu?
Yani Ağ/Ak İl
SB.





30 Ağustos 2018 Perşembe

TRUVA: HOMER ile DARES - II



2018 Truva Yılı İçin Özel
TRUVA ; HOMER ile DARES, BİR ANADOLU DESTANI
Semra BAYRAKTAR
Profesyonel Turist Rehberi
Temmuz 2018





Ektor'un cenazesinin ilk yıldönümünde Priam, Ekuba, Polyksena ve diğer Truvalılar Ektor'un mezarına giderler. Orada Aşil'le karşılaşırlar. Aşil anında Polyksena'nın güzelliğine vurulur ve gönlünü kaptırır. Aşk ateşiyle yanmaya başlayan Aşil'in tüm yaşama sevinci uçup gider. (Onun ruhu zaten yaralıdır, Akhalar Agamemnon'u görevden aldıktan sonra, onun yerine Palamedes'i başkomutan olarak seçmiştir). Hissettiği bu sevginin acizliğiyle, çok güvendiği bir Frigyalı [Truvalı] kölesini evlilik teklifi mesajıyla Ekuba'ya gönderir. Eğer Polyksena ile evlenmesine müsaade ederlerse, ordusu Myrmidonlarla evine dönecektir. Böylece diğer liderlere örnek olacak, onlar da onu takip edecektir. Esir haberci Ekuba'ya bu mesajı iletince, kendisinin bunu Priam onaylarsa istekli olduğunu, ama önce Priam'a sorması gerektiğini söyleyerek köleye dönmesi için emir verir. O da Ekuba'nın cevabını Aşil’e iletir. Bu arada Agamemnon büyük bir takipçi grubuyla kampa gelmiştir.


Troil ve Polyksena çeşme başında, Aşil ise pusuda.
Karıştırma kabından detay, MÖ 560–540


Ekuba Priam'a Aşil'in teklifini anlatır. Priam kabul etmez. Gerçi Akhilles çok iyi bir akraba olacaktır, ama Aşil evine dönse bile kızını bir düşmana vermesi doğru değildir, Çünkü diğerleri, yani Akhalar onu takip etmeyecektir. Eğer Aşil bu evliliği istiyorsa, kalıcı bir barış vaat etmeli, tüm Akhaların ayrılacağına dair söz vermelidir. Hem de kutsal yeminli olarak, ancak o zaman kızını verebilecektir. Aşil'in kölesi geri gelir, Ekuba ile Priam'ın arasında geçen bu konuşmayı, efendisine dönerek iletir. Bunun üzerine Aşil herkese şikayetini dile getirir; tüm Avrupa [?] ve Argoslular bir kadın uğruna uzun bir savaşa girmiştir. Binlerce insan ölmektedir. Geri kalanların hürriyetleri ise tehlikededir, bu sebeple barış yemini yapmaları elzemdir. Ordularını da eve geri götürmelidirler.

Yıl sona erdiğinde, ateşkes biter ve Palamedes orduyu meydana çıkarır. Komuta değişimi ile Polyksena için red cevabı alan Aşil öfkelidir ve savaşa katılmayı red etmiştir. Truvalılar'ın ordusu Deiphob'un liderliğinde savaşa başlar. Palamedes bir fırsat yakalar ve Deiphob'a saldırarak katleder. Her iki tarafta sert bir şekilde savaşır, sayısızca kayıp verirler. En önde savaşan Palamedes ordusunun ilerlemesi ve askerlerinin cesurca savaşmaları için teşvik eder. Bu övünmeyle ilerlerken karşısına çıkan Likyalı Sarpedon'u öldürür. Ama uzun sürmez bu övgüsü, saldırılara devam ederken bir süprizle karşılaşır. Bir fırsat yakalayan Aleksander mızrağını fırlatır ve Palamedes'i boğazından vurarak deler. Bunu gören Truvalılar bu şansı yakalar ve mızraklarını fırlatarak işini bitirirler. Kral Palamedes ölmüştür. Truvalıların hepsi tüm güçleriyle saldırırlar. Akhaları geri püskürtürler, onlar da kampa doğru kaçmaya başlarlar. Truvalılar da onları kıyıya kadar kovalar, kampı kuşatır ve gemilerini de yakarlar.

Aşil'e olan biten anlatılır, ama o her şey yolundaymış gibi hareket eder. Telamon'un oğlu Ayaks ise gecenin sonuna kadar cesurca kampı savunmak için liderlik eder. Akhalar, bilgeli, merhametli, adaletli, iyilik misali Palamedes'in kaybıyla yastadır. [31] Truvalılar ise, Sarpedon ile Deiphob'un ölümleri yüzünden perişan haldedir. 


Sağda Patroklos, Lukkia (Likya) liderlerinden Prens Sarpedon'u öldürüyor. Sarpedon'un kuzeni ve Lukkia komutanı Glaukos ise onun bedenini koruma altına alıyor. Sarpedon'un kıyafetinde ise Türk kültür & sanatında sıkça karşılaştığımız "ant" olarak okunan “çintemani” motifi var. Vazo'dan detay MÖ 400 - Policoro Ulusal Arkeoloji Müzesi/İtalya



Bu arada en yaşlıları olan Nestor, gece boyunca Akhaları konsey toplantısına çağırmıştır. Palamedes öldüğüne göre bir general seçmeleri gerekmektedir. En iyi seçim yine Agamemnon'dur, onun liderliğinde ordu gelişmiştir, ama eğer itiraz eden varsa şimdi konuşmalıdır. Herkes hem fikirdir, anlaşmazlık azalacaktır. Agamemnon tekrar ordunun başkomutanı seçilir. Ertesi gün Truvalılar meydana çıkar. Agamemnon'da Akhaları karşılarına çıkarmıştır. İki güç karışır ve çarpışmaya başlar. Troil cephede ilerler, katliam ve tahribat ile Akhaları püskürtürler ve yine kampa kaçmalarını sağlarlar. Ertesi gün yine meydana inerler. Korkunç bir katliam olur, her iki ordu da şiddetli bir biçimde çarpışmaktadır. Troil, Akha ordusunun birçok liderini katletmiştir. Savaş yedi gün sürmüştür. Agamemnon'un isteği üzerine iki ay süren ateşkes de Palamedes’in onuruna muhteşem bir cenaze töreni düzenlenir. Her iki tarafta hem ölen liderlerini, hem de askerlerini gömer.

Ateşkes sırasında Agamemnon, Aşil'in savaşa katılmasını istemek için Ulusses [Odysseus], Nestor ile Diomedes'i gönderir. Ancak Aşil'in ruh hali hala bozuktur ve savaştan uzak durma kararında ısrarlıdır. Ekuba ile arasında geçen konuşmayı anlatır, Polyksena'ya aşıktır, bu yüzden aklı başında değildir, savaşta zayıflık gösterebilir. Agamemnon'un gönderdiği kişiler de hoş gelmemiştir. Kalıcı bir barışa ihtiyaçları vardır. Bir kadın uğruna nice Argoslular hayatlarını tehlikeye atıyor, özgürlüklerinden vazgeçiyorlardır, boşa zaman harcıyorlardır. Aşil barış talep ederek savaşa yeniden girmeyi red eder. Aşil'in söyledikleri Agamemnon'a iletilir, konseyi toplar ve ne yapması gerektiğini sorar. Menelaus Aşil'in geri durmasından endişe duymamaları gerektiğini, bizzat kendisinin gidip konuşacağını, red cevabı alsa dahi keyfinin bozulmayacağını söyler. Ayrıca, Truvalılar’ın Ektor kadar deneyimli, güçlü ve de cesur olabilecek hiç kimseyi komutan olarak yerine koyamayacaklarını ekler. Diomedes ile Ulusses ise Troil'un Ektor kadar cesur ve eşit olduğunu belirtir. Menelaus bunu red eder ve konseyin savaşın devam etmesi yönünde karar almasını ister. Kalkhas sözü ele alarak, Truvalılar’ın bu son başarılarından korkmamak gerektiğini ve savaşmak zorunda olduklarını dile getirir.

Savaş zamanı geldiğinde Agamemnon, Menelaus ve Ayaks orduyu meydana çıkarır. Truvalılar da karşılarında saf tutar. Savaş şiddetli bir şekilde başlar ve her iki tarafta çok kayıp verir. Troil Menelaus'u yaralamış, birçok düşman öldürmüş ve ısrarla saldırmayı sürdürmüştür. Karanlık çöktüğünde savaşa son verirler. Ertesi gün savaş devam eder, Truvalıları Troil ile Aleksander komuta etmektedir. Troil, Diomedes'i yaraladıktan sonra katleder. Sonra Agamemnon'a saldırır ve yaralar. Savaş birkaç gün sürer, her iki taraftan da sayısızca asker ölür. Agamemnon güçlerini her geçen gün daha fazla kaybettiğini görür, dayanamıyacaklarını anlar ve altı ay ateşkes ister. Priam konseyi toplar ve isteklerini iletir, ama Troil karşı çıkmaktadır, çok uzun bir süredir bu, savaş devam etmeli ve gemiler ateşe verilmelidir. Priam konsey üyelerine düşüncelerini söylemelerini emreder, oybirliği ile Akhaların lehine ateşkes kararı çıkar. Agamemnon ölülerini gömer, Diomedes ve Menelaus gibi yaralılara yardım eder. Truvalılar da ölülerini gömmektedir. Ateşkes sırasında Agamemnon konseyin tavsiyesi üzerine Aşil'e gider ve savaşa dönmesini ister. Ancak Aşil hala karamsardır, red eder. Bir kralın barış arayışında olması gerektiğini belirtir. Şikayetleri bitince, yine de Agamemnon'u reddetmenin imkansız olduğunu ve zamanı geldiğinde kuvvetlerini göndereceğini, ama kendisinin geride kalacağını söyler. Agamemnon bunun için teşekkür eder.

Savaş zamanı geldiğinde Truvalılar sahaya çıkarken, Akha güçleri de karşılarına dizilir. Aşil, Myrmidonları Agamemnon'un komutası altında savaşa gönderir. Sert ve şiddetli bir meydan savaşı başlar. Troil ön saflarda savaşıyordur, birçok Akhalı ve Myrmidonlu öldürür. Kampa bile girer ve Telamon'un oğlu Ayaks onu durduruncaya kadar da birçok kişiyi öldürmüş veya yaralamıştır. Böylece Truvalılar zaferle şehirlerine döner. Ertesi gün Agamemnon Myrmidonlarla birlikte tüm ordusunu meydana sürer. Truvalılar da savaşmak için heveslidir ve karşılarına dizilir. Savaş bir kaç gün boyunca şiddetli bir şekilde devam eder. Her iki taraftan da sayısız kayıplar verilir. Troil, Myrmidonlar’a saldırır, düzenlerini bozar ve katleder. Adamlarının birçoğunun öldüğünü gören Agamemnon, ölülerinin gömülmesi için otuz günlük ateşkes ister. Priam onaylar ve her iki taraf da ölülerini gömer.

Savaş zamanı tekrar gelip çattığında Truvalılar ordularını ileri sürer. Agamemnon ise tüm lideriyle karşılarında duruyordur. Büyük bir katliam olur, savaş şiddetli, acımasız ve sert bir şekilde sürüyordur. Sabahın ilk saatleri bitince, Troil ön cepheye ilerler, Akhaları öldürmeye başlar. Akhalar genel bir şaşkınlıkla yüksek sesle ağlaşarak geri çekilir. Aşil, Akhaların ezildiğini, Myrmidonların da acımasızca katledildiğini görür. Bu çılgın ve vahşi ilerleyişi durdurmak zorunda olduğunu hisseder ve işte o saat savaş meydanına iner. Ama anında geri çekilmek zorunda kalır, çünkü Troil onu yaralanmıştır. Diğerleri altı gün boyunca savaşmaya devam eder. 

Yedinci günde savaş hala devam etmekte, Aşil ise o zamana dek yarasını iyileştirmektedir. Myrmidonları tekrar savaşa sürer ve Troil'e karşı cesurca bir hamle yapmalarını ister. Günün sonunda Troil atının üstündedir ve saldırısıyla Akhaların ağlayarak kaçmalarına sebep olur. [32] Bu arada Myrmidonlar gelir ve Akhaları kurtarır, Troil'e saldırırlar. Troil birçoklarını öldürür, ama bu korkunç savaşın ortasında atı yaralanır ve düşer. Troil atının üstünden atlar, Aşil ise hızlı bir şekilde onu öldürmek için yanında biter. Troil'in ölü bedenini sürüklemeye çalışır, ancak Memnon başarılı bir savunma yapar ve Aşil'i yaralayarak vazgeçmesini sağlar. Memnon ve askerleri Aşil’in peşinden giderken, Aşil birden geri döner ve onları durdurur. 

Aşil'in yarasına bakıldıktan sonra tekrar savaş meydanına geri döner ve bir süre daha savaşır. Memnon'a birçok darbe indirir ve öldürür. Kendisi yine yaralanmıştır ve geri çekilir. Kalan Truva kuvvetleri Etiyopyalı krallarının öldüğünü duyunca şehre kaçarlar ve kapıların arkasını kalasla destekleyip kapatırlar. [33] Karanlığın çökmesiyle savaşa son verilir. Ertesi gün Priam Agamemnon'a elçi gönderir ve 20 gün ateşkes ister, kabul edilir. Troil ve Memnon onuruna muhteşem bir cenaze töreni düzenlenir. Her iki taraf da ölülerini gömer. 



Truva Kralı Laomedon’un torunu Memnon için annesi Şafak Tanrıçası Eos yas tutmakta. Türk kültüründeki gibi, Eos yas ifadesi olarak ya saçını yoluyor, ya da kesiyor, üstündeki dalda bir kuş, yani ruhunun uçup gittiğinin ifadesi.
Amphora - MÖ 530 - Vatikan müzesi



Ekuba, karakterine uygun olarak, Aşil tarafından katledilen en cesur iki oğlu, Ektor ve Troil'in kaybı için, haince bir intikam istemektedir. Oğlu Aleksander'ı çağırtır ve acil olarak Aşil'i öldürmesi için adeta yalvarır. Böylece hem kendi, hem de kardeşlerinin onurunu koruyacaktır. Onu bir pusuda gafil yakalayabilir. Priam adına, Polyksena ile evlenmesini sağlayacak bir anlaşmaya varmak için Aşil’i Thumbraean Apollo tapınağının kapısına çağırtabilir. Akhilles de bu toplantıya geldiğinde Aleksander onu haince öldürebilir. Aşil'in ölümü onun için yeterli bir zafer olacaktır. 

Aleksander annesinin isteğini yapmaya söz verir. O gece Truvalıların en yüreklilerini seçer, talimatlarını iletir, tapınağa yerleştirir ve sinyalini beklemelerini söyler. Ekuba söz verdiği gibi Aşil'e mesaj yollamıştır. Aşil'de Polyksena'ya olan aşkından dolayı sabah tapınağa gelmeyi kabul eder. 

Ertesi gün Aşil Nestor'un oğlu Antilokhus ile buluşma yerine gelir. Tapınağa girerlerken haince saldırıya uğrarlar. Aleksander’ın işareti ile her bir taraftan mızraklar fırlatılmıştır. Akhilles ile Antilokhus karşı atağa geçer, sol kollarındaki pelerinle kendilerini korumaya çalışırlarken, sağ elleriyle kılıçlarına doğru hamle yaparlar ve Aşil birçoğunu öldürür. Ama dövüşün sonunda Aleksander önce Antilokhus keser, sonra da birçok darbeyle Aşil’i katleder. Bir kahramanın ölümü de bu şekilde gerçekleşmiştir, onun cesaretine yakışmayan haince bir ölümdür bu. [34] Aleksander cesetleri köpeklere, kuşlara atmalarını emreder, ama kardeşi Elen karşı çıkar ve onları tapınağın dışına çıkarıp Akhalara teslim etmelerini söyler. Böylece Akhalar ölülerini teslim alırlar ve kampa kadar taşırlar. Agamemnon Aşil'i gömmek için Priam ile ateşkes yapar. [35] Onlara muhteşem bir cenaze töreni düzenler. Aşil’in onuruna da cenaze oyunları yapılır. Ardından Akhalar konseyi toplar ve Aşil'in ordusunun kuzeni Ayaks'a verilmesini ister, oybirliği ile karara varılır. Ama Ayaks buna itiraz eder. Aşil'in oğlu Neoptolemus hala yaşamaktadır, bu yüzden ilk hak sahibi de odur, der. Bu sebeple Neoptolemus Truva'ya getirmeli, Myrmidonların komutası ile babasının yetkileri ona verilmelidir. Agamemnon ile konseyin geri kalanı kabul eder ve bu göreve gönderilmesi için Menelaus seçilir. Menelaus, Scyros adasına gelince Kral Lycomedes’e [Neoptolemus'un anne tarafından dedesi], Neoptolemus'u savaş meydanına göndermesini ister. Kral Lycomedes Akhaların bu talebini memnuniyetle kabul eder. [36]

Ateşkes sona ermiştir. Agamemnon güçlerini toplayarak, askerlerini savaşmak için teşvik eder. Truvalılar şehir dışında karşılarında saf tutar. Ayaks ön saflarda yerini almıştır, ama zırhını giymemiştir. Büyük bir gürültü kopar, her iki taraftan da çok kişi ölür. Aleksander başarılı bir şekilde sürekli yayını kullanır ve Ayaks'ın zırhsız bedenine isabet ettirerek yaralar. Ayaks yaralarına rağmen saldırganını takip eder ve en nihayetinde öldürür. Sonra yaralı ve gücü tükenmiş bir şekilde kampa taşınır. Okları çıkarıp yaralarını tedavi etseler de yaşama tutunamaz. 

Truvalılar Aleksander'ın cesedini kurtarır ve Diomedes’in şiddetli saldırıları önünde, yorgun bir şekilde şehre kaçarlar. Diomedes onları duvarlara kadar takip etmiştir. Sonra da Agamemnon, kuvvetlerine şehri kuşatmalarını emreder. Bütün geceyi mücadele için hazır bekletir, muhafızlar sürekli tetiktedir. Ertesi gün, Priam Aleksander'ı gömer. Helena yüksek sesle ağıtlar yakararak cenaze törenine katılır. Aleksander ona her zaman nazik davranmıştır, Truva’da hoş karşılanmış, Priam ile Ekuba'nın bir kızı gibi olmuştur. Anavatanını hatırlamasına bile fırsat vermemişlerdir.

Ertesi gün Agamemnon ordusunu Truva’nın kapıları önüne dizer ve Truvalıları dışarı çıkmaları ve savaşmaları için meydan okur. Fakat Priam şehirde kalır, surlarını güçlendirir ve Amazonlarla gelecek olan Penthesilea'yı bekler. Penthesilea geldiğinde ordusunu Agamemnon'un üstüne sürer. Büyük bir savaş olur ve birkaç gün sürer. Akhalar bunalmış bir şekilde kamplarına kaçarlar. Diomedes Penthesilea'yı gemilerini ateşe vermekten alıkoyamamıştır. Bütün Akha filosu yok ediliyordur. 

Bu savaştan sonra Agamemnon güçlerini kampta tutar. Penthesilea emin olmak için her gün kampa gelir ve Akhaları katleder, onları gelip savaşmaları için kışkırtmaktadır. [37] Ancak Agamemnon konseyin tavsiyesi üzerine, muhafızları ile kampı güçlendirir ve Menelaus gelene dek savaşa girmeyi red eder. Menelaus Scyros'tayken Neoptolemus'a babası Aşil'in silahlarını verir. Akhalara katılması için onu Truva'ya getirir. Neoptolemus babasının mezarı üzerinde ağıt yakar.

Penthesilea geleneklerine göre ordusunu hazırlar ve Akhaların kampına kadar getirir. Neoptolemus komutasındaki Myrmidon güçlerini yollar. Agamemnon da ordusunu hazırlamıştır. Akhalar ile Truvalılar birbirine girmiştir. Neoptolemus büyük katliamlara sebep olmuştur. Penthesilea ise kavgada tekrar tekrar cesaretini kanıtlamıştır. Şiddetli çarpışmalar birkaç gün sürmüş ve birçok kişi öldürülmüştür. Sonunda Penthesilea Neoptolemus'u yaralar, fakat yarasına rağmen Neoptolemus onu keser. Amazonların kraliçesi Penthesilea ölmüştür. Bu tüm Truvalıların geri çekilmesine neden olur ve yenilgi ile şehirlerine kaçarlar. Akhalar ise tüm güçleri ile duvarları kuşatır. Hiç kimse girip çıkamamaktadır.

Truvalılar çıkmazda olduklarını görünce, Antenor, Poludamas ve Aeneas Priam'ın huzuruna çıkar ve Truva ile Truvalıların geleceğini tartışmak için konseyi toplamasını isterler. Priam hem fikirdir, konsey toplanır. İlk konuşan Antenor olur ve diğerlerine tavsiyelerini sunmak için izin ister, izin verilir ve der ki; Truvalılar önde gelen savaşçılarını kaybetmiştir. Ektor ve kralın diğer oğulları ile diğer ülkelerden gelen önderler de ölmüştür. Ama Akhaların hala cesur komutanları vardır; Agamemnon, Menelaus ve babasından aşağı kalmayan Neoptolemus. Diomedes, Locrianlı Ayaks ve Nestor ile Ulusses gibi birçokları hala hayattadır. Ayrıca, Truvalıların etrafı sarılıdır ve korkuyorlardır. Bu sebepler, Aleksander ve adamlarının, Helena ve beraberinde getirdiği malların iadesini gerektirmektedir. Barış yapmak zorundadırlar. 



Antenor ile Aeneas Priam'ın huzurunda - 14.yy, Guido'nun eserine yapılan minyatür.
Dares'le Diktys, Antenor'la Aeneas'ın Truva'ya ihanet ettiklerinde hemfikirdirler. Ayrıca tıpkı Dares gibi Guido da eserini Jason ve Argonotlar ile başlatır. Truva'nın eski kazı başkanı Manfred Korfmann "Dares ile Dictys" için "Truva savaşını bizzat yaşamış iki Truva Gazisi" derken Antenor ile Aeneas için "Hain (Verräter)" kelimesini kullanır (Traum und Wirklichkeit: Troia). 


Bir süre barışı tartıştıktan sonra, Priam'ın çok cesur genç oğlu Amphimak doğrulur ve Antenor ile yardımcılarına, davranışları için lanetler ve küfürler yağdırır. Truvalılar ordularını toplamalı ve kamplarına saldırmalıdır. Ve onlar yenilinceye kadar pes etmemeli, hatta ülkeleri adına savaşarak ölmelidirler. Amphimak konuştuktan sonra, Aeneas söz alır ve onun söylemlerini çürütmeyi dener. Sakin ve nazikçe konuşmaktadır, Truvalıların Akhalar ile barış antlaşması yapmasında ısrar eder. Poludamas de Aeneas’le aynı fikirdedir. Bu konuşmalardan sonra Priam büyük bir kızgınlıkla doğrulur ve Antenor ile Aeneas'a birçok lanet okur. Savaşı engellemek için Argos'a onu göndermiştir, dönünce de nasıl iğrenç davranışlara maaruz kaldığını anlatarak savaş çığırtkanlığı yapan da kendisidir. Şimdi acele olarak barış mı arıyordur? Peki ya Aeneas? O da Aleksander'a yardım etmiştir, Helena ile ganimeti getirmiştir. "Bu gerçekler ışığında", der Priam, "kararımı verdim". Barış olmayacaktır. Herkese hazırlıklı olmalarını emreder. Sinyal verildiğinde kapılar açılacak, ya zaferle dönecekler ya da öleceklerdir. Kararı kesindir.


[yani kısaca; YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM; demiştir- SB]

Priam daha birçok şey ekledikten sonra toplantıyı sona erdirir. Oğlu Amphimak'ı çağırır ve sarayın içlerine doğru götürür. Kimselerin duymadığından emin olunca da, bu barış görüşmelerini isteyenlerin şehre ihanet edeceklerinden korkmaktadır, bu yüzden de öldürülmeleri gerektiğini söyler. Ayrıca, toplantıda onların görüşleri çok destek görmüştür. Onlar öldürüldükten sonra da Priam ülkesinin savunulması ve Akhaların yenilgisi için çalışacaktır. Sadık ve dürüst olması için Amphimak'a yalvarır ve bir grup silahlı adam toplamasını ister. Priam ertesi gün onları dua için ibadethaneye çağıracaktır. İşte o zaman Amphimak ile adamları acele etmeli ve onları öldürmelidir. Amphimak bu planı kabul eder ve babasına söz vererek Priam'ın huzurundan ayrılır.



Priam Antenor Aeneas oturuyor, Priam'ın oğulları ile Truvalı liderler Antenor ile Aeneas'a karşı çıkıyorlar. Antenor 
(ya da Poludamas) Agamemnon'un huzuruna çıkıyor ve planlarından bahsederken Aeneas ve diğer hainler 
Truva surlarından mesaj yolluyor. 14.yy minyatür



Aynı gün içinde Antenor, Poludamas, Ukalegon ve Dolon da gizlice buluşur. Düşman tarafından kuşatıldıkları halde, krallarının gösterdiği inatçı tutuma şaşkın kalmışlardır. Barıştan ziyade ölmeyi yeğlemiştir, böylece ülkesinin ve halkının yok olmasına sebep olacaktır. Antenor bu problemi çözmek için bir plan yapmıştır. Eğer ötekiler de sadakat yemini ederse, anlatacaktır. Herkes yemin etmiştir. İlk mesajı Aeneas'a gönderir ve planlarını anlatır. Kendilerini ve ailelerini koruyacak şekilde ülkelerine ihanet etmelidirler. Çabuk davranmalı ve Agamemnon'a hiç kimsenin şüphelenmeyeceği birini yollamalıdırlar. Çünkü konseyi terk ederken, ısrarlı barış istemesine karşın Priam'ın öfkeli tutumunu fark etmiş ve bazı ihanetler tasarladığından korkmaktadır. Herkes yardım edeceğini söyler. Agamemnon'u gizlice görmek için en az şüpheyi uyandıracak kişi olan Poludamas seçilir. Poludamas Akhaları görmek için kampa gider ve Agamemnon'a planlarından bahseder.

Agamemnon aynı gece gizli bir toplantı için tüm liderlerini konseye çağırır ve haberi iletir, tavsiyelerini sorar. Konsey oy birliği ile hainlere güvenilmesine karar verir. Plana gelince, Ulusses ile Nestor bu planı uygulamaktan çekindiklerini söylerken, Neoptolemus kendi adına konuşur, böylece bir anlaşmazlık ortaya çıkar. Sonra da, Poludamas'tan aldıkları şifreyle Aeneas, Ankhises ve Antenor’u Sinon’la test etmek üzere karara bağlarlar. Böylelikle Sinon Truva'ya gider şifreyi test eder (bu arada, Amphimak henüz kapıya muhafız konuşlandırmamıştır), geri döner ve Agamemnon'a Aeneas, Ankhises ve Antenor’un anlatılanları doğruladığını iletir. O zaman konsey üyeleri yemin eder, eğer Truva ertesi gece ihanete uğrayacaksa, Antenor'a, Ukalegon'a, Poludamas'a, Aeneas'a ve Dolon'a zarar verilmeyecektir ve de ebeveynlerine, çocuklarına, eşlerine, akrabalarına, arkadaşlarına, ortaklarına ya da mülklerinden herhangi birine. 

Bu sözlere yemin edildikten sonra Poludamas talimatları anlatır. Gece olunca ordularını, dış tarafı bir at başı gibi oyulmuş olan Sakaean [38] kapısına yönlendireceklerdir. Antenor ile Aeneas bu noktada muhafızlıktan sorumlu olacak, kalası kaldırıp kapıyı açacak ve saldırı işareti için meşale yakacaklardır. 

Anlaşmaları eksiksiz olarak detayları tamamlanır, Poludamas görevinin başarısını bildirmek için şehre geri döner. Antenor, Aeneas ve tüm ortakları gece Sakaean kapısına gidecek, kalası kaldırıp kapıyı açacak, bir meşale yakacak ve Akhaları hoş karşılayacaklardır.

O gece Antenor ile Aeneas kapıda hazır bekler, kalası kaldırıp kapıyı açarak meşaleyi yakarlar ve Neoptolemus'u içeri alırlar. Şimdi ise kendileri ve insanları için kaçış yolu aramalıydılar. Neoptolemus'un koruması eşliğinde Antenor, Truvalıların muhafız diktiği noktaya kadar sarayın yolunu gösterir. 



Truva'nın Düşüşü: Elinde kutusuyla bir hizmetli; Palladion'da olan Kassandra Ayaks tarafından tecavüze uğruyor; Neoptolemos, Ektor'un oğlu Astuanax'ı Truva duvarlarından atıyor; Priam sunakta Neoptolemus tarafından öldürülüyor; İki savaşçı; Priam’ın kızı Kreusa arkadan takip ederken eşi Aeneas yaşlı babası Ankhises'i sırtında taşıyor. Bir asker yol gösteriyor. Kalyx Krater (su ile şarabın karıştırıldığı büyük kap, çanak)'den detay. MÖ 470-460 / Museum of Fine Arts-Boston



Neoptolemus saraya girerek tüm Truvalıları katletmeye başlamıştır. Priam'ı Jüpiter'in sunağına kadar takip eder ve onu orada öldürür. Priam'ın eşi Ekuba kızı Polyksena ile kaçarken Aeneas’la karşılaşır, kızını ona emanet eder. Aeneas ise Polyksena'yı babası Ankhises'in evinde gizler. Andromakhe ile Kassandra ise Minerva tapınağında saklanmıştır. Akhaların acımasız katliamları hiç durmamış, bütün gece devam etmiştir. Akabinde şehrin yağmalanması başlamıştır.



Truva Akhalar tarafından yağmalanıp yakılıyor. 14.yy minyatür


Gün ağardığında Agamemnon tüm liderlerini toplanmaları için kaleye çağırır. Tanrılara teşekkür ettikten sonra, ordusuna övgüler düzer. Tüm ganimetin adil paylaştırılması için, bir araya getirilmesini emreder. Truva'ya ihanet edip, almalarına yardımcı olan Antenor, Aeneas ve yardımcıları ile ne yapmaları gerektiğini sorar. Hepsi birden yüksek sesle cevap verir: "Onlara verdiğimiz sözü onurlandırmak gerekir". 

Böylece Agamemnon tüm hainleri çağırtır ve onlarla yaptıkları antlaşmanın geçerli olduğunu bildirir. Agamemnon’dan izin alan Antenor konuşmasına Akhalara teşekkür ederek başlar. Ardından yalvararak, Elen’le Kassandra'nın Priam’dan barış istediklerini; Elen’in Aşil'in gömülmesi için cesedinin iade edilmesindeki başarısını, hatırlamalarını ister.

Agamemnon'da konseyin tavsiyesiyle Elen’le Kassandra'ya özgürlüklerini verir. Bu sefer de Elen, annesi Ekuba ile kardeşi Andromakhe’nin [aslında yengesi] kendisini her zaman sevdiğini hatırlar ve onların adına Agammenon ile görüşür. Yine konseyin tavsiyesi üzerine, Agamemnon onlara da özgürlüklerini verir. Sonra da, ganimetin adil bir şekilde bölünmesini düzenler, tanrılara teşekkürlerini sunmak için de bir insan kurban eder. Konsey de beşinci günde memleketlerine dönülmesini oybirliği ile karara bağlar. 

Yelkenleri açma vakti geldiğinde büyük bir fırtına kopar ve birkaç gün sürer. Kalkhas onlara ölülerin ruhları hoşnut değildir, der. İşte o zaman Neoptolemus, babasının ölümünden sorumlu olan Polyksena'yı hatırlar. Polyksena sarayda bulunamamıştır şikayetçidir, orduyu suçlayarak Agamemnon'dan onun bulunmasını talep eder. Agamemnon da Antenor'u çağırır, Polyksena'yı bulup getirmesini emreder. Bunun üzerine Antenor Aeneas'a gider ve Polyksena'yı teslim etmesi için yalvarır. Böylece Akhalar yelken açarak gideceklerdir. Polyksena’yı saklandığı yerden çıkarmış ve Agamemnon'a getirmiştir. Agamemnon Polyksena’yı Neoptolemus'a verir, o da babasının mezarı başında Polyksena'nın boğazını keser. 




Truva Prensesi Polyksena'nın Neoptolemus tarafından babası Aşil'in mezarı üzerinde kurban edilmesi. Bu tasvirde Polyksena yere bakmaktadır, yani kurban "yer"e, ya da "öteki dünya"ya kurban edilmektedir.
Tyrrhen [Etrüsk] amphora, MÖ 570-550 - British Müzesi
(Adile Ayda “Tyrrhen” kelimesinin “Turhen-Turhan-Turan” olarak okunduğunu yazar. Çünkü ‘y’ Hellencede ‘u’ harfini temsil eder. 
Ayrıca Pelasg ile Etrüsklerin bir diğer adıdır.)



Biga'nın Gümüşçay Beldesi "Kızöldün Tepesi" (Kurganı)'den 1994'te çıkarılan "Polyksena Lahti" MÖ 520-500 (detay). Burada ise Neoptolemus Polyksena yukarı bakarken kurban eder, yani “göğe” kurban edilmiştir. 

Truvalı kadınlar yas ifadesi olarak saçını yoluyor. Bu yas ifadesi Grek kültüründe olmayıp, eski dönem Türk kültüründe görülür. "Kızöldün Lahti" Çanakkale Arkeoloji Müzesi'ndedir.  (Foto:Cambridge University)



Agamemnon ise Polyksena'yı sakladığı için Aeneas'a kızgındır. Takipçileriyle beraber hemen ülkeden ayrılmasını emreder. Böylece Aeneas ve tüm takipçileri ülkeden ayrılmak zorunda kalır. 

Agamemnon yelken açtıktan birkaç gün sonra, Helena ile kocası Menelaus evine dönmüştür, ama daha derin üzüntüler içindedir. Elen, kızkardeşi Kassandra, abisi Ektor'un eşi Andromakhe ve annesi Ekuba ile birlikte Khersonese'ye [39] gitmiştir.

Ne az ne de daha fazlasını yazıya dökmüştür Frigyalı Dares. Antenor'un takipçisi olarak da Truva'da kalmıştır. Truva savaşı 10 yıl, 6 ay ve 12 gün sürmüştür. Dares'in yazdığına göre, düşen Akhaların sayısı 866.000 [bu sayılar abartıdır, 86bin ise mümkündür]; Truvalıların sayısı ise 676.000 dir [aynı abartı burada da var, 67bin mümkündür]. Aeneas çeşitli yaşlardan oluşan yaklaşık 3400 takipçisiyle, Aleksander'in Sparta'ya giderken kullandığı yirmi-iki gemiyle yola çıkmıştır. Antenor'un yaklaşık 2500, Elen ile Andromakhe’n ise yaklaşık 1200 takipçisi vardır...  SON [40-41]



Truvalı Aeneas omzunda babası Ankhises, oğlu Askanius'ın elinden tutarak Truva'dan kaçıyor. Aeneas Priam'ın kızı Kreusa ile evliydi. 200 kabartmalı Sebastion Tapınağı'ndan detay, MS.14-68, Afrodisias/Karacasu-Aydın



14.yy minyatürde ise Antenor'un bir Akha ("Grek"in G'si ile gösterilmiş) gemisiyle kaçtığı görülüyor.




Truvalı Dares’in eseri de burada biter, ama hikaye devam etmektedir…

Tüm dünyaya dayatılan İlyada destanını, ama okuyarak, ama medyadan hepimiz az çok biliyoruz. Yukarıda anlatılanlardan çok çok farklıdır. Dares’in anlatıklarında; Paris’in Menelaus ile teke tek düellosu, korkak gibi kaçması yoktur; Aşil sürekli yaralanmaktadır ve aslında Aşil'in topuğu dedikleri yerden değil, aldığı birçok kılıç darbeleriyle ölmüştür; Ektor’un cenazesi için Priam yalvarmamaktadır; Patroklos savaşın en başında öldürülür. İlyada'da Aşil’in Agamemnon’a kaptırdığı rahip kızı Briseis yüzünden küstüğü anlatılır, ama Dares’in anlatılarında Briseis yoktur. Ayrıca Aşil, Polyksena’ya kara sevdayla tutulmuş hem aşk yarasından, hem de onu başkomutan seçmediklerinden dolayı savaş meydanından çekilmiştir. Bir kadın yüzünden çıkan savaşı da tiksintiyle karşılamakta ve barış istemektedir. 


Peki ya Akhaların hazırladıkları TRUVA ATI? O da yoktur, ne de içindeki Agamemnon askerleri [42] ...

Ne diyordu Dares : “Hainler Agamemnon'un adamlarını SAKA KAPISINDAN sokacaklardır.Saka kapısı tarif edilirken de "DIŞ TARAFI BİR AT BAŞI GİBİ OYULMUŞ OLAN KAPI " denilmektedir.



Şimdiye dek bulunmuş en eski Truva Atı tasviridir. Vazo’dan detay, MÖ 670 – Mikonos


Kapının at başı gibi oyulmuş olmasının sebebi ise Skamander nehrine at kurban edilmesinden kaynaklanmaktadır. Truvalılar at insanları olarak ün yapmıştır, zaten Ektor da bir at terbiyecisidir. Savaş at-arabalarıyla yapılırken, birçok Truvalı ata binmekte hünerlidir, hatta Prens Troil atlı olarak tasvir edilir. At başı gibi oyulmuş olan Saka kapısı da içeriden açılmıştır. İhanet içeriden, Truvalıların arasından çıkmıştır. Hainler kendileri ile takipçilerin canlarına karşılık, düşmanı saraya yönlendirmiş, şehrin ele geçirilip, yağmalanması ile birçok Truvalıların ölmesine göz yummuşlardır. Kralları Laomedon’un öldürülmesi, Truva’nın yağmalanması, Truvalıların öldürülmesi ve tabii ki Esione’nin kaçırılmasıyla, aslında ilk kanın Akhalar tarafından döküldüğünü de unutmuşlardır....





devamı...






27 Ocak 2017 Cuma

Automedon, Akhilles'in Seyisi




Hydria - MÖ.575-550 - Korinth 
Automedon solda, Akhellius'un arabasını kullanırken
Akhilleus, yatar vaziyette olan Memnon'a mızrağı ile ölümcül saldırıda bulunurken. 

Etiyopya kralı Memnon'un babası Troyalı Tithonus'tur, Tithonus kral Laomedon'un oğlu ve Priam'ın da kardeşidir.  Şafak Tanrıçası Eos da Memnon'un annesidir. Troya Savaşına ordusunu getirip Akhalara karşı savaşmıştır. Savaşta öldüğünde annesi Eos'un gözyaşları onu ölümsüzler arasına katmıştır.







Ama burada Automedon ile ilgili bölümler okuyacağız...




Automedon Akhilles'in hem arkadaşı hem de arabasını süren seyistir. Aslında Patroklos'tur Akhilles'in seyisi ama eserlerin hiçbirinde Ptroklos'u araba kullanırken göremeyiz. Akhilles, Poseidon'un annesi Thetis'e hediye ettiği ve adları Ksanthos'la Balios olan ölümsüz atları Troya Savaşı'na getirir ve sonrada onları Automedon'a emanet eder.  Akhilleus'un kılığına giren Patroklos ile savaş meydanına iner, Patroklos Hekter tarafından öldürüldükten sonra intikam ateşi ile yanar. Akhilleus'un diğer seyisi Alkimedon'a arabayı kullanmasını ister ve bir savaşçı gibi meydana iner. Onun kadar yürekli bir savaşçı olmadığını söyleyerek Troyalı Aretus'u öldürür. Sonra da Patroklos'un ölüsünü almak için çırpınır, Akhilles'in ölümünden sonra Akhilles'in oğlu Neoptolemus ile Troya'nın yağmalanıp ateşe verilmesinde rol alır; 



Patroklos atları koşmasını buyurdu Automedon'a
sıraları bozan Akhilleus'tan sonra
en çok saydığı adamdı Automedon
savaşta çağrısını ossaat duyan tek adamıydı o,
Automedon koştu tezgiden atları boyundurağa
yel gibi uçan atları, Ksanthos'la Balios'u
onları Zephyros yeline Kasırga Odarge doğurmuştu
otlarken bir çayırda, Okeanos Irmağı kıyısında.
Kusursuz Pedasos'u da sürdü koşuma,
Eetion'un ilini alırken Akhilleus getirmişti onu,
ölümlüydü, ama baş ederdi ölümsüz atlarla.... 

(İlyada 16:145)





Ölünün çevresinde durmadan saldırıp birbirlerine,
sivri kargılarıyla öldürüyorlardı birbirlerini
Tunç zırhlı Akhalar şöyle deyip duruyorlardı
"Ey dostlar, gemilerimize dönmek şerefsizlik olur,
kaçmaktansa, açılsın kara toprak, yutsun hepimizi,
bizim için çok daha iyi olur bu,
bırakmaktansa atları iyi süren Troyalıları,
ün kazansınlar, kentlerine alsınlar bu ölüyü."

Ulu canlı Troyalılar da şöyle seslenip duruyorlardı:
"Ey dostlar, kaderimiz hep birden ölmek bile olsa
bu adamın çevresinde gevşemesin bir tekimiz"

Böyle deyip duruyorlar, güç katıyorlardı herkesin gücüne,
İşte böyle savaşırken onlar,
bir demir gürültüsü yüksele yüksele
tunçtan gökkubbesine vururken sonsuz havada
Aiakosoğlunun atları, savaştan uzakta, ağlıyordu,
görmüşlerdi adam öldüren Hektor'un elinden
toz toprak içine düştüğünü arabacılarının,
başlamışlardı ağlamaya
Automedon, Diores'in atılgan oğlu
hızlı kamçıyla boşuna vuruyordu atlara,
boşuna bal gibi sözler ediyor, boşuna korkutuyordu,
iki at, ne geniş Hellespontos kıyısında, gemilere
ne de Akhalarla savaşa dönmek istiyorlar,
benziyorlardı dimdik duran mezar taşına,
ölen bir adamın ya da kadının mezarı üstüne konan.

Güzel arabalarıyla duruyorlardı kıpırdamadan
duruyorlardı başları yere eğik
gözkapakları altından yaşlar akıyordu, sıcacık
gözyaşları toprağa damlıyordu
atlar ağlıyordu arabacılarının özlemiyle
ıslatıyordu gözyaşları sık yelelerini
akıyorlardı boyunduruğun iki yanından

Gördü onları Kronosoğlu acıdı,
salladı başını, söylendi yüreğinde:
"Zavallıcıklar, ne diye verdim sizi Kral Peleus'a
ne diye bir ölümlü insana verdim sizi
siz ki bilmezsiniz ölüm ne yas, ne
bahtı kara insanlarla acı çekmeniz için mi?
Şu dünyada soluk alan, yürüyen yaratıklar arasında
insandan daha acınacak bir yaratık yok.

Ama ben bırakmam Priamosoğlu Hektor'u
alıp götüremeyecek sizi, güzel işlenmiş arabanızı
Yetmez mi silahları alması, övünmesi onlarla?
Güç katacağım sizin dizlerinize, yüreğinize
savaştan kurtarıp götüreceksiniz Automedon'u
koca karınlı gemilere dek götüreceksiniz
ben Troyalılara ün vereceğim daha
sağlam gemilere kadar sokulup öldürsünler diye
gün batıp, kutsal karanlık yayılıncaya dek."

Böyle dedi, üstün bir güç koydu atların içine
iki at da yere silkti yelelerinin tozunu
sürdüler hızlı arabayı Troyalılarla Akhalara doğru
Arabanın içinde Automedon savaşıyordu... 

(İlyada 17:420,460)




...Uzun gölgeli kargısını sallayıp attı
Aretos'u yusyuvarlak kalkanından vurdu
Kalkan tutamadı kargıyı, deldi kalkanı tunç
kuşağı aşığ saplandı karnının altına
Gürbüz bir adam, elinde keskin bir baltayla
nasıl arkadan vurursa bir yabanöküzünün boynuzlarına
bir vuruşta nasıl alırsa tekmil canını
hayvan sıçrayıp düşer, serilir yere
Aretos da ölye fırladı, yıkıldı sırtüstü,
karnında sapı sallanan sivri kargı
bir anda çözdü elini ayağını

Hektor parlak kargısını Automedon'un üstüne attı
ama Automedon, kargıyı görüp eğildi öne doğru
uzun kargı gitti arkasından saplandı yere
zorlu Ares gücünü kesene dek ucu sallandı havada
O zamanlar Aias'lar ayırmasaydı onları
dövüşeceklerdi kılıçlarıyla, göğüs göğüse, ateş içinde
İki Aias duymuştu dostlarının çağrısını
kalabalığı aşığ gelmişlerdi
ötekiler ürküp gerilediler gene
Hektor, Aineias, tanrıya benzer Khromios geriledi
Aretos'u bıraktılar orda, canı çıkmış yatıyordu
çevik Ares'e denk Automedon silahlarını soydu
övündü bağıra bağıra dedi ki:
"Öldürdüm Menoitiosoğlundan daha az yiğit bir eri
Menoitiosoğlunun acısı azaldı biraz olsun"

Böyle dedi, kanlı soykaları alıp arabaya koydu
sonra kendi de bindi elleri ayakları kan içinde
bir boğayı parçalayıp yiyen arslana benziyordu... 

(İlyada 17:520-535)




Girişte, konak kapısının eşiğinde duruyordu Pyrrhus* (Neoptolemus)
Kıvançlıydı, parlak tunç pusatlarla donanmıştı
Yılan gibiydi beslenen ağulu otlarla kışın
soğuğunda, toprak altında kaskatı kesilen uyuşan,
sıcaklar başlayınca parlak derisini değiştiren,
Gençlenen, göğsünü, pırıl pırıl kuyruğunu güneşe
kaldıran, ağzından üç çatallı dilini salan, korkutan,
İri gövdeli Periphas, Akhilleus'un at bakıcısı, Automedon'un
yardımcısı, bir de Pyrrhus, Sirozlu gençler sokuldular
Konağın yanına, tutuşturan gereçler attılar saçaklara
Fırlar öne Pyrrhus, dağıtır iki ağızlı baltayla
Kapının eşiğini söker tunç menteşeleri hızla
Oyar iki yandan kapıyı tutan kalın güçlü
Meşeden direkleri, büyük bir gedik açar
Görülür konağın içi, geniş avlular, girişler
Priamus'un, önceki kralların odaları, çalışma yerleri
Eşiklerin önünde pusatlarla donanmış koruyucular.
Bir çığlık, gürültü dört bucağında konağın
Acınası yakarmalar, iniltiler, iççekişler, sızlanmalar
Işıyan yıldızlara yükselen yakınmalı kadın sesleri
Korkan, ürperen görekemli konağı tümden dolaşan
Analar, kapıları kucaklayan, öpen, ağlayan, bağıran
Pyrrhus azgın; babası, yürüyor üzerine yıkılanların
Ne bir engel, ne bekçiler durdurabiliyor onu.
Vuruyor durmadan, vargücüyle koçbaşını, yıkılıyor kapılar
Menteşeler sökülüyor, devriliyor kanatları, Danaoslar
Yıkıyor, yol açıyorlar, saldırıyor bekçileri öldürüyorlar
Savaşçıları konağa dolduruyorlar, kabaran, taşan savakları
Yıkan, ovaları basan, sürüleri sürükleyen, köpüren
Dalgalanan, üstüste yığılan sular azgın değildi
Daha bu Danaoslardan, azgın Neoptolamus'u
Boğazlarken eşikte insanları.... 

(Aeneas: 2:470-500)
Pyrrhus*un diğer adı Neoptolemus, Achilleus'un oğludur.





Sonuçta Patroklos'ta, Akhilles'te, Automedon'da Troyalıların vatanını işgale gelmişti... 
Ne "biz" olan Hektor, Aretos,  Ne de "bizim" olan Troyalılar bu olup bitenleri haketmişti!..  
Dökün gözyaşlarınızı toprağa, anın vatanını savunanları... 
SB




ilgili: